Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Bayram bayram


Her zaman zırt diye erkenden kalkan ben, bu sabah bayram ya ; zor kalktım yataktan... Bi nazlı bi edalı oturdum kahvaltıya... Neyseki böreklerim vardı da, aman bayram sabahı , özel kahvaltı isteriz tantanasını geçiştirdim...

Bayramın ilk konuğu üç yıldır olduğu gibi Cancan'dı...Artı kardeşi ile birlikte geliyor. O da nasıl güleryüzlü.Tabi bunların bayram ziyareti bildik ziyaretler gibi değil :)) tüm güne yayılan, yemekli,içmekli, uyku molalı bir ziyaret... Onları yolcu ettikten sonra, Naziş , hemen kendine bir program yaptı, arkadaşlarıyla buluştu...Kocambana kimse ellemesin evde dinleneceğim dedi...Gamse ile biz hadi bi Kadıköy mü_? yapsak falan derken kendimizi Beyoğlu'nun hengamesinde buluverdik. Amanın , kalabalığı anlatmanın tarifi yok... Taksim Heykelinin önünde yere bile oturmak isteseniz dolu... Gamse ile gülmekten öldük,şimdi burada oturanlar da Taksim'e geldiler, Beyoğlundalar dimi dedik...Bir taraftan halay çekenler, resim çekenler, öpüşenler, koklaşanlar ve kendine gülen ana kız biz...Ama yine de kendine has o doku , beni hep çeker... Sonra benim kuzenlerle yeme içme , kahve faslı yaptık ve gece boğazın serinliğini içimize çeke çeke evimize döndük.

Kitap bayramlık kitabım...Buğday Tanesi'nin düzenlediği kitap hediye çekilişi sonucu bana Hüznün Tadı'nın hediyesi...Osmanlı minyatürlü ayracım, Atatürk ve uğur böcekli magnetim de yine hediyelerim arasında... Okur okumaz , paylaşacağım tabi. Hüznün Tadı'na isabetli seçimi için çok teşekkür ediyorum.Hava Kurşun Gibi Ağır;Nazım Hikmet'in , aşklarını, acılarını, tutkularını anlatan bir roman...En kısa zamanda okuyup, paylaşmak üzere deyip bayramın birinci gününden selamlarımı sevgilerimi gönderiyorum hepinize... haydi keyifli bayramlar olsunnn

29 Ağustos 2011 Pazartesi

bayram şiiri

Perdeler yıkandı ütülendi...
ev gıpgıcır oldu
güççük güççük etli dolmalar sarıldı
tepsi tepsi börekler yapıldı
zeytinyağlılar pişti
bayram alış verişi yapıldı
e sende geleceksen gel artık BAYRAM

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir film Bir kitap

Bu gün kızlar gider gitmez , şöyle bir toparlandım...sonra yattım kitabımı okudum , sonra bir film izledim...
Kitabım çok güzel...Patty Smith'in Çoluk Çocuk adlı kitabı... bununla ilgili epey konuşuruz.
Patti Smith'in çocukluğu hepimizle aynı minvalde başladı...Sonunda bir rock yıldızı olamamış olsam da , dünyanın farklı yörelerinde olsak da, kitap okumaya düşkünlük, hayal kurmalar,ilk kuğu gördüğünde duyulan heyecanlar yoksa benim ki flamingo mu? idi...Ama 17. sayfada ayrıldık, çok çabuk oldu ... Patti Smith daha 16 yaşındayken başını derde sokmaya başladı...Henüz şair ve müzisyene dönüşmedi... Anlatım dili çok hoşuma gitti. Oturduk karşılıklı Patti ile O'anlatıyor hayat hikayesini ve Robert Mapplethorpe'yi...-Kendisi 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarındandır.Bu yıl ocak ve şubat aylarında Beyoğlu-Mısır Apartmanında resimleri sergilendi..(
© Image by Robert Mapplethorpe © Resim Robert Mapplethorpe
David Hockney, 1976 David Hockney, 1976
Vintage silver gelatin print, edition of 5 Vintage gümüş jelatin baskı, 5 sürümünün
40.7 x 50.8 cm/16 x 20 ins, edition of 5 40.7 x 50.8 cm/16 x 20 eklentileri, 5 baskı)


Gelelim filmime...Filmin adı PRİNSESSA...Kuzey Avrupa sinemasından çok güzel bir örnek...Bir Finlandiya filmi...Not:Filmin hikaayesi gerçek bir hikaye ve şimdi o hastanenin bahçesinde Prenses için dikilen bir heykel var...

Anna Lappailein
annesi tarafından istenmeyerek akıl hastanesine yatırılır...Önce doktorlara sessizlik boykotu uygular sonrada birden dili çözülerek kendini prenses ilan eder.Yaşadığı drama karşılık kendine tamamiyle ütopik bir dünya kurar ve hastanenin gözdesi haline gelir.Doktorlar önce müdahale etmeye kalkarlar ama sonra kendileri de bu oyuna dahil olurlar... Müzikler muhteşemdi... hele bir arya vardı ki anlatamam, aradım ama bulamadım hiç bir yerde...Bu filmi mutlaka izleyin dediğim filmler kategorisine koyabilirsiniz...

Bu gece Kadir Gecesiydi malum...Biz de üzerimize düşeni yaptık. Allah hepimizin dualarını ve dileklerini kabul etsin...

26 Ağustos 2011 Cuma

Patti Smith - Horses & Hey Joe ve Bu gün

Tüm günü avare avare geçirdim. Kitabımı bitirdim.. Televizyon izledim... Film izledim.İzlediğim filmi yazmıştım zaten.

Dün gece saat bir gibi kitap okuyordum, birden bir bağırtı duydum ,pencereden baktım.Bir adam hem koşuyor hem avazı çıktığı kadar - savaş çıktııı diye bağırıyor ama nasıl bir bağırtı. Ben de tv de haberlere baktım. Allahım bu oruç beni saftirik yaptı... Baktığımı da sizden başkasına demedim ha:)





Yeni kitaba başlıyorum bu akşam... Daha önce de sözünü ettiğim Çoluk Çocuk-Patti Smith...Kitabın kapağı insanı hemen çarpıyor insanı. Bu kitap bana çocukluk , okul, basketbol ve bando takımı arkadaşım Nurgül^ün kızı Sinem'den armağan. Hiç tanışmadık...Annesiyle göndermişti, Ordu seyahatimde...Facebookda resmini gördüğümde karşımda gençliğimin Nurgül'ü vardı sanki... Biz birazda bu kitapla başlıyoruz Sinem'le olan hikayemizi yazmaya... Ya da Nurgülle olan hikayemizin devam ettirmeye...Kitaba bir başlayayım... Müzikleri , şiirleri ve Patti ile geleceğim...Ben başlamadan önce bir alt yapı çlışması yapıp, Patti Smith'in şarkılarını dinledim. Okurken de bana eşlik etmeleri için kaydettim... Kitap okumak artık biliyorsunuz ki benim için bir ritüel... Mesela bir önceki kitabım olan ; Ferhan Şensoy'a ait Karagöz ile Boşverinbeni'yi okurken kitabın konusu Beyoğlu ve civarında geçtiği için ayraç olarak , Beyoğlu , İstiklal caddesi kartpostalları kullandım. Ha hemen de hazırmıydı derseniz.... e o da benim uzmanlık alanım der çıkarım işin içinden... Bi de sağolasın Ecem derim:)


Bayram için ufak bir plan yapmaya çalışıyoruz ama havanın durumuna göre uygulamaya koyacağız...Her halukarda ilk gün İstanbu'ldayız...

gece gece ancak bu kadar


25 Ağustos 2011 Perşembe

Bir tatlı bir film

Dün akşam yemekte misafirimiz vardı. Misafirler yabancı değil , görümcem, Meral ve Zuz'du... İşte asıl bu yüzden daha bi önemliydi....

Yemek yaparken işin ucunu biraz kaçırmışım ama bu gün yemek yapmıyorum işte... Gecenin yıldızı güveçte patlıcan ve Çikolatalı armut tatlısıydı... Şahane organizasyonum nedeniyle, saat dör buçukta işim bitti ve misafirler gelene kadar yattım.. ve masada hiç kalkmadan misafirlerimle birlikte oturdum yedim içtim. Peki bu nasıl oldu...

Armut tatlımı bir gün önceden yaptım , eretsi gün sadece çikolata sosunu döktüm. Patlıcan güvecinin ön hazırlıklarını da bir gün önceden yaptım, ertesi gün tek kişik güveçlere bölüp fırına verme işi kaldı. Tek kişik güveçler olunca, kalkıp servis yapmak da gerekmedi... Geri kalan yemekler zaten servis tabaklarında ortadaydı, içinde servis kaşıklarıyla...yemeği biten neden devam etmek istiyorsa, kendisi aldı ve sohbet muhabbet yemeğimizi yedik.

Çikolatalı armut tatlısı tamamiyle kendi tarifimdir. Okuyup da heee bizim komşu da böle yapıyo, annem de böle yapıyo, ben bundan daha önce yemiştim, bu tarifi şurada görmüştüm diyebilirsiniz hatta deyin de ama bu tatlıyı ben kendim bizzat şahsen, araştırıp taraştırmadan yapıverdim. Tatlı ne yapsam, bizimkiler öyle ağır, şerbetli, hamurlu tatlılar yemezler falan filan derken, gözüm kocamın pazardan aldığı armutlara takıldı...Daha yeni getirmişti ve henüz dolaba bile girmemişlerdi. Hemen sekiz tanesini aldım. Soydum, ikiye bölüp, sap kısımlarını ve çekirdek kısımlarını bıçakla temizledim. Tencereye dizdim. Üstüne bir çay bardağı kadar şeker koydum. Bir çubuk tarçın ve bir kaç da karanfil attım. Yumuşayana kadar pişirdim. Altını kapatınca bir kaç dilim Bodrum'dan getirip dondurucuya attığım minik Bodrum mandalinalarından attım içine ki kokusu geçsin armutlara... Yumuşayınca , armutları ısıya dayanıklı bir fırın kabına aldım... Bir kaç dakika fırınladım ki, haşlaklığı)) gitsin... Soğuyunca dolaba koydum...Ertesi günde , çikolatalı sos pişirdim(Dr. Ötker) üstüne döktüm. Fındık ,fıstık, ceviz ne isterseniz artık süsledim. Vanilyalı dondurma eşliğinde servis Ettim. resim çekmek malesef aklıma gelmedi ama beğenildiğine göre tekrar yapılacak demektir.

Sabah kalktığımda ev toplu, akşam yemeği içinde hazır yemeğimiz olduğu için bu günü kendime tatil ilan ettim. Bir film izledim.
Yerli film. Geçen yıl vizyona girmişti...Sinemada izlemek istemiştim ama Gamsegamse beni ekip arkadaşlarıyla gitmiş sonra ben de bir fırsatını bulamamıştım. Film ''Ya Sonra'' Özcan Deniz ve Deniz Çakır'ın... Yan rollerde Ragıp Savaş , Barış Falay,Erdem Akakçe(Bayılırım kendisine)Naz Elmas ve Cezmi Baskın( bayılırım kendisineee) Janset( bayılırım bayılırım kendisine)olması yeterince referans...Film tamamiyle bir aşk filmi öyle aman aman yan hikayeler yok ama ben beğendim. Cezmi Baskın'ın tek bir sahnesi var ama ömre bedel...Çekimler güzel, tertemiz, oynayanların hepsi iyi, yakışıklılar var, güzel kızlar var, aşk var, komedi var, hüzün var e daha ne istiyonuz diye sormazlar mı adama...Siz de bir şey düşünmeden, aman bunun mesajı neydi aha şimdi ne demek istedi,
alt metninde, üst metninde ne var, göndermeler var mı falan filan demeden keyifli bir film izlemek isterseniz. Tam sizin kaleminiz. Ben bu Özcan Deniz'i beğenirim ya, accık bi arabesk tarafım var galiba...

E biir tatlı tarifi, bir film hiakyesi daha ne olsun. ... Bu günlük de böyle olsun...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir film Bir kitap


Çoktandır bir film bir kitap yazısı yazmamıştım. Dün gece hem yeni bir kitaba başlayıp hem de bir film izleyince , hah dedim tam sırası..
Önce film
Düşes...Sonsuz, göz alabildiğine uzanan İngiliz çayırları, balolar, kostümler, peruklar, korseler, aldatmalar, aldanmalar,

.On sekizinci yüzyıl sonlarında geçen filmde, dönemin en güzel ve karizmatik kadınlarından olan Düşes Georgiana Cavendish (Keira Knightley) yaşadığı aşk, müsrifliği ve politikaya el atması sonucunda itibarını kaybeder.Ve bu arada kocası, en yakın arkadaşı Leydi Bess ve kendi yasak aşkı arasında ki ilişkiler karmaşası..


Kostümlü filmleri çok severim. Eski klasikleri okuyormuşum gibi gelir. Ben filmi beğendim. Bunu beğendiklerim, izlerseniz beğenirsiniz kategorisine koyabilirsiniz.

Bu rada ben bu filmi izlerken , o uzun up uzun, geniş İngiliz çayırlarına bakarken, kendi İngiliz çimi maceramız geldi aklıma.. Denizi olmayan yerde, eğri çatılı evde otururken.; kocam İstanbul seyahatindren bir kaç kilo İngiliz çimi tohumu ile dönmüştü. Biz de gördüsüzce , arap yağı bol bulunca orasına burasına sürermiş hesabı, tüm tohumu bahçeye saçtık. Sanırsınız buğday ekiyoruz. Ay bunlar bir çıktı. Bahçevan Mehmed Ağa elinde bir makas tayır tayır her dakika çim biçti. Ben de o kızmasın diye , her sabah kahvaltısına beş yumurta kırdım :)


Gelelim kitaba... Kitabın bana geliş hikayesi var önce... Ben Atalet'in bloğunda bu kitabı gördüm. Bi de altına Atalet bunu çok beğendi çok güldü falan yazmış. Ben de bir ara sesini çok iyi bildiğim yazarları okuyamamam hastalığı vardı::) neyse hallettim onu... Kitabı görünce hah dedim ya artık okuyabilirim... Frehan Şensoy kendi okumaya kalkmaz bana. Ama gelin görün ki kitap yok. basımdan kalkmış. Canım Bahar karları bana göndermeyi teklif etmişti hatta. Neyse o sırada Leylak Dalıcım ne etti etti bana kitabı ulaştırdı...
Kitap, tammaiyle bir yalnızlık hikayesi... Annemin İstanbul'a ilk geldiğinde tanıdığım bir kuş bile yoktu demesi gibi... Neyse bu adamceyizin tanıdığı iki kumru var... Ben onları izlemedeyim şimdi. Beyoğlu-Karaköy- Şişhane hattında yürüyoruz, uçuşuyoruz...Hem kumrulara da aşinayım. Yuva yeri bulma konusunda nasıl gerzek olduklarını, açtığım banyo penceresinin üstüne yuva yapmaya kalkmalrından bilirim. Kitabın harfleri o kadar büyük basılmış ki, gözlüksüz okuyabilirim sandım ve dün gece şıp diye yarıladım.Tipik bir Ferhan şensoy kitabı...Kelimelerle oynayışı, onlara cambazlık yaptırışı, araya sokuşturduğu ince kara mizahlar... Bana çok iyi geldi. Hele bir de Ferhan Şensoy oyunlarına aşinaysanız. Sahnede Ferhan Şensoy izliyor gibi okuyabilirsiniz.
Bu günlük de bu kadar

21 Ağustos 2011 Pazar

Evrenden Torpilim Var

Sakın yanlış anlamayın kimsenin torpil falan yaptığı yok bana ... Sadece dün akşam başlayıp gece dörtte bitirdiğim kitabın adı... Bu kitaba karşı niyeyse bir direnç oluşmuştu bende...İlk baskısından itibaren elime defalarca alıp bıraktım. Her Ebru ve Zeya ile buluşmamızda bundan konuştuk. Okumadan okumuş gibi oldum neredeyse ve sonunda 95. baskısı Ebru tarafından bana hediye edildi... Ben bunu okuyana kadar Aykut Oğut ikincisini yazdı:))

İşin aslı benim hiç ama hiç kişisel gelişim kitabı okumayışım, hoşlanmayışım. Ferrarisini Satan Bilge ile başlayıp kitabın yarısında biten bir serüven benimkisi. Bu kitapları okurken bir taraftanda yazara - evet vet öyledir, heeee aynen öyle gibi içimden cevaplar veren bir tipim. Ama bu kitap, öğüt veren , ille de şöyle böyle yapın diyen bir kitap değil. Bir reçete sunmuyor insana... Kendi serüvenini anlatıyor Aykut Oğut. Şöyle şöyle yaptım, böyle böyle oldu diye anlatıyor. Ben bile bir iki tüyo kaptım ve sabah ev ahalisine sunum yaptım:))

Geçen gece Karı Koca ''Gişe Memuru'' nu izledik. Altın Portakallı bir film. Adı Gişe Memuru olabilir ama bir gişe filmi değil. Gişe memuru Kenan'ın çalıştığı gişesiyle evi arasında tıkalı kalmış monoton hayatını anlatmaktadır.İnsan ben büyüyünce gişe memuru olayımm demez tabiki... Film için Edirne yolunda ıssız bir yola gişe inşa edilmiş. Filmde Van Gough'un taboları gibi manzaralar var. Bittim o uçsuz bucaksız ayçiçeği tarlaları arasında kıvrım kıvrım uzanan yollara. Bir huyum var, şimdi o yollardan geçmeliyim diye tutturdum. Ama ayçiçeklerinin açtığı zaman. Hatta çaktırmadan bayramı o taraflarda bir yerlerde geçirsek diye kıtır attım ama kimse düşmedi...Bir de anız yakmaya başladıkları zaman gitmemek lazım. Kumburgaz, Kumburgaz'ken; bizim sitenin karşısında ayçiçeği tarlaları vardı... Mevsim sona ererken başlarlardı anız yakmaya, ne pencere açabilirdik,ne balkonda oturabilirdik. Şimdi oralar havuzlu siteler olmuş. İçim cızladı. Razıydım anız kokusuna...


Kitap dedik film dedik yazının sonuna geldik bile...

19 Ağustos 2011 Cuma

Dostlukların Son Günü


Hiç Orhan Kemal kitabı okumadım diyen biri bile El Kızı'nı , Yalancı Dünya'yı bilir. Filmini izlemiştir...dizisini izlemiştir. Yani az çok aşinadır Orhan Kemal'e...
Önce Ekmek; önce ekmek diyenlerin hikayelerinden oluşuyor. Kitaptaki, 17 hikayenin sekizinin kahramanı çocuklar...Ekmek kavgasında ki çocuklar.
..Ekmek parası uğruna , elinden defteri kitabı bırakan çocuklar...Orhan Kema;l erdemi ve ahlakı çocukların kişiliklerinde somutlaştırmış.Kitap, 1969 yılında TDK ve Sait Faik Hikaye ödülünü almış. Bu yıl Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı.

"Gerçek olan öğrenmektir. Nereden, nasıl öğrenirsen öğren.
Nereden,
nasıl öğrendiğin, diploman, hatta neler bildiğin de önemli değil.
Ne yaptığın önemlidir."

Orhan Kemal
(
Arkadaş Islıkları'ndan)


Okuduğum ikinci hikaye kitabı Selim İleri'nin ''Dostlukların Son Günü''...Orhan Kemal'in hikayeleri ve Selim İleri'nin kitaplarında ki mekanların farklılığı ikisini ard arda okuyunca çok dikkatimi çekti... O. Kemal'in hikayeleri, gecekondularda, İstanbul'un varoşlarında geçerken Selim İleri'nin hikayeleri; köşklerde yalılarda geçer. Buradaki insanların da maddi kayguları yokmudur , vardır elbette ama olsun onlar yalılarda köşklerde otururlar...Bu kitap , Selim İleri'nin ikinci kitabıymış ama bu kitabı yazdıktan sonra yazma stilinin tam oturduğunu söylemiş. Kitapta eltisinin evinden sedef kakmalı ağızlık çalıp, bir süre sonra da ağızlığa sigara koyup tüttüren , aa o' benim diyen eltinin babasına da aaa olur mu öyle şey diye çıkışan büyükanne modeline bayıldım. Selim İleri Şifa'dan Moda'ya yürüyüp deniz kıyısına inişini bir yazmış ki bildik sokaklardan birlikte yürüdük ...Kitaba adını veren , Dostlukların Son Günü, bir yalnızlık hikayesi , ama nasıl bir yalnızlık,insanın içini kanatan bir yalnızlık. Hep başkalarının evinde olmakmisteyen, bir yere gitseler sen de gel desinler diye gözlerinin içine bakan, bir gel , hadi sende gel diyen birini arayan bir insanın hikayesi..
Selim İleri'nin İlk Gençlik Çağına Öyküler kitaplarını özellikle çocuklarınıza okutmanızı öneririm. Hatta sizde okuyun ben çok sevmiştim. Ama benim için en favori kitabı hala ''Hepsi Alev'' dir... Bu kitabı okumadan öncede bir Ayasofya bir Büyük Saray Mozaikleri müzelerini ziyaret etmenizi şiddetle öneririm...

Sözünü edeceğim üçüncü kitap ; Bir Ses Böler Geceyi...Ahmet Ümit'in en kısa romanı diyebiliriz. Kitapta Alevi düşünce sisteminin ve sol ideolojinin kırılma noktaları alt metinde... Tamamiyle mistik bir kitap. Hatta bir ara acaba bir rüya mı anlatılıyor diye düşündüm. Kitap bu yıl filme alınıyormuş.Alevilik ile ilgili ritüellerde bol bol var kitapta... Kitap enteresan olmaya enteresan ama Ahmet Ümit kitabı değil...

Kitap severler için yepyeni bir adres var artık... Zeya'yı hepiniz tanıyorsunuz zaten. Burası günlük yazılarının dışında kitapla yaptığı yolculukları anlattığı bir yer olacak. Kitap Okuyan Kız'ın maceraları burada


18 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazan yazıları 10



Son derece keyifsiz bir gece geçirdim. Hiç ama hiç uyuyamadım çok sıcaktı, klima da açamadım , çünkü kızlar tarafından kapılmıştı,salon yine. Hadi erken kalkacaklar ben şimdi oflarım puflarım ay uy eder onları uyandırırım diye salona geçemedim.Hafiften daldığım sıralarda da rüyasında takunyalara motif işleyen Leylak Dalıcımın keyifli rüyasının aksine bende tabancaya kurşunlar koydum, birini öldürmeye çalıştım. Durmadan da o beni öldürecekti diyordum. Evde; boşta ne kadar koltuk kanepe, kızların yatakları varsa hepsini dolaştım. Sabaha kadar kendimi oradan oraya attım.

Gece keyifsizdi ama akşam keyifliydi.Aslında şu anda ben artık çarşamba gecesinden söz ediyor oldum, çünkü artık cuma gününe geçtik.Akşamı keyifliydi dedim çünkü; Görümcemin meşhur iftarlarından birine katılıp , geleneksel aile iftarımızı yaptık. Gelin görümceli, kardeşli ablalı, yeğenli kuzenli, torunlu torbalı bir iftar yaptık. Minnacık minnacık etli yaprak sarmaları lüp lüpledik, her bir lezzete , bi de muhabbetimizi kattık, hep bir ağızdan konuştuk.(ancak bir bölümümüzün oturabildiği masa:)bu resmi asıl koyma nedenim, pencereden görünen sokak... Kocamın ilkokuldan itibaren evine yürüdüğü sokak, annesinin onu sokak başından itibaren izlediği, sonrada benim yıllar yılı acaba geliyor mu diye gözümü alamadığım sokak.. Bu sokağı kayınpederimin diktiği akasyalar süsler)

Eve gelince biraz balkonda oturdum, sonra kitap okudum. Orhan Kemal'in ''Önce Ekmek''' adlı hikaye kitabına başladım ve bu gün bitirdim. Bu akşam da Selim İleri'nin ''Dostlukların Son Günü'' ne başlayacağım.Bunu da bitireyim. Toplu gösterime geçeceğim:))

Bu akşam ki iftar yemeğiğni, yemek değilde bir kahvaltı masaı şeklinde hazırladım.Menemen, kıymalı börek ve zeytinyağlı biber dolma... iftariyelikler, kahvaltılıklar ve çaaayy... En çok canım çay istiyor zaten.Herkesin çok daha hoşuna gitti.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Bundan 12 yıl önce falan, Naziş bir ameliyat geçirmişti. Ameliyat olduğu hastanenn karşısında lunapark vardı. Geceleri pencereden , gondola binip aşağı yukarı çıkarken çığlıklar atanları, dönme dolaplara inenlere binenlere, bakar, atlıkarıncanın dönmesini izler , hayatımız boyunca hastanede kalacakmışız , hiç o insanlar gibi eğlenmemişiz , gülmemişiz gibi hissederdim kendimi.Şimdi bu şehit cenazeleri oldukça, sanki biz şimdi o lunaparktaki insanlarız , bir yerlerde bir şeyler oluyor, gencecik çocuklar ,kırılmış dallar gibi yerlere seriliyor. Sanki hiç bitmeyecek duygusu gelip çörekleniyor yüreğime... Atalet sormuş yazısının son bölümde nasılsınız diye... Anneannemin bir sözü vardır. ''Ne kadar gülsem konuşsam da , eski oynaşım aklımdan çıkmıyor'' aynı öyle... Ağızda ekşimsi, kekremsi bir tat, mide ekşimesi gibi bir şey , anlatılmaz yaşanır derler ya aynen o...


17 Ağustos 2011 Çarşamba

17 Ağustos şifreleri

Önce tavana yapıştı yatağım sonra yere indik... Evin altından sanki yük katarı geçiyordu. Kızların odasına fırladım. Naziş yatakta oturmuş şaşkın şaşkın bakıyordu. Gamse'yi bacaklarından çektim kendime, sarsıntının şiddetinden yanına geçemedim. Ben kapıya yönelirken, kocam durdu bizi kapı altına soktu. Halbuki adımda dışarıdaydık. Çünkü aile apartmanındaydık o zanamlar ve giriş kattta oturuyorduk. O 45 saniyeyi evde yaşadık. Şimdi depremi yaşamayanlar için 45 sn ne ki ama sayın bakalım 45 2e kadar ve o sırada deli gibi yerin sallandığını düşünün. Apartman ahalisini oluşturan görümcelerim neden çıkamadığımıza şaşmışlar, deli gibi kapıyı dövdüler de o zaman akıl ettik çıkmayı.

Gökyüzü yere ne kadar yakındı ve ne çok yıldız vardı. Sanki elimizle tutacak gibiydik. Her yer insan doluydu. Arabaların radyoları açıldı vemerkez üssünün Kocaeli olduğunu öğrendik. Çok acılar çekildi. Manzara anlatılacak gibi değildi. Günlerce evlere giremedik. Bizim talihimiz bahçeli bir evde oturmaktı. Zaten bahçede yiyorduk yemekleri. Akşam olunca Oya ve Zuz işten çıkıp bize geldiler. Depremin ertesi akşamı baktım o zamanlar mimarlık öğrencisi olan kuzenim Ahmet elinde bir battaniye ve yastıkla çıka geldi. Kapıda onu göyle görünce gülmekten öldük. Sen de mi Lale Ablana koştun diye. .
Bu gün hiç unutulmasın ve hiç yaşanmasın bir daha. 17 ağustos tarihi güzel günlere kodlansın...

Bizim Cemo'nun yani Cemre'nin doğum günü bu gün. Ercan ve Banu'nun küçük kızları...Deprem olmasaydı o gün ilk doğum gününü kutlayacaktık. Sonra iki üç yıl daha annesi ona doğum günü yapmadı.Ne zaman büyüdü arkadaşlarıyla kutlayacak zanmana geldi o zaman yaptılar.( Gamse ablasını çok sever... birlikte gittiğimiz Uçak Müzesindeki resimlerini bulunca hemen koydum)

İyi ki doğdun Cero, mutlu sağlıklı yıllara.... Çok sağlıklı çok keyifli bir yaş olsun ve elinde hep bir per'in olsun..( Cero biz küçükken , okey oynarken yanımıza gelir ve Annesine...inşalah bir per'in olur annecim derdi çok gülerdik. Okeyde elde üçlü varsa ona per deniyor bilgiisini de oynamayanlar için ekleyelim:)

16 Ağustos 2011 Salı

Gelmeyesin bizim eve Süreyya

Sabah , tarladaki domatesleri toplamak için erkenden kalktım:) Yani bu kadar erkenden kalkmamı açıklamak için kendime mazeretler uyduruyorum da. Kızların okulu açılıp, evde bir hareker başlayınca ,,,, kuş uykusuna benzeyen uykum , artık daha da hafifledi. Şöyle top patlasa uyanmam derler ya nasıl özenirim o gibilere...

Aynı magazin gazetecileri gibi başlık attım ... Çünkü sabahın köründe zırt diye gözlerim açılınca yine , aklıma hey gidi hey, bu azeri türkü geldi. Türküyü bilmeyip merak edenler, linke tıkladıktan sonra videonun sesini dinleyin yazan, yerden sesi açmayı unutmasınlar..Başlıkla yazıyı da ilişkilendirdikten sonra gelelim, uyandım ne yaptım.. Türkmax da Açık mutfak'ı izledim. Türkmax izleyebiliyorsanız, perşembe akşamı saat 22 .oo de oynayacak olan Gişe Memuru'nu kaçırmayın. Geçen yılın Altın portakallısıdır. Sonra ; Emrah Serbes'in şu yazısını okudum. Ha, Behzat Ç. hayranlarına duyuru...filmi geliyor. Cansu Dere'ye fanatiklerden çok itiraz gelmiş ama komiser rolünde izleyeceksiniz naçar:)Yani kargalar bile kahvaltı etmeden bi sürü haber verdim size.

Biraz dizi muhabbeti yapalım. Sanırım şu ana kadar yeni başlayan diziler hakkında bir karar eremedim. Büyük umutlarala yanaştığım İstanbul'un Altınlarına, Demet Akbağ'ın bir ömür boyu sürecek sandığım dialogları yüzünden veda ettim.Kendisini çok severim aslında ama son dönemde kendini bu kadar tekrarlamasına, Feriştah rolünü evire çevire, ters yüz ede ede oynamasına şaşırıyorum artık. ATVde ki Reis'de yıllar önce Nejat İşler ve Şevval Sam'ın oynadığı Gülbeyaz'dan bozma gibi... Anneler ve Kızları ise , artık bıktıran töre dizilerinden.Galiba yine Fatmagül , Öyle Bir Geçer ki Zaman ve Muhteşem Yüzyıla kaldık. Bir de Kıvanç Tatlıtuğ ve Buğra Gülsoy'un Kuzey ve Güney'i geliyor. Mekan Üsküdarmış. Daha başlatmadan laf söyletmem arkadaş, ben yürürüm bu diziyle...

Kitaplar konusunda toplu gösterim hazırlayacağım:)) Geçen gece sahurda; Kocamın şaşkın bakışları altında okumadığım kitapları yatak odasına taşıdım. Bu ara eski yazarlardan okumak istiyor canım. Araya bir Orhan Kemal attırmak gibi bir niyetim var. En üste koydum. Bakalım bakalım bu akşam başlayacağım.

Dün akşam Cancan'ım geldi , okul çıkışı biz getirdi annesi. Biraz yorgundu tam performans gösteremedi. Bir ara bizim yatak odasına gitmiş, beni çağırıyor- Cicianne sen de gel korkiyurum... Yani hem orayı karıştıracak hem yandaş arıyor. Tilki tilki saat kaç dedim. Yani göz göre göre sana böyle bir fırsat tanıyacağım:İ)

14 Ağustos 2011 Pazar

Ramazan yazıları 9

Öğlen oldu ama kızlar hala yataktalar... Burcu varken, sabahlara kadar oturup gece yarısına kadar gezmelerinin yorgunluğunu atıyorlar. Bu tatil bizim için Burcu ile başlayıp Burcu ile bitti...Pek bi güzel oldu. Çünkü tatile girdiklerinin akşamı da Burcu'nun nişanı için, Ordu'ya gitmek üzere yola çıkmıştık.
Yarın da okulda zil çalıyor. Öğrenci zilinin çalmasına daha bir ay var ama öğretmenlerin seminer dönemi başlıyor. Dün servis şoförü Gamsegamse'ye telefon açınca; daha telefon çalarken Gamse^ye tatilin bittiği feci dank etti:)Naziş ise üç gün önce çıktığı tatile veda turunu dün gece Taksim'de tamamlayıp döndü.
Oh ya, artık salonumu akşamdan toplayıp yattığımda sabah miiis gibin bir salonla karşılaşacağım. Yeşil çayımı alıp tv karşısına kurulacağım, laptopumu kucağıma alıp yatacağım, kahvemi alıp kitabıma gömüleceğim ve saat daha 10 bile olmamış olacak. İki aydır süren bohem hayatı sona eriyor heheheh... Her sabah kalktığımda yatakhaneye dönüştürülmüş bir salona , üstünde bir toplu iğne bile koyulamayacak kadar dolu bir sehpaya , evi örümcek ağı gibi saran laptop adaptörlerine, telefon şarjlarına veda ediyorum artık:))

En üretimsiz ramazanımı yaşıyorum. Hep klasik yemeklerimi yaptım. Bir kaç tarif not almıştım , denemeye bile kalkmadım.En büyük klasiğim patlıcan kebabını yaptım dün akşam. Gamse'nin gözü faltaşı gibi açıldı-Anneeee sen ne yaptın öyle dedi. Yani bu yemeği bi görümcem şaaaane yapar hem de çok şaane yapar bi de ben. Ben bazen çamura yatar patlıcanları kızartmadan yaparım, üstlerine fırça ile yağ sürer fırına koyarım. Sonra kebap olayına katarım ama kimse bu aldatmacayı yemez tabi..Bu kez de şöyle bir şey yaptım yemeği olduğunca hafifleştirmek adına... Büyük bir çelik tencerenin dibine sıvıyağ koydum , azıcık... Tuzlu suya önceden konmuş patlıcanları sudan geçirip ,çektikleri suyusıktım ve peçete ile kurulayıp tencereye attım, ara sıra tencerenin kapağını kapatıp silkeleye silkeleye alt üst olmalarını sağladım. Hem yağlı olmadılar, hem de hepsi birlikte kızararak zamandan tasarruf ettirdiler, sonra kuşbaşı etli, sivri biberli, bol domatesli ve sarımsaklı bir karışımın içine atılıp biraz da ocakta piştiler. Sonra isterseniz bir toprak kapta veya tepside fırınlayabilirsiniz....Bunun yanına bir bulgur pilavı ya da pirinç pilavı çok yakışır. Cacığı unutmayın...

Kitap listesi yapmam hakkında bir kaç mail aldım, bir kaç da yorum ... Biraz müsade istiyorum bu konuda. Çünkü okuduğum kitapları zaten burada yazıyorum. Yazmadığım , blog yazmaya başlamadan önce okuduğum kitaplara bakayım. Bir yazıya oturtayım... yayınlarım söz...

Şimdilik bu kadar...

12 Ağustos 2011 Cuma

Ramazan yazıları 8

Kızlar yani Burcu ile birlikte üçü de iki gün önce Zuz'a gittiler. Ve henüz gelmediler. Onlar yokken ev sanki suyu çekilmiş değirmen gibi sessiz. Televizyonun sesi bile kısık çünkü duyabiliyoruz:)

Dün gece zaplaya zıplaya televizyon izledik ben sonra kitap okudum, bir haber programa takıldım. Canlı bağlantıya , bağlanan konuk susmayınca kapattım derken sahur olmuş. Çay suyunu koydum, yumurtalı ekmek kızarttım , bandıra bandıra yedik.

Bu akşam Cucu'yu yolcu ediyoruz artık Ordu'ya... Senelik izninin bir kısmnı kullandı. Bir hafta da İstanbul'un altını üstüne getirdiler. Hiç bir programlarına katılmadım. Ama - halaaa , hep geziyosun ,okuyorum , görüyorum amaaa dedi ...Ben de- amaaaa, aç aç gezmenin bi albenisi yok, yorulunca şöyle bir çay kahve molası vermeden, yeni bir yer keşfetmeden gezmenin dadı duzu yok dedim.

Şimdi sabunlarıma gelelim. Bu gördüğünüz sabunların hepsi doğal ve el yapımı... Sabunlarım bloğunun sahibi Mine Hanım'ın üretimi. Kargo gelip de , koliyi açınca çıldırdım. Hepsini o an kullanmak istedim. Şimdilik ipek sabunu ve yosun sabununu açtım. Yüzümü yıkadıktan sonra dokunmaya bayılıyorum. İçinde ipek iplikçikler varmış, yanlış anlamadıysam...Yosun sabununu ise banyo sabunu olarak kullanmaya başladım. Yıllardır banyoda duş jeli kullanıyorduk. Ama şimdi sabunla sanki gıcır gıcır hissediyorum kendimi. El kremini gece yatarken sürüyorum. Ben uyurken o çalışsın diye:)Isırganlıyı, granit sabunu , defneliyi hepsini hepsini hemen kullanmak istiyor ve duş jeli yerine doğal sabuna dönüşümüzün memnuyetini tüm cildimde hissediyorum.Tahta sabunluklar ise ayrı bir güzellik...Lavabo aynamın önüne dizdim hepsini...
Bu arada örtü gerçek kanaviçedir ve Turgut Reis dokuma pazarı patentlidir:))

Bu akşam karı koca Çınar Ağacını izledik, Türkmax da...Çok beğendik ama helak olduk...Fazla dramatik geldi... Haftaya perşembe de ;Altın Portakallı , Gişe Memuru gösterilecek. Meraklısına duyurulur.

İstanbul'da iki gündür yaşadığımız sonbahar havasına bayılıyorummm....

Şimdi biraz işim var sonra okuma faslı

11 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazan yazıları 7

Dün geceki hüznüme iyi geldi bu heryerleri yıkayan yağmur. Yağdı da yağdı... Sahurda yemek mi yesem , yağan yağmurumu izlesem şaşırdım. Umarım davulcu korunaklı bir yer bulmuştur kendine...Ben size davulcumuzdan bahsettim mi ? hiç... Ben çocukluğumdan beri sahura davulla kalkmamıştım. Nasıl çalıyor anlatamam, hem güzel çalıyor gerçek bir davulcu yani hem de o nasıl bir çalmaksa kalkma da, uyanma da göreyim... Zaten davulun sesini duymazsanız arabaların alarmlarının sesine mutlak uyanırsınız... Bir de onlar çalmaya başlayınca şenlik başlıyor. Tutanı tutmayanı , çoluk çocuğu herkes uyanıyor. İlk duyduğumda beş on davulcu birlikte geziyorlar sandım ama yok tek kişilik ordu.



Bu gün hava serinleyince hemen bir kış mönüsü geldi aklıma... Güveçde sucuklu kuru fasulye ve pilav...Minik biber turşumda var...Nazlı nefret eder ama kızlar zaten dünden beri Zuz'a kamp kurdular. Ben de gidecektim amam iftar ve sahur olayı aklıma gelince vaz geçtim.


Dün akşam yeni bir dizi başladı. Aşağı yukarı Yemişliler... BKM oyuncularının...Senaryosunu da kendileri yazmışlar...Sani eski Zeki Alasya-Metin Akpınar filmlerini hatırlattı.Başka bir dizi haberi de; Selvi Boylum Al Yazmalım dizi olmuş. Aynı Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu gibi modernize edilmiş. Veee Kıvanç Tatlıtuğ ve Uğur Gülsoy'un Kuzey ve Güney'i geliyor. Kadın oyuncu seçilirken , kim olduğu nönemli değil denmiş. Ne kadar incitci.. Umarım utanırlar.

Şu anda gökyüzü kapkara oldu birazdan iyi bir yağmur inecek sanırım.


Şimdilik bu kadar, ben artık iftar programı hazırlıklarına konsantre oalayım.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Annesiz

Mutfak camından bakıyorum, yokuştan aşağı inmiş yol boyu yürüyor.Elinde yine kızlar için pişirdiği özel bir şey var ve yine çok şık. Kırmızı rujunu, mavi farını sürmüş...Semra da pencereden görmüş bizim bahçe kapısına gelmiş, bekliyor. Ben de dışarı çıkıyorum. O sırada kızların servisi geliyor, Lucky yerinden fırlıyor. Bir curcuna... Önce bir bahçeyi dolaşıp, sonra giriyoruz eve...Hep bu görüntü var gözümün önünde... Bir de kızıl saçları...Son zamanlarda sarıya dönmüştü artık ama nedense ben hala çocukluğumda ki kızıl saçları ile hatırlıyorum...

Bu gün tam 13 yıl oldu , Annem bizden ayrılalı... Bir acı nasıl bu kadar taze kalır,gülerken hatta kahkahalarla, beyninin , kalbinin bir yerinde nasıl öylece durur.

Geçtiğin yollar, dokunduğun duvarlar,bastığın taşlar, o caddeler sokaklar, girdiğin denizler, güneşlendiğin kumsallar seni unutur mu? Anne...Bir kız kaç yaşına gelirse gelsin, annesini kaybettiği gün büyürmüş... Biz de öyle 13 yıl önce bu gün çocuk olmaktan birinin kızı olmaktan çıktık, büyük olduk.

Kitap demişken




Kitaplardan yazmayı çok özlemişim.,
Yeni kitabım uzak diyarlardan ve daha önce tanımadığım bir yazar...Zeya sayesinde ulaştı bana...Julia Alverez'in yazdığı SALOME URENA... Salome Urena; Karaiplerde ki Dominik Cumhuriyetinin çok ünlü bir şairi.. Kitapta kızının ağzından anlatılıyor. Fonda ABD var , Dominik Cumhuriyeti var... Okurken karşımıza kah Salome kah kızı Camilla çıkıyor...Kızların okumasının bile düşünülemediği , ülkesinde özgürlüğü düşleyen , devrimci şiirler yazar, tabiki takma adla...İlk şiirlerini babasına yazar Salome...Sonra da devrimci, özgürlükçü şiirler yazssa da en güzel şiirlerini delicesine aşık olduğu kocasına yazar...Salome'nin inişli çıkışlı hayatının hikayesi beni çok etkiledi.Bu kitabı tavsiye ettiğim kitaplar arasına koymanızı özellikle öneririm...

Kırmızı üniformalılarla mavi üniformalılar... Biri başa geçtiği zaman baban eve dönüyor, öteki başa geçince baban ya hapiste ya sürgünde. Neyse ki bu renk değişikliği sık sık, kimi zaman günübirlik bile oluyor da hasret uzun sürmüyor. Kızların şair olması mı? O nasıl söz! Okuyup yazmaları bile yasak. Tanıdık mı geliyor bu ortam? Hayır, çok uzaklardan, Haiti ile Dominik Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapan Karayipler’deki bir adadan söz ediyor roman. Salomé Ureña 1850’lerde Santo Domingo’da yaşamış bir kız çocuğu. Zaman içinde onu, yaşadığı toprağı ‘özgür bir yurt’ haline getirmeye çalışan devrimci bir kadın ve devrimci bir şair olarak görüyoruz.



Tatilden gelince birden ramazan olunca tatilde okuduğum Hayat ve Hüzünden söz edemedim...Aslında bu kitapları okumayan kalmadı ama kendi fikrimi söyleyeyim. Ayşe Kulin bu kitapları yazarken , kendi hayatını anlatırken bize de bir Türkiye Panoraması çizmiş. Aramızda yaş farkı olmasa mutlaka karşılaşırmışız...Aynı yerlerde denize girip aynı sinemalara gidip aynı pastanelerde oturmuşuz... İyi ki o zamalar bu kahve zincirleri yokmuş dedim kitapları okurken... O keyifleri kaçırmak gerçekten üzücü olurmuş... Hiç bir yerde karşılaşmasak Todori'nin önünde kesin karşılaşırmışız dimi Aysellll....Bir de ben Ayşe Kulin'i sadece kadınlar okur gibi bir düşünce gafletine düşmüşüm... Terminalde rastladığım yaşlı amcanın elinde UMUT'u görünce ve de kaldığımız otelin işletmecisi Ayşe Kulin mi? okıyorsunuz , bayılırım, Sevdalinkayı okudunuz mu diye sorunca ; anladım ki Ayşe Kulin'in ulaştığı kitleler belkide kendinin bile farkında olamadığı boyutta... Veda ile başlayıp Hüzün ile biten bu seriyi okumadıysanız mutlaka okumalısınız derim....

Okuduğum Bir başka kitap ise Kazım Karabekir'in Ağzından Kurtuluş Savaşı...Kitapta yer yer düşündürücü bulduğum yerler oldu ama neyse ki bu konuda en doğru cevabı verebilecek kişiye sorularımı sordum ve aldığım cevapların da benim düşündüğüm gibi olmasından çok mutlu oldum.

Şimdi sahur zamanı... Ama kızlar zaptiye zap zap zaptiye rap rap geziyorlar hala...Bir şey değil sahur yemeğimize sulanacaklar. Kızlar demişken Burcu^nun da katılımıyla sayıları bir kaç gündür üçe çıktı biliyorsunuz:))

9 Ağustos 2011 Salı

Kambersiz düğün


Bu konuda herkes yazdı çizdi ahkam kesti...Hemen tu kaka edildi İskender...Yerden yere vuruldu Elif Şafak... İşin komik tarafı hayatında Zaide Smith'in adını duymayanlar , İnci Gibi Dişler adlı bir kitabın varlığından bile habersiz olanlar bile ahhaah intihalmiş okumam valla da okumam alıntıymış falanmış filanmış demeye başladılar. Zaten yeryüzünde bizden başka kendi altını oyan millet görmedim sanırım da yoktur. Şimdi İnci Gibi Dişler yeniden raflara çıkar, Hatta yeniden basıma girer...Zaide Smith yeni bir roman yazarsa bu arada bizde bestseller olur.

İnci Gibi Dişler çok sevdiğim bir kitap. Yazarının ilk kitabı.Ayıptır söylemesi 2000 yılında okumuşum... Çok ama çok güzel bir kitap...Kurgusu mükemmel... Olay Londara'da geçer , farklı dinlerin, farklı kuşakların hikayesidir. Olayın kahramanları içinde ikizler vardır. İskender de böyledir. Ama Londra'da yaşayan etnik kökenli bir aile ve aile içinde ikizlerin oluşundan başka benzerlikler göremedim ben. E ona bakarsanız benim de Londrada yaşayan Doğulu bir arkadaşım var... Sorayım ailesinde ikizlerde varsa yandı gülüm keten helva....
Ruhlar Evini okuyordum birden kitabı kapatıp yazarına baktım yeniden niye mi çünkü okuduğum kitap İsabel Allende'ye aitti ve ben birden bir Marquez romanı okuyormuş gibi oldum. Latife Tekin ; Sevgili Arsız Ölümü yazdığında çok Marquez okumuş, etkisinde kalmış dendi...

Diyeceğim o ki, ben İskender'i okudum ve çok beğendim...Akan giden, tertemiz çeviri...Çeviri diyorum çünkü Elif Şafak ingilizceye daha hakim olduğu için ingilizce yazar kitaplarını...İnci Gibi Dişleri de okumuş çok beğenmiştim. Hem sizce onlarca kitap yazmış, kitapları otuz dile rakamla 30 dile çevrilip , yüzbinler ce satmış ; Elif Şafak , Türkçeye çevrilmiş, ödüllü bir kitaptan alıntı yapacak kadar aptal olabilir mi?
Tavsiyem iki kitabı da okuyun...okumanın keyfine varın...gerisi laf salatası..Kambersiz düğün olmaz misali bende yazdım işte, bu konuda aha da....

Bu yazıma şu keyif eşlik etsin dedim. Kendisine bayılıyorum, her gözüme ilştiğinde gülümsüyorum...Hediye edeni geliyor aklıma bir kez daha gülümsüyorum...Beni bu kadar iyi fade edebilen objeleri bulup çıkarmada Ece'min üstüne yoktur...Kendisi şimdi kızar aman Laleee der ...Ama öyle...

7 Ağustos 2011 Pazar

Ramazan yazıları6

İstanbul bir kaç gündür hafiften serinledi. Geceleri baya bi rahatladı... Dün gece çok güzel bir kitaba başladım. Hatta bu akşamı soluksuz bekledim devam etmek için ama bu gece Elif Şafak'ın İskender'ine başlıyorum.Ama sorun ki niye ... Bu akşam benim yeğenim Cucu geldi...Hani Ordu'ya nişanına gittiğim. Bir haftalık izni varmış, atlamış gelmiş. Yolda gelirken annesi yani bizim taze kaynana Arzu'ya iki kitap almış. Biri Serenad diğeri de İskender:))) E okumak istiyordum e bi de beleş okuyacağım heheheh...Sen gidene kadar ben okurum bunu dedim. Okuuu Haloşummm dedi. Şimdi bu yazıyı yazdıktan sonra ,istikamet kitap okumaya... Ha dün akşam başladığım kitap Zeya'dan. Bir kitabı okurda çok beğenirse -hemen sana getiriyorum Lale Abla der. Sonra üzerinde konuşmaya bayılıyoruz. Daha ilk sayfalardan kitabın içine girdim. Böyle içine alıp insanı sürükleyen romanlara nehir roman deniyordu dimi...

Ben olaya geceden başladım ama sabahımız ve günümüz de az hareketli değildi doğrusu...Bu gün Cancan özel davetlimizdi. Artık okula gittiği için ve de kardeşi olup evlerinde yatılı yardımcıları olduğu için eskisi kadar sık gelemiyor. Sabah ablalarıyla kahvaltı etti, market alışverişine çıktı. Tüm alışverişi o yapmış. Neler olduğunu tahmin edebilirsiniz tabi. Sürpriz yumurtalar, rüzgar gülleri diyeyim gerisini anlarsınız artık.Verdiği tüm siperiş yemekleri pişirmiştim zaten. Tarhana çorbası,makarna ve köfte...Makarna yerine güzel bir ev eriştesi pişirdim.Bayıla bayıla yedi. Beraber yatıp iki saat de uyuduk mu size oh kebap olduk. Ara ara uyanıp, beni yanında görünce devam etti uykusuna...Kendinize özel tasarım T-shirtleriniz olsun isterseniz. Bu T-shirtleri bizim ailenin art directörlerinden Nilüfer yapıyor. Güzel Sanatlar mezunudur aynı zamanda. Bu resimdeki t-shirt Gamsegamse için yapıldı mesela...

İşte böle böle

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Ramazan yazıları 5

Baktım televizyonlarda sahur programları çok kötü, ben de kendi sahur programımı yaptım dün gece:))
Gece Zeya, Ebru ve Elçin'in iftardan sonra beni evden almaları ile başladı. Benim için öyle tabi
onlar iftarla başladılar programa...Önce Beylerbeyine yöneldik. Deniz kıyısında yürüyüş yaptık.Rüzgar püfür püfür, Boğaz köprüleri ışıl ışıl, camiden gelen Kur'an sesi
denizden geçen teknelerden gelen müzik sesi , denize atılan oltalar ve bu ambians içinde biz...çok ama çok güzeldi.
Çay kahve içmek için oturduğumuz kafe aynı Gümüşlük'de ki kafelere benziyordu...Önünde; epi topu üç dört masa, mavi boyalı çerçeveler ,kapılar...o kadar mekan içinde bizi kendine çekti.Evimizin balkonunda gibi oturduk zaten. Garson orayı bize bırakıp karşı kafeye gitti:))






Gecenin biri olmuş meydan boşalmış , köpekler, kıyıda iki sevgili ve biz kalmışız haberimiz yok.


Kalkıp asıl program amacına yöneldik. Yani Fethi Paşa Korusunda sahur yapmaya...
Rezarvasyonu terasa yaptırmıştım ama öyle serindiki hava içeride bile hırka ile oturduk. Sıcak birer çorba ile başlangıç yaptık sonrası Allah ne verdiyse))

Eve geldiğimde saat dörde geliyordu. Bizim ahali hala uyanıktı. Ben hemen yatağa atladım, o serinlik duygusu geçmeden uykuya daldım.Yepisyeni bir kitabım var...Anlatılacaklarda birikiyor. Artık toplu gösterim yaparız...

5 Ağustos 2011 Cuma

Ramazan yazıları 4

Dün geceden beri bloguma giriş yapamıyordum. Mail geldi hesabımı Google hesabına taşımışım
artık önce oradan oturum açıp girebilecekmişim. Bak ese köse ama teknolocik bilgim aha da buraya kadar. Neyse dün akşamdan beri kapılardan bacalardan kovuldum
yanlış şifre yine yanlış şifre hahah yine yanlış yine yanlış derken mail atmayı akıl ettim. gelen cevap da taşınmışsınız şeklinde oldu.

Evde oruçda fire verdik. Kocam şiddetli boğaz ağrısı ve kırgınlıkla doktora gidip bir çuval ilaçla geri geldi. Doktor bir kaç gün oruç tutmamasını ,ilaçlarını düzenli kullanmasını söylemiş. Hastalığının nedeni de klimaymış. Şimdi benim kocam evdeki klima ile kuması gibi gözleşmese doktor da arkadaşının oğlu olmasa yiyecektik bunu))...Ha ondan da olabilir tabi de olmasa çok şaşardık.

Dün gece uyuyamayınca salona geçtim. Klimadan da etkilenmeyeyim diye kanepe yastıklarından kendime barikat yapıp arasına yattım, yanıma da notbook aldı kafama göre takılıyorum. Birden -anneeee diye bir ses...Naziş, yastıkların arasından sızan ışığa akıl erdirememiş bir an... heheheh annem erdi mi? sandın dedim. Ne de olsa ,küçükken odalarına giren ateşböceklerini görünce;bizim odada uzaylılar var diye koşuşturmuş çocuklara sahibim. O yüzden buna hiç şaşmadım))


TVler de ki sahur programlarını beğenmediğim için bu akşam kendim bir sahur programı yaptım. Yapayım bir, yarın anlatırım.

Bu akşam myeni bir dizi başlıyor. İstanbul'un Altınları...Haluk Bilginer var Demet Akbağ var yetmez mi? bana yeter artar bile...

Şimdilik gittim.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazan yazıları3

Havada ramazan'ın verdiği bir rehavet var sanki...Bir zamansızlık söz konusu...geçen akşam hadi yatayım dediim meğer saat iki buçuk olmuş. Yani sahur olmuş. Bir daha yatmayınca , hadi sahurdu, masada sohbetti, tv izlemeydi derken sabah olmuş. Ertesi günü hepimiz sersem sepelek geçirdik. Ve gün saat 48 saatmiş gibi geldi bize.

Okuduğum kitaplardan söz edesim var ama yazasım yok:) böyle bir dengesiz kişilik sergilemesi içindeyim.Bu gün Zeya'nın yazısını okuduktan sonra , baş ucumdaki ve de ayak ucumdaki kitap kulesinin bir an önce erimesi gerektiğine karar verdim. Elif Şafak'ın yeni kitabı ''İSKENDER''İ çok merak ediyorum ama kapağı o kadar itici geldi ki tarifsiz. Firarperest'in o şirin kapağından sonra bu iyi gelmedi bana...

Gündüzleri Çocuklar Duymasının tekrar bölümlerini izliyorum. Kızlarla tüm kanepeleri koltukları kapışıyoruz. Karşılıklı seriliyoruz. Bir kanepe var ki, Kocamın da, Gamsenin de benim de en favori kanepemiz. Tam balkon kapısının yanında ve tvnin tam karşısında ve de önünde sehpa olması dolayısıyle çok cezbedici...Naziş kendi köşesine çekiliyor, kitabını laptopunu, içeceğini eline alır bu yazın limonata kışın sıcak çikolata şeklinde olur, kimseye karışmıyor. Ama biz üçümüz bir devinim içindeyiz :)Bir balkona çık, bir içerilere git , kanal değiştir...

Aydın Boysan'ın oynadığı reklamı izlediniz mi?Masaya yumruğunu indirmesine bayılıyorum. Bir de Şahan Gökbakar'ın öztürkcell reklamları. Her seferinde gülüyorum.

İftara artık bir çeşit yemek yapmaya karar verdim. İftariyeliklerde olayı bitiriyoruz karıkoca...Geçen akşam Gamse'nin börekçi arkadaşı)Fatma ; bize iki tepsi börek getirdi. Jambonlu mantarlı ve pastırmalı sucuklu, kaşarlı ve közlenmiş biberli.Hemen dilimlere ayırıp dondurucuya attım. Sıkışca hemen iki üç dilim çıkarıp ısıtıyoruz. Fatma , liseden sonra iş hayatına atıldı ve babası onaPanbörek'in bayiliğini aldı. Bu da en çok Gamse'ye yaradı.Özellikle zeytinyağlı dolmalarının dibine darı ekiyor. Bakınız şekil 1.a
Kızlar iki hafta sonra seminer dönemine girerek , bir ölçüde iş başı yapıyorlar. Geç giderler , erken gelirler, arada gitmezler ama sonuçda zil çalıyorYani ördek suya daldı zil çaldı. Onların zili çalınca , ben daha özgür olacağım tabi heheheh...Nereye gitemeye kalkasam mırın kırın ediyolar sonra da akşam program yapıp kendileri kaçıyor.

Şimdilik bu kaa

2 Ağustos 2011 Salı

Ramazan yazıları 2

Benim ramazan planın, sahura kadar oturmak , iftara kadar yatmaktı ama,henüz uygulamaya geçiremedim. Erken kalkmalara alışkın bu bünye laf anlamıyor ki. Sabah olunca plink diye açılıyor göz kapaklarım. İnsan biraz uyku mahmuru falan olur dimi yok.Yatakta biraz debelenip kalktım.Akşamdan ıslattığım nohutları , ocağa koydum.Pilava, çorbaya , şuna buna lazım oldukça kullanılmak üzere dondurucuya konulacaklar.
Ev hala tatilzede...hala kuruyan çamaşırlar var. Kocam sizle dünyanın öbür ucuna bile giderim ama şu nbavullarınız olmasa dedi. Eskiden bir büyük bavula sığar giderdik tatile.Şimdi kişi başı bir bavul. Dönüşte de ; giyilsin giyilmesin bavula giren her şeyin yıkanması var.

Okuduğum kitap ''Kazım Karabekir'in Gözüyle Yakın Tarihimiz''. Üzerinde günlerce konuşulabilir , tartışılabilir. Gamse'nin bir huyu vardır, başladığım kitaba başlar. Geçen gün tam kitabımı alıp yatağa giricem , alıcı kuş gibi odaya daldı, kitabı kaptı gitti.Hasbinallah dedim, okuyacağın bi sürü kitap var. Yok, bunu merak ettim dedi. Gece uyuyorum-anneee diye bir ses, hemen anladım.Kitapla ilgili dimi dedim.Yarın konuşalım,derin mevzu dedim.Sabah ilk iş kitaptan konuştuk.Kitabı bitireyim, araştırmalarımı yapayım. Sonra yazacağım.

İyi bir gün olsun...Bir kaç gün serinleyecekmişiz haberiniz olsun...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazan geldi hoş geldi



Dün gece sahura kalkarak, ramazana giriş yaptık. Sahur'da Gamse'nin sürprizine uyandım ben. Nasıl süper bir şey oldu anlatamam. Kızım benim ya, kahvaltı hazırlamış, çayımızı demlemiş, kıymalı yumurta yapmış, kekikli, kırmızı biberli , zeytinyağlı domates yapmış, masayı da hazırlamış . Ben o sırada klima altı cam cam , öpsün seni amcan vaziyetlerinde salona serilmiştim. O yüzden koku falan da duymadım. Nazo , gazi olmanın keyfini çıkarıyor. Bir hafta sonra sanırım iyice , iyileşecektir ayağı. Artık ufak ufak basarak geziyor. Dün çok sıkıldım, halama gidelim dedi. Görümcelerimle aynı mahallede oturmanın etinden ,sütünden , yününden faydalandığımızı biliyorsunuz zaten:) Gittik, oy oy ne şahane bir çay masasına oturduk görmeliydiniz. Yedik , içtik, güldük , konuştuk. Birbirimizin tatil resimlerine baktık.

Bu ara okuduğum kitaplardan söz etmedim ama onları tek bir yazıda toplamaya karar verdim.Bu akşam ATV de yeni bir dizi başlıyor...REİS...Melissa Sözen'in oynuyor olması benim için referans.Bir iki dizi edineyim kendime.

İftar için değişik hafif yemekler yapmak istiyorum. Bu gün sebze olarak semizotunu seçtim. Et olarak tavuğu, çorba olarak mercimeği , salata olarak çoban salatasını, tatlı olarak da zerdeyi seçtim. Mercimek, ezo gelin olarak, semizotu pirinçli, tavuklarda , tavuk pirzolası şeklinde , kekikli, kırmızı biberli, bir sosa batırılıp,elma dilim patatesler , eşliğinde fırına girecek.Ben eskiden olsa bu yemeğin yanına bir de pilav yapardım:) Şimdi yok iftariyelikler, ana yemek , salata derken fazla geliyor.

Benim için ramazan çok hoş anılarla dolu bir ay... mücver kokulu, fındık kabuğu çıtırtılı, davullu sahurlar,kalabalık sofralı iftarlarla dolu anılar.Artık babamın yaptığı mücverlerin kokusuyla uyanmıyorum sahura ama aynı tatla uyanıyorum, kokuyu duymak için derin derin nefes alıyorum.
Hepimize hayırlı ramazanlar olsun, ağız tadıyla, gönül rahatlığıyla geçsin...