Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

2 Şubat 2011 Çarşamba

Dünlerden bir dün , Jet gibi bir dün


Sabah gözümü Naziş'in;Defne Joy Foster ölü bulunmuş diye bağırışıyla açtım...Çok sevdiğim , beğendiğim bir sunucuydu...Ölüm nedeni geçirdiği astım kriziymiş.Önce ölü bulundu denilince ,sanki intihar gibi yansıtıldı ama sonra astım krizi olduğu açıklandı..Çok üzüldüm.

Dün oldukça hızlı geçti...oradan oraya zıp zıp ettik.
Dışarı çıktığımızda hafif hafif kar atıştırıyordu...İlk durağımız ,Ayın biri kilisesiydi...Buradan daha önce söz etmştim size...Ayşe Arman meşhur etmiştir...Çok kalabalık olur.Hele Paskalya'ya falan rastlarsanız önünde en az iki kilometre kuyruk olur.

Bereket ve bolluğun simgesi olan bu kiliseye ,neden herkes ayın birinde tıklım tıklım dolduruyor? Ayın birinci günü bereket, bolluk, sağlık, güzellik ve iyi niyete açılan kapı olarak yorumlanıyor. İnanca göre her ayın biri ayazmaya gidilmesi gerekiyor. Eğer her ayın biri gidemiyorsanız, Ocak 1’de gitmeniz öneriliyor. Bütün bir yılın sağlıklı, huzurlu ve bol kazançlı geçmesi isteğiyle dua ediliyor…İçinden ayazma suyu çıkıyor.Gittiğnizde mutlaka bir ünlüye rastlayabilirsiniz.Müslümanı, yahudisi, hristiyanı herkes gelir...Papazda zaten inşalah maşallah der arada bir...Naziş burayı çok sever...Böyle tatil günü ayın birine rastlarsa arada bir gideriz...
Oradan çıktık, Vefa'nın ara sokaklarından yürüye yürüye Süleymaniye'ye geçtik. Süleymaniye Camisindeki restorayon nihayet bitmişti çünkü, görelim dedik, caminin büyüklüğü insanda şaşkınlık uyandırıyor. O kadar soğuktu ki, halılar buz gibiydi, ayaklarımız dondu...Özgün tasarımda olmadığı için klimalar sökülmüş...
Dev boyutlardaki yapının temizliği için günümüzde de caminin çeşitli yerlerine konulan 10 siyah deve kuşu yumurtası, restorasyon öncesi koruma altına alınmış. Yapıdaki örümcek ağı oluşumunu engellediği düşünülen deve kuşu yumurtaları, çalışmalar sonunda tekrar eski yerlerine konulacakmış.Şu anda sadece bahçede çalışmalar devam ediyor.Bir tek İs Odası restorasyon dışı tutulmuş.Yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilen camiden çıkan isler, "is odası"nda toplandı ve uzun yıllar bu isler mürekkep yapımında kullanıldı.Ama biz her yere adımızı , memleketimizi yazmaya meraklı bir milletiz ya , burada da isli duvarlara yazmışız, adımızı sanımızı, telefon numaralarımızı...


Süleymaniye Camisinden çıktığımızda artık acıkmıştık ve de yemek planımızı burada ki tarihi kurufasulyecilerde yemek üzere yapmıştık.Eğer bu kuru fasulyecilerden birinde kuru fasulye yemediyseniz , hayatınızda kuru fasulye yememişsiniz demektir. Nasıl özel bir lezzet anlatılmaz , gelinir , yenilir. Biz her zamanki gibi ortaya bir büyük kuru fasulye tabağı getirttik. Ben buranın patlıcan kebabını da çok severim bir de ondan söyledik. Naziş her zamanki gibi dönere takılıp bize şaşkın şaşkın baktı
.
Yemekten sonra, Tahtakaleden aşağı oraya buraya baka baka, ıvır zıvır ala ala indik...Kocam ;Hanım mahallene geldik diye dalga geçti benimle ama , O da hoşlanıyor böyle şeylerden...Mısır çarşısından da , üzerlik tohumundan yapılmış bir nazarlık aldık duvara asmak için... Cancan onları birbir toplar , kafamıza kafamıza atar ya neyse dedik aldık...Vapurlla karşıya geçince, çıkmışken hadi bir Capitol yapıp, Kocanın beğendiği bir kaban vardı, inat edip almamıştı... Naziş- Baba , indirime girmiş gel inat etme al dedi. Hadiii rota ev yerine Capitol'e döndü bu kez de...Önce ÖzSüt'te birer sıcak çay içelim dedik. Tabi çay kuru kuru gitmez yanına ÖzSüt'ün sakızlı markizi gerekir, çikolatalı kestaneli pastası hatta çikolatalı fondüsü gerekir:)) Bu işi de tamamladıktan sonra Koca kişisinin kabanını aldık, elimizdeki ıvır zıvırı da eline verip eve gönderdik. Biz kız kıza gezdik... D&R' a uğradık falan filan.


Akşam Öyle Bir Geçer Zaman ki'yi izledik ailecek.Sonra kitap faslına geçtim ben. Yeni kitabım Barış Bıçakçı'nın ''Bizim Büyük Çaresizliğimiz''.... Barış Bıçakçı hiç okumadığım bir yazardı. Geçen gün hakkında okuduğum bir yazı , okumamı şart kıldı... Nerede okudum , kim yazmıştı hatırlamıyorum ama bir köşe yazısıydı...Barış Bıçakçı, hep yazmalı, durmadan yazmalı diyordu...Evet yazı dili çok iyi gerçekten de ama ben anladım ki, anlatıcı olan kitapları sevmiyorum. Bu kitap da da bir anlatıcı var, anlatıyor....Kitap geçip giden çocukluğa bir ağıt gibi aslında.... Bir yazar için konuşmak hele hele bir kitabının henüz yarısındayken konuşmak çok yanıltıcı olur.Ama şunu diyebilirim ki ben bir Barış Bıçakçı kitabı daha alır okurum...


Bu gün herkesin kendi programı vardı. Benim programım evdeydi. Genel temizlik yapıldı, gıcır gıcır misler gib olduk. Yemekler pişti ,iki gün garanti:)... Bir de kocaman çikolatalı bir pasta yaptım. Süsledim püsledim, bu akşam Görümceme götüreceğizdir onu.

Yarın sanırım Naziş'le Frida&Diego sergisine gideceğiz...Yarın ola hayr ola