Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

5 Mart 2014 Çarşamba

Yollardan sor beni,martılardan, vapurlardan hatta yunuslardan

Evin yolunu unuttum som 10 gündür.Sabah 9.30 gibi çıkıyorum akşam  5 gibi giriyorum eve...Fizik tedaviye gittiğimi sağır sultan  biliyor:)

Sabahları bir koşturmaca çıkıyoruz evden, Zuz'un tedavi bitti,benimki ise uzadı.Artık kocam eşlik ediyor bana. Yoksa o iki saatlik molada sıkıntıdan patlarım. Önce açık havada bi çay,kahve sonra da yemek yemek için değişik bir yer arayışı.Artık ''Çapa'' çevresi yeme içme mekanları benden sorulur. Mesela çorba içeckseniz Pehlivan derim. Çünkü çorba seçeneği fazla ve çok güzel bir sebze çorbası var ve de Üsküp Köftesi ve de güveçi çok güzel. Canınız tatlı bir şey çekerse ''Görgülü Pastanesi'' nin ekleri,gözlemede ''Kafe Kahverengi'' pide ,börek işi derseniz ''Börekçi Abdullah'' da ''Eyüp Güveci'' dedikleri bir pidesi var,missss. Çiğ Börek istedi canım diyenler içinde Odabaşı Camii yanında ''Tarihi Odabaşı Çiğ Börekçisi '' var.Et kavurma, ya da ev yemekleri içinse ''Kırık Tabak'' ... Bunların hepsi tarafımdan bizzat test edildi onaylandı. Şimdi yarın bi de ''Tarihi Odabaşı Köftecisi''ni deneyeyim size söylerim. Valla Çapa'da oturanlar bile benim kadar bilemez belki de:))

Tüm kitap okuma eylemlerimi tedavi sırasında ,ve tramvay ve vapurda yapıyorum. Yattığım yerden bacağıma masaj yapılırken ,sakin sakin kitap okumayı özler miyim acep?)

Bugün iki iilginç olay yaşadık ilki çok hoştu,taa Üsküdar İskelesi içlerine kadar gelen iki yunus motorun yanında hoplaya zıplaya bize eşlik ettiler. Çok ama çok hoş bir manzaraydı. Fotoğraf çeksem o anı kaçıracağımı düşündüğüm için sadece izlemeyi tercih ettim. İkinci olayımız ise  tramvayda yaşadık. İki renk tramvay var,biri kırmızı biri mavi. Maviler Kabataş'a kadar gidiyor. Kırmızı tramvaylar ise Eminönü'ne kadar. Bizim için farketmiyor. İkisine de binsek denizden geçiş yolumuz var. Tramvay Eminönü'ne gelince ben;inmeyelim Kabataş'dan motorla geçeriz dedim. Ama anah o ne, tramvay geri geri gitmeye başladı .Ne oluyoruz leynnn kaçırıldık mı yoksam dedim?. Meğer bindiğimiz  Kabataş'a devam etmeyeniymiş. Gülhane'de indik yeniden bindik.

Eve saat beş gibi geliyoruz dedim ya. Gelince ilk iş kendime bir latte yapıyorum. Biraz dinlendikten sonra da  yatıp film izliyorum.Dün Bahman Ghobadi'nin  Cannes'den ödülle dönen filmi ''Annemin Ülkesinin Şarkıları''  nı izledim.Kadınların şarkı söylemesi yasak olduğu için ülkesinden ayrılan Hanare'yi  müziyen kocası Mirza ve yine müzisyen olan iki oğlu ile birlikte aramasının anlattıldığı bir film. Ama bu arada Saddam'ın yaptığı zulüme, kimyasal silahların insanlar üzerinde kullanılmasına,yıkımlara tanık oluyoruz. Müzikler ve halaylar bir harika... Traji-komik bu hikayenin filme alınışında  yörenin gerçek insanları kullanılmış. Bunu İran sinemasında sıkça görüyoruz zaten.


Dün akşam başlayan ''Kurt Seyit ve Şura'' yı kimler izledi bilmiyorum ama ben beğendim. Kostümler, mekanlar tam bir dönem filmine yakışır güzellikteydi. Farah Abdullah'ı  ''Öyle Bir Geçer  Zaman ki'' de izlerken ; bu kız buradan yürür gider demiştim. Gerçekten de öyle oldu. Çok yakışmıştı rolüne.Kıvanç Tatlıtuğ zaten artık kendini ispatladı.

Şimdilik gidem ben, azcık dinleneyim...Haydi kalın sağlıcakla