Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

27 Nisan 2008 Pazar

dan dun dan din bi yazı

Uzun uğraşlar sonucu bloguma girebildim. Sanırım hala uyanamadım ki yahoo adresimle dayanmışım kapısına bloggerin. O da aman vermiyor, yanlış şifre diye diye kafamı ütüledi.

Gamsegamse anne demese ben hala uyku vaziyetlerindeyim. Bu gün malum büyük derby günü. Kocam erkenden firar etmiş. Naziş Zuz da. Benim kızım oldu artık diyor. Al dedim senin olsun)))). Gamse ile ikimize öğlen yemeği yerine de geçebilecek bir kahvaltı hazırladım. Zira ben saat dokuz gibi falan bir bardak yeşil çay içmiş, sonra geri uyumuştum )). Sonra Gamse de fayrap dışarı. Bu fayrap kelimesini duyan varmı dır bilmem. Dayım köpeğimizi terbiye ederken bir şey atar sonra da fayrap diye bağırırdı. Koş demek miş. Nece bilmem. Dayımın bilinen yabancı diller haricinde kendi uydurduğu diller de olduğu için bilemiyorum gari. Bana kuş dili öğretmişti.

Dün Zuz telefon açtı, kahvaltıya geliyorum beni bekleyin dedi. Saat üçte geldi iyi mi?. Biz o arada masa da ne varsa ayakta götürdük, ben demliğin yarısı çayı içtim.
İstanbul da çalan hava kış. Bahar bi cee dedi sonra gitti. Sonra pat diye yaz gelir.

önümüzdeki hafta, yani yarından itibaren komple doluyum. Aslında bu gün biraz yemek stoklasam ama hiç o modda değilim. Güzel bir film bulup izlesem diyorum. Aslında var elimde bir tane ama , hiç cezbetmedi beni niyeyse. Adı WİMBLEDON. İki teniscinin hikayesiymiş. Aaaa ben dün gece bir film izliyodum yaw. Yıldız Geçidiydi adı. Çok da heyecanlıydı. Demek sonunda uyumuşum .Bak şimdi merak ettim sonunu tühhh.

Hafta sonundan yeni bir haftaya doğru giderken herkese iyi haftalar olsunnn hepinize de bana da

24 Nisan 2008 Perşembe

işte öylesine

Bahar geldi , ay çok ısındı. İstanbul nisan ayında böle sıcaklık görmedi derken, bu gün kış havası gibi bir havaya uyandık.Bazen diyorum ki sohbetlerin ana malzemesi havalar olmasa, bir de İstanbulun hava durumu olmasa ne olurdu. Bakın haber bültenlerine, bu gün İstanbula çok yağmur yagdı, şura bura taştı. Yağmur yağdı seller aktı , arap kızı camdan baktı. Başka bir gün , İstanbula şu kadar gündür yağmur yağmadı , yazın nolcek, su sıkıntısı olcek. İstanbul bu gün son yılların en soğuk gününü ya da en sıcak gününü yaşadı . Bu gün şiddetli lodostan vapurlar çalışmadı mesela , gibi. Yani haber bülteni hazırlanırken elde var bir, İstanbul'un havası.

Bizim ev de hal ve gidiş aynı. İşe gitmeler, gelmeler, okul vesaire vesaire işte. Yalnız Nazlı Pesah dolasıyla tatilde. Geziyo tozuya. Bir gün benimle takıldı, o kadar. Sonra Zuz a kaçtı hemen. Ben tam gaz dışarlarda ama Allahın izni ile bu gün evdeyim.

Herkesler gitti. Geriye savaş meydanı gibi bir ev ve kafası kazan gibi olan ben kaldım. Yok öyle yağma , önce bir yeşil çay keyfi, belki sonra bir de kahve , biraz da buralara bakınayım sonra eve balıklama bir dalış yaparım.

Bizim emperyalist ceviz ağacı gün be gün yayılmakta. Tam çaprazında bir tane daha var. ikisi birlikte çadır gibi kapadılar arka tarafı. Artık apartmanların boyunuda geçtiler.Göğe merdiven kurduk yani. Füze rampası olarak bile kullanılabilirler. Beni eskiden tanıyanlar bu ceviz ağacını da yakından tanırlar. Hamili kart yakinimdir yani.

Bu günlerde ancak bir kaç sayfa kitap okuyabildim. Hiç kayda değer bir film de izlemedim.
Önceki akşam İlmiyemle ameliyat olan bir arkadaşımızı ziyaret ettik. Ertesi gün ben görümcemin okey gurubuyla okey oynadım. Aslına bakarsanız ben bu gün yazı yazma havasına giremedim. En iyisi gideyimm .Hatta biraz daha uyuyayım . Ama gitmeden bir de CEVİZ AĞACI şiiri gelsin ustadan.


CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut,
içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
NAZIM HİKMET

NOT-Korsan laleninbahcesi ni , şikayet etmedim. Anladık ki,sayfamı beğenen bir acemi kaynak görünteleden beğendiği kısmı alacakken tüm sayfayı götürmüş. Sonra da beceremeyip bırakmış. Bize anı kalsın dedik . İlerde torunlarıma ohooo ben öyle ünlü bir blogcuydum ki korsanım bile çıkmıştı derim)). Tabii bir abuk durum olmasın diye de her daim takipte.

19 Nisan 2008 Cumartesi

gezmeler tozmalar, pişenler taşanlar


Gezme modundan henüz çıkabilmiş değilim:))). Dün Anadolu Hisarındaydım arkadaşlarla. Boğaza karşı bir yemek yiyelim dedik. Valla iyi etmişiz pek bi güzel oldu. Sonra deniz kıyısına indik çaylarımız içtik. Ama dönüş yolunda yedik trafiği yedik trafiği al sana İstanbul dedik. Hani demiş ya Cahit Sıtkı Tarancı '' Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden! ''. Bizim ki o hesap, Her şeyinle kabulümsümn İstanbul. Yeter ki hep yıldızların altında ol, Atilla İlhanın dediği gibi. Ay ay bakın ben nelerde biliyomuşummm.

Artık korsanım da çıktığına göre ben oldum arkadaşlar. Gördünüz dimi baş ucu kitaplarım ve arkadaş listem bile aynıyla tornistan.

Bu günlerde bizim ev de ne pişti yazmamı istyen arkadaşlar için çilekli muhallebi ve Zuz'un meeeeşur tavuğunun tarifini koyuyorum. Muhallebi resmini yemek sitelerine özendim fiyakalı bi resim hazırladım size. Sizin yüzünüzden kocama maskara oluyorum be yaw. Ben böyle antin kuntin işlerle uğraşırken pek gülüyo hallerime. Aslında bakmayın memnundur o benim bu hallerimden aman oyalansın, canı sıkılmasın. Canı sıkılırsa örgütler kurası örgüler öresi gelir diyodur içinden. Muhallebinn altındaki kırmızı lale servis örtüsü. Keçeden yapılmış ve çocukla çocuk için konmuştur. Resim ise benim ilkokula başladığım gün annemle Ordu Foto Gürsoy da çekildi. Annem o gün için saçlarını Diba Kuaförde yaptırdı. Üstünde dedemin Amerika dan getirdiği testi resimli, ipek bluz var. Boru mu? sülalenin ilk torunu , ailenin ilk çocuğu okula başlıyor. Sanki dün gibi. Denizatı ise Cunda hatırası.



muhallebi tarifi: bu pazarda ne kadar çilek varsa almaya kalkmanın sonucu , çilek maskeleri , kompostoları(henüz reçellik çilekler çıkmadı). Sıra çilek çorbası ve çilekli pilav, ya da çilekli patates oturtma yapmaya sıra geldiğinde kocanın can havliyle çilekli muhallebi diye bağırması sonucu yapılmıştır.

Malzeme- 1 kg süt, 1 sb. şeker, vanilya, kakao, istediğiniz kadar çilek. , 2 çorba kaşığı pirinç unu, 1 çorba kaşığı nişasta. Kakao ve çilekler hariç kalan malzeme ile muhallebi pişirin. Kaseleri yarıya kadar pişirdiğiniz muhallebi ile doldurun. Üstüne çilekleri koyun. Tencerede kalan muhallebiye, kakaoyu koyun, bir çorba kaşığıda şeker ekleyin, azıcıkta süt ilave edip çırpıcıyla karıştırın. Kaselerin üstünü bu karışımla tamamlayın yine çilekle süsleyin üstüne nane yaprağıyla da biraz aksiyon katın tamamdır.

Zuz un meeeeşur tavuğu- Kuşbaşı tavuk, mısır unu, soya sosu, ve tereyağı malzemelerimiz. Tavukların üstüne soya sosunu boca edin. Adeta yüzssün içinde. Aman ha tuz koymayın. Çünkü soya sosu biliyosunuz ki zaten doğuştan fanatik , ay tuzlu. Hatta akşamdan bile sosa koyabilirsiniz. Pişireceğiniz zaman tavuğu sosun içinde bolca mısır unlayın. Sonra tereyağda kavurun. Başından ayrılıp ay bi tv ye bakim, tel çaldı falan demeyin . Hemen yanabilir. İşte budur. Yalnız bu pişirme işlemini masaya otururken yapmalısınız.

Bu gün de yine arkadaşlarla toplandık. Nilgüne gittik. Nilgün bizi hem ağırladı hemde kendi yaptığı yaka iğnelerinden hediye etti. Hem de kızlara da börek çörek kurabiye göndereyim diye koca bir azık torbası hazırlamıştı bana. Böyle misafirliğe can kurban. Fotoğraf makinesini Naziş alıp gitmeseydi resmini de koyacaktım. Ama mutlaka koyarım merak etmeyin.

Bu gün şairlerden gittim ya, Akşam, yine akşam, yine akşam, Bir sırma kemerdir suya baksam deyip Ahmet Haşimi de anıp yazıya son vereyim. Hepinize iyi bir hafta sonu diledim gittim.

18 Nisan 2008 Cuma

anlayan varsa bana anlatsın

http://excell.blogcu.com bu linke tıklayın ve bir şey anlarsanız bana da anlatın. Dün gece tesadüfen gördüm.

17 Nisan 2008 Perşembe

bi garip yazı

haftanın sonuna doğru gelmişiz. E gelmişiz de noolmuş diyenler vardır elbette. Yok bir şey olduğu gelmişiz işte.

Bu yazıyı neden yazmaya kalktığımı bile bilmiyorum. Sanki yazacak bir şey yok gibi. Bizim ev aynı Gamsegamsenin sınavları bitmedi daha. Kağıtlar içinde yüzmeye devam ediyoruz. Ders çalışma alanı sadece odası ile sınırlı olmadığından , hep birlikte sınav havasındayız. En sevdiği çalışma alanı, bizim yatak odasında , ayaklar kalorifer peteğine dayalı , tv açık . Benim annemin bir huyu vardı. Ortada gördüğü tüm kağıtları atardı. Çok çalışma kağıdım gitmiştir böyle.

Kitap okuma modumdan çıktım bu ara. Geyikler Annem Almanya yı okuyorum. Kısa hikayelerden oluşuyor.

Dünkü haberler de izlediniz mi, Başbakan bir kaç saat ortadan kaybolmuş. The Eagle Has Landed 'ı izledi galiba dedim. Size de bir şey söylemeye gelmez. Şimdi o ne dersiniz.Jack Higgins’in çok satan romanından uyarlanmış bir film. Hiç anlatasım yok valla, sonra başka bir gün.

İki gündür evdeyim, hele dün saatlerce dolma sardım. Etli yaprak. Sararken de Ağustos Balinalarını izledim.Atilla Dorsay bu film için şöyle demiş!...

(Whales of August)- Yönetmeni ve hemen tüm oyuncuları ölmüş bir film için neler söyleyebilirsiniz? Hepsi çok sevdiğiniz isimlerse ve üstelik film görece olarak yakın tarihliyse? (1987). İngiliz Özgür Sinema akımının öncü ismi Lindsay Anderson'un bir oyundan uyarladığı film, Amerikan taşrasında yaşayan ve birbirlerine bakmakta zorlanan iki çok yaşlı kızkardeşin öyküsünü anlatıyor. Sessiz sinemada başlayıp üç çeyrek yüzyıl boyu çalışan unutulmaz Lillian Gish, dev oyuncu Bette Davis, korku filmleri üstadı Vincent Price, ayrıca Ann Sothern, Harry Carey gibi oyuncularıyla tam bir müze-film...
Dolmayla iyi gitti. Dolma bu gün için sarıldı. Akşam Balık yaptım onlara, ne kadar fırında olsun dediysem de Gasmecan ille de tava dedi. Yağsız tavada ızgara gibi yaptım. Nazlı masaya gelirken bere takmıştı. Hayrola dedim. Saçlarına balık kokusu sinermiş.
Bu gün de işte öyle bir gün , sevimsiz. Hava da öyle . Balkona diktiğim Laleler açmadı henüz. Habire yapraklanıp duruyor. Bu arada İstanbul laleler içinde yüzüyor. Kaç para harcandı aşamasını artık geçelim. Harcandı gitti , laleler açtı. keyfini çıkaralım bari. Hollanda bu laleye çok sahip çıkıyor, turizm gelirinin büyük kısmını da lalelerden elde ediyor ya. Hiç onların Lale Devri olmuş mu, Lale adında kızları olmuş mu, lale ye şiirler yazmışlar mı? hı

15 Nisan 2008 Salı

Günlerin ardından

Nihayet bu gün evimdeyim. Geçen haftanın başından beri , bir yoğunluk bir yoğunluk. Bitti sanmayın bu gün mola, sonra yine pazar gününe kadar sürecek programlarım var.

Anlatmaya geçen haftadan başlarsam işin içinden çıkmanın imkanı yok. Arkası yarına döner. Geçen hafta , önce Beşiktaşa gittim, çok önceden yapılması gereken bir ziyaretti ama sarka sarka bu günlere gelmişti. Beşiktaşa gidince çarşısı gezilmez mi? alış-veriş yapılmaz mı? yapıldı elbet. Bizim Zuz la Beşiktaş pazarına gitmek için yola çıkıp , paraları o pazara varamadan o çarşılarda tüketmişliğimiz bile vardır.

Sonraki gün Taksim- Beyoğlu yaptım. Her zamanki gibi kuzenler buluşmasıydı. Artık kokteyl gemileri Kabataş iskelesin de yerini almaya başladı. Yazın geldiğinin işaretlerinden biri İstanbul da. Vapurdan karşıya geçerken boğaza baktım , erguvanlar da açmaya başlamış. Eskiden neredeyse İstanbulun bitki örtüsü gibiydi erguvanlar.Martılar çığlık çığlığa motorların , vapurların peşinde karşıdan karşıya gidip geliyorlar. Unutmayın İstanbulun martıları gevrek simit sever.Turistler de alıştı artık vapura binen elde simit doğru güverteye martılara, simit atmaya, onlar da öyle alışmış ki havada kapıyorlar simit parçalarını.

Sonra sonra bi günde okey partisi yaptım.Cumartesi günü Bağdat Caddesindeydim. Biraz da Moda , Kalamış dolaylarında. Kalamışın Kalamış olduğu dönemlerde çok sandalla açılıp açıktan denize girmişlim, çok kürek çekmişliğim vardır. Ha bunları yüz yıl önce sanmayın, değişim çok hızlı ve beni artık korkutuyor. Cadde dönüşü Gamsegamse ile Kadıköyde buluştuk. Akşam yemeği yedik ana -kız. (Eve geldiğimiz de kocam neden yemek yemiyorsunuz diye sorunca da şey , kem küm dedik). Eski kitap satan yerleri dolaştık. 1 ytl ye yıllar önce okumak istediğim bir kitabı aldım. Geyikler Annem Almanya. Ödüllü bir kitap.Nursel Duruel'in. Eskiden Sahaflar çarşısına gidip kitap alırdık Ayselle.

Valla daha ne yaptığımı unuttum desem inanın.



Dün akşam Zeya, Nalan , Ebrucuk, Nurdanacar ve ben Zuz da toplandık. Nuranın kuzeni de katıldı bize. Nalan Dubaiden , şu tarihlerde istanbuldayım dedi ve startı verdi bize. Ne yapalım derken Zuz bende toplanalım yine dedi. İstediğimiz gibi yayılırız. Çok güzel bir gece oldu, tüm buluşmalarımızda olduğu gibi. Gece yarılarına kadar oturduk, yedik içtik, sohbetin dibine dibine vurduk. Ebruuu o kekin tarifini ne yap et çal. Teyzesi bize gönderdiği vişneli kekin nasıl yapıldığını anlamasın diye Ebruyu vişne almaya göndermiş. Muhteşem bir tat. Geri kalanı eve getirdim , şu anda çayıma eşlik ediyor.
Benden bu kadar. Bu gün evdeyim yarın da belki ama Cuma günü Anadolu Hisarında yemekteyim. Cumartesi eski arkadaş buluşması var.

PİPPA İÇİN NOT- Çoğumuz için her zamanki tecavüz haberlerinden biri belki. Bir haber. Ama o birilerinin kızı, arkadaşı ve sevgilisiydi. Bu ülke yolunu kaybeden kızlara yol göstermenin yolunu yıllardır böyle gösteren erkeklerden müteşekkül değil elbette ki , ama varlar ve aramızdalar.

13 Nisan 2008 Pazar

arakadaşlar her şey yolunda turp gibiyim , maşallah. Gezerken azıcık ipin ucunu kaçırdım galiba. Yarın akşamda zeya, Nalan, ebrucuk, nurdanacar ile Zuz da toplaniyoruz. O işi de halledeyim toptan anlatırım yaptıklarımı. 32 kısım tekmili birden yani.
Şimdilik hoşcakalınnn

7 Nisan 2008 Pazartesi

haftanın başından................

Daralmalardayım, sıkılmalardayım. Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde , bir türkü tuturmuşum, anlıyorsun değil mi diye türküler çığırasım avar. Ama şarkıydı değil mi, hem de Barış Manço nun. Bahar gelmeyecek mi benim memleketime?.Gerçi Nalan Demirciköye kadar geldiğini bildirdi baharın.
Valla ben bu hafta çok yoğun bir program yaptım. Ne yapıp edip gelsin. Beni yollarda süründürmesin.
Cuma akşamı , Hatırla Sevgili de benim dönemlerime geldi artık. Kızların sordukları sorulara kavga eder gibi cevap vermişim. Gece de hiç uyumadım. Ortasından izlemeye başladığım filmlerin sonunu getiremedim. Ama birinin sonunu hala merak ediyorum.
Cumartesi arkadaş buluşması yaptım. Hava çok güzeldi, hayatımda bu kadar yürümedim. Bir ara yolumuz cumartesi pazarının içine düştü.Birden madımak gördüm , hemen aldım. Ailece çok severiz. Biraz zordur işi ama ayilem için göğüs gerdim ne yapalım.Hatta doğrarken madı madı madımak oy madımak diye türküsünü bile söyledim.
Kül ve Yel'i okuyorum. Şimdilik birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Daha önceleri okumadığım bir yazar Müge İplikçi. Biraz Fürüzan tarzı yazıyor gibi. Ama şifreli yazmayı seviyor .
Gamsegamse sınav dönemine girdi , oda çöp oda olma yolunda. Kağıtlarına dokunmam konusunda sıkı uyarı aldım. Yalnız kalmak istediğini , mümkünse oda kapısına büyük bir sepet konmasını , odaya gelecek ve gideceklerin o sepete atılmasını istediğinni anons etti. Bu hafta 12 sınava girecek. Her gün iki tane.
Ben bu hafta çok yoğunum. Yarın Beşiktaş dolaylarında , çarşamba günü Taksim- Beyoğlu, perşembe günü Üsküdar civarındayım. Kocam kolaylıklar diledi. Yani kolay kolay buralara gelemem sanırım. Şimdiden hepinize iyi bir hafta olsun...

5 Nisan 2008 Cumartesi

eski yazı eski yazı eski yazı

bu gün eski yazı günü ama ben biraz geciktim zeya ta dünden koydu yazısını, ebru geçen haftakiyle idarae ediyor. Nalan da seferi sayılır:)).
Sabahın köründe yollara düştüm , yeni geldim eve. Arşivden alelacele bu yazıyı çıkardım. Bir sobe yazısı , blogspottaki yeni dostlarım da biraz daha tanır beni böylece
*********************************************************************************
16/3/2006 - ANAAAAAAAAAAAAAA YİNE SOBE
Sevgili ipekyolu ve pınardnmz beni aynı anda sobelemiş.bu nasıl saklambaç anlamadım geçen seferde tam 6 kez sobelenmiştim.,sorular biraz farklı ama kim düzenlediyse ,daha yaratıcı olabilirdi gibi,Şimdi çok biliyosan sen yap derlermiş.Anam terslik ben de diyorum da inanmıyosunuz.Baktım herkes soruları madde madde cevaplamış çıkmış işin içinden.yok illaki bir girizgah yapilacak,Öyle ya giriş, genişleme ,sonuç bölümleri var,

Neyse hadi başlayalım

1-SİZCE SEVGİ NEDİR:

Anneanneme göre çok ayıp bi şeydi,gız gısmı sevmek mevmek bilmezdi.Tabi bu teyzemler evlenene kadardı.Bize gelince doğru dürüst birini sevip evlenseler oldu.Bana göre iyi bişey sevelim sevilelim,KAAAAAAAAAAAM alalım dünyadan(a ların üstünde inceltme işareti var gibi okuyun),

2-YENİDEN DOĞSANIZ NE OLMAK İSTERDİNİZ:

Kocama sorayım.o ne olmak isterse o olmak isterim.Şimdi o başka ,ben başka olursak onu nerde bulucam,

3-EN ÇOK DUYGULANDIRAN ŞARKI

Duruma göre değişiyo.,Ama sıkı bir SEZEN ci olarak.,şunu söyleyebilirim bütün şarkıları her tür duyguma yol arkadaşlığı yapmıştır.Bi de MİHRİBAN,ama aslında.,Sertab Erener in ''Hadi yüreğim ha gayret,hele sıkı dur.hadi sabret.bu bir rüyaydı sabret.

4-EN ÇOK ETKİLENDİĞİN ŞAİR:

Etkilendiğim demeyelim de şiirlerini okumaktan zevk aldığım diyelim.Bizde ATTİLA İLHAN,yabancı Şilili şair PABLO NERUDA

5-iSMİNİZİN NE OLMASINI İSTERDİNİZ

Şehriban.Ya, ismimi çok severim ben sadece güzel bir çiçek ismi olduğu için konmamış bana .Daha önce de anlatmıştım ya kendisi de ihracatcı olan dedem tarafından ,doğduğum yıl Türkiyeden Hollanda ya LALE soğanı ihraç edildiği için onun anısına verilmiş. Tarihe tanıklık ediyoruz şurda

6-HİÇ AŞIK OLDUNUZMU:

Olmam mı? benim nerem eksik, Aşık olduğumu sandıklarım hariç.Tam anlamıyla bi kez,Masmavi gözlü bir adamdı.Hep yeşil parka giyerdi, Bi de ciddi naaaaaaaaaapsan bakmaz,Yaptık her türlü numaramızı,vardı elbet bizim de bildiğimiz bi kaç bişey,Allem ettik,kallem ettik,biraz dış yardım aldık,Biliyosunuz savaşta ve aşk da her şey mübahtır.Sonun da gördü beni senmisin öyle yapan inim inim inlettim,yerlerde süründürdüm.Zorla evlenmeye razı etti beni : ) Tam 24 yıl oldu.

7-HAYATINIZI DEĞİŞTİREN OLAY

Değiştirmedi de seyrini etkiledi,Körfez krizi ve Ölü Ozanlar Derneğini okumam

3 Nisan 2008 Perşembe

No aksiyon

valla hiç bi aksiyon yok ben de bu gün. Hava kasvetli, karanlık yağsa mı yağmasa mı karar verememiş durumları var. Benim de hala uykum var . Halbuki gece bi güzel uyudum.
Canım yemek yapmak bile istemedi. Uyduruk kaydırık yemekler var bu akşam. Dünden kalma zeytinyağlı pırasa, patates haşladım kavurdum onu tekrar kıymalı soğanlı, annem kişi başı bir yumurta kırardı , çok da güzel olur. Bi de şehriye çorbası . Her zaman kedi keşkek yemez dimi. Dün akşam onlara anlı şanlı bir fırında sebzeli balık yapmıştım.
Bu gün yoğurt mayaladım. Belki de 20 yıldır falan mayalamamışımdır. Kızlar bebekken günlük yoğurt mayalardım onlara. Bir su bardağı bir su bardağı. Denizi olmayan yerde , eğri çatılı evdeyken de, sütçü Zeynel mayalardı)). Amma ille kendi tencereni vereceksin. Yoğurt isteyenlere kendi tenceresine mayalar, sonra da motosikletiyle servis ederdi onları. Bir gün yoğurda zam yaptım dedi, niye dedim.
-Çok zor yenge yoğurt mayalamak dedi. Önce kapıyı pencereyi kapatacaksın , kedi girmesin diye. Anladınız siz onu, yani biz çok kedili yoğurt yemişiz. Kedili yoğurt yememenin bedeli yoğurda zam yapmak.
Bu günlük bu kadar olsun mu, olsun olsun. Modumda değilim , yarına Allah kerim

2 Nisan 2008 Çarşamba

bizim evin halleri

Erkenciyim , bu gün.Sabah önce kocamı sonra da Gamsegamseyi uğurladım. Bir tabakta çilek aldım yanıma geldim. henüz uykum açılmış değil. Birazdan bir kahveyle belki.Gece bir programa takıldım. eskiden Yaseminin Penceresi vardı, onun gibi bir şey. Dilara Endican yapıyordu. Hani şu bir ünlü geliyorda, sırayla onun hayatında yer etmiş kişiler gelip , onunla ilgili anılarını anlatıyorlar ya öyle bişe. Konuk M. Ali Erbildi. Çok lazım gibi hayatının ıcığını cıcığını biliyorum artık))
Dün Nazlı - anne Kadıköye gidelim mi, Alkıma uğrar, Kahve Dünyasında otururuz biraz dedi. Saat 3 gibi çıktık evden. Alkıma gittik. Kahve Dünyası da zaten onun içinde. Önce bir kaç kitap alıp yanımıza öyle oturduk. Nazlı Dar Ağacında Üç Fidanı aldı. daha önce hatta ilk yayınlandığında vardı o kitap bizde ama , hazin bir hikayesi var. Çoğunuz tahmin etmiştir. Yanan kitaplar arasındaydı neyse. Ben de Tezer Özlünün(edebiyatımızın Gamlı prensesi) Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Nihal Yeğinobalının Genç Kızlar ve Müge İplikçinin Kül ve Yelini aldım.Okudukca söz ederim artık. Elimde bitmeyen kitaplar var. Ziyafet sofrasına oturmuş küçük çocuklar gibi, bir ona bir buna saldırıyorum. Ama bir düzene koyacağım. Önce başladıklarımı bitirmeden bunlara başlamak yok. Fakat Genç Kızları alma sebebimimi anlatmalıyım size. Ben bu kitapla tanıştığım da 13-14 yaşlarımda falan ancaktım. Genç Kızlar, Nihal Yeğinobalı'nın bundan elli beş yıl önce Vincent Ewing adıyla yayımladığı ilk romanı.Daha çok küçük o yıllarda, kendi adıyla kitabı yayınlatamadığı için, Amerikalı bir yazardan çeviri yaptım diye götürüyor yayımcıya, eski bir moda mecmuasından aldığı bir aristokratın resmini de yazar olarak tanıtıyor. Beğenilirse kendi adını söyleyecektir. Ama kitap o zamanlara göre erotik bulununca söyleyemiyor. Hah buldum demekki ondan gizli gizli okurmuşum. Yani erotizmle ilgisi bile yok. İşte öpüşme falan. demek o yıllara göre biraz ağır kaçmış. Sonra o kitabı benden çaldılar. Evet aynen çaldılar!!!!!. Bundan bir kaç yıl önce yazarının Nihal Yeğinobalı olduğu ortaya çıktı ve kitap yeniden basıldı. Ben de hem nostalji olsun, hem de o zamanlar beni etkileyen bu kitabı kızlarım da okusun diye aldım.
Nazlıyla kendimize fondü siparişi verdik. Çileklerimizi muzlarımız fondüye batıra batıra kitaplarımızı inceledik. Bu arada farketmeden iki kase de kahveli çikolatalı misket yemişiz.

Akşam küçük bir kutlamamız vardı. 29 .nişan yılı şerefine)). Ama Nazlıyla ben çikolataya öyle bir doymuşuz ki, pasta falan deyince böööö dedik. Eve gelince meyvalı pasta yapayım bari dedim. hemen internetten bir beyaz krema tarifi baktım, hazır pastabanla bu işi de hallettim. Arasına ve üstüne çilekler muzlar koydum. kalan kremayı da üstüne boca eetim. Artık biliyosunuz, kenarlara taşan kremayı temizlemeye çalışmıyoruz. Napıyoduk. kamuflaj. Hemen oralara hindistan cevizi serpilir, üstlerine de kalan meyvalar yapıştırılır)).Lale usulu yanii. Pastamın resmini koydum zaten.

Şimdi bu yastık resmi de ne derseniz. O çok uzun zamandır çocuklaçocuk ekibine verilmiş bir söz. Keçeden yapılmıştır ve Zuz 'un kreasyonundandır. Uzun tacizler sonucu da bana hediye edilmiştir.

Bu günlük bu kadar. Biraz evi planlayayım, öğleden sonra Banuya gidiyoruz Nazlıyla. Okey partisine. Nazlı 3 gün raporlu, kum döküyormuş. Ama ağrısı sancısı yok çok şükür. Ama Dr ev de geçirsin bu süreyi dedi. Bizden bu kadar

1 Nisan 2008 Salı

işte yine ordan burdan bi de Henri Jeanson dan

Anneannemin dediği oldu ve mart martlığını yaptı. Gerçi o lafın devamını başka türlü getirirdi ama... Soğuk günler yaşıyoruz. E bundan da nasibimizi aldık. Hem kocam hem Naziş hasta. Kocam bu gün işe gitti ama Naziş iki gün raporlu. Artık ana kız bol bol yiyip içme ve film saatleri yaparız.

Bu gün dünya şaka günü ama bizim için özelliği bundan tam 29 yıl önce nişanlanmışız. Yani bana da bu yakışırdı. Ama siz katlanmadınız davetiyeleri dağıtırken, şaka değil dimi şeklindeki bayat esprilere. Ay ama herkes yaptı yav.
Araya eski yazı girince yazamadım, cuma günü ben bir Beyoğlu seferi yaptım. Sabah erken çıktım. Geçen gün Pınar, en çok erken saatlerdeki Çukurcumayı severim demişti. Aklıma getirdi. Giderken hava çok güzeldi de dönüşte alnımın çatı yine dondu arkadaşlar. Beyoğlu hep aynı, ellerinizden öper, yine çok kalabalık, yine her taraftan müzik geliyor. , yine çiçek kokuyor.Dikkatimi bir şey daha çekiyor. İstanbullu hep bir telaş içinde, hep bir yerlere yetişiyor.Başka yerlere gittiğimde ayırdına daha çok varırım. Mesela Ordu da , yolda bile daha yavaş yürürüm. Zaman daha yavaş akar sanki. Ama bura farklı. Yola çıkınca çevrenin adımlarına bende ayak uydururum. Motora ya da vapura binerken atlarım, finükülere gelince, yürüyen merdivenlerde kendiliğinden çıkmasını ya da inmesini beklemeden, hemen soldan iner çıkarım. Halbuki finüküler 4 dk da bir kalkıyor. Mesela kuzenlerle 4 dk sonra buluşsam ne olur. Eve 4 dk geç girsem ya da. Ne bilim arkadaş.

Bir önceki yazımda Demirel'in söylediği sözün, Aslında Henri Jeanson' ait olduğunu söylemiş isimsiz takipçim. Ama doyamamış ki, bu gün gelip yeniden söylemiş. Ve bana, bunu nasıl yaparsınız diye sormuş. Bu sözü kullanmak için donanımımın olması gerektiğini yazmış. Ama bir kez daha gelirse anlayın ki bu HENRI JEANSON 'un ta kendisi. Ama Demirel bu . Her söylediği sözün altına , şundan bundan alıntıladım demiyo ki. Mesela sıkça söylediği sözlerden biri de Fırat kenarında bir koyun kaybolsa , sahibi gelip benden hesap sorar. Bu söz de biraz değişiklikle Hz Ömer tarafından söylenmiştir. Yani kıssadan hisse , gidin , hesabınızı DEMİREL'le görün. Ben burada yazdığım hiç bir şey için kimseye hesap VERMEM.