Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

7 Aralık 2016 Çarşamba

Aklımla Dalga Geçme #adg


3 Aralık Cumartesi günü Banu Tozluyurt moderatörlüğünde yapılan Fatih Portakal söyleşisine katıldım.
Aslında söyleşi demek çok doğru değil, bir dost toplantısı niteliğindeydi. Hatta iki kişi dışında herkesi tanıyordum.
Konumuz, Fatih Portakal'ın yeni çıkan kitabı "Aklımla Dalga Geçme" üzerine konuşmak, Fatih Portakal'ı ekran dışında da tanımak, kitabıyla ilgili sorular sormak ve  ne olacak bu memleketin hali demekti.
Ben gitmeden önce kitabı bi güzel hatim ettim :) Kendimce sorular çıkardım.Giderken de kendi kendime - bak hanımcık canımcık otur.Yeri gelirse sorularını sor, her şeye atlama.Ama heyhat, aklıma gelen her abukluğu dile getirmekten hazırladığım sorulara vakit kalmadı. Bazen kendimi pimi çekilmiş el bombası gibi hissediyorum,at ortaya kaç :(
Söyleşinin yapıldığı Tavsiye Evi'ne gittiğimde oradaki en tanıdık kişi Fatih Portakal'dı :) Tamam diğer bir çok kişiyle yemişim,içmişim sohbet etmişim hatta yıllardır tanışıyoruz ama her akşam da görüşmüyoruz ya kardeş   :)

Fatih Bey, sorduğumuz  her soruya geniş geniş,uzun uzun cevap verdi.Valla kitabın rengi niye kırmızı diye bile sorduk:) Sohbet sırasında  gördük ki;Türkiye'nin herhangi bir yerindeki ev kadını da olsan, haberin en önündeki kişi de olsan bu memleket için duyduğumuz kaygılar aynı.Zaten kitabın yazılış amacı da bu kaygılara neden olan olayları unutmayalım,ne gelirse başımıza bu unutmalardan.Bu memleketin başındaki en büyük bela unutkanlığı. Anneler,babalar düşüp bir yerini acıtan çocuğuna,büyüyünce unutursun demesin.Düştüğünü,hatta neden düştüğünü canının neden acıdığını unutma ki,bir daha bunu yaşama desin.


"Aklımla Dalga Geçme"bana göre Türkiye'nin tam bir yakın tarihi. Fatih Portakal hiç bir şeyi atlamadan nedenleriyle sonuçlarıyla yazmış. Al,istersen hemen okuma.Zaten kurgu roman değil,hemen başla bitire gerek yok.Koy başucuna,aaa şu tarihte şu olmuştu,niye olmuştu,sonra ne olmuştu peki diye merak edersen aç bak. Gezi nasıl başlamıştı, 15 Temmuzda nasıl bir süreç yaşandı, Suriyeli mültecilere Avrupa kapısını neden ve ne zaman açtı...Sadece siyasi de değil, Yaşar Kemal'i,Tarık Akan'ı kaybettiğimizde de neler hissettiğini yazmış. Ya da bir yerde konu Özdemir Asaf'a bile gelmiş.


Söyleşi başlamadan önce, sorumuzu sormaya başlamadan önce kendimizi tanıtmamız istendi.Ben bi gaf yaparsam hiç olmazsa adımı söylemeyeyim dedim ve uyanıklık ettim ama  vedalaşırken iyi geceler Lale Hanım deyince, gecenin başında tanıştırıldığımız aklıma geldi. İsimleri asla unutmazmış meğer ve bi de kokoreçi çok severmiş. Kokoreçi seviyor ya ben de onu bir kez daha sevdim :)

Gece, Fatih Bey'in bize hediye ettiği kitapları imzalaması ile son buldu.


Banu'nun Fatih Portakal röportajını okumanızı tavsiye ederim.





29 Kasım 2016 Salı

Yağmurdandı yağmurdan

İki gündür aralıksız yağmur yağıyor. Ben de evden hiç çıkmadım.Yemek yaptım, kitap okudum, film izledim ve battaniyemin artık sondan bir önceki motiflerini ördüm.
Ay önce bu ara yoğurdumuzu kendim mayalıyorum veem iyi sonuç için bi sürü taktik deniyorum.
En son denediğim usuldeki sonuç mükemmeldi.  Bu usulde fırında oluyor😍

Sütü kaynattıktan sonra,serçe parmak dayanacak sıcaklığa kadar soğuttum Ben ilk mayalamayı probiyotik yoğurtla yapmıştım,sonra mayalarımı ,her mayaladığım yoğurttan ayrıyorum...Yoğurda mayayı kattıktan sonra bir kez karıştırıyorum.Sonra fırını 40 derecede ısıtıp, fırının kapağını hiç açmadan 4,5 saat fırında tuttum.Üstünde gördüğünüz tülbent.Suyu buharlaşsın ve taşşş gibi bir yoğurt olsun diye.
Tavşan gibi uyu,tazı  gibi tut demeyi unutmayın😂Bir önceki mayalamada, yine aynı usulde yapmış fakat bu kez fırını ısıtmadan koyup 6-7 saat bekletmiştim. O yoğurdum da çok güzel oldu fakat bira sulu oldu. Bu cumartesi, cumartesi diyorum çünkü; sütümüz cumartesiden cumartesiye Şile'den geliyor, işte bu cumartesi başka bir arkadaşımdan öğrendiğim taktiği deneyeceğim. Bu kez fırını 70 derecede ısıtıp sonra fırını kapatacağım yoğurdu  6-7 saat bekleteceğim. Bir sonrakinde de anam babam usulü, sarıp sarmalayıp  bekleteceğim😍
 Geçtiğimiz perşembe günü kızlarla  sinemaya gidip Özcan Deniz ve Nurgül Yeşilçay'ın başrolünü paylaştığı İkinci Şans filmini izledik. Biz beğendik valla, Özcan Deniz  filmlerini hep sevmişimdir zaten. Bu ruhun arabesk tarafının da beslenmesi gerekiyor arada.
Bu pazar günü Naziş ile  500.yıl Vakfının düzenlediği "Yahudi Kültürü Avrupa Günü" ne katıldık. Her şey muhteşemdi. Önce müzeyi bir rehber eşliğinde gezdik, Seferad Yemeklerinden yedik, Yahudi müzikleri dinledik ve en sonunda da  Neve Shalom temsili bir Yahudi düğününe katıldık. Düğün öncesi beyaz dantel örtüler taktık başımıza, düğünden sonra daqıtılan nikah şekerlerimizi aldık.







Seferad Mutfağı
Tapada,pırasa köftesi,armi de tomat,kaşkarikas,avikas ispanaka  ve mozaik pasta.
Hafif,çok lezzetli ve bizim damak tadımıza çok uygun bir mutfak.
Tavsiye ettiklerim arasına mutlak koyabilirsiniz.

Neveşalom Sinagogundan çıkınca vurduk kendimizi Galata'dan aşağı... Ana-kız keyifli keyifli indik Karaköy'e...




Şimdi bu  alttaki fotoğrafta ne demetin, yazıı keyifli bitsin istedim 😍
Pazar günü Naziş ille Fıstıkağacı'nda bindiğimiz otobüsün şöforü;günaydın Fıstıkağacı'nın  güzel insanları,güzel günler dilerim diyerek karşıladı bizi,inerken de kazasız belasız günler diledi.(bu şoföre ikinci rastlayışım)
Şimdi de bindiğimiz motor,girişte ışıklı fıskiyesi var.Kadife masa örtülü ve kaplamalı koltuklar ve de yaldızlı çay bardakları.
Nazlı daha binerken,bugün bir şaka mı dedi😂😃


Haydi gittim ben şimdilik. Hiç kitaplardan söz etmedim ama bir dahaki yazıya inşallah maşaallah  :)



24 Kasım 2016 Perşembe

İki foto iki hikaye



İkisi de  ta çocukluklarında kafalarına koymuşlardı öğretmen olmayı.
Nazlı mezun olup öğretmenlik yapmaya başladğında;sınıfın duvarında bir delik olsa da seni izlesem dedim.Allah dileğimi o an duydu ve KanalTürk yaptığı Muppet Şhow benzeri bir çocuk programının çekimini Nazlı'nın sınıfında yaptı.Değil ben sülalece izleme fırsatı bulduk,bir sene boyunca her sabah😊 Her dil,her din ve her ırktan insanla çalıştı.
Gamze,tenefüslerde öğrencileriyle kaydıraktan kayan,hastanede yatanın başında bekleyen minnak bir öğretmen oldu.Okul dağılınca müdür yardımcısı kıs,velin geldi mi seni almaya diye takılırmış.
Dileğim,  hep şimdiki kadar sevsinler mesleklerini.Adalet duygularını hiç yitirmesinler,Atatürk'ün açtığı yolda ilerlerken O'nun ilke ve devrimlerini yaymaya devam etsinler,bu yoldan milimetrenin binde biri kadar bile sapmasınlar.


Bu sabah Paris'te yaşayan arkadaşımızdan geldi bu fotoğraf.İşin komik yanı gönderende fotoğraf var ama kendisi fotoğrafta yok.Fotoğrafda olanların da, hiç birinde fotoğraf  yok.Sabah sabah ne eğlendik,İsmet Paşa İlkokokulu Kızları whatsapp grubunda.
Sanırım yine bir Anneler Günü piyesi.Piyesin adı kon kon kelebek.Yerde oturanlar çiçek,kanatlı olanlar da kelebek tabiki.Üçüncü kişi ise şarkıyı söyleyen çocuk.
Kon kon kelebek o kanatlar,ilkbaharın gülü yapraklar,bak ne güzel olmuşlar,bir çiçek üstüne konmuşlar diyerek şarkı söylüyor ve   kelebekler de hoop çiçeklerin yanına çömeliyor.O hırkalı  kelebek kız benim.Kulağım yine saçımın arasından fırtlamış😂Şerife şarkı söylüyor,Jale de çiçek olmuş😊Diğer grupta ise piyeslere katılmaktan nefret eden,müdürümüzün oğlu Tevfik,Neşe ve çiçek olan İnci var.
Üstümde ki hırka Şerife'nin.Öğretmen üşürüm diye giydirmiş ama elbisemin süsü kapatıldı diye süslü Annem tarafından sonradan eleştirilmiş esmer yüzü kıpkırmızı olmuştu😂Süs bir kız için üşümekten daha önemlidir👸Günümüzü güzelleştiren, bize çocukluk anılarımızı yeniden hediye eden Saffet'e bin teşekkür.
 Öle işte bu sefer böle  :)


23 Kasım 2016 Çarşamba

Hoşcakal Sonbahar

Çok keyifli bir sonbahar değildi açıkçası,ülke gündeminden bolca nasibimizi aldık. Allaha şükür dolarımız euromuz yok ama bunun ekonomiye yansıması tabiki halka yani bizlere olacak. Cinsel istismar yasası geri çekildi. Bunu kesinlikle sosyal medyaya borçluyuz. Hep birlikte hareket edince ne güzel oluyoruz. 

Böyle günleri atlatmanın bence çözümü, içe dönmek. Daha çok okuyorum, film izliyorum, durmadan yemek pişiriyorum, Yeni şeyler deniyorum. Kinoalı kısır  ve avakado sos mesela. Arkadaş bu avakado denilen şey yenir yutulur şey değil. Kokusu yok, tadı yok. Benim kızlar da durmadan alır. 
Dün baktım, dolapta yine iki tane var ve çok olgunlaşmış. Bari sos yapayım da, bişilere falan katar yerler dedim. Avakadoların içini kaşıkla kazıdım iyice ezdim, bir kaç diş sarımsak ve bir çorba kaşığı yağ, tuz ve karabiberle azcık soteledim. Dergilerde neyin görüyorum, kızarmış ekmek üzerine sürüp üstüne de füme tavuk veya dana jambonlar koyuyorlar. Çok şık sunumlar oluyor. Ama ben teşekkür ederim. Ispanağı püre yapıp koysam daha iyi valla. Yine de yapmak isteyenler için tarif verdim. Ay verdiği tarifi kötüleyen biri olarak tarihe geçeceğim. Zaten dün bir kaç motif öreyim o arada da televizyona bakayım dedim. İşte Benim Stilim başlamış yeniden. Du hem bir kaç tüyo kaparım diye düşündüm. En beğendiğim kıyafet jüri tarafından yerin dibine sokulunca zaten zevkimi anladım 🙃Yani o yüzden avakado konusu da böyle bir şey olabilir. 


Pazartesi günü bizim pazarımız, bizim sokak hariç tüm mahalleye yayılır pazar. Bu, burnumun dibindeki pazara bile arada giderim. Deyin ki niye... Çünkü; pazara gidince pişirmeyeceğim bi sürü gereksiz şey alıyorum. Onun yerine kocamın eline bi  liste verip bu işten yırtıyorum. Ama bu hafta ben de gittim, zira kara lahana alacaktım ve bunu kimseler aldırmam. Dolmalık, küçük yapraklı, sap kısmı mor ve ince olmalı. Bu da bir tek Beykoz Köylüsünün tezgah açtığı yerde var. Neyse gittik , ben tam istediğim gibi lahanaları alırken tezgahta kuzu ıspanakları ve tam Ordu'da ki pazılar gibi kırmızı saplı pazıları görünce onları da aldım. Yemyeşil geldik pazardan. Lahanaları haşladım gelir gelmez ve hemen dolma sarmaya oturdum. Allah seni inandırsın bacım bir buçuk  film izledim sararken, öldüm bittim  baktım çok oldu, bir kısmını dondurucuya attım. Ama ertesi günü koro çalışmam var ohh yarın akşama da kalır dediğim dolma, kendi elcağızlarımla mayaladığım yoğurtla birlikte anılara karışınca mecburen dondurucudakini de pişirdim. Ha izlediğim film de konsepte uygundu😍 "İki Kadın Bir İnek"... 



Bu hafta başka ne yaptım bakayım ha, Tavsiye Eviinde tekstil konulu bir araştırmaya katıldım. Valla kendimden korktum meğer nevresimler üzerine doktora yapmışım da haberim yokmuş. Bir konuştum car car, kendimden bıktım valla😍 Ama kombinler konusundaki görüşlerimle moda rüzgarları estirdim 
 :)  :)

Pazartesi , salı akşamları koro. çarşamba akşamı da kitap kulübü olunca kızlarım tarafından feci  şekilde onları ihmal etmekle suçlandım. O yüzden de ertesi günü sabah erkenden işim olmasına karşılık öğleden sonra eve dönüp en sevdikleri yemekleri yaptım. Fedakarlıkta üstüme tanımam  :)

Cumartesi gününü evde dinlenmeyi seçen Nazlı ile film izledik. Çok keyifli bir filmi tabsiye ederim.
"100 Yaşında Camdan Atlayıp Kaybolan Adam" Huzur evinde , 100. yaş gününde camdan atlayıp maceradan maceraya koşan, patlayıcılar özel merakı olan adamın hikayesine biz bayıldık. Aynı adlı kitabından uyarlanmış.


Pazar günü ise karı koca voleybol maçına gittik.  Vakıfbank ve BJK kızlar takımın maçıydı. Vakıfbank oyuncuları muhteşemdi. BJK lı oyuncuların ise biraz servis çalışması lazım. Beni fııtık ettiler izlerken. Yeni sporcuları izlerken hep bizim oynadığımız yılları düşünüyorum. Kapalı spor salonu olan ender okullardan birinde olduğumuz halde, hocamız acemilik çekmeyelim diye Spor Sergi Sarayını bizim cilalamamız karşılığında her perşembe orada antreman yapmamızı sağlamıştı. Kız ve erkek takımları bir arada ne şamata yapmıştık :) Sonra da hep birlikte yemeğe gitmiştik. Hem de nereye biliyor musunuz? Ay nerden bileceksiniz  :). Okulumuzun yatılı kısmının yemekhanesine gittik  :)
 

Hadi biraz da kitap...Çok ilginç bir kitap okudum. Damızlık Kızın Öyküsü/ Margaret Atwood...

Dün akşam okuduğum kitaba ara verip,çoktandır okumak istediğim bir kitaba başladım.Bugünü de sadece bu kitabı okumaya ayırdım ve az önce bitirdim. Damızlık
Alfa Yayınları'ndan çıkan kitap, yayınevi kapandığı için malesef satışta yok. Ben de pdf olarak biraz zor bir okuma yaptım aslında.Ama kötü bir çeviri olmasına karşılık son derece ilginç olması beni kitaptan koparmadı.

İnsanoğlunun ari ırk merakını yakın tarihte nelere mal olabileceğini Hitler'de gördük. Çok ama çok yıllar önce Hitler'in ari ırk yaratmak amacıyla kurdurduğu insan haralarını anlatan bir kitap olan "İnsan Harası/Lois Charles Roye" okumuştum. Refik Erduran çevirisiyle 1953 yılında basılmış ve Türkiye'de 100 bin satmış, İnsan Harası... Damızlık Kızın Öyküsü'nü okurken hep o kitabı hatırladım. 
Kadının en önemli özelliği sayılan doğurganlığı kendini bilmezlerin iktidarlığında kötü yazgıya da dönüşebiliyor.

Kitap kulübümüzün bu ay ki kitabı ise daha önceki yazımda da dediğim gibi Celile/Osman Balcıgil idi.



Çok keyifli oldu,hepimiz Yahya Kemal'e çok kızgındık aşk konusunda ki vefasızlığı yüzünden. Hatta ben koroda Endülüste Raksı söylerken bile hala kızgındım :)



Ay ne  de yazasım varmış, hadi bitireyim artık. 


9 Kasım 2016 Çarşamba

Trampa trampa

Olmaz denen oldu ve Trump ABD  Başkanı oldu ve bugün sosyal medya bu haberle gününü gün etti deyim yerindeyse...Trump dünyayı ne kadar trampalayacak hep birlikte göreceğiz. Yalnız seçimden sonraki ilk konuşması ne kadar tanıdıktı.
Neyse gökten düşen üç elmanın üçü de ABD'nin başına düşşsün inşallah. Bizden ırak olsun cehenneme direk olsun :)Bana ne faydası var mesela omzum ağrıyo Trump'ın umrunda mı? :) :)

Pastırma yazı da kazık attı bize, hani nerede o sarı,kızıl sonbahar güneşi. Lodoslu,isli,puslu bi hava var. sıcak desen değil,soğuk desen değil bildiğin şu an ki memleket havası.
Dün sanki hava güzel gibi gelince karı koca koruda yürüyüş yaptık, Yürüyüş yolu tartan pist olduğu için aşağı inerken rahat rahat yumşak yumşak indim.  Paşa Kapısı çıkışında ki Beyaz Köşkte çay içip bir şeyler yedik.Ay ama  geri çıkarken az kala koru yollarında telef olacaktım :) O yokuş ben gitmeyeli daha mı dikleşmiş ne :)



Yalnız,dün akşam koro çalışmasından çıkınca karşılaştığım ilik hava ve Boğazın ışıltısı şahaneydi. Galata Kulesi'nin ve Boğaz Köprüsünün kırmızı ışıklandırması çok hoşuma gidiyor.Eve şarkılar söylemiş,İstanbul'un ışıltısını içine çekmiş ve mutlu bir halde döndüm.


 Ammaaa kendime en çok nazarı değdiren yine kendim olduğu için omuzumun ağrısından uyuyamadım. Radyo Tiyatrosu dinledim yok arkadaş. Sonunda kalktım, bir güzel kantoran yağıyla ovdum namussuzu üzerine de havlu koydum. Çalma listemi de  Musa Eroğlu'ndan üst üste yedi sekiz kez  Mihriban çalsın diye ayarladım bi baktım  sabah olmuş, Trump başkan olmuş, euro tavan yapmış,lodos  da lodos lodos esmekte...


Hadi azcık ta filmdir kitaptır,dizidir konuşalım. Kitap; Celile/Osman Balcıgil, .Bende ki 60.baskı. Bunu görünce bi ıslık çaldım ama sonra baktım iki bin iki bin basılıyor. Yani 150.000 baskıyla çıkan yazarlarımız var Allah'ıma şükürler olsun ki. Neticede güzel kitap, Nazım Hikmet'in Annesi, Osmanlının ilk nü kadın ressamı ve Yahya Kemal'in ela gözlü pars diye şiir yazıp, sonra da terkettiği kadın.Ama helal olsun o yıllarda bile başına buyruk yaşamayı başarmış bir kadın. Kitap kulübümüzün kasım ayı kitabıydı aynı zamanda.


TV dizilerinde Vatanım Sensin ve No: 309 izliyoruz. Sumru Yavrucuk şahane yine. Vatanım Sensin'de bu gece 10 Kasım  dolayısıyla Atatürk'e bir selam bölümü var. Fragmanını gördüm çok da hoş olmuş.Böyle şık ve anlamlı davranışları takdir ediyorum.
Kendi özel dizim ise The Tudors... Benim gibi dönem dizilerini sevenler için öneririm.

Bir de benim gibi ajanda kullanmayı seviyorsanız Miaplanner ajandaları tam size göre. Zamanını kendinizin ayarlayabileceğiniz, hatta kapağını istediğiniz renkelrde boyayabileceğiniz, okuma listeleri, alışveriş listeleri,günlük haftalık, aylık planlar yapabileceğiniz bir ajanda. Bana Naziş'in hediyesi. Nezih Kitapevinde veya instagram sayfasında online satışta.






E hadi gideyim.













1 Kasım 2016 Salı

Kasım

Sonbaharın son ayına da girdik.Umarım kasım bizi çok kasmaz.Ülke gündemi yeterince ağır zaten. Pazartesi ve salı günleri iki gün üst üste yaptığım koro çalışması beni gündemden koparıyor biraz ama dışarı çıktığımda çok daha değişik ve daha ağırlaşmış bir gündemle karşılaşıyorum.Herkesin bir tarafa çektiği bir sandaldayız ama hepimizin aynı sandalda olduğunu unutuyoruz malesef. Hep birlikte sallanıp duruyoruz.
****************************************************************************************

Geçtiğimiz hafta perşembe günü Kazım Karabekir Kültür Merkezi Kitap Kulübü'müzün etkinliğini Kazım Karabekir Müzesinde yaptık. Timsal Karabekir önce müzeyi gezdirdi sonra da duygu dolu şahane bir sunum yaptı bizlere. Bu vatanın nerelerden geçtiğini ne çabuk unutuyoruz bir kez daha anladık.



Hayatım/ Kazım Karabekir kitabını, şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum. Paşa'nın çocukluğundan itibaren tuttuğu günlüklerden oluşan bir kitap.Bir anı kitabı olduğu içinde hem çok keyifli hem de okudukça o yıllarda ki vizyonunu gördükçe hayret ediyorsunuz. Özellikle çocuklar karşısındaki hassasiyeti beni çok etkiliyor.
Kitap demişken devam edeyim. Şu an da Vişnenin Cinsiyeti/Jeanette Winterson okuyorum. Çevirisini Pınar Kür yapmış. Çok enteresan bir kitap. Thames Nehri'nde  bulduğu çocuğu büyüten 30 köpekli bir kadınla o çocuğun hikayesi.Bambaşka bir okuma serüveni, alışıldık okumaların dışında bir kitap.
 Son izlediğim film ise Woody Allen'in Cafe Society... Babasının kuyumcu dükkanından ayrılıp Holywood'a ünlülerin menejeri olan Boby ve dayısının aynı kıza aşık olmaları üzerine gelişen bir hikayesi vardı. Allen'in en yüksek bütçeli filmiymiş.Ben çok beğendim.

Bu haftanın ikinci filmini  ise Gamsegamse ile sinemada izledim. Yılmaz Erdoğan bu kez dedesinin hikayesini anlatmış bize. Ben çok beğendim Vizontelelerin tadını yakalamıştı.Bu arada Çağan Irmak,Ferzan Özpetek ve Özcan Deniz'den şahane filmler giriyor vizyona.Ben yerli filmleri sinemada izlemeye özellikle özen gösteriyorum.


Şimdilik bu kadar...Birazdan hazırlanıp koro çalışmasına gitmek için çıkacağım.

26 Ekim 2016 Çarşamba

İşte geldim buradayım

Uzun zaman yazmayınca, nereden başlayacağımı bilemiyorum.
İlk önce  şunu söyleyeyim, kendime  bu sene koyduğum hedeflerden birine pazartesi itibariyle başladım. Uzun yıllardır bir koroya katılıp şarkı söylemek istiyordum. İki gündür çok keyifliyim o yüzden.İki gün üst üste dörder saatten toplamda sekiz saatlik bir koro çalışmasına başladım. Hocamız çok eski ve bilmediğimiz eserler yanında günümüz eserlerine de yer vermiş repertuarda. Mayıs ayında da konser verecekmişiz:)

Bu arada yazmadığım film,kitap birikti.Sizi de foto zehirlenmesine maruz bırakmamak için filmleri,kitapları tek fotoda toplamaya çalıştım.
 
Innocents/Masumiyet, Handmaide/Hizmetçi ve Julietta'yı Filmekimi festivalinde izledim. Pedro Almodovar Julietta'da yine şahane bir iş çıkarmıştı.Bu filmi mutlaka izlemenizi öneriyorum.Bir anne kız ilişkisini anlatıyordu. Handmaide ise tam bir entrika filmi Kore yapımıydı.Masumiyet ise; Savaş sırasında tecavüze uğrayan ve hamile kalan rahibelerle onlara yardım etmek isteyen bir kadın doktorun hikayesiydi.
Maggies Plan çok güzel ve çok eğlenceliydi. Herkesin hayatını planlamak isteyen Magggie'yi çok seversiniz. Answer Man da yine çok eğlenceliydi. Tanrının kendisi ile konuştuğunu ve sorularına cevap verdiğini iddia eden yazarın çevresindeki insanlarla ilişkileri konu edilmişti.Bu son iki filmi Zuz ile izledik pek eğlendik ve sevdik.
Nejat  İşler ve Serenay Sarıkaya'nın filmini Zuz ve Gamsegamse ile birlikte  sinemada izledik.
Zerrin Tekindor matmazelim yine çok iyiydi.Bir Kudret var bayıldım arkadaş. Nejat İşler tabikitleri de bir nümero.Yalnız son sahnede işi çıkmış ya da Gümüşlükspor'un maçı varsa ona gitmiş olabilir.😂
Seranay'ınsa tokaları çok güzeldi ve iyi oynamıştı neme lazım.
Üsküdar Sahaf Festivali başladı ve bitti. Haber veremediğim için üzgünüm çünkü bu kez gerçekten çok iyiydi. Sahaflığın hakkı verilmişti. Ben de takdir edersiniz ki epey bi hakkını verdim. İki gün üstüste gittim.

Hatta epeyce bir kendimi tuttum bazı kitaplar karşısında ama Muazzez Tahsin Berkant'ın ve Kerime Nadir'in Yeşilçam filmlerine konu olan kitapları almadığıma hala pişmanım.
Aşağıda ki fotoda da son okuduğum kitaplar var.

Erişteci çok ilginç bir kitap. Uzun süredir aradığım sonra da unuttuğum bu kitap; Sahaf Festivalinde daha ilk gün girdiğim ilk dükkanda kitapların en üstüne oturmuş beni bekliyordu,canım benim:) Biri
partinin  istediği kitapları yazarak diğeri ise kan simsarlığı yaparak hayatını kazanan iki arkadaşın sohbetlerindeki inanılmaz hikayeler... Ölüleri müzik eşliğinde yakan bir krematoryum sahibi genç,yazar karısı tarafından aşağılanan bunun acısını da metresini aşağılayarak çıkaran dergi editörü gibi ilginç karakterler var.
Mario Vargas Llosa'nın yazdığı Üvey Anneye Övgü; bir erotizm klasiği haline gelmiş. Tablo gibi betimlemeleri olan ve yazarının diğer kitaplarına bayıldığım vir kitap. Ama bu kitaptaki pedofililk öğeler yüzünden çok rahatsızlık duyarak okudum.
Günebakan/ Gyula  Rudy, bu kitabı okurken sanırım günümde değildim bir türlü kendimi veremedim içine giremedim. Hep dışarı attı beni:)
 Kuşlar Yasına Gider/Hasan Ali Toptaş  bir yaz yolculuğuydu ve çok beğendim. Hasan Ali Toptaş zaten yazım dili eşşiz ve Allah'ın yaz diye yarattığı romancılardan. Spotify kitapta geçen türkülerden bir ,alma listesi hazırlamıştı. Onun eşliğinde okumak şahane oldu.
Aşure ayını da eda ettik. Herkesin bir yoğurt yeyişi vardır  misali benim aşure pişirme olayım da şu; Buğdayı iyice piştikten sonra içinden bir kase alıp el blendırı ile bi bızzıtt yapıp tekrar içine katıyorum sonra iç malzemelerini ilave edip devam ediyorum pişme işine...

Bu sene iki kez pişirdim ve çok kişiye yemesi kısmet oldu. Hem bize hem de gittiği evlere bolluk bereket getirsin inşallahhh...

Geçtiğimiz hafta dört ülkeyi beş günde ayağı yanık kedi misali gezerek yorgunluktan bizim eve pes düşen Zuz ile geçirdik. Pazar günü ise iki kardeş, çocukluk, gençlik, yetişkinlik arkadaşlarımız olan diğer iki kardeş Aysel ve Ayten ile kahvaltı için buluşup akşam yemeğinden sonra zor ayrıldık. Ne çok konu birikmiş. Aynı anda beş konuyu konuşa konuşa daldan dala atlaya atlaya halİmize güle güle  fevkaledenin de  fevkinde bir gün geçirdik. 
Havanın güneşli olduğu günlerde tine Üsküdar sahil yürüyüşlerine ve arada verdiğim çay molalrına devam.Ama havalar artık serinledi, bunu ısınmak için bana yanaşan kedicikten anlayın  :)

Ayyy hadi bi git deyin bana yahu:)


7 Ekim 2016 Cuma

Ekim Günlüğü

Ekim ayında uzun zamandır ara verdiğim yürüyüşlerime başladım,çok şükür. Sabah bir dilim ananasımı yiyorum ve giyinip çıkıyorum hemen. Banuşla  Harem'e kadar yürüyüp dönüşte Salacak Balıkçılar Barınağında çay molası veriyoruz. Sonra ben eve gelirken sıcak simit alıp, deli gibi kahvaltı ediyorum o başka :) Olsun yürümeyip de  yesem daha kötü ya:)
Geçen sabah ta iskeleden bir köpek takıldı bize, yürüyorum yürüyor, duruyorum duruyor, hatta Banu fotoğrafımızı çekerken yanımda öylece durdu,poz verdi.


Yani görüyorsunuz di mi? :) hedef 6000 adım koymuşum ama 9 binlere ulaşmışım :)

Geçtiğimiz günlerde karı koca  Ihlamur Kasrı'na gittik.Gitmediyseniz(tabi İstanbullular,İstanbul dışında olanlar da geldiklerinde) hele de şu pastırma yazı günlerinde fırsatı değerlendirin ve gidin. Şahane bir sonbahar gezisi yaparsınız bahçesinde. Bahçeye giriş 1 lira, kasrı gezmek  indirimli 2,5  tam 5 lira. Kasrın bahçesinde  Milli Sarayların işlettiği bir kafeterya var. Kahveyi makinede yapıyorlar ama kahveyi getirdiğinde bir de fotoğrafınızı çekeyim diyen güler yüzlü şahane bir garsonu var.




Bahçesinde yürüyüşler yaptık, ağaçlar altına oturup kitap okuduk. Yumurtlayıp ,yumurtasının  yanında uyuya kalan şapşal ördeğe çok güldük derken çok keyifli bir gezi yapmış olduk.
Ihlamur Kasrı pazartesi ve perşembe günleri kapalı  haberiniz olsun...
Çıkışta yürüyerek Beşiktaş çarşısına gittik. Çoktandır  kahvaltıcılar sokağında ki Bay-Kuş  Kafe de Ordu tostu yemek istiyorduk. O ne, Ordu tostu da ne demek diyorsanız siz hiç tost yememişsiniz demektir. Ordu tostu, öyle her ekmekle yapılmaz. Şöyle özel mi özel, babayiğit bir ekmeği vardır. Yedin mi tıka basa doyarsın. normal tost ekmeğini üçle falan çarpın o kadar yani. Sucuğu ise sürme sucuk denilen özel bir sucuk  tahta üzerinde iyice inceltilir ve aynı krem peynir sürer gibi ekmeğe sürülür. Servis sırasında keselim mi diye sorarlar,büyüklüğü yüzünden :)

Ben instagrama tostun fotosunu koyunca Naziş hemen görmüş gelirken bize de getirin dedi. Onlara da yaptırdık, gelince tost makinesinde ısıttım. 

Cumartesi sabahı  miss gibi bir havaya uyanınca; Gamsegamse daha yattığı yerden bağırdı kahvaltıya Kuzguncuk'a gidelim diye. Yokuştan pıt pıt yürüyerek indik  Kuzguncuk'a, kahvaltı için ''İnciden''i seçtik. Kocam başta, masa küçük  diye mır mır etti ama, kahvaltı tam bir Ege kahvaltısıydı. Yeşilçam'ın emektarı Bilal İnci'nin kızları işletiyor. masaya anne usulü yumurtalı ekmek kızartması, biberli lordan tutunda envayi çeşit kahvaltılık geliyor, kekikli zeytinyağlarına ekmek bandırmaya doyamadık. 


Dün başlıbaşına hareketli bir gündü benim için. Sabah ''Tavsiye Evi'' nde bir etkinliğe katıldım.Pek eğlenceliydi. Hem de uzun süredir görmediğim arkadaşlarla karşılaşmak hoş oldu.

Tavsiye Evindeki etkinlikten eve geldim. Hemen bir sebzeli palamut  ve tarhana çorbası pişirdim. Evdekilere yin gari deyip bu kez de  ''Kazım Karabekir Kültür Merkezi Kitap Kulübü''müzün  2. sezon ilk toplantısına gittim. Sezonu harika bir kitapla açtık. Tavsiye ederim sizlere de. Eğlenceli, alaycı bir dille yazılmış ironik bir roman. Daha doğrusu bir novella da diyebiliriz. Yazar, Norveç'in en tanınmış yazarlarından biriymiş. Modern hayattan sıkılıp , ormanda yaşamaya başlıyor ama bu arada kent yaşamından çok da fazla kopamadığı için ormanın kıyısında yaşıyor. Ormana gelen yürüyüşcülerle kavga ediyor,  şehir merkezine gidip   avladığı geyiğin etiyle hiç vaz geçemediği yağsız sütü takas ediyor. Bu arada en yakın arkadaşı da öldürdüğü geyiğin Bongo adını verdiği yavrusu.
Doppler/ Erlend Loe... Lale'nin Bahçesi tavsiye etmişti bana deyin  yani ... :) :)

 Ayhh  günün yorgunluğu ile bir yatmışım bi baktım sabah olmuş ve yürüyüş yapacak falan halim yok. Bir tencere zeytinyağlı biber, patlıcan dolma yaptım, yattım aşağı kitap bile okumadım, Seksenlerin tekrarını izledim. Gelin Evi diye bi program varmış ayol niye söylemiyorsunuz. Allahım yarabbim o kızlar nası hiç acımıyolar birbirlerine. Oy senin çeyizin çok kötü, o düğünde çekilen halay çok düzensiz, masanı beğenmedim, fotoğraf albümünü beğenmedim, düğünde kaç lira toplandı. Allahım ya biz büyürken bize ayıp diye ne öğretildiyse bunlar hepsini yapıyor arkadaş bu nasıl iş.

Akşama kadar aylak aylak böyle vakit geçirdim  sonra da Naziş aradı Capitol'de buluşalım, sana kitap ısmarlıyayım dedi:)  Dün gece tam yatarken görmüştüm, Hasan Ali Toptaş'ın yeni kitabının artık satışa çıktığını , hemmen onu aldım D&R a gider gitmez.Öylece rafta durmuş beni bekliyordu canım benim :)



Konu kitaba geldiğine göre artık kitaptan devam edelim. Pınar Kür on yıl sonra yeniden bir roman yazdı ''Sadık Bey''...Konusu  bir dostluk, arkadaşlık hikayesi. Arkadaş dayanışması, ihanetler, aynı kıza aşık olmalar, gençlik hayalleri falan...Beğenmediğimi söyleyemem ama ayyyy Pınar Kür  10 yıl sonra kitap çıkartmış diye sanırım çıtayı yükseltmişim ben. Sanırım en güzel kitabı '' Yarın Yarın'' olarak kalacak hep...
Şimdi ise elimde çok güzel bir kitap var. Hiç okumadığım bir yazardan ,Hikmet Hükümenoğlu'ndan dupduru bir Türkçe ile yazılmış bir kitap.  Körburun... Daha önce de söylemiştim, Özlem tavsiye etmişti. O yüzden tavsiye edeni de çok özel. Kitap bitince onun hakkında daha detaylı konuşuruz.
Film konusuna gelince Filmekimi başlıyor ve iki filme biletim var  :) 

Hayde  gidelummm hayde hayde gidelummm gi :)