Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Ağustos 2011 Perşembe

Ramazan yazıları 10



Son derece keyifsiz bir gece geçirdim. Hiç ama hiç uyuyamadım çok sıcaktı, klima da açamadım , çünkü kızlar tarafından kapılmıştı,salon yine. Hadi erken kalkacaklar ben şimdi oflarım puflarım ay uy eder onları uyandırırım diye salona geçemedim.Hafiften daldığım sıralarda da rüyasında takunyalara motif işleyen Leylak Dalıcımın keyifli rüyasının aksine bende tabancaya kurşunlar koydum, birini öldürmeye çalıştım. Durmadan da o beni öldürecekti diyordum. Evde; boşta ne kadar koltuk kanepe, kızların yatakları varsa hepsini dolaştım. Sabaha kadar kendimi oradan oraya attım.

Gece keyifsizdi ama akşam keyifliydi.Aslında şu anda ben artık çarşamba gecesinden söz ediyor oldum, çünkü artık cuma gününe geçtik.Akşamı keyifliydi dedim çünkü; Görümcemin meşhur iftarlarından birine katılıp , geleneksel aile iftarımızı yaptık. Gelin görümceli, kardeşli ablalı, yeğenli kuzenli, torunlu torbalı bir iftar yaptık. Minnacık minnacık etli yaprak sarmaları lüp lüpledik, her bir lezzete , bi de muhabbetimizi kattık, hep bir ağızdan konuştuk.(ancak bir bölümümüzün oturabildiği masa:)bu resmi asıl koyma nedenim, pencereden görünen sokak... Kocamın ilkokuldan itibaren evine yürüdüğü sokak, annesinin onu sokak başından itibaren izlediği, sonrada benim yıllar yılı acaba geliyor mu diye gözümü alamadığım sokak.. Bu sokağı kayınpederimin diktiği akasyalar süsler)

Eve gelince biraz balkonda oturdum, sonra kitap okudum. Orhan Kemal'in ''Önce Ekmek''' adlı hikaye kitabına başladım ve bu gün bitirdim. Bu akşam da Selim İleri'nin ''Dostlukların Son Günü'' ne başlayacağım.Bunu da bitireyim. Toplu gösterime geçeceğim:))

Bu akşam ki iftar yemeğiğni, yemek değilde bir kahvaltı masaı şeklinde hazırladım.Menemen, kıymalı börek ve zeytinyağlı biber dolma... iftariyelikler, kahvaltılıklar ve çaaayy... En çok canım çay istiyor zaten.Herkesin çok daha hoşuna gitti.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Bundan 12 yıl önce falan, Naziş bir ameliyat geçirmişti. Ameliyat olduğu hastanenn karşısında lunapark vardı. Geceleri pencereden , gondola binip aşağı yukarı çıkarken çığlıklar atanları, dönme dolaplara inenlere binenlere, bakar, atlıkarıncanın dönmesini izler , hayatımız boyunca hastanede kalacakmışız , hiç o insanlar gibi eğlenmemişiz , gülmemişiz gibi hissederdim kendimi.Şimdi bu şehit cenazeleri oldukça, sanki biz şimdi o lunaparktaki insanlarız , bir yerlerde bir şeyler oluyor, gencecik çocuklar ,kırılmış dallar gibi yerlere seriliyor. Sanki hiç bitmeyecek duygusu gelip çörekleniyor yüreğime... Atalet sormuş yazısının son bölümde nasılsınız diye... Anneannemin bir sözü vardır. ''Ne kadar gülsem konuşsam da , eski oynaşım aklımdan çıkmıyor'' aynı öyle... Ağızda ekşimsi, kekremsi bir tat, mide ekşimesi gibi bir şey , anlatılmaz yaşanır derler ya aynen o...