Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

10 Nisan 2011 Pazar

KAMERA ARKASI

Ankara'da yedik içtik gezdik ama bunların bir de kamera arkası var.Onlarda bu üç günün neşesi oldu.İşte şimdi sıra onlarda

Otobüste gelirken bir ara ama bir ara dalmışım, gözümü açtığımda Ankara ovasına yayılan ; Ankara ışıklarını gördüm. Tuhaf dedim, uzaktan bakınca, Ankara göründü diyebiliyor insan. Ama İstanbul için bu söz konusu olamaz. Ankara'nın ova oluşu bunu mümkün kılıyor.
Terminale gelince ilk önce AŞTİ servislerinin nereden kalktığını sorduk. Çünkü Melih Gökçek firmaların servis kaldırmasını yasaklamış. Bir sürü servis sırayla bekliyor ama iyice dolmadan hatta tışış etıkış ayakta yolcu almadan kalkmıyor. Biz ayakta binmeyelim diye servisi beklemeye başladık. O sırada boş servisler hizmete sokulmuyor ama. GAMSE, bana Anne sen şu bankta otur ben bekleyeyim dedi. Bankta otururken etrafta kalabalıklaşmaya başladı. O sırada Gamse'nin sesini duydum- buranın amiri kim, buranın amiri nerede diye bağırınıyor. Ben panikledim tabi, bu kız amiri memuru niye arıyor diye. Ben ona ulaşana kadar amir ona ulaşmıştı. Bizimki- ne yani hizmet bu mu, boş servisler beklerken insanlar ellerinde bavullarla ayakta gidiyorlar , diyor. Amir ne yaptı dersiniz. Hemen boş servisi hizmete sokup, bizi oturttu:))Yani ağlamayana meme yok sözü , doğruymuş.

Bir başka kamera arkası olay, Leylak Dalı ve Gamse'nin takside ön tarafı kapma yarışıydı... Taksiciler şaştılar bu işe ama onlarınki öne oturan parayı daha çabuk verebiliyordu da ondandı. ben rahattım. Çünkü Gamse'ye baştan toplu ödeme yapmıştım:))

Leylak Dalıcım'ın kuaförünün kocamın memleketlisi yani Niksar'lı olması ayrı bir muhabbet konusu oldu. Biraz da peltek konuşan bu genç çocuk çok özendi saçımıza başımıza hem de konuşmalarıyla bize espri kaynağı oldu:)Anlattıklarının yarısını anladıksa da yarısını anlamadık. Köylerinin adını on kez söylettim kocama söyleyeyim diye ama nafile, anlamadım.Ankara'da başımıza yani benim başıma gelen en komik olay, Balkahve ve Gümüşay ile birlikte yemek yediğimiz gecede oldu. Balkahvecim biz Ankara'ya gitmeden önce yemek davetini yapmıştı. Bende sırf o gece için yanıma bir elbise ve en sevdiğim takıyı aldım. Yemek öncesi bir güzel giyindim , takımı taktım. Kuaföre gidip saçlarımızı fönlettik. Hatta evden çıkarken , Leylak Hanım - ne kadar güzel bir kolye demişti. Neyse buluşacağımız resterona gittik. Gamsegamse'de arkadaşıyla buluşmuştu , o yüzden bizden ayrı gitmişti. Gittiğimizde O'da balkahve ve Gümüşayda gelmişlerdi. Sazlı sözlü yemeklerimizi yedik, şarap kadehlerimizi tokuşturduk. Bir ara Balkahve ve ben lavaboya yukarı kata çıktık. Aynada kendimi görünce ağzım bir karış açık kaldı. Gündüz kıyafetimle taktığım kocaman kolye de boynumda duruyor. Bakın ne kadar çok kolyem var der gibi üstüne de bir tane daha takmışım. Nasıl komik duruyorum şaşarsınız. Gamse hanım görmüşte beni tarz yaptım sanmış da, gülmekten ben gelir gelmez o yüzden tuvalete gitmiş de. Leylak Dalıcım restoranda farketmiş de:))Alttaki resimde komedi halimi görmektesiniz.Tiyatroya gittiğimiz gecede ayrı bir kamera arkası hikayesine konu oldu. Tiyatroya fotoğraf makinesi sokulması yasakmış. Cep telefonlarının fotoğraf çektiğini unutmuşlar zahir. Leylak Dalıcımın da fotoğraf makinesi çantasında kalmış gündüzden. Durun şunu ön göze koyayım dedi. İçeri girer girmez sanki öyle bir şey denilmemiş gibi ben, meyve tabağını andıran tavan süslemelerini görünce ay ne güzel fotoğrafını çekelim diye bağırdım. Tabi gamse ve Leylak Bacı bana tuhaf tuhaf baktılar.(resim netten buldum...tiyatronun kendi sitesinden yani:)
Yine tiyatroda bir gerilim sahnesi o kadar başarılıydı ki, arka sıradaki kadıncağız ayy diye bağırınca tüm salon güldü, gerilim sahnesi komedi sahnesine döndü. Sanırım oyuncular da şaşırmıştır.Tam çıkışta da o kadıncağızın kocası basamağı farketmeyerek boylu boyunca yere uzandı. Onlar için kötü bir geceydi yani.

Coccinella pastanesinde bir baktık ki benim pardesü elden ele geziyor. Gamse- anne senin değil mi o dedi... Bir erkek müşterinin sanmışlar , yakasındaki koca kırmızı çiçeğe rağmen:))

Son olaylarımız döndüğümüz gün oldu. Bindiğimiz taksiye ; terminale dedik. Taksici ; hangi yolan gideyim deyince , Gamse biz yabancıyız bilemeyiz dedi. Taksici o zaman saat kaçta otobüsünüz dedi . Gamse'de İstanbullu taksiciler gibi, yabancı diye bizi gezdirmesin diye saat yedi buçukta kalkacak otobüsü saat yedide kalkıyor dedi. Adam imkanı yok, çok trafik var dedi. Bir ambulansın peşine takıldı, güçbela bizi saat yediye beş kala terminale getirdi. Çok mücadele verdim ama dedi. Ne yapalım İstanbullu meslektaşlarının ecrini o çekti:)))

İstanbula geldiğimizde saat gece yarısını geçmişti.Gece bir buçuk falandı. Srviste en son biz kaldık. Servis şöförü nerelisiniz dedi. O da Orduluymuş meğer. Bizi eve kadar getirmeye kalktı:)) Ama biz Üsküdarda inip taksiyle gelmeyi tercih ettik yine de.