Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Şubat 2012 Salı

kalbin limon hali

Dün pırıl pırıl bir hava vardı...Soğuk, karlı günlerin ardından sımsıkı yapıştık ona ki bu gün de öyle...
Dünü kısaca özetlemek gerekirse
Önce kütüphaneye gidip, kitapları bırakrım ve dört yeni ödünç kitap aldım.Üç tanesi babam için, Osman Aysu ve Dawn Brown'un kitapları , kendim için bir şey almak istemedim bu sefer, çünkü evde sabırsızlıkla okumayı beklediğim kitaplar olunca kütüphaneden aldıklarımı da zamanında teslim etmek isteyince baktım üzerimde bir gerilim oluştu:))Yalnız yine de ismi ilgimi çeken bir hikaye kitabını arabada okumak için aldım.İnsan adı; ''Kalbin limon hali ''olan, kapağı kanaviçe işleme dokusunda olan bir kitabı almaz mı?.

Babamın kitaplarını eve bıraktıktan sonra Cancan'lara gittim. Yolda, arabada kitabımı okudum. Her hikayede bir şerbet, limon, kayısı, gül hele bir su şerbeti var ki tadından içilmez. Hikayeler içimi, güneş yüzümü ısttı, neredeyse şerbetlerin tadını ağzımda hissettim. Semoşla yaptığımız vişne şurupları geldi aklıma. Kasalar dolusu vişneden yapardık. Canı asitli bir şey isteyene soda ile sulandırırdım. Sabah kızlar okula giderken, akşam yemeklerinde makarnanın , pilavın yanında komposto niyetine, şöyle bir uğrayana hemen içine buz , nane atıp, yanında kurabiye ile nasıl güzel olurdu.Son yıllara kadar yapardım. tembelleştim mi? ne. Aman Gamse'nin aklına düşmesin hemen yap diye tutturur.

“Akasya ağacının dallarında toplanmış dünyanın bütün sessizlikleri. Yani, bütün çığlıkları. Hikâyeleri ve şerbetleri. Öykülerin hepsi kendilerini sessizliğe teslim edivermişler. Her susuş bir şerbete düşmüş. Kokular havada dans etmiş. Ben bir çocuğum. Şefkatinizin, şehvetinizi yendiği o yerde insan olmayı, insan kalmayı bekliyorum. Sustum ben. Parmaklarımdan kızılcık şerbetleri damlıyor, kalbimden çocukluğum.”

Her biri bir başka şerbetle “tatlanan” öykülerden oluşuyor Kalbin Limon Hali. Limon şerbeti, kayısı şerbeti, demirhindiba şerbeti, erik şerbeti, gül şerbeti... Her öyküde bir şerbet, bir tarif, bir hayat. Mübeccel Hanım, Ayşe, Zeynep, Kazime Hanım, hep bildiğimiz, tanıdığımız, canı yansa da yüksek perdeden bağırmayan kadınlar. Bir adım geride duran, aldatılan, aldatılan ama aldatılmıyor“muş” gibi yapan, törelerden canı yanan kadınlar... Elif Ayla’nın öykülerinde onlarca eve misafir oluyor, bir köşede sessizce oturup “mahrem” yaşamlara ortak oluyoruz. Boğazımız düğümlense de kimi zaman, ikram şerbet olunca, tatlandırıyor dilleri, gönülleri.

(arka kapak, kitap tanıtımından)

Hiç tanımadığım bir yazardı Elif Ayla, ben tanıştığıma memnun oldum. Bana limon ağacının insan kalbine benzediğini öğretti.


Gittiğimde, Cancan tabi okuldaydı ama Uras yeterli ilgiyi gösterdi eksik olmasın:)) Zuz'da geldi. Birlikte yemek yedik. Berfu diyetime uygun yemekler hazırlamıştı, onlar üstüne şekerpare de yediler ama olsun ne yapalım:))

Akşam Cancan'ı okuldan almaya ben de gittim. Nasıl sevindi anlatamam. Elimi tuttu hoplaya zıplaya konuşa konuşa eve geldik. Cicianne benim odamda oturalım dedi. O'na çok önceden hediye aldığım Her Güne Bir Masal adlı kitabı elime verdi, iki hikaye okudum ona...Üç domuzcuk ve hain kurt ve Bezelye Ağacı...Gece yatıya kalmam konusund da çok ısrar etti, kıyamam O'na ama kalamadım , geç saatlere kadar oturup gönlünü yaptım, banyo saati gelince de kaçtım.

Dünün hikayesi bu kadar... Şimdi günü yakalamak lazım...