
Yalnız artık orası Çevre Kontrol Müdürlüğü olmuş ve tadilatta idi... Naziş için resimlerini çektim. Orta kattaki pembe panjurlu pencereden trenlerin gidişini gelişini, inen binen , koşturan yolcuları ve ziyaretçilerimi az beklemedim:)) Hatta doktorum beni kontrole geldiğinde , ben pencereden bakıyormuşum, kocam da aşağı inmişti o sırada, adam beni perdenin altında görememiş, benim hastam nerede diye hemşirelere seslendiğni duyunca çıktım da perdenin altından adam şaşıp kalmıştı. Benim hasta , ayaklanmış da pencereden bakıyo diye :))) Ta o zamanlardan yerimde duramadığım tescillenmişti yani:)))
Çayımızı içtik, koskoca Saray Muhallebicisinde mönüde yazanlar şu anda yok cevabını alınca hiç birşey yemedik, kalktık. Yok öyle, o kalmadı bunu verelim ayakları... Biraz da meydanda dolaştık. Koca, hadi trenle Sirkeci'ye gidelim dedi , onu mu? kıracacağım, hadi dedim. İstasyona indik, tren geldi, ama insanlar biraz tedirgin oldu binmek için , çünkü; gelen banliyö treni değil Edirne- Kapıkule expres trendi. Zaten Kocam , binmeyin binmeyin bu tren değil dedi. Ama tren bir kere durdu ve bundan sonra Almanya'ya gidecek değil ya:)dedim ve bindim. Ben binince o da bindi, bir kaç kişi daha arkamdan geldi.Tabiki de Sirkeciye gidiyor ama ara duraklarda durmuyormuş. İnsanları engelledin, kendin rahat rahat koltuklara oturdun gidiyorsun dedikçe ama ben iyi bir şey yaptım, şimdi belki de 20 durak var, ya o duraklarda ineceklerdiyse diye kendini teselli etti... Sen şimdi bunu yazarsın dedi, durdu. yazacağım tabiki de dedim ben de... Ne yani:) ...Üf amma dedim dedi oldu yav. Çok güzel oldu bu tren işi, surlara değecek kadar yakınından geçmek, surlar arasındaki bir başka, bambaşka İstanbul'a tanık olmak... Bir karşı kıyıdaki gökdelenlere bakmak, bir yanıbaşındaki viranelere bakmak çok farklı bir deneyim oldu...

Sirkeciye geldik ve bu anımızı da belgeleyip, kayıtlara geçirdik.
Sonrası, Üsküdar vapuru ve ev...