Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

16 Eylül 2010 Perşembe

CAAAAAAAAAAN

Can kuşum geldi bu gün... Sabah evden çıkmadan aradıklarında ağlıyordu - Cicianne , Cicianne diye. İçim eridi... gel çabuk gel dedim... Gelince sokakdan bağırdı... hayatımmm dedim... artık tüm sokak biliyor aşkımızı...


Kahvaltıdan sonra hemen dışarı çıktık... olmazsa olmazı, bizim alt sokakdaki markete gitmektir... kapıdan girilir , yürüyen merdivene koşulur, inince pastane reyonuna koşulur, istedikleri Abiye gösterilir, eline bir tane alıp koşa koşa asansöre gidilir... Üst kapıdan çıkılıp parka koşulur. Bu sıra asla şaşmaz... Parkda çocuklarla oynadı oynadı, kaydı sonra kendiliğinden yola koyuldu... Bizim sokağa gelince kendi yaşıtlarının dışarı çıkarıldığını gördü... kurabiyelerini paylaştı... Efe, Demir ve Kayra O'nun can arkadaşları... bizi görür görmez koşuştular zaten... Bir saat oynadı dışarda... eve çıkınca , hiç yorulmamış gibi Africa dansını istedi... Shakira'dan, biraz da dans ettik. Danstan sonra çorbasını içti-- bi tane daha dedi... şaştım çorbada o kadardı, hemen biber dolması ısıttım, suyundanda koyup sulu bir kıvam yaptım bayıla bayıla onu da yedi... birlikte boğa güreşi izledik.. böle de bi zevkimiz var... buğaa buğaa diye diye... adam üstünden buummmm oldu diye diye uyuduk ... İki saatir uyumakta , demek ki çok yorulmuş...Kalkınca yemesi için buzluktan akşam yaptığım mozaik pastadan çıkardım... bir bardak sütle de onu lüpler... Ablalarıda gelir daha bi azarlar... bu saate kadar dağılmayan ev savaş alanına döner...


Bu günkü yazı'da Cancan'ın 16 Eylül 2010 günlüğü olsun...