Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

14 Ocak 2015 Çarşamba

Memleket Havası

Yazmadığım günlerde ben 10 günlük bir memleket havası aldım geldim...Nasıldı derseniz; valla muhteşemdi...Muhteşemin üstünde bir tanım varsa eğer oydu...

Çok ilginç bir yolculukla başladım...İlginçliği şurada,otobüsteki tek Türk yolcu bendim :) Çünkü ille de rahat hat olsun deyince(rahat hatlardaki tekli koltuklar uçak konforunda yeminle)  Karadenize çalışan tek rahat hat da İstanbul-Batum otobüsüymüş. Vizesi dolan Gürcü çalışanların döndüğü otobüsmüş. Muavin- abla, sen bu otobüse nasıl bilet aldın,Ordu yolcusu almaz bu dedi. Ve  terminallere de girmediği için beni evin önünde indirdi:). Yolculuk çok keyifli geçti, az kala Gürcüce öğrenecektim ki yolculuğum bitti... Ordu'ya yaklaşırken muavin -valla bi kahvemi içmeden bırakmam dedi ve bana kahve ikram etti... Gecenin bir buçuğunda Ordu'da olunca biraz sohbet edip, tumba yatak yaptım.

Sabah kalktık,yengemin hazırladığı öğle yemeğimsi kahvaltımsı  masaya oturduk. Pncar çorbası bile içtim kahvaltıda:) Öğlene doğru  kuzen Evşen'le yengemi Teyneli Köyüne güne götürdük:) Valla benim yengem uzaylılarla bile gün yababilecek  potansiyele sahiptir. Teyneli Köyünün adı,sincapların çokluğundan geliyor. Eski dilde teyin sincap demekmiş...Dönüş yolunda Evşen'i dakika boyu durdurup karşı köylerin fotoğrafını çektim. Bu foto; Karadeniz'in dağınık köyüne bir örnek gibi. Bu fotoyu çekerken yanımdaki ağacın dalına atmaca kondu...İlk kez bu kadar yakından atmaca gördüm,bayıldım...



Ordu'ya inerken Evşen'e deniz kenarında bir yerde kahve içelim dedim. O da beni Plaj Kafeye götürdü...





Kahvemi içer içmez Evşen beni Dıgı'ya bırak dedim ve İlknur ile arkadaşlarına katılıp Ordu yağlısı yani pidesine gömüldüm...Ordu pidesi böyle bütün gelir ve iki yanlardan kopara kopara ,kopardığınız parçaları yumurtaya bana bana ortaya doğru ilerlersiniz böyle benim gibi :)

Pideleri yedik,çayları içtik, sohbetleri ettik kiii İlknur; Lale Abla haydee  Royal 52 Hotel'e dedi... Ayol orada ne var dedim,meğer  fitnestir,saunadır, buhar odasıdır, Türk hamamıdır olaylarına girecekmişiz...Pek güzel oldu. Ben buhar odasından çıkınca o şok havuzuna bi atladım cos cos buhar çıktı...Şapada şupada ben bi o tarafa bi bu tarafa yüzerken mırın kırın edenler de atladılar pek şenlikli oldu...Türk hamamında da göbek taşına yatıp iliğimi kemiğimi ısıtıp  eve döndüm.


Akşam yemeğinden sonra üstümü giyinip dayımın karşısına geçtim-hadi dedim bir bir teyzemleri toplayıp bir teyzeme  çaya gidelim. Sabahnur ve Mecbure Teyzemi aradık hadi yola çıkın dedik ,onları alıp Şaziye Teyzeme gittik.



Teyzemden dönünce kitap okurum sandım ama anında uyumuşum...

Sabah bu kez dayım benim kafamda bitti :) Hadi köye dedi.Köyde Annemin kabrini ziyaret ettim. Ona fındık ağaçlarının altından topladığım nergisleri götürdüm.

Köyden dönerken Kuzen Mehmet aradı, saat 12 de hazır ol seni alıcam dedi. Eve gelir gelmez uyuyan Evşen'İN yatağına atladım-hadi giyin çabuk, Mehmet geliyo dedim...

Mehmet geldii ve Ordu'daki  en aksiyonlu gün başladı... Çambaşı yaylasına çıktık. Daha tırmanışa geçer geçmez kar başladı zaten. Hatta bizi uyardılar çıkmayın yolda çok kalan var dediler ama bizim ruhumuzda maceracılık var bir kere durur muyuz...
Yolda çay molası verdik, daha yukarı çıkınca şarap molası verdik... En sonunda kendimizi Çambaşı yaylasında bulduk ama gerçekten de yolda kayan arabalar, kalanlar çoktu.
Çambaşı Yaylasına çok güzel bir kayak merkezi yapılıyor,Karadeniz'in bu ihtiyacını karşılayacak bir yer yoktu. Çok yerinde bir girişim olmuş. Kayak merkezi henüz bitmemiş ama oteller kayakçılarla doluydu... Biz hemen bir ocak başına yerleştik. Yedik içtik.






Akşama doğru Turnalık Obasında dağ evi bulunan Mehmet ve eşi Hülya'nın arkadaşları bizi evlerine çaya davet ettiler. O gittik ki çaylar demlenmiş,kuzine üstündeki bakır güveçte etler kavruluyor,kuzinenin gözüne patatesler doldurulmuş.

 Çaylarımızı  yeni içmiştik ki, dışarı çıkan erkek grubu hemen toparlanın, hava değişti dönüyoruz dediler ,dediler ama çok geç kalmışlardı. Çıkan kuvvetli rüzgar tepelerdeki tüm karları da sürükleyip obanın ana yola çıkan tüm yollarını kapamıştı. Değil oba biz evin önünden dışarı çıkamadık. Telefonlar çekmiyor,internete bağlanılamıyor. Nyese odun çok, jeneratörde var, yiyecek de bol dediler ama yine de dışardaki fırtınanın sesi bile korkutucu geliyordu. Sanırım iki üç  saat kadar sonra biz artık kaldık burada derken  ev sahibi telefonla Kabadüz Belediye Başkanına bağlandığını ve bize iş makineleri geleceğini söyledi. Bir saat kadar sonra ben dışarı göz attığımda  greyderin ışıklarını gördüm uzaktan.  Geldi yolumuzu açtı, önümüzden yol aça aça ilerleyip bizi ana yola çıkardı...



Efenim ertesi günü artık pazartesiydi ve dayımla bürokratik işlerimiz başlamıştı. Dayım her sabah kafamda bitip beni fabrikaya götürdü... Bu kadar erken gitmesek olmuyo mu desem de yok arkadaş sabahın körlerinde hortladık...
Neyse şöyle bir faydası oldu öğleden sonralarım bana kaldı,arkadaşlarımla buluştum.
Artık ben büyük  hala da oldum... Yeğenim Burcu'nun Doruk bebeği var artık. Kalem kaşlı, hokka burunlu çok güzel  bir oğlan...Kaderi de kendi kadar güzel olsun inşallah...

(artık dede olan kardişim Metin ile)
 Gündüzü Burcu ile geçirdim akşamı da kuzen Sinan davet etti... Onun da eşi  bebek bekliyor. Tüm gece bebeğe isim geyiği yaptık :)

Bir gün Aysun ile  sohbet ettik böyle.




Bir gün eski okul arkadaşlarımla buluştum.Bu fotoğrafta gördüğünüz yerin, yerinde Ordu Sineması vardı. Orası yıkılmış ve yerine Sinema Otel yapılmış. Yemek yediğimiz yer bu otelin içindeki Casablanka Restoran...Neredeyse tüm sahile hakim ve Boztepe'yi de görüyor. Ay zaten şehir Boztepe'nin eteğinde... Jale ve Gülden benim hem okul hem de basketbol,voleybol takımından arkadaşlarım.Eski günleri andık, yeni hayatlarımızdan konuştuk...Nasıl özlemişim ben onları ben nasıl... Artık emekli olup Ordu'ya yerleşmişler. Ah benim kocam da Ordulu olaydı dedim:)Jale'nin tavsiye ettiği bir yemeği seçtik. Sosu yurt dışından geliyormuş, trüff mantarlı bir sostu ama ben bunu mutlaka deneyeceğim. Altına haşlanmışş buğdaydan bir yatak yapılmış,üstüne incecik ızagara tavuk dilimleri konulmuştu. Tavuklar sanırım önceden soya sosuna yatırılmıştı...Ve mantarlı sos ve hardal ve elma dilim patatesle servis ettiler.


Gece evde oturduk, yengem ,dayım ve Evşen ile okey oynadık...

Ertesi gün kuzen Yüksel, kıs seni nerede bulcaz dedi:) ben de dışarı çıkacaktım tam -ay gel seninle sevgililer gibi pastanede buluşalım dedim. Biz sohbet ederken İlknur aradı- Lale Ablaaa ben yarın İstanbul'a gidiyorum bana gelsene  dedi... Benim  tüm itirazlarıma rağmen,o yediğin pasta iki bin kalori vardı kıs diye diye  Yüksel beni kar altında Taşbaşı Mahallesine kadar yürüttü.Önce itiraz ettim ama çok hoşuma gitti, eski mahallelerden geçmek...Kolkola yürürken, oğlum -kim bu kadın demesinler dedim.Kıs, beni burada kimse tanımıyo ki kaç senedir Ordu'da yokum derken biri naber Yüksel dedi :) Çok ama çok keyifli bir yürüyüş oldu.Bu duvar yazısı da o yürüyüş sırasında çıktı karşımıza...




İlknur evini yeni aldı. Ordu'nun en sevdiğim yerinde. Karşısında İkizler, eski kilise karşı kıyılar...Evinin duvarında kendi yaptığı tablolar bayıldım... Yıllarca o pencereden bakabilirim gibi geldi bana...




Ama daha bitmedi  daha akşamı var bugünün :) Akşam da Kuzen Mehmet'in evine gittik bu kez. Giderken hiç bir şey yoktu. Ama orada otururken bastıran kar yüzünden Evşen'in arabasını orada bırakıp  Yüksel'in araba ile döndük.  Dönünce de eve girmeyip  karda  sahil yürüyüşü yaptık...Gece karda yürümenin keyfi daha bir başka azizim :)Kız arabayı daha dün alabildi...



Son günü yalnız geçirmek istedim dayımla fabrikada işim bittikten sonra Fidangör'de ki Şamata Tosta gittim. Dışarda kar, pencerede sardunyalar önümde Ordu tostu... Ordu tostu;özel ekmeği ve sürme sucuktan yapılır.  Böyle tost yoktur ah bi yeseniz :)





Nihayet evdeyim, beni çok özlemişler, bensiz ev çok kötüymüş :)

İki gündür de Zuz burada... Dün sinemaya gittik, yani boş durmak yok yola devam :)