Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

2 Kasım 2007 Cuma

huuuuuuuuuuuu blog dünyası döndümmmm

Evet çarşamba sabah 06.30 itibarıyla artık İstanbuldayım. Denizi olmayan yerden, Eğri çatılı evden ve de Celepoğlu çıkmazı sokaktan selamlar getirdim size. Hepsinin resimlerini çektim bu kez ama yarın ekleyebeileceğim ancak. Niyesi ise uzun hikaye. Zaten Gamse ile bunun kavgasını yaptık bu sabah.
Hadi gelelim seyahat notlarıma. Uzun ama upuzun bir yolculuktan sonra İlmiyemle menzile ulaştık. Gitmeden önce arkadaşlarım arayıp , sakın kendi evine gitme, gidip orada bir daha düzen kurma, iş mi yapıcan kıs , yemek mi yapıcan, sabah kahvaltımı hazırlayacaksın uyarılarını dinleyip ve de ne kadar da haklılar deyip Aliyeye gitmeye karar verdim. (Aliye de zaten eğri çatılı evin yanında oturuyor). Aliye- bana gelin kocam da Fransa da , ev bize kaldı deyince hah, dedim en uygun yer ora. Onu servisten aradım, geldik , çay suyunu koy dedim. O da sen kahvaltı masasını geceden hazırla yat iyi mi. Çok güzel bir kahvaltı ile güne başladık. Valla önce oraya özgü tarhana çorbası ile kendimize geldik. Öğlene kadar dinlendik. Sonra Aliye kuafördür. Ama öyle böyle kuaför değil ha!. Meslek sınavlarını hazırlar.. Çıraklık okulunda ders verir. Çalışanlarına bana 3-4 gün dokunmayın siz idare edeceksiniz demiş. Öğleden sonra onun kuaför salonuna gittik. Saçlarımı boyadı, kesti, kızıl balyajlar attı. Pek bi güzel oldum. Gece vebcam aracılığıyla da İstanbul halkının onayını aldım.
Arkadaşlarıma geldiğimi anons ettim ama bu gün beni beklemeyin süslenmekle meşgulum dedim. Dayanamadılar onlar yanıma geldi. Ben de saçlarım boyanırken onlarla sohbet ettim . Akşam Aliye'de yine şahane bir yemek yedik. Bizi geliyor diye tüm dolapları doldurmuş. Yemek yapmakla oyalanmayalım diye. Öğlede de bize oraya özgü eni 4-5 cm ama boyu neredeyse 1m. olan pidelerle ziyafet çekmişti dükkanın mutfağında. Gece çayları demledik. Aliye ,Oğlu Özkan ve İlmiyemle okey oynadık.
İkinci gün sabahı , ben erkenden uyandım her tarafı didik didik aradım bitki çayı bulamadım. O zamanda milleti ayaklandırdım. Erkenden kahvaltı yaptık. Tam kahvaltıdan sonra, bizim Orduda daha çok küçükken tanıştığımız , büyüyene kadar da gerçek halamız sandığımız Türkan Halayı aradım.(Eşi Şevki Amca , Ordu da Karayolları Şefiydi, emekli olunca buraya geldi, iki dönem belediye reisliği yaptı. Annemden 40 gün sonra da onu kaybettik.). Çocuklarıyla kardeş gibi büyüdük. Karayolları lojmanı bahçesinde.İşte onlar yani oğlu Melih ve Türkan Hala bizi gelip aldılar. Yaylaya gittik. Karı karış gezdik yaylayı. İlmiyem yayla deyince , sanmış ki barakaların falan olduğu, koyun kuzu otlayan bir yer. Burası , çam ağaçları içinde sayfiye evlerinin, restoranların, tatil köylerinin olduğu bir yayla. Türkiye de şehir merkezine 20dk uzaklıkta böyle bir yayla yokmuş. Burada yaşarken biz de yazın bir kısmını burada geçiridik. Evin resmini çektim. Yarın artık.
Yayladan dönünce , yine Aliyenin kuaför dükkanına gittik. Orası durağımız oldu zaten. Üstümüzü orada değişip, nihayet buraya geliş amacıma yöneldik. Düğün evine gittik. Akşam yemeği orada yendi , aman anam minicik etli yaprak sarmalar. Kayserinin mantısı nasıl küçüklüğüyle ünlüyse bu dolmada öyle. Nasıl öyle küçük sarılır şaşarsınız. Çeşit çeşit baklavalar. Çokda güzel bir kına gecesi yaptık. Hem çaldık hem söyledik. Boğazım ağrıdı. Gece eve geç döndük ama yeniden çay demleyip bir okey partisi daha yaptık.
Ertesi gün Pazar gün geç kalktık. Brunch gibi bir kahvaltı yaptık. Benim belim ağrıyordu yattım. Aliye ve İlmiyem köfte patates bile kızartmışlar. Sonra , akşam düğün hazırlıkları için yine kuaför salonuna gittik. Tabii o gün ora çok kalabalık oldu. Bütün arkadaşlar da oraya geldi. Anlarsınız işte saçlar başlar , makyajlar.
Düğün çok güzel oldu. Kocaman ve çok şık bir düğün salonu yapılmış. Ben orada yaşarken yoktu. Düğünde herkesi bir arada gördüm.Ayıptır masamız ziyaretçi akınına uğradı. Aaa Lale değilmi bu diyen koptu geldi. Duygu sağanakları :)) yaşadık desem inanın. İllede geri gelin buraya yerleşin dedi çoğu. Bir ara ben şamdandaki mumu elbisemin koluna damlattım. Geri katladık neyse belli olmadı. Kendi yöntemimle çıkardım sonra evde. Oynadık zıpladık. Ben konuşmaktan takı merasiminin sonuna koşa koşa yetiştim. Nevin kadar oynayan kaynana görmedim. Gecenin sonunda topallıyordu. Zaten kına gecesinde de müzik sistemi kurulana kadar, tepsi çaldı oynadı. Bende söyledim ayıptır söylemesi. Eve gelince yine okey oynadık.
Ertesi sabah, Hülya ya sabah kahvaltısına davetliydik. Kocamın kuzenini eşi olur. Breh breh kuş sütü eksikti. O gün üç öğün davette olacağımdan saat ayarlaması yapmıştım. Saat tam 10 da orada olduk. Hülya benim geldiğimi bir kaç kişiye daha söylediği için baya kalabalık olduk. Eskilerden, çocukların büyümesinden kobuştuk. Artık onlar facebook aracılığıyla yeniden görüştükleri için çok mutlu olduk. Aman onlar da birbirlerini kaybetmesinler dedik.
Sonra saat üç deki randevu için, görümceme geçtik. Orada da acaip kalabalık olduk. Yılardır görüşemediğim Banu, Nuran, Çiğdem, Nurdan, Neslihan ve Nimet yenge ile görüştüm.Bu görümcem biraz çabalasa ünlü bir iç mimar olabilirdi. Bir bibloyu bir yere koyması bile değişiktir. Bir anlam katar oraya. Yine hayran hayran gezdim evini. Mönü de su böreğinden tutun da baklavaya kadar vardı. Bu arada Türkan Hala fellik fellik beni arıyormuş. Akşama Tokat Kebabına davet etti bizi. Akşam da oraya geçtik. Biz muhteşem üçlü. Aliye İlmiyem ve ben. Türkan Hala bu kebapla kalırmı. Kebap özel bir ocakta yapıldığı için dışardan geldi tabii. Pişme şekli çok değişiktir. Bir gün anlatırım. Yanına oraya özgü toyga çorbası, nohutlu pilavlar. Ben , Melih ve Türkan Hala eskilere daldık. Çevreyi de saati de unuttuk.
Ertesi gün sabah kahvaltıya Nimet yengeye davetliydik. Nimet yengenin bahçesinde yetiştirdiği beyaz zambaklardan yaptığı reçeller ünlüdür. Menü yine ihtişamlı tabi kahvaltı deyip geçmeyin. Zeytinyağlı dolmalar su börekleri bile var. Tabii orada da yine kalabalığız.
Öğleden sonra benim can arkadaşım Zehraya davetliydik. O da yöresel yemekler yapmıştı. Tarhana çorbası, ama sizin bildiğiniz tarhana değil. Bütün buğdaydan yapılıyor. Pırasa dolması.(ilmiyem bayıldı buna). Ve de fasulyeli bulgur pilavı ve deeeeeeeee kalbura bastı. Emine de gelmişti Zehraya. Saat beş gibi ayrıldık Zehra dan. Valizleri akşamdan hazırlamış, Aliyenin dükkana bırakmıştık.Oradan aldık veeeee yola koyulduk. Geldiğmde vay sen kilo almışın diye Zuz başımın etini yedi. Tartıldım gittiğimden bir kilo zayıftım. Herhalde tadımlık yedik saydıklarımı , balıklama dalmadık.Önemli olan yemekler değil o masalarda yapılan doyulmaz sohbetlerdi. İlmiyem de çok beğendi Denizi Olmayan Yeri. Arkadaşlarımı çok sevdi. Ben şimdi Mayıs ayında bir düğüne daha gidiyorum. Bu kez Zuz da gelecek. E şimdi olurmu bir arkadaşın davetine icabet edip , diğerine etmemek. Bana yakışmaz dimiiiii...

NOT. Güzel bir haber. Kayıp olduğunu aşağıdaki yazımda okuduğunuz SELMA, ailesine kavuştu.