Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

18 Nisan 2016 Pazartesi

Ordu'da Hayat

Ordu'da hayat muhteşemdi. Bir kaç eksik dışında kuzenler bir araya geldik. Aile apartmanının merdivenleri, balkonları inim inim inledi yine...
Şamata uçakta başladı. Kuzen Ahmet ve Kızı Bahar ile birlikte yaptık yolculuğu. Ahmet  beni korkutmak için aha aha kız tepe üstü gidiyo uçak, senin tarafındaki kanat çatlak mı Lale Abla diye yapmadığını bırakmadı. 😈 Ben de boşuna çabalama oğlum - ben, bi sepetin içinde açık havada, binlerce fit yükseklikte balonla uçtum da şimdi  mi korkucam dedim   :)
 Ordu havaalanında bizi kuzen Evşen ve nişanlı adayı  Serdar karşıladı. O zaman için henüz adaydı :)  Eve gittiğimizde daha arabayı park ederken pencere üşüşenler, Lale ablaaa diye bağıranlar tarafından çoluk çombak karşılandık. Helal olsun kuzenlerime ki, teee Malatya'dan gelenler bile gecenin on birine kadar bizi yemeğe beklemişlerdi.
Yingem yingem yine Karadeniz'in tüm lezzetlerini döktü önümüze.Şu meloycan kavurmasına kırılan yumurta var ya ,efsanedir efsane... Kara lahana dolması, kaldirik, sakarca, turşu kavurması  yumulduk hepsine...
Ertesi gün yani cuma günü free günümüzdü, çünkü ertesi günün akşamına nişanımız vardı. Sabaha yürüyüşle başladık. Ebru, Eşi Uğur ve Ecemnaz ile rıhtıma kadar yürüdük, Bulvar kafede sabah kahvelerimizi içtik ve kahvaltıya eve döndük. 
Öğleden sonra ise Ordu çarşılarına daldık, her tarafa yayıldık, gruplara ayrıldık ama en sonunda Ordu tostu yemek için toplaştık. 
Ordu tostu, normal tostun iki üç misli büyüklüğünde, ekmeği özel bir ekmek, keza sucuğu  da öyle... Sürme sucuk denilen bir sucuğu var, bıçakla iyice ezilip ekmeğin arasına sürülüyor ve mutlaka yanında Ufuk gazozu içilir.
Akşamları Nazlı'nın deyimiyle dünyanın en güzel manzaralı balkonunda  oturduk, gülüştük Anneannemin bu balkondan bizi nasıl takip ettiğini hayal ettik.

Akşamları bu balkonda karşılanır da sabahları bu balkonda kahve içilmez mi?  :)Bu da önümüzdeki park ve teleferik istasyonu manzarası.
İşte  bu da balkondan teleferik manzarası


Üçüncü gün sabahı erkenden uyandık , organizasyon şirketinden gelenlerle  evi böyle süsledik....
Bu da kuzengillerle ,kadeşim Metin ve yeğenlerim Burcu ve Doğa ile nişan hatıramız. Darısı düğüne inşallah.


Ertesi sabah erkenden Ebru'ları yolcu ettik ve biz de hemen dışarı çıktık. Önce Karadeniz pideleri ile kahvaltı ettik sonra da ver elini köy.
Önce Annemi ziyaret ettik, ona son görüşmemizden  sonra neler oldu onu anlatım. işte bu anemon diğer asıyla dağ lalesi annemin hemen yanıbaşında.


Köyde harman yeri ...Karşınızda sekiz köşe kasketiyle dayım Semi Sipahioğlu.Köyde işimiz bitince
beraberimdekiler Ordu'ya döndüler. Çünkü; Ahmet akşama İstanbul'a dönecekti, ama ben bu kez başka bir kuzen grubumla yaylaya devam ettim. Mehmet beni köy yolundan aldı ve geçen kış mahsur kaldığımız  Çambaşı yaylasını, bu kez baharda görmeye götürdü.Tüm yayla bu çiçeklerle kaplıydı. Geçen yıl da misafir olduğumuz Türkmen ailesinin evine misafir olduk yine... Tarladan yirmi dakika önce sökülüp közlenen patatesler, çok hoşuma giden bu mangal, kuzinede demlenen çay muhteşemdi. Biz, yani Mehmet'in eşi Hülya ve  kızçesi Sudenur ile bir ara orada iki saat kadar uyuyup günlerin yorgunluğunu attık. Bize kızan, uyuyacaktınız niye yaylaya geldiniz diyen Mehmet' de sonra bizden çok uyudu :) Minnoş Bahar ise tüm yaylayı fethetti  :)
Yaylada yer yer kar  da vardı.  
Gelelim son güne.
Sabah kalktığımızda artık kuzen olarak Evşen ile ikimiz kalmıştık evde. Yengemle teyzemin bu kahvaltı bırakılır da gidilir mi demesine aldırmadan evden çıktık. Evşen, seni kahvaltıya çok güzel bir yere götüreceğim dedi ve Padya Otele götürdü. Manzara safi Karadeniz, kahvaltı tam Karadeniz usulü biz Evşenimo ile sohbet muhabbet keyfini çıkardık sabahın.
E şimdi Boztepe'ye çıkmadan mı dönücen dedi Evşen  ben de olur mu hiç desim ve teleferikle Boz Tepe'ye kahve içmeye çıktık. Bu Ordu seyehatinin son kahvesi de Boz Tepe Balkon cafede Ordu'ya baka baka içildi.
Biz kahve içerken yengem aradı, dayın sakarca gönderdi  gelin yardım edin temizleyelim, hazırlayayım öyle götür dedi. Ama benim program bitmemişti daha teyzeme uğramam gerekiyordu. Kuzen Yüksel, gel gız ben seni yetiştiririm her yere dedi ve hoop  teyzemi görme işini de hallettik ve nefes nefese eve geldim.

Efenim bu gördüğünüz ot, sakarca... Kıymalı ve bol soğanla kavrulup yumurtalısı  yapılır. Mısır unu ile karıştırılıp tavada altlı üstlü kızartılıp sirke ve sarımsakla karıştırılıp muhteşem bişi yapılır  :) Biz ailecek bayılırız.

Şimdi evdeyim, evcek birbirimizi çok özlemişiz. Ama yorgunluktan gözümü açamadım iki gün. Kocam, Avustralya'dan mı geldin, dedi.  :)
İstanbul'dan Ahmet, Bahar, Oya...Malatya'dan Ebru, Uğur,Ecemnaz,Zeynep...Ankara'dan Hakan
Ordu'dan Metin, Burcu, Doğa,Ayşe,  Mehmet, Güven, Hülya, Hürmet, Yüksel,Sinan, Aysuda, Evşen, Serdar
harika bir dört gündü , devamını beklerim. :)