Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

24 Nisan 2014 Perşembe

Biz gezeriz yane yane

Dün Kocamın planını uyguladık. Günler öncesinden bizi uyarmıştı,başka program yapmayın diye zaten.

Sabah sakin sakin kahvaltımızı ettik, çıkmak için hiç acele etmedik. Nasılsa gün bizimdi, günler iyice uzamıştı... Hatta evden çıkarken artık acıkmaya bile başlamıştık:))

İlk önce  ''Marmaray''la Sirkeci'ye geçip ''Rumeli Köftecisi''nin tombul köftelerinden yedik.Bu arada yan masamızda koyu bir Tokat Kebabı muhabbeti vardı. Çok da şirindiler. Tokattan tatile gelmiş öğretmen karı koca Bingöllü arkadaşlarına Tokat kebabını anlatıyorlar, yemeden sevdirmeye çalışıyorlardı.Benim Tokat-Niksar'lı  kocanın kulakları dikildi:))  Masamızda o kadar yakındı ki,dedik ki anlaşıldı Tokatlısınız, derken  muhabbet koyuldu aslen Niksar'lı oldukları çıktı.Muhabbete garson dahil oldu  ben aslen Orduluyum ama Niksar'da doğdum büyüdüm dedi:)) velhasıl bizim aile yemeğini tüm lokantaca sohbet muhabbetle yedik.
Burayı Mehmet Yaşin'den çook çook önce keşfetmiş olduğum için mutluyum gururluyum:))))Ha irmik helvası ve piyazını ve de ayranınını sipariş etmeyi unutmayın...



Yemekten sonra doğru Arkeoloji Müzesine geçtik. Ben baştan  onlara on yüz milyon bininci kez  gezmem sevdiğim bir bölüm var o da alt katta oraya girer  bir selam çakarım dedim. Naziş,babasıyla ''Sanayi Nefise Mektebi'' binasına girerken ben doooğru müzenin kafesine gittim. Duble çayımı söyledim,kitabımı ,tabletimi açtım ağaçların altındaki, antik sütunlar arasındaki masama yayıldım. Sadece oradan bir saatte geldiler inanın vallahi... Sonra asıl müze binasına birlikte girdik,''İskender Lahti''nin önünde yine kaldım ben öylece... Osman Hamdi Bey onu altına tekerlekler koydurup kaydırararak  gemiye yükletip,deniz yoluyla taşımış İstanbul'a... Eğer İstanbul'da oturup, ya da İstanbul'a yolu düşüp buraya gelmeyen bir de ben istanbul'a gittim diyen varsa vah derim acırım. Gelin ayol  bu müzeye tarihteki ilk yazılı antlaşma olan ''Kadeş Antlaşması''nın yazılı olduğu  tableti ya da mitolojik tanrıların heykellerini görmek istemez misiniz?  Müze bahçesi içinde ayrıca bir de çini müzesi var.
 










Müzeden çıkınca Sultan Ahmette tam ortada  kestane ağaçlarının altında büyük bir kafe vardır,orada  kahve molası verdik.Buranın özelliği nasılsa burası yol geçen hanı, sen gelmezsen başkası gelir,ohooo dünya kada turist var sana mı kaldık diye kahvenin yanında su getirmezler. Açıklaması su iki lira,nasıl verelimdir.Kahveleri de şahanedir.Her seferinde borcum var gibi kahvemi orada içmemin izahı odur:))

Kahvelerimizi içtik,kalktık istikamet Yerebatan sarnıcı... Önündeki kuyruk bizi asla yıldırmadı:)) Ruski,Ruski  diye yanımıza gelip bize bir şeyler satmaya çalışan satıcıya kocam  heşt dedi:))Adam da napim abi, ablayı yabancı sandım dedi:)) Naziş'i yani, yoksa ben etine butuna dolgun halis muhlis bir Türk kadını görünümündeyim:))Kocam da bıyıklı falan aslan gibi Türk erkeği:))
Sarnıç tabi yine büyüledi beni. Biz çocukken buraya girer sadece küçük balkon gibi bir yeri vardı,oradan bakardık. Şimdi tüm galeriler açıldı, Medusalar ortaya çıktı,göz yaşı sütununun ta dibine kadar gidebiliyorsun. İçinde kafe bile var.

 (gözyaşı sütunu)Rivayete göre, üzerinde gözyaşına benzer şekillerin bulunmasının nedeni Büyük Bazilikanın yapımında ölen yüzlerce köledir.

 (Medusaların böyle yan ya da ters durmalarının nedeni, göz göze geldiklerini taşa çevirmeleriymiş.O nedenle bu konumdalar))



Yerebatandan çıktığımızda artık bi yorulmuştuk müsadenizle:))Ama ben bi de'' Gülhane Parkı'' na girelim laleleri görelim dedim amaaan girmemizle çıkmamız bir oldu. İnsanlardan lale male görünmüyordu neredeyse... ''Gülhane Parkında bir ceviz ağacı olsam'' diyen Nazım Hikmet'i ve ''Göğe Bakalım'' diyen Turgut Uyar'ı anıp başımızı yukarı kaldırdık. Ağaçlara,gökyüzüne baktık.



Sonrası ev işte... Yine yeme içme, bulaşık makinesi doldurtma ,boşaltma, tv izleme, kitap, radyo Voyage, radyo tiyatrosu derken sızmışım. Sabah yağmurla uyandık. Ne kadar güzel oldu. Bugün evdeyiz inşallah maşallah...