

Akşam gelirken, balık pazarına daldık, balıkçıların önü tıklım tıklımdı... Üç palamut kaptım, kuzu gibi... Geldim eve birazını sebzeli olarak fırına attım, ama çoğunu mısır unlayıp unlayıp tavaya attım... Altına da piyazlık kuru soğan doğradım. Masaya koydum saldırın dedim:))Henüz palamutlar tam yağlanmadığı için bu sıra tavasını öneriyorum sizlere...amma ille de mısır unlayın...
Akşam , Ayşe Kulin'in ''Veda'' romanından aynı adla uyarlanan ''Veda''yı izledik. Ben uyur uyanıktım ama, bir ağırlaşmaışımki gözlerim dalı dalı verdi. Hatta bu arada, tepemde arkadaşıyla telefonda konuşan Gamze'ye benimle konuşuyo sanıp ne anlıyosam artık abuk subuk cevaplar vermişim de gülmelerine ayıldım.
Bu gece bir de Metin Kaçan'ın yine aynı adlı romanından uyarlanan ''Ağır Roman'' başladı... Edebiyatçıların kapışması vardı, anlayacağınız...İki yıldır moda ya, yeni başlayan diziyi, aynı gece iki kez üst üste yayınlamak, şimdi hem bu yazıyı yazıyor hem de ikinci kez yayınlanan ''Ağır Roman''ı izliyoruz. Onur Saylak ve Sumru Yavrucuk bu diziyi ben de ağır bastırıyor ama bakalım bakalım hangisinde karar kılacağım...
Not: Bu arada filmi atlamayın, mutlaka izleyin... Kensine ait bir hayatı olmayan, başkalarının hayatın
yaşayan bir adamla, hep aşağılanan bir kadının hikayesi...Bir genç adam...Hayatını, tatile gidenlerin boş evlerinde gizlice girip, yaşayarak hayatını sürdürmektedir.Orada kaldığı sürece de bozuk aletleri tamir eder, çamaşırlarını yıkar amaaa boş sandığı evlerden birinde bir kadın girer hayatına...
its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream...İçinde yaşadığımız dünyanın gerçek ya da rüya olduğunu söylemek zor...Filmin son cümlesiydi...
Geri kalanını da izleyin artık:)