Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

8 Kasım 2009 Pazar

pastırma yazının ilk iki günü

Sizi bilemem ama ben pastırma yazını hiiiiç de evde geçirmeye niyetli değilim. Epi topu bir hafta sürer zaten. Ondan sonra kışa balıklama dalarız.Pastırma yazı elbetteki Kayseri'de yaşanan bir yaz değildir heheheheh alın işte size ansiklopedik bir bilgi:

Pastırma Yazı

Pastırma Yazı, sonbahar mevsiminin sonundaki güneşli ve ılık günler. Genellikle Ekim sonu Kasım başı.


Anlayacağınız önümüzdeki şu bir kaç günü amman kaçırmayın. Ben bir gün de, Fethi Paşa korusunda yaprak toplayacağım mesela.

Cumartesi Naziş'le çok güzel bir gün paylaştık. Ece'ye gittik.Koru kahvaltımızda tanıştığımız ve çok sevdiğimiz ,Marmarisli, Serpil Hanım da gelmişti. Günün sürprizi yemek bloğu sahibi M. tanışmamızdı. M. Hanım şahane pırasalı kişi ve ev yapımı çikolatalarıyla bizi mest etti. Tarifi bana gönderecek ve hemen uygulayacağım. Çokca konuştuk, çokca güldük. Ecem'in şahane broşlarını yakamıza taktık, yine ev yapımı likörümüzle çikolatalarımızı yiyip günü sonlandırdık.

Eve gelince valla 10 dk falan dinlendim, dinlenmedim, hemen bir hamsi buğulama attım ocağa, yanınada bi mevsim salata çektim uuuuf akşam yemeği oldu. Ecemm daha asla bir şey yiyemem dedim ama azcıkkk hamsi buğulama yedim:)))


Bu sabah, Babama yakalanmadan bi su içip yatayımda kahvaltıyı o hazırlasın derken, tıp yakalandım. Hah iyi çayı koydun mu dedi. Benim niyetim yatakta , yaşamdan dakikalar seyretmekti. Valla ruhdağı ve Peren'in nazaruna geldim:))). Gamse sucuklu yumurta isterim diye bağırdı, anlaşıldı yav dedim, bu gün şeytana azapta gerek. Kahvaltıdan sonra , mürdüm eriği marmelatı yaptım. Yaptım ama niye yaptım bi sorun bakalım. Ben Naziş daha çook küçükken hatta biz denizi olmayan yerde oturuyoruz,o zaman. Bir erik marmelatı gelmiş, Ordu'dan. O zamanla şekerlenmiş. Ben de elmalı pasta yaprığımız hamurdan hamur yaptım, onu merdane ile açtım, arasına bu marmelatı sürüp, rulo şeklinde sardım. Pişirdim, soğuyunca üstüne pudra şekeri serpip dilimleyip servis yapmıştım. Geçen gün durup dururken - Anne hatırlıyomusun , marmelatlı falan bir pasta yapmıştın , yapsana yine dedi. Ay nasıl hatırladı şaştım kaldım. Ne yapalım el mahkum , bu gün marmelatı pişti , yarına da pastası pişer.

Aslında bu gün benim programımda Beyoğlu ekibimle buluşmak vardı ama onu hafta içine sarkıtıp, bu gün Cancan'la program yapalım dedik. Pastırma yazını en iyi şekilde değerlendirebileceğimiz, Cancan'ın en hoşlanacağı yer olsun derkennnn benim aklıma Nezahat Gökyiğit Botanik Parkı geldi. Ama hesaplamadığımız bir şey vardı. Cancan bizim evin önüne geliince arabadan inip , eve çıkmaya kodlanmış bir kere. Arabaya ben binince kızılca kıyamet koptu. Bağlarbaşına zor geldik, arabadan indik dışarı çıkardık, gezdirdik , annesi arkaya geçti, emdi falan öyle yatıştı. Parka kadarda benim kucağımda gitti , koltuğuna oturmadı. Hadi geri kalanını resimler anlatsın.





Cancan zaman zaman aldı başını gitti böyle. İstikamet ördeklerin yüzdüğü göl. Ama O her çocuk gibi kıyıda durup seyretmek yanlısı değil ki, doğdrudan gölde birlikte yüzmek isteyen cinsten.

Alttaki yazıyı görünce, doğduğumuzdan bu yana çimlere basmayın çimlere basmayın uyarısı ile yaşamış bir ülkenin evlatları olarak, doya doya bastık çimlere. Termostan çayımızı çıkarıp içtik, böreklerimizi yedik.
Not: Bu yazı tabiki de pazar akşamı yazıldı. Siz bakmayın pazartesi yazılmış rolü yaptığına heheheheheheheheh( bu heheheheh, M. Hanım sadece sizin içindi)

düzenleme*1. Pastayı yarına kadar beklemeden yaptım bile. Naziş hemen iki dilim yedi.

Gamse sinemadan geldi. Kıskanmak adlı filme gitti. Daha kötülerini görmüştüm dedi:)))