Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Aralık 2008 Çarşamba

Soğuk hava mı? yağmur ya da kar mı? bizi durduramaz hiç bir şey :))

Dün gece için çok önceden kararlaştırdığımız program, buz gibi bir havaya rağmen hiç aksamadan gerçekleşti. Çok güzel bir gece oldu. Nalan ( Desertwind), nurdanacar, zeya ve ebrucukla Zuz da toplandık. Tabii Gamsegamse de vardı. Naziş ne olur ne olmaz dönemezsiniz diye gelmedi.

Bizim hamsili pilav fırındayken , oooo kokuya bak diye önce Nalan ve Nurdan geldi, arkasından Ebru ve Zeya da gelince ekip tamamlandı. Bizim mutfaktaki işimiz tamamlanana kadar mutfağa doluşup sohbete başladık.



Sonra kahkahalar arasında hediye faslı yaptık. Hediye almak da vermek de acaip güzel bir duygu. Hediyelerimin hepsine bayıldım. Resim de ben yokum mutfaktayım, benim olduğum resimler Gamsenin makinesinde , akşama okul dönüşü ancak ekleyebileceğim. Nalan resim ama koymuş ben yokum her seferinde mutfakta orda burdaymışım,Hamsili pilav resimini de ondan aldım zaten:)). Gece nasıl başladı nasıl o saatlere geldi farkına bile varamadık. Bu kaçıncı buluşmamız artık sayısını unuttuk. İlk zamanlar resim çekeceğimiz zaman zeya makineyi otomatiğe alır, son hızla üstümüze atlardı, hatta zeyanın rüzgarından Ebru'nun saçları havaya kalkmış bir resmi var. Şimdi benim kızlarında katılımıyla daha büyük bir grup olduk.

Ah gecenin en ilginç anını anlatmalıyım. Herkes birbirine hediyesini verdi açıyoruz, o sırada Zeya aaaa Vedat'ın hediyesi gelmiş sana dedi Zuz a döndük o da şaşkın şaşkın elindeki hediyeye bakıyor. Nurdan da o sırada herhalde aralarında bir esprileri var, ondan bunu almış diye düşünmekteymiş.

Unutmadan söyliyeyim hamsili pilavın hakkını da vermiştim yani:))
Dünün kayda değer ilginç bir olayıda Gamse ile Zuz'un eve giderken , Gamse'nin telefonu çaldı, cebinden çıkarırken , telefon elinden zıpladı ve o kadar kuru yer varken yolun kenarındaki küçücük su birikintisine daldı.Kurutttuk makine ile falan ama çalışmadı. Olan benim telefona oldu tabi))))

Gece Zeya eve bıraktı bizi, önce Ebruyu bıraktık kısa bir Anadolu yakası turu attık bu arada. Eve girdiğimiz de saat bir buçuktu. Hediyelerimi yaydım yatağın üstüne kocama tek tek gösterdim, o uyurken ben ona geceyi anlattım ninni gibi, sonra bi baktım Naziş ayakta ne oldu dedim, ne, ne oldu anne , okula gidiyorum dedi. Meğer sabah olmuş...


Yılın bu son gününde yeni yıl beklentilerimi de yazayım dedim

Bu yıl daha çok gezmek daha çok okumak istiyorum,
Naziş çok istediği lisans üstüne artık vakit ayırsın istiyorum,
Gamsegamse okulunu bitirip istediği gibi bir yerde işe başlasın istiyorum, dil terapistliği konusunda yine düşünsün istiyorum,
kocam yeniden resim yaptığı günlere dönsün istiyorum,
Zuz yeni taşındıkları iş yerinde daha mutlu olsun, daha kazançlı işlere imza atsın istiyorum,
Kocamla o çok istediğimiz tren yolculuğuna çıkalım istiyorum,
Ege kıyısında bir ev istiyorum, alt katı kahvaltı salonu olsun,

Cancan bana ben de seni seviyorum desin istiyorum, bize gelmek için annesini taciz etsin istiyorum..
bu yazdıklarımda önem sırası yoktur. Hepsi de birinci derecede öneme haizdir:))

Mutlu sağlıklı yıllar , hep sevdiklerinizle. Tüm dilekleriniz gönlünüzce olsun...

29 Aralık 2008 Pazartesi

SABAH SABAH EVDEN CANLI YAYIN

Aaaaa sabah olmuş. Demekki izlediğim filmin sonunu göremedim. Grey Owl du adı. Yani Gri Baykuş. Neyseki aynen çevirmişler, bazen olmadık isimler uyduruyorlar ya. Bir Kızılderilinin çevre mücadelesiydi, aşk da vardı tabi. Ama sonra gördük ki adam kızılderili falan diil, kızılderili olmaya taa çocukluktan sardırmış biri. Sonunda evden ormana kaçmış, kızılderililer arasında büyümüş falan. Güzeldi, kitap falan yazdı, hatta İngiltere Kralı onu sarayına davet etti. Elizabeth daha tıfıl , bahçede oynuyodu Margareth ile. Bir gazeteci onun kızılderili olmadığını ortaya çıkartmak üzereydi ki ben o noktada kopmuşum olaydan.


Sabah kargaşasını yaşadık kabileyi evden çıkarttık. Tost ve yanında bumba içtiler. Bumba şöle oluyo. Havuç, portakal ve elma katı meyve presinde sıkılıyo )). Sıkmak bişe değilde bizim meyve presi 10 yıllık falandır herhalde. Koca bi gemi. Her seferinde ben bu gemiyi söküp yıkayıp tekrar monte ediyorum. Sanırım şimdikiler daha küçük versiyondur. Üstten meyveyi at, musluktan suyu aksın o kısmı süper de ah o yıkama sökme takma yok mu, asıl iş orda zaten.

Ben bu gün yılbaşı öncesi yapacağımız bir partinin ön hazırlıklarını yapacağım. Yarın akşam Zuz dayız. Meeeşur blog çetesi ile. Geçen yıl da hemen aynı tarihlerde böyle bir organizasyon yapmıştık. Çiçek pasajında Boncuk da. Bu kez ev de daha rahat olur dedik. Artık Mihribanı zeya ile ben çalıcaz Nalan , Nurdan Zuz ve benim kızlar sölicek heheheh. İnşalah yol durumunda bir aksilik çıkmaz. Yarın kar bekleniyor İstanbulda , hatta bu günden başlayacakmış.


Şimdi burada oturup yazı yazdığıma bakmayın. Bir enkazın ortasından sesleniyorum. Daha bu ev hala yola konulacak, alış- verişe çıkılacak. Yani şimdi gitmem gerek. HADİ BAKALIM İYİ BİR HAFTA OLSUN HEPİMİZE

28 Aralık 2008 Pazar

BİZ

Bundan tam 27 yıl önce biz , bir yola çıktık. Şimdiki ortalamalara göre daha çocuk yaştaydık. Birlikte çok şey yaşadık, Önce ben değil biz demeyi öğrendik. Ayrıca bendik de. Ailellerimizden uzakta çok karlı bir şehirde ,soba yakmayı, annelerimiz pişirmeden karnımızı doyurmayı öğrendik. Birlikte çok eğlendik, acılar paylaştık. Annelerimizi kaybettik birbirimize sarıldık. İkiyken üç olduk dört olduk. Dört ayrı karakter bir arada nasıl yaşar onu öğrendik.

Bu ikili bu akşam evliliklerinin 27.yılını ama birlikteliklerinin tam 30 yılını devirmekteler. Artık sokaklarda kar topu oynayan, yokuşlardan kahkahalar atarak kızakla kayan , istiklal'de gülme komasına girip herkesin başlarını onlara çevirip baktığı, rezarvasyonsuz yollara çıkıp ondan ona bin usulüyle yolculuk yaptıkları günlerdeki gibi değiller. Artık daha bi ağırbaşlılar artık tatile giderken bir ay önceden rezarvasyon yaptırıyorlar ama içlerinde hala bi çocuk tarafları var. Kadın olanı hala bi çıldırık ama olsun idare edip gidiyolar işte.

Biz bu geceyi yine kendi usulumüzde ev de kutlayacağız, yemeğimizi yiyeceğiz, pastamızı keseceğiz ayyy iyiki evlendik diyeceğiz...
**********************************************************
Dün Saat bir falandı Gamsegamse ile hadi tahtakaleye gidelim dedik. Apar topar çıktık. Çıktık ki buzzzzz. Ay biz naptık böle dedim. Koştur koştur vapurda en sıcak köşeyi kaptık. Tahtakale yeni yıl telaşındaydı. İğne atsan yere düşmüyordu. Bir ara el ele yürüdük. Ben telefonumu almadım. Gamse de eski bir telefona kart taktı. Mazallah yoksa :)). Sadece harcamayı düşündüğümüz kadar para aldık , kredi kartı falan gibi dökümanları dahi ev de bıraktık. Bir de kimlik aldık tabi yanımıza. Artık zırt diye kimlik sormalar var. Soracakları kişileri biliyolar zaten de ne olur ne olmaz dedik. Geçmişten edindiğimiz tecrübelerimiz var ne de olsa. Tahtakalae de her yere girdik çıktık. Şarkhan da biraz fazla vakit geçirdik. Çok şirin şeyler aldık. Hele Gamse her gün kullandığı takılarını asmak için bir kadın figürü aldı ki çok güzel. Siyah dekolte, çok şık gece elbşseli bir kadın orasında burasında çıkıntılar var , oralara takılarını asıyor. Ah fotoğraf makinesinin bilgisayar girişini basıp kırdım, bu gün alınacaktı , eğer aldılarsa resimlerini yüklerim. Yalnız gerçek olan şu ki, kaliteli bir şey alacaksanız bu Tahtakale de de pahalı. Beğendiğim biblo 96 TL idi mesela. Bir liraya da var ama öle işte anlayın. Bi sürü ıvır zıvır aldık geldik. Yolda dedim ki; bunlar acil ihtiyaçtı, almasak olmazdı bu soğukta, Gamse çok güldü bu sözüme. Yine koştur koştur vapurun kaloriderli köşesini kaptık. Biraz da akşam tv karşısı için abur cubur alışverişi yapıp eve geldik.

Eve geldik ama biz ani kararla evden çıktığımız için akşam yemeğimiz yok(((. Naziş zaten artık biliyosunuz Cuma akşamından firar , Zuz a gidiyor. Hemen bir çay suyu koydum, kahvaltı hazırladık. Kavrulmuş kıymaya da bir kaç yumurta kırdım. Bu akşam da böyle olsun dedim. Kocam geldi- Lale biz bu gün öğlede arkadaşlarla yemek yedik, biraz ağırca bi yemekti, akşam hafif yiyelim dedi. Valla - istediğinden bile hafif bir yemek yiyeceksin dedim )).

25 Aralık 2008 Perşembe

Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur:)))

Anlatmaya dün geceden başlamak istiyorum. Nasıl olduysa dün gece biz evcek erken yattık. Saat 11.30 gibi falandı. ne kadar uyumuşuz bilemiyorum benim cep telefonumun sesine hepimiz ayaklandık. Arayan yedi bela dokuz katil kuzen Gülden'di. Allah biliyo ya Enişteme bir şey oldu sandım. Ben bu hafta onları da ihmal etmişim meğer, gece yarısı kafasına takılmış, aynen şöyle diyo- sen nerdesin Lale, ne aradın ne geldin, ben zaten hiç bişey anlamıyorum dediklerinden , ev halkı kafam üşüşmüş. Sabah canına okudum ama. Kızım aklına geleni , geldiği andamı yapıcan hayat boyu böyle, gecenin sabahı yok mu dedim. Cevap o saate yatılır mı , oldu. Ne diyeyim. dayım boşuna ona yedi bela dokuz katil adını takmamış.

gelelim bu güne; Biz bu gün gözümüzü Can'la açtık. Artık biliyorsunuz perşembe günleri Can günleri. Gamsegamse'nin de boş günü o gün , özellikle ayarlandı yani. Perşembe günleri şöle anlı şanlı bi kahvaltı hazırlanır. Can Bey annesi ve Zuz teyzesi ile saat 10.30 gibi avdet eder. Genelde uykuda gelir. Onu karşı kanepimize yatırır, kahvaltımızı ederiz. Sonra Berfu ve Zuz 12 gibi giderler. Bize de oynamak kalır akşama kadar. Artık 6.aya girdi , gülünücek şeye gülüyor, ağlanacak şeye ağlıyor. Artık yerli yersiz gülme ağlama yok. Ama bizden gittiğinin ertesi günü annesinin canına okuyormuş kucak kucak diye. Geçen gün babasıyla kaldı adam ev eşofmanlarıyla parka gitmişler. Eşofmanını bile değiştirtmemiş, cayır cayır yıkmış ortalığı. Tüm gün gamze ablasıyla yamadıklarını bırakmadılar. benim odamda dahil olmak üzeretüm yatak odalarını , salonu dağıttılar. Bi yerde biberon, bi yerde diş kaşıma aletleri bi yerde oyuncaklar bıraka bıraka tüm evi gezdiler. Uyku saati gelince Gamse onuda ben yapıcam dedi, aldı kucağına sallamay başladı bi taraftan da eeeeee diyor. ama Can ondan daha çok bağırıyor eeeee ee diye. Nazlı ablası okuldan gelince ona kitap okuma seansı da yaptı. Baya ilgi gösterdi, Nazlı sesleri değiştirdikçe yüzüne dönüp dönüp dikkatle baktı. Akşam 6.30 da Zuz ve Berfu geldiğinde artık pili bitmiş akşam uykusuna haızrlanmaktaydı. Hemen alıp gittiler ki uykuya evde geçsin de rahat uyusun .

Akşam kızlar bablarıyla film izlemek istediler, benimde dizim vardı, o yüzden bana yatak odasının yolu göründü, erkenden pijamalarımı giydim, kahvemi aldım koşa koşa yatağıma girdim. Dizim bitince de hadi bi de yazımı attırayım dedim, nası iyi yapmışmıyım. Gülden aramazssa bu gece deliksiz uyumak gibi bir programım var...

Ah bi de gitmeden, ağacımızı dün akşam nihayet kurduk. Yarinden çıkarmaya, süslerin bulunduğu dolabı eşelemeye çok üşendim nedense bu yıl. Ama yıllardır öyle bir çıngılçıtak birikmiş ki, ağacımız o filmlerdeki albeni ağaçları gölgede bıraktı.

24 Aralık 2008 Çarşamba

evden barktan

Bütün gece kar yağıyor mu? diye yat kalk bak. Sabah pencereye vuran tıkırtıları duyunca da , ay kızlar eve geldikten sonra başlasaydı de. Bu ne belirtisi adını siz koyun :))

Kocam, bu gün izin yapıcam dedi, ben de mükellef bir kahvaltı hazırladım romantik romantik kahvaltı yaptık. Sonra o banyo lavabo musluğunu bozduğunu ve artık hiç kapanmadan aktığını müjdeledi. Şimdi bana -Lale su anahtarı nerede, bunun yedek içi nerede diye sormakta, ben de kalkıp ona verip tekrar buraya oturmaktayım. Sonumuz tesisatçıda bitecek ama , önce bi tamiri daha güçleşecek hale getirilsin kocam tarafından da ondan sonra.

Ha bu arada doğalgaz faturalarınız ne alemde heheheheheh bizimki dudak uçuklatacak halde de ondan soruyorum. Tasarruf genelgesi yayınladım evde. Elektrik konusunda baya bi ilerleme kaydetip 30 ytl aşağıya çekmeyi becermişiz.

Naziş dönem sonu yaklaşırken her gün veli toplantıları yüzünden yorgun düştü. Bizim zamanımızda veli toplantısı belirlenen bir gün olur o gün de biterdi. Bunlar velilerle tek tek görüşüyorlar ya da ikili gruplar halinde. Gamsegamsenin her gün sunumu var. Korkarım yakında sunucu olacak. Sunum demek bir sürü ön hazırlık , slayt gösterisi , ve bir sürü materyal hazırlamak demek. Ve öğrenci gibi değil öğretmen gibi giyinmek demek. Zuz iş yerinin taşınma telaşında. Bense onları izlemekteyim.

Son aldığım haberi canlı aktarıyorum, kocam tesisatçı çağırıyor. Şimdilik bu kadar gün içinde yazarım belki bir kez daha:))

23 Aralık 2008 Salı

Bir salı günü ve havada kar kokusu var

Ahhh bi kalktım hiç bir işim yok. Yupppppi tembellik vakti dedim. Çayımı aldım yatağa girdim biraz tv izleyip, gazete okudum. Sonacımaa bilgisayarımı açtım. Az biraz teknolocik kadınız ya , mailerime baktım, iki mail attım ben de. Biri Ataletime iyi doodun maili, diğeri özel bi mail. Sonra bloğuma baktım, gittim salonda bir iki salındım. Birden anladım ki bu gün ev dar gelir bana. Önce denizler geçeyim , dalgalardan atlayayım dedim , ama hava soğuk yakınlarda takılayım dedim. Bir görümce ziyareti yaptım, en küçük görümce de dahil olunca olaya bi güzel yemek yedik birlikte , sohbet ettik.

Eve geldim.
Ha unutmadan dün sabah beni uykumdan eden vapur düdüğü emektar Fenerbahçe Vapuruna aitmiş. Ellibeş yıl hizmet verdiği İstanbullulara veda ediyormuş. Rahmi Koç Müzesine çekilmiş. Bakın bu müzeyi herkese tavsiye derim. Haliçe kıyısı var. Müze çıkışı Haliç Vapuru ile de sefa yapabilirsiniz. Ay çok zevklidir. Zik zak çizerek tüm Haliç kıyısındaki iskelelere uğrar. Çay da için bu arada yanınada simit de yeyin hatta.


Yarın kar bekliyoruz İstanbullular olarak. Bakalım yağacak mı?. Çok severim karlı havaları. Çocukken Ordu'da boyumu aşan, Niksardaki bir başlayıp bir saat içinde tüm şehri örtüp , aylarca kalkmayan , sonra benim bu kar eridiği zaman mutlak ortalığı sel basar diye beklemem, ama rüzgarla savrula savrula birden ortadan yok olan kar.Üstteki manzara o günleri hatılattı bana, aynen böyle bir görüntü olurdu. İstanbul da artık yağmaz olan , tipiyi özlerim zaman zaman . Aman kimse o havada dışarda kalmasın, evsiz kalmasın diye de dualar da ederim içimden. Öyle bir fırtına olur öyle bir savrulurdu ki, kar taneleri havada okula giderken önümü görmez olurdun. Sonra yine Ordu da annemin dışarı çıkıp hasta olmayalım diye tepsi tepsi içeriye kar taşıması.Evin içinde kocaman siniler içinde kardan adam yapmamız. Okuldayken , okuldan çıkış satlerinde okula kılavuz gelip, evleri yukarı mahallelerinde olanları evlerine götürmesi. Heyyy bu Ordunun göbeğindeki bir okuldaydı ha, dağ köyünde değil. Ama bizim müdür çok titizdi. İki yıl önce Ümraniye 'de bir öğrencinin okul çıkışı karda yolunu kaybedip donarak öldüğünü hatırlarsanız, bizim müdürü sağduyusu dolayısıyla tebrik etmeniz gerekiyor. Yaşıyorsa Allah selamet versin, öldüyse nurlar içinde yatsın Mahmut İşbakan.

Ben şimdi yemek yarışması izlemeye gidiyorum, babamla izleyeceğiz. Gülmekten yerlere yatıyorum, babamın- elini yıkamadı- onun içine o koyulurmu, o yenir mi diye bir müdaheleleri var ki ölürsünüz gülmekten. Zaten gitmesem de seslenir- Laleeee bak ne biçim yemek yapıyo diye. Onun için müsade bana şimdilik.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Hafta başı hafta başı

Hızla başlayan hafta, aynı hızla devam edip yine aynı hızda bitince geriye benimki gibi dağınık bir ev, kazan gibi bir kafa, sızlayan dizler kaldı.

Cumartesi günü Gamsegamse ve ben yağan yağmura aldırmadan evden çıktık. Hoş onunda bize aldırdığı yoktu; de babam he babam durmadan yağdı. Bi gıdım ara verilir dimi yoook hiiiç. Neyse gideceğimiz yere vasıl olduk, Nalan bizden önce gelmişti. Çok hoş saatler geçirdik, yedik içtik sohbetin dibine dibine vurduk. Hani padişahlar , yemeğe gelenlere , yemeğin sonunda hediye verirlermiş,'' diş kirası'' adı altında , hah biz de işte öyle diş kiralarımızı aldık. Yağmur tam gaz devam tabi. Gamsegamse beni Şişlinin orta yerinde ekti. Zati bizim kızlarla birlikte bir yere gidebilirsin ama asla birlikte eve dönme şansın yoktur. Yarı yolda telefonları çalar, oracıkta program yapıverirler.

Pazar günü görümcem aradı neredesiniz yahu dedi, hastaneydi, çocukluk arkadaşıydı, Can'dı, derken 10 gündür görüşememisiz. Hadi gelin dedim. O sırada İlmiyem aradı sinemaya gidelim diye, yok sen gel dedim. Hemen mantarlı, sosili bir pizza attım fırına, patates salatası, brokoli salatası ve anne kurabiyesi eşliğinde çaylarımızı içtik biraz okey oynadık.

Akşam geleneksel pazar akşamı programımızı uyguladık. Kızlar odalarına, kocam spor programı izledi , bende onun yanında kaşur kuşur gazete dergi okuyarak onu gıcık ettim. Gazeteleri ve tüm pazar eklerini okudum. Bitrdiğimde kocam helal olsun reklamlarını bile okudun dedi. - Heee dedim o kadar para verdik zay olmasın)))

Sabah önce Nazlının hastayım anne ne içeyim diyen sesiyle uyandım. Bütün hafta veli toplantısı vardı eve geç geldi. Cumartesi günü gezdi tozdu, dünde Hanuka nedeniyle okuldaydı. Beyaz gömlek giymeleri sitenmiş, hep dışarlarda velilerle falan görüşürken iyice üşütmüş. Sabah erken yine toplantım var , gitmek zorundayım dedi ve gitti. Bi dalmışım , uyandım ki ooo kocam gitmiş bile. Sonra yine dalmışım ki bu kez de vapur düdüklerine uyandım. Nasıl da uzun uzun öttüler. Gamse hemen bilgisayarı açtı İDO seferlerine baktı , bizi ilgilendiren bir şey yok dedi. Ben de kahvaltıyı arkadaşlarımla yaparım dedi, giyindi çıktı. Ay gidim , yatayım bari dedim. Koştum soğumamış yatağıma , yeniden gözüm dalmış, garip garip rüyalar görüyordum ki bu kez de mesaj geldi. Gamse- anne, deniz iyiydi, rahat geçtim. Hadi dedim uyu kızım biraz yahu, sen bu günleri çok bekledin , çalıştığın dönemlerde, ama bu kez de zil çaldı- Alla alla kim bu saate dedim, kargo gelmiş. Yok dedim ısrar etme , kalktım çayımı koydum, mükellef bi kahvaltı ettim. Eh yazımı da yazdım. Hadi bakalım artık ne gele gele

19 Aralık 2008 Cuma

efsane geri döndü

Hastaneden gelen iyi haberlerin etkisiyle, ben de eski moduma keskin bir dönüş yaptım. Önce sıkı bir okey parisinde tozu dumana kattım.

Bu gün de çocukluk arkadaşımla buluştum. Nasıl da özlemilşim. Çocuk Lale 'ye, ergenliğe yeni adım atan Lale'ye kavuştum. Şıngır şıngır konuştuk. Sözcüklerimizde sanki kuşlar cıvıldaştı. Sonra hadi yemek yiyelim dedik. Sonra ben dedim ki, ay ben çok güzel bir yer biliyorum. Yemeğimizi yedikten sonra kanepelere uzancaz , kahvelerimizi içicez hatta kahveleri sen yapıcan dedim. Aaa ora nere dedi. Elbetteki bizim ev dedim. Bize geldik. O hemen mutfağa girdi kahveleri yaptı, ben çayı koydum. Hatta kahve içerken onunla birlikte bi de sigara tüttürdüm.

Annelerimizin sigara paketini alttan açar , içinden sigara çalar sonra paketi tekrar yapıştırırdık. Evlerimiz karşılıklıydı, gece uykusu kaçan ıslık çalar, balkonda buluşurduk. Gcenin karanlığında sigaralarımızın ateşinden , halası bizi tanır, seslenirdi , kıkır kıkır eder cevap vermezdik. Sigara falı bakardı, filtresini ezere ezer oradan harfler çıkarır, dumanı ağzından halka çıkarırdı. Evlenip de Ordu'ya gittiğimde kocamı ilk kez onlara götürdüm. Annesi Behice Teyze , sürekli Fransızca romanlar okur, bize anlatırdı, Ayşegül akerdeon çalar annesi şarkılar söylerdi. . Yazında deniz sezonunu ilk biz açardık. Annemi kaybettiğimiz de Behice T eyze o kadar ağlamış, öyle bir yas tutmuş ki, bir Ordu ona baş sağlığına gitmiş. Akşam nasıl oldu bilemedik. Kocalı mocalı Zuzlu, benim kızlarlı , O'nun oğlanlarlı bir buluşma için sözleştik.

Yarın da Nalan(desertwind) ile buluşup çoktandır istediğimiz bir ziyareti gerçekleştireceğiz. . Gamsegamse de geliyor benimle, sonra onunla Enişteme hastane ziyareti yapacağız.
Hafta sonu ise sinema programım var. Şimdilik haberler bu kadar. İyi bir hafta sonu oolsun herkese.

17 Aralık 2008 Çarşamba

Ayakkabı deyince


Üstteki resimdeki güzel Cinderella namı diğer külkedisi. Külkedisi deyince akla ilk gelen ayakkabıdır bence. Hani Prens , Külkedisinin baloda ayağından düşürdüğü ayakkabı tekiyle ülkeyi dolaşır ya. Pekiiii artık ayakkabı deyince ne gelecek aklınıza artık. Ataletimm usuldan bi gönderme yapmış bu gün, ben devam edeyim dedim. Yani annesinden terlik yiye yiye büyüyen bir ülkenin evlatlarıyız. Annesinin terlik fırlatmadığı kaç kişi var bakem. Bir elin parmaklarından azdır.

Ama benim annem ya kör atıcıydı ya da özellikle yapardı bilmem. Yalnız o meşhur ayakkabı fırlatma sahnesinde ben neye güleceğimi şaşırdım. Bushun pişkinliğine mi?, yanındakinin yapmacıktan elini uzatıp sözüm ona koruyor gibi yapmasına mı?, havada uçan ayakkabıya mı??.

Şimdi boş verelim bunu da dönelim bizim ayakkabı hikayelerine. Annem tam bir ayakkabı düşkünüydü. Akla gelecek her tür renkte ve modelde ayakkabıya sahipti ve de terliğe. İmelda Marcos'la yarışamasa da, fena sayılmazdı. benim en unutulmaz ayakkabım kırmızı rugan , üstten fiyonklu ayakkabımdır. Varmıdır? çocukluğunda , kırmızı ayakkabısı olmayan bi kız zaten. Ha bi de meeeşur gri ayakkabılarım var. Hehhehehe Zeya, Nalan ve Ebru da bilir bunun hikayesini. Çünkü Zuz bu ayakkabımdan nefret eder ve kızları arayıp gizlice atmalarını tembihler. Ben de hep saklarım bulamasınlar diye. İnanılmaz rahat yav, üstünde yaylanıyorum sanki yürürken. Hemi de çok ünlü bi markası var. Ama Zuz markasının onu ilgilendirmediğini söyler hep. Ay aklıma geldi bu gün onu giyim bari hehehehhe. Bir de ben lisedeyken meşhur çorap çizmeler vardı. Varmı giyen hatırlayan. Bacağı bir çorap gibi sarardı hani.

Ah bi de Gamsegamsenin ayakkabı alışverişleri vardır ki. Nazlı tüm ayakkabıcıların onun resmini vitrine asıp, bu içeri giremez diye yazacakalrını söyler hep. Satıcıda , yanında gidende nefret der, hayatından bezer, depresyona falan girer. Son kurbanı kuzeni Meral dir '. Kız eve geldiğinde bön bön bakıyordu yüzümüze. Günlerce sürmüştür sanırım kendine gelmesi. Çok küçüktü, yakkabı almaya gitmiştik yine. Sanırım 50. ayakkabı mağazasında falandık)), satıcı bunu görrmez , söyle bakim kaç ayakkabı denedin buraya gelene kadar dedi cevap --- oooo milyon tane oldu.

Ben bekliyorum şimdi sizden ayakkabı hikayelerinizi:)). Bu gün evde yokum. Hastane ziyaretindeyim.

16 Aralık 2008 Salı

iyi haberlerle

Hemen iyi haberleri verip evden çıkıyorum. Eniştemin iyiye gittiğini söyledi Dr. Zatürreyi atlatmış. Şuuruda zamanla yerine gelecekmiş. Halen uyumakta . Sağ tarafına gelen felç yüzünden o tarafı tamamen duyarsızdı. Şimdi hafif hafif elini kımıldatıyor. Dün gece Zuz hastaneden aradı. Şu an eniştem karşımda esneyip duruyor dedi:))

Bu sabah diğer bir iyi haberde çocukluk arkadaşımdan geldi. Ayşegül , İstanbula taşınmış hem de benim oturduğum semte heyyo heyyo yeniden komşu oluyoruz. Ordu'ya gittiğimde iki günümü mutlaka ona ayırırdım. Yeni maceralar bizi bekliyor. Bi gün size çocukluğumuzu, ıslıkla gece yarısı haberleşmelerimizi falan anlatırım.

Şimdi bu iyi haberlerin verdiği gazla arkadaş buluşması yapmaya gidiyorum. Biraz okey oynayıp, biraz yiyip içip stres atıcam.

15 Aralık 2008 Pazartesi

HOMELESS LERİM


Yok yok bu gün hastalıktan söz etmeyeceğim. Ama çoktandır sözünü etmek isteyip de hep ertelediğim bir konu vardı.Daha önce zeya da yazmıştı bu konuda , ben de ha bu gün ha yarın derken unutmuştum. Bu günlerde de malum hastane dolayısıyla her gün karşıya geçtiğim için ve de Ona her gün rastladığım için yeniden aklıma geldi.

Bahsedeceğim kişi, aslında bir homeless, türkçesi evsiz yani. Ama biz genelde onlara it kopuk veya serseri deriz. Bu bir kadın. Kabataş İskelesi civarı mekanı. Ama yatağı hep aynı yerde serilidir . Sotedir ve rüzgar almaz, yazında güneşten pek etkilenmez. Konumu itibarıyla pasaklı tabi. Kulağında hep dinlediği bir radyosu, kirden artık düğüm düğüm saçları , soğuğa karşı koymak için şimdilerde kat kat ama , yazın pek daha afilliydi. Mutlaka sigarası ağzında. Yazın battaniyesini altına serer. Bacak bacak bacak üstüne atar.Denize karşı sigarasını tüttürür, bir taraftan da kulaklıktan gelen radyosunun sesine bacaklarıyla , ayaklarıyla tempo tutar. Bazen yanına yatasım , bacak bacak üztüne atıp bir sigara da benim tüttüresim gelir. Bu aldırmazlığı , hayata bu duruşu ona hangi olay vermiştir hep merak ederimde soramam tabi.

İkinci Homelessim bir erkek. Beyoğlunda Ağa Camii dış duvarının dibindedir mekanı. Bir trafo kulubesini kendine siper eder. Hani şu üzerinde kuru kafa olan gri dolap gibi şeyler var ya onlardan biri işte. Kocaman kırmızı bir battaniyesi var. Onunda elinde hep sigarası ve duvara askıyla taktığı takım elbisesi imajı. . Hep oradadır. Bazen öyle bir horlarki, sanırsınız kuş tüyü yataklarda yatar. Ben oradan geçerken kafamı uzatır oramı diye bakarım görünce rahatlarım. Soğuk havalarda belediye topluyrmuş ama onlar hava açınca hemen aynı yerlerine koşuyorlar.Çoğu kişi bu yaşamın bir tercih olduğunu söylüyor. Ama bu tercihe insanı iten nedeni inceleme anlatma işinin içinden ancak atalet çıkar. Valla ben bu topı ona attım. Şu okulların açılma şeysini bir atlatsın evelallah çıkar bu işin içinden. Benim ulaştığım bir bilgi ABD de dekilerle ilgili; Baskan Reegan zamaninda akil hastalarina getirilen bir takim medical kisitlamalar yuzunden calisabilecek, para kazanabilecek durumda olamayan bir cok insan kendini hastaneler yerine sokaklarda buldu, ve bu sebepten ozellikle buyuk sehirlerde evsiz oraninda inanilmaz bir artis oldu.

Bir de Kaş da rastladığım biri var. Bu onlardan çok farklı. O da bir kadın. Kısacık saçları , çok güzel bir yüzü var. Bir ayağı hafifi sakat. Dikkat edilmezse belli de olmuyor. Yazın o sıcağında elinde kalın bir erkek paltosu, sokağın köşesinde durur. Hep yola bakar. Birini bekliyor diye fikir yürttük hep. Geceleri biz ailece yemekten , eğlenceden , ya da kumsaldan dönerken onu her görüşümde hep düğümlendim. Gülüyorsam gülüşüm dondu kaldı, konuşuyorsan kelimeler boğazıma dizildi.
Çocukluğumda ki Ordu'dan tiplemelerim var bunlara ek bir de. . Bunlar evsiz değil, hatta durumları fena da değil. İlki anne kız. Ordulular onlara Şirbanla Miriban der. Uzun saçları iki yandan örgülü, kırmızı rujlu, mavi farlı. Kıpkırmızı alıklı makyajlıdırlar hep. Kıyafetleri danteller , fistolar , hep abartılı. Garip şapkaları da cabası. Hep kolkola gezerler, kimseyle konuşmazlar. Kimse ne oldukları kim olduklarını bilmez. Sanırsınız öylece gökten indiler Ordu'ya. İkincisinin adını hatırlayanadım. Bu da çok ağır makyajlı , hep renkli boncuklar takar. Ama herkesi tanır, sohbet eder. Çok gençken kocası aldatmış, sonrada bırakıp gitmiş. Mahalleye geldi mi, hemen yanına koşardık. Kızmazdı bize hiç.

Ben bunları bu gün niye yazdım . Bilmiyorum valla, idare edin işte

13 Aralık 2008 Cumartesi

Günlerdir ilk kez bu gün hastaneye gitmedim. Tüm gün evdeydim. O kadar yorgun düşmüşüm ki, geceyi nasıl geçirdiğimi anlayamadım. Uyumak değil tam anlamıyla sızmaktı. Zuz geceleri de orada geçirdiği için o da bu gün gitmedi. Her şey hala aynı. Sadece uyuyor.Bizim yaptığımız sa sadece izlemek. Ama orada olunca daha iyi hissediyoruz kendimizi.

Ev de hayat da hastane merkezli devam ediyor. Çalan telefonlarda ilk soru , bir gelişme var mı?.Hastaneden çıkınca , dışarıda akıp giden hayata bakıyorum. Nasıl bir koşturma nasıl bir curcuna, bizim içinse zaman daha yavaş akıyor sanki. Dün Taksim Meydanına çıktığımda bir grup dikkatimi çekti. Kızlı erkekli genç bir grup. Hepsi piercingli, oğlanların da kızlarında saçları dik dik, kızların hepsi gotik makyajlı. Kızlardan biri önüme çıktı, bozuk paranız var mı? dedi. Valla bi tırstım ilk kez. İnsanlar da baktım yanlarından çekine çekine geçiyor. İki üç gün önce şu tv lerin bahsettiği , üç ölülü ünlü bar baskınını bir kaç dakika ile teğet geçtik. Geçen akşam da biz metrodan çıkar çıkmaz bir adam çocukları ve karısının üstüne benzin döküp yakmaya kalkmış. Olayları kendime doğru çekme özelliğimi biliyorsunuz. Çok şükür ki bu aralar teğet geçiyorum.

Bir an önce eski Lale olmak, Eniştemle yeniden kahvaltılar hazırlamak, onun yine -Ayşe , bu kız çuval bile giyse yakışıyor demesini duymak istiyorum.

12 Aralık 2008 Cuma

BU NE B. DAN HAYAT

Başım ağrıyor hem de deli gibi, en sevdiğim, elinde büyüdüğümüz Eniştem çok ama çok hasta. Çok yorgunum çok üzgünümm.

not. Sanem Hanım yorumlarınız için çok teşekkürler, bloğunuz var mı desemmm,

10 Aralık 2008 Çarşamba

Bayramın içinden bayram sofrasından




Bayram bayram dedik onun da üçüncü gününe geldik. Üstte bayram soframız ve sardığım milyon tane dolma görülmek de :)). Ayıptır sölemesi dolmalarım minik olmaları ve lezzetiyle ünlüdür. Mönümüz , Zuz un isteği üzerine yapılan kara lahana çorbasını takiben etli yaprak dolma , tavuklu nohutlu pilav mevsim salata, yoğurt ve vişneli - çikolata soslu kazandibi.

Biz bayrama arife gününden başladık. Zuz arife gününden geldi ve kızlar da ondan aldıkları destekle, bayram hazırlıklarıma saldırıya geçtiler. Ama var gücümle kumanyamı savundun ve bayram sabahına sağlam olarak çıkardım. Bayram kahvaltısını eskiden çok erken yapardık ama artık öğle saatlerine bile sarkmaya başladık. Bayramı , kapı telefon ve yemek, içmek şeklinde kısaca özetleyebilirim.
İlk ziyaretçimiz dayımdı. Ankara'dan geldi. Hep söylerim benimle dayılarım arasında çok az yaş farkı vardır. Hatta birlikte büyümüşüzdür denilebilir. Bütün özel günlerde kavalyem olmuşlardır. Hele de bu dayımla yani Nasuh Dayımla unutulmaz Uludağ maceralarımız vardır. Ben lisedeyken o üniversite öğrencisiydi. Cuma akşamı okuldan eve gelirdim hadi derdi bana hemen ver elini Bursa - Uludağ. Pazar akşamı dönerdik. Yalnız bir kusuru vardı bütün arkadaşlarıma aşık olurdu. ))Sonra da gitti en büyük görümcemin kızıyla evlendi. ))

Zuz akşam yemeğinden sonra ay ben evime kaçıp rahat rahat tv izleyeyim dedi ve kaçtı. Dayım da onunla birlik de kalktı.


Dışarı akşam ancak akşam çıkabildik ve görümcelerimi ziyaret ettik. İşin en güzel yanı hediye faslımızdır. Görümcem elinde torbasıyla gelir ve hediyelerimiz dağıtır. Ay ben en sona kaldım ve bana kalmayacak sandım valla heheheh. .

İkinci gün eniştemin hasta olduğu haberini alınca kocam, Nazlı ve ben hastane ziyareti yaptık. Biraz da Beyoğlu - Taksim yaptık. Pek sakindi ortalık. Biz eve geldik kuzenler bastı, Oya ve kocası Kadir. Yine çay çorba faslı tabii. Benim dolmalardan onlar da nasiplendi.

Bu arada bir kaç da film izledim. Küçük Gün Işığı, Aşk Peşinde ve Aşkın Tarifi.Üçü de romantik - komediydi.Şimdilik bayram haberlerim bu kadar. Şen kalın esen kalın hoşcakalın.

5 Aralık 2008 Cuma

bayram yazısı bayram yazısı

Büyük bir olasılıkla , bayramdan önceki son yazım olacak bu. Aynı zamanda da bayram yazısı. Çok iş var, ev bayrama hazırlanacak daha. Her yer mis gibi olmalı. Kahve yanına minik kurabiyeler hazırlamalı. Olağan bayram mönüsü için de hazırlanmalı ayrıca. Bizim ev bayramlar da bolca yenilen içilen, durmadan kapısı çalan bir evdir.Bir harala güreledir gider. O yüzden gardımı hemen almalıyım.

Çocukluğumun bayramlarını hep anlattım durdum. Ermeni, rum komşularla birlikte yaşanılan bir mahalle. Teyzeli, dayılı, anneanneli, dedeli bir apratıman. Sonra bayramlar yaza gelmeye başlayınca Kumburgaz Bayramları gelmiş gündeme. Sabah bi alel ecele kutlama sonra koş denize. Sonra sonra evlenip de denizi olmayan yere gidince , yüzlerce ziyaretçili bayramlar başladı. Evin önü otopark gibi olurdu. İki dolap günler öncesi doldurulur. Ev baştan aşağı alaşağı edilir. Zuz o sıralar Bursa da. Bayram dan bir kaç gün önce telefon açar- ablaaa bayram da geliyom. Ertesi gün - ablaaa Oya da geliyo. Ertesi gün ablaaaa Aylin de geliyo. Ertesi gün - ablaaa Hanife de geliyo. Erkek kardeşim de Ordu'dan gelir ailesiyle. Neyseki evimiz üç kattı. Merdivenlerde bile acaip trafik olurdu. Orada yaşadığımız yıllar boyunca her bayram böyle dolu dolu geçti. Bir kez de Aysel ailesiyle gelmişti. Onda da çok eğlenmiştik. Ama Aysel ğer bu yazıyı okursan hatırlarsın sen gittikten sonra sana sormuştum , tavayı nere soktun, tencereyi nereye koydun diye hiihihihih. Nalaaan bizi boşuna ,Gabriel Garcia Marquez - Yüzyıllık Yalnızlık taki o kalabalık aileye benzetmiyorsun:))

Bir de bir bayramlık kıyafetim var hiç unutmadığım. Annem lacivert kadife bir jile diktirmişti bana Varsen Teyzeye. Kendisi de içine portakal rengi bir bluz örmüş. Jilenin cebini aynı renk yünle işlemişti. Saçlarım o zamanlardan hayranı olduğum Mirellie Matheu tarzı kesilmişti. Her bayram gözümün önüne o Lale gelir benim.

Hepinize gönlünüzce bir bayram diliyorum.

4 Aralık 2008 Perşembe

En Yakınınızda ki kitap

Sobe yine aysema dan. İlaç gibi geldi aysemacım. Can bey bu gün misafirimiz. İçerde uyumak da. Ablanın biri sinemaya kaçtı vizler biter bitmez. Diğeri henüz gelmedi. Konusu en yakınınızdaki kitap. Kuralları aynen kopiledim hehehehe vaktim yok vaktim.
Kuralla işte böle
En Yakın Kitap Oyununun Kuralları:

Kendinize en yakın kitabı açın
Beşinci cümleyi bulun
Cümleyi bu kurallarla birlikte yayınlayın
En sevdiğiniz, en moda veya en entellektüel kitabı seçmeyin
En yakınınızdakini alın.
Benim en yakınımda kızlardan birinin masa da bıraktığı Mary J.Gander/ Harry W.Gardiner den Çocuk ve Ergen Gelişimi. Yayıma Prof Dr . Bekir Onur hazırlamış. Anlayacağınız mesleki bir kitap. İlk sayfasını açtım. Ve beşinci cümleyi yazıyorum



Söz gelimi üniversitelerinde bir çok dersin kitapsız yapıldığı bir ülkeyiz, * Bu demektir ki, üniversite de öğrenciler, bir çok bilgiyi yalnızca hocanın ağzına bakarak alıyorlar.



Valla özel seçmedim ama cuk oturdu yav. Hadi çekin en yakınınızdaki kitabı.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Genç Kız Sığınma Evi

Bu gün başka bir şeyden söz edeceğiz. Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi?, bir kaç gün dür bir fragman dönüyor tv de. Şiddete hayır diyelim. Önce bir genç kız koşuyor, ardından biri kovalıyor, herkes seyirci. Adam kızı yakalayıp, defalarca bıçaklıyor. İkincide yine aynı sahne ama çevrede bulunanlar kızı çembere alıyor. Bundan sanırım 15-20 gün önce falandı Uğur İlhan'a rastladığımda tv de. Bütün arkadaşlarım tenefüste oynarken ben duvarın dibine çöker, akşam annemin yiyeceği dayakları düşünürdüm. Evlendim aynı şiddete maruz kaldım diye anlatıyordu.

Şimdi Güneş Sığınma Evlerini kuruyor. Genç kız sığınma evleri bunlar. Hepimizin yapacağı bir şey var. Mesela sayfalarımıza logolarını koyup , bundan herkesin haberdar olmasını sağlamak gibi. Küçücük 5 ytl bile yardım. Yani hepimizin yapacağı bir şey mutlaka var.Logoya tıkladığınızda sayfaya ulaşabiliyorsunuz.

Bizim de mutlaka birileri için yapabileceğimiz bir şey olmalı

2 Aralık 2008 Salı

sayıklamalar

Sabah uyandığımda değişen hiç bir şey yoktu. İçimde yatma isteği var hep. Gözlerimin üstünde oturan biri var. Boğazım ise hala alev topu gibi. Habire fısfıslıyorum. Günde beş altı kez yapabilirmişim.

Kafamın içi hala karmakarışık. İnsan hastayken ne çok şey düşünüyor, hepsi de saçma sapan. Garip garip rüyalar gördüm. Bir stadyumun ortasındaydım çıkacak yer ararken çamura battım. Tam çamurları temizlerken Gamse girdi yattı yanıma uyandım. Birlikte kahvaltı yaptık.

İstanbulda havalar önümüzdeki günlerde ısınacakmış. iyileşmem gerek, bu havaları kaçırmamam gerek. Dr ilaçları beş gün kullan , geçmezsse yeniden gel dedi.

Şimdilik bu kadar, yatarken şurayı dinliyorum http://www.musicovery.com/index3.php?ct=tr. Modunuza göre ayarlıyorsunuz istediğiniz tür müziği o sıralayıp çalıyor. Ben Blues dinliyorum , modum dark.

1 Aralık 2008 Pazartesi

son durum

Dr dan gelince ilaçlarımı içtim vurdum kafayı yattım. Sanırım bir saat falan sürmüştür. Sonra tıp diye gözümü açtım. Aaaaa iyi oldum dedim. Naziş'i aradım - Capitoldeyim dedi. Gamseyi aradım, evin önündeyim dedi. Hemen onunla markete gittik. hele şükür ben arıza çıkarmadan yürüyen merdivenler tamir edilmişti. Biraz alışveriş yapıp eve geldik.

Dün akşamdan çorbamız, zeytinyağlımız vardı. Hemen patatesleri soyup ikiye böldüm, zeytinyağ , tuz , karabiber ve kekikle harmanladım, parça tavuklarıda aynı sosa bulayıp fırına attım.nar gibi kızardılar. Ama önce tepsinin ağzını folyo ile kapadım ki iyice pişsin. Sonra da aldım ki iyice kızarsın)) Gamse masayı hazırladı ve derse koştu. yarın sınavı yok ama çarşamba günü üç sınav birden var. Çift anadal yapmanın zorluğunu yaşıyor ama inşallah sonra bu yaşadıklarına değecek.

Sonra ben ilaçların etkisi geçince yeniden hasta oldum)). Kocam bizim hiçbir zaman iyi olmayacağımızı , kurt gibi kaynadığımızı beyan etti. İyi oldu ben de kanepeye yattım bi daha da kalkmadım.

Hepinize teesüflerimi sundum arkadaşlar, hepiniz ağız birliği etmiş gibi bu ara sık sık hastalandığımı yazmışsınız. Ayol geçen bayram hastalanmıştım, yani iki ay önce. Şurda bayramdaaaan bayrama hasta oluyoruz onu da çok gördünüz.

Yarın çok daha iyi olacağım umudundayım. Hadi kalın sağlıkla

Hasta çorbası tasta

Dün sabahtan başlayayım. Gamse -anne çok kötüyüm ben diye seslendi odasından , bi zıpladım. Her tarafım ağrıyo boğazım , başım dedi. Hemen el koydum olaya, önce sıkı bi kahvaltı , bol limonlu kant, adaçayı, karabiberli limonlu mercimek çorbası ve soğuk algınlığı ilaçları derken o kendine geldi . Günde iki sınava giriyor iki haftadır. Her tarafa yayıldı yine. Geçen hafta Avrupa Yakasını izleyenler var mı? hani Volkan her odasına gidişte , Burhanı buluyodu yatağının üstünde. İşte aynen öyleyiz. Kim odasına gitse onun odasına yayılmış bir Gamsegamse var. Ayaklar duvara dayalı, ya da kalorifer peteklerine. O anda nereyi canı isterse. Bu hafta bitecek hayırlısıyla.Neyseki Naziş cumadan kaçıyo da yırtıyo bu işten.

Bu sabah ben de boğaz ağrısı ve yanmasıyla uyandım. Üstelik kulaklarım da feci yanma ve ağrı da var. Ama benim olaya el atacak kimse yok. Kendi olayıma kendim el attım ve dr a gittim hemen. Kulak burun boğaz yolları telef olmuş. Antibiotikler , boğaz spreyleri, ağrı kesciler doldurdu. Çıkış da hemen ilaçlarımı aldım hem de kocamın iş yerine uğradım . Sonra o halimle gelirken bi de pazara uğradım, kendime ev elbisesi aldım mürdüm renginde . Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyenlere napim yav , geçerken hoşuma gitti:)).

Eve gelince hemen bi çorba içtim , şu yazıyıda yazayım tumba yatak. Bizim ev de en lüx şey benim hasta olmamdır. Şimdi bir panik olurlar sormayın gitisin neden acaba ))))))