Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Kasım 2012 Perşembe

Bugün  yine hareketli  bir gün oldu...Kahvaltıdan sonra şöyle bi toparlanıp,güzel havayı kaçırmamak için hemen dışarı çıktık.Güzel havalarda sahilde, deniz havasını içime çeke çeke, karşı kıyılara  baka baka yürümeye bayılıyorum.Yine Harem'e kadar yürüdük. Biraz uzun  bir yürüyüş oluyor,çünkü;geri dönüşü  de var bu işin...Tam Harem otogarına yaklaşınca bir U dönüşü yaptık gerisin geri...


Bugünkü çay molamız ^^Salacak Balıkçılar Derneği Lokali''ndeydi... Çok sevimli bir yerdir burası, öyle saatlerce oturmak için değil,kısa çay molaları,hadi oturalım bi çay içelim şurda yeri...Oturduğunuz yerden Topkapı Sarayı, Süleymaniye de size karşıdan gerdan kırsın... Çayı miss daha ne olsun abi ya....

Üsküdar'a geldiğimizde baktık acıkmışız, ben çorba içmek istedim sadece...çorbacımıza uğradı. Birer tas çorba yanında yeşillik üstüne de bir bardak çayımızı ikram ettiler geldim eve Koca da klübe...
Eve gelince serildim yorgunluktan ama biraz dinlenince akşam yemeğini programladım o sıra Gamse aradı bu hafatanın sinemasını bu akşam yapalım dedi... Haydi olsun dedik ve akşam yemeğimizi evde yeyip sinemaya gittik.'' Moskova'nın Şifresi''ni izledik... Müzikler, Moskova çekimleri güzeldi... Salih Kalyon  tüm vaazlarında  konuyu ne yapıp edip Trabzon Spora geitiren cami  hocası rolünde  bir harikaydı yine...

Bu ara hastalıktı falan derken kitap okuma modundan çıktım ama bu akşam biraz okuma seansı yapacağım...

bizden kısa kıpkısa haberler

Evdeki hastalık durumu devam ediyor, Naziş okula gitmeye başladı ama çok iyi değil ve hastalık kervanına dün akşam Gamse'de katıldı...

Yürüyüşlerime  yeniden başladım. Evden çıkıp Harem'e kadar yürüyorum...Kız Kulesi^ni görmek beni acaip mutlu ediyor...Yüryüş dönüşü kendime iki pantolon aldım...

Muhteşem Yüzyıl ile ilgili tartışmalardan gerçekten sıkıldım, yahu bir dizi bu tarih dersi değil, belgesel  değil...

Elektrik faturalarınız ne alemde, bizim bu ayki fatura biraz dudak uçuklatan cinstendi de...Ama sonra görümceleriminde yaklaşık aynı durumda olduğunu öğrenince  bunun son gelen zamla ilgili olduğunu anladım da anam o nası bi zamdı ki,fatura iki katına çıktı...

''Bizim bir Ana Okulumuz Olsun mu?''kampanyamızın kargoları artık bir bir ulaşıyor okula, çocuklar sevinçten çılgına dönüyorlarmış...Bu da bizim tek amacımızdı zaten...

Geçen gün, görümcemgiller:) bizdeydi...Sizin bildiğiniz adıyla hamsi pilav, bizim söylediğimiz adıyla '' işli tava'' ve aşure pişirdim... Bilge ve Hande'si de vardı... Hande; dünyanın en güzel  hayıy hayıy diyen çocuğu... Bütün gün oturdu resim yaptı,günleri saydı...

O kadar güzel aşure yapmasaydım keşke:))  şimdi dolapta olduklarını da unutmam lazım... Gamse okula da götürdü, apartman komşularına da verdim, ay onlar da bize getirdi:))...

Dustin Hofman ve Merly Streep'in Kramer Kramer'e karşı filmini izliyorum,Oscar ödüllü bir film olduğunu hatırlıyorum... Oscar aldığı yıl  hey gidi ''Emek Sineması






28 Kasım 2012 Çarşamba

Bizim sınıf

Bugün haberler oldukça iyi,Naziş kendini daha iyi hissedip bugün okula gitti...





''Bizim bir Ana Sınıfımız olsun mu?''diye sordum size, siz gerisini öyle bir getirdiniz ki bir kampanyaya dönüştü olayımız...Kargolarımız bir bir yola çıktı...PTT kargo ile gidenler daha kolay ulaşıyor, Yurtiçi ile de mutabakat sağladık, kargoları  İlçe Milli Eğitime bırakıyor,Öğretmenimiz oradan teslim alıyor...Şimdilik üç kargo ulaştı...
Mavianne , Hüznün Tadı ve Bursa'dan Nego Mimarlık'ın kargolarını çocuklar kendi elleriyle açtılar...Dün Öğretmenimiz okul ve köyü görebilelim,çocukları az çok tanıyabilelim diye resimler gönderdi...Gönderiler tam anlamiyle ulaşsın ,sınıf düzene girsin  çok daha güzel resimler göreceğiz...
Ben en çok sizdeki coşkuyu sevdim malzemeleri özenle seçişinizi, kendi çocuğunuz sanki okula yeni başlayacak gibi heyecan duyuyşunuzu sevdim. Dün Asuman, kitapları tek tek hediye paketi yaptırdığını söyledi... Sanırım ben teşekkür etmekten bitkin düşeceğim... Sağolun var olun...

İmza:Kızın'ı kimler okudu merak ediyorum. Ben hüngürt şakırt vaziyetlerinde okuyorum... Yüzlerce hikaye var...Her kızın babasına söyleyeceği bir şey vardır...Kadınlar bunun için okumalı...Erkekler ise babalığa dair yüzlerce ipuçları bulabilecekleri için okumalı...

26 Kasım 2012 Pazartesi

Bu haftasonu biz...

Bizi sorarsanız hastalık var bizde... Naziş bir enfeksiyon geçiriyor, ve ateşi bir inip bir çıkıyor...Dün gecenin bir bölümünü hastanede geçirdik bu yüzden..
.
Bizim evin adeti hasta olan salonda yatar...Bu böle:)) Salonun en güzel köşesine öle bi battaniye bi yastık değil anlı şanlı yatak yapılır:))Naziş küçüklüğünden beri böyle...O küçükken kardeşimin eşi zor bir hamilelik geçirmişti, sürekli yatması gerekiyordu, bu da pek özenirmiş demek ki, en ufak bir hastalığında bana  Acu yatağı(ARZU) yap derdi:))

Bugün, canı yemek yemek istemeyen boğazı acıyan kızceyizime, yiyebileceği yiyecekler icad etmekle geçirdim... Sbah kahvaltısı için ekmek içlerini lokma lokma yaptım, Çırpılmış yumurta ile karıştırıp, teryağda hafif hafif karıştırarak pişirdim yımışak yımışak)) yedi, yanında da ayvalı ıhlamur içti...




Sonracığıma su muhallebisi pişirdim,ılık ılık yedirdim...




Daha  sonra en sevdiği çorba olan domates çorbasını pişirdim... Kendi yaptığım domates sosuyla pişirdim bu çorbayı ve Halk Ekmek'in çıkardı fırınlanmış, fesleğenli minik ekmeklerle servis ettim, bayıldı...

Bu hafta sonunun en güzel olayı Ecehan ile buluşmamızdı... Beşiktaş Alkım Kitap evinde yağmurlu  bir öğleden sonrayı paylaştık...Pek güzel pek keyifli bir sohbetimiz oldu... Ben yan masadaki belki 80 li yaşlarını devirmiş yaşlı kadının bilgisayar başında , yanındakilere kök söktürerek ne peşinde olduğunu çözemedim ya, bi o içimde kaldı... Bir de yan masamızda ki genç kızın bizi öğretmen sanarak, yanımıza gelip Öğretmenler Günümüzü kutlaması da ayrı bir hoşluk oldu. Bozuntuya vermedik tabiki...Çok kısa oldu be Ecehanım...Doyamadık...Ama bir kez oldu ya gerisi de gelir mutlaka...
Ecehan'ı beklerken tabi ben oranın altını üstüne getirdim... Türkan Şoray'ın çıkardığı kitaba göz attım...Çok güzel bir kitap olmuş... Hemen baktım tabi, orada 35 lira D&R da 26 lira...Bir kitapta 9 lira fark, iyi bir farktır...O yüzden sipariş listeme ekledim... Böyle de akıllıyımdır:)))Ama orada Yılmaz Güney ile bir anısını okudum çok hoşuma gitti... Yılmaz Güney ve Türkan Şoray bir Altın Portakal 'da yılın en iyi kadın ve erkek oyuncusu ödülünü almışlar. Halit Kıvanç ikisini birlikte davet etmiş ödülllerini almaları için... İkisini yanyana getirmek büyük bir olaydı diyor... Türkan Şoray'a ödülünü vermiş sıra Yılmaz Güney'e gelince... Yılmaz Güney ödülü almış, ve Türkan Şoray'ın önünde eğilmiş-Bacım, Türk Sinemasına  çok emeğin geçti ,benim ödülüm de senin olsun demiş ve zorla ödülünü Türkan Şoray'a vermiş... Ha unutmadan 1-Aralık da Suadiye D&R da imza günü var. Çok isterim ama çok kalabalık olacağını düşündüğümden biraz tırsıyorum...




İşte böyleydi bu hafta sonu...


''Bizim bir Ana Sınıfımız Olsun mu'' diyerek  çıktık yola, ve  inanıyorum ki başardık... Hepinize nasıl teşekkür etsem ne desem az... Kargolarımız dizi dizi inciyiz güzellikte birinciyiz dercesine dizi dizildiler yola... Umarım tez zamanda  ellerine geçtiğinin haberlerini de almaya , resimlerini görmeye başlarız... Öğretmenimizden hepinize sevgiler ve selamlar var... Eğer kargolarda belitilmediyse açık adreslerinizi bana gönderirmisiniz. hepinize tek tek teşekkür etmek istiyor çünkü....


Aralarında benimde olduğum bir çok blogger arkadaşımızın  ve bir çok ünlünün de yazılarının  olduğu İmza:Kızın'ı alma okuma fırsatı buldunuz mu? bilemiyorum. Şu anda satış listelerinde ilk sırada olduğumuzu gururla belirtmek istiyorum. Bir de tanıtım filmimiz var, sanırım  daha sonra ki yazımda size videosunu koyabilirim...


22 Kasım 2012 Perşembe

kaç gündür

Kendimden söz etmediğim günlerde  boş durmadık tabi... Zuz'da burada olunca ,programlar onunla oldu çoğunlukla....

Kuzen Oya ile bir Kuzguncuk günü yaptık mesela... Uyammm, yağlı buyaaammm diye açarım telefonunu bile... Ne yaşanmışlıklar, ne gülmeler ne ağlamalar, ne oyunlar, ne düğünler, cenazeler, tatiller   yaşamışız... Denizlere atlamış, çelik çomak oynamış, fındık bahçelerinde koşturmalar yapmışız...

Ben METET DÖNER yazmıştım ya burada geçende, Zuz  geldiğinde - o dönerciye gidelim demişti. Oya'yı da kattık işin içine...Önce orada  iskenderlerimizi yedik, sonra da kahve içmek için hemen karşı sırasında ki Sitare'ye geçtik...

 Ben kahve resmi çekerken elimi yakladılar ve yüzük kardeşliği oldu:))
Dün çocukluk, ilk gençlik ve gençlik arkadaşım, tüm zamanlarımın tanığı Aysel ile buluştuk...Senin gezdiğin yerlere götür bizi dedi... Kız Kuleli olsun dedi... Önce Filizler Köfte de yemek yedik, her  bir tarafında çay kahve içtik... Sonra Paşa Limanına geçtik...Bol sohbet, bol kahkahalı bir gün oldu. Güneş ısıttı, rüzgar üşüttü, martılar kafamıza kafamıza pike yaptı ama yine de hep açık havalarda olduk...


(Paşalimanı Kafe'nin vişneli, damla sakızlı, çikolata parçalı muhallebisi...)
Bugün sabah kalktığımızda şakır şakır yağmur yağıyordu...Kocam- kahvaltı yapmayalım, yürüyüş yapıp çoktandır gitmediğimiz pidecimize gidelim dedi... Öyle de oldu...
Doğancılar parkı karşısı,Musahipzade Celal Sahnesi yanındaki Yaşar Bafra Pide salonundan daha önce söz etmiştim. Oraya gittik... Üşüdüğümüzü gören garson, sirkeli tavuk suyu yöresel çorbaları için çok ısrarcı oldu, iyi ki de olmuş çok güzeldi...



Tiyatroya gelen  tiyatro sanatçıları önümüzden resmi geçit yaptı, Bennu Yıldırımlar doyamadı üç kez geçti hatta:)) gitti gitti geldi... Yağmur yağdı, kaçışanları izleye izleye yedik içtik, balığımızı da aldık , Üsküdar'da ayrıldık... Ben eve döndüm. Akşama Zuz'da var, balık partisi yapacağız...


Not:''Bizin bir Ana Sınıfımız Olsun mu?''kampanyamız inanılmaz boyutlara ulaştı, damlaya damlaya göl oluruz derken sel olduk taştık, nehir olduk akıyoruz...Bir çok kargo yola çıktı bile... Oyun halıları, ve küreler tamam...

yeniden yeniden tekrar tekrar teşekkürler

21 Kasım 2012 Çarşamba

bin teşekkür

Ben bizim bir ana sınıfımız olsun mu? diye sordum ,sizden öyle bir cevap geldi ki, okul yapalım mı? desem yapacakmışız valla:))Hepinize  gönülden teşekkür ediyorum gönüldaşlarım benim...Beni tanıyan blog arkadaşlarıma zaten çok teşekkür ederim de beni hiç tanımadan mail yoluyla ulaşıp adres isteyen ve anında da gönderenlere nasıl teşekkür etsem. Buradan bu güveni sizlere verebilmişim ne mutlu bana, daha ne isterim ki...
İlk iki kargomuz yola çıktı bile. Bu arkadaşlar akıılı hepsiburadan.com dan alış veriş yapı kargoyu direk adrese yönlendirmişler. Kargo hazırlama, kargoyu teslim etme zahmetinden kurtulmak isteyenler için de süper bir fikir gibi geldi bize de...

Gönderileri PTT KARGO ile göndermeyi tercih etmenizi ve şubede teslim notu eklemenizi istiyorum bir de...
Hala ben de ben de bu çorba tenceresinin içinde kaynamak istiyorum diyen varsa bana haber versin...Hemen atarım onu tencereye de:)))

20 Kasım 2012 Salı

Bizim bir ana sınıfımız olsun mu?

Burada birlikte bir çok etkinliğe imza attık. Birbirimize kitaplar,kartlar,hediyeler gönderdik... Ama şimdi diyeceğim  bambaşka  bir şey.

Biliyorsunuz benim kızlarım öğretmen...Bugün Gamse'nin üniversiteden bir arkadaşı telefon açmış. Diyarbakır'ın bir köyüne atanmış. Okulda bir ana sınıfı açmışlar ama hiç birşeyleri  ama hiç bir şeyleri yokmuş. -Gamze, herşeye ihtiyacımız var, kağıda bile, kumaş  parçalarına bile,onları kesecek makaslara bile ihitiyacımız var demiş.

''Orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüz''öğretmenini tanıdığım, kızımla aynı  derslikleri, koridorları,kantini paylaşmış bir çocuk. Orada eğitim vermek,yararlı olmak istiyor. Biz yapabildiğimizce yardım edelim mi? O' çocuğa... İstanbul'dan  kilometrelerce uzakta bizden yardım isteyen ,üstelik kendisi için bile değil...
Oyuncaklar, renkli kağıtlar,boya kalemleri, yapıştırıcılar,çocuk puzzelları,piritler,makaslar legolar, masal kitapları,boyama kitapları,kumaş parçaları artık ana okulunda etkinlik için aklınıza ne gelirse...

Eğer gerçekten  yardım etmek isterseniz. Size adres ulaştıracağım...İlk kez böyle bir şey istedim umarım, ilginizi esirgemezsiniz.. Biz gönderdikçe O gencecik çocuk da, bize çocuklarıyla birlikte resimlerini göndersin sınıfın ve o sınıf bizim olsun...

18 Kasım 2012 Pazar

Haldır huldur

Bizim evde aynı yoğunluk devam ediyor, kızların tatili, Zuz'un İstanbul'a gelişi derken bir haldur huldur  gidiyoruz.

Sözünü etmediğim bir film var mesela... ''Ölü Gelin''in yönetmeni Tim Burton'dan... Frankiewinnie...Bir animasyon filmi...Üç boyutlu... başından çok güzel  çok hoş bir hikayeydi ama son yarım saat tam bir fiyaskoydu... Ölü Gelin ile çıtayı bu kadar yükselttikten sonra çıtanın gerisien düşmüş bence Tim Burton...Üç boyutlu film izlemeye pek alışık olmadığımdan aradab hiiiih hiiiiih ede ede izledim..





Zuz'un geldiğinin ertesi günü yani perşembe günü , ne yapalım ne yapalım sonucu  yine Kadıköy dedik.Yemeğimizi Çiya'da yedik. Yemeklerimizin aynı anda gelmeyişine gıcık olduk, Çiya'ya yakıştıramadık. Birimiz yedi birimiz baktı sonra birimiz yedi birimiz yine baktı olayı oldu:))... yemek sonrası kızlar Bahariye'ye  çıkmak isteyince Zuz ile aynı anda yooooo deyince ikimiz Türk Kahvecilerinin sokağında kardiş kardiş kahvemizi içtik, onlar da kardiş kardiş Bahariye'ye gittiler... Daha daha sonra, Nezih kitapevi, Alkım Kitapevi derken akşam oldu.Bir de Beyaz Fırına girdik, menekşeli macaron aldık. Henüz yemediyseniz mutlaka tatmalısınız bu lezzeti... Hemen bir ısırık aldım ve Leylak Dalıcım ve Ataletim canım benimin kulaklarını çınlattım...


 Ben görümcemgilleri akşam  oturmasına çağırmıştım , saat yedide bizde olun demiştim bi de:)))Şöle aperatif bir şeyler hazırlayayım dedimdi ama bu  arada sokaklardayım halen:)) Hemen Migros'dan ıspanaklı,peynirli  sini  böreği aldım, dondurulmul yiyecekler  bölümünden. Eve gelene kadar da yumşadı hemen fırına attım. Gamse ile Naziş böreği ben yaptım yarışına girmeselerdi, herkes benim yaptığımı bile sanabilirdi ... Bir kavanoz patlıcanlı sosumdan açtım, haşlanmış kuru fasulyem vardı , buzlukta da kıyılmış dereotu ve maydonoz, hemen onları fasulyenin üsıtüne serptim, küçük bir soğanı da doğradım, baharatladım, yağladım  ve salata işini tamamladım.Bir tepsiye kedi dillerini dizdim, Dr Ötker kazandibini hemen pişirip üstlerine döktüm, soğuyunca da en üste mürdüm eriği marmelatı döktüm aaaaynııı chesecake  gibin oldu:))Gelirken bir de çikolatalı toplar almıştım tatlı meselesi de böyle halloldu... E çayı da demledik, biz okeye genç kısım sohbete, erkek kısmı da maça daldı çoook güzel bir akşam olduuuu....


Dün yani cumartesi günü, kesinlikle ama kesinlikle evde oturma kararı aldık. Zuz ve kızlar benim''kendime ait bir oda'' ma yayıldılar, akşama kadar orada yediler içtiler, tv izlediler...Bu arada mutfak ha babam de babam  çalıştı...Ocaktan çay demliği,kahve cezvesi inmedi...

Bugün Zuz'un ve Naziş'in kendi arkadaş programları vardı , kocam beni de azad edin dedi:)) Bizde Gamse, Mehmet ve Meral çok değişik bir şey yapıp Kadıköy'e gittik.  Sahafları dolaştık. Ben bir sahaf dükkanında Atilla Atalay'ın '' Menekşe İstasyonu''nu görünce atladım, ''Sıdıka'' göz kırptı sanki bana...Ben kitaplara  bakarken Gamse dışardan seslendi-Laluşşş  gel gel, sana göre bir şeyler var burada diye baktım ''Adam Öykü Dergisi''nin eski sayıları...İçinde Fürüzan, Demir Özlü, Julio Cortazar ve  Adalet Ağaoğlu ve daha bi sürü yazarın öyküsünün olduğu  1996 yılına ait Mart-Nisan sayısını aldım...






Yemeğimizi Otantik'de, tatlılarımızı Hacı Muhiddin Hacı Bekir'de  yedik  evimize döndük...

Yarın Kızların okulları açılıyor, tatil bitti biz Zuz'la programlara devam.

Bu arada   İmza Kızın satışta biliyorsunuz...


17 Kasım 2012 Cumartesi

İmza:Kızın

Çıktı çıkacak ,çıkıyor derken sonunda İmza:Kızın,bugün kitap raflarında görücüye çıktı... Alkım Kitapevinde birden karşımda görünce  evladına sarılan ana gibi koşup, bağrıma basmışım:))
Buradan altı yıldır ki ocak 16 da yedi yıla girecek... sayın okuyucu şimdi kitap  sayfaları arasında bir kaç sayfa da olsa buluşma fırsatı bulacağız..Üç güzel kadın öncülük etti ve bizleri bir araya topladı...Ve çok güzel bir sonuç çıktı ortaya....
 Umarım alır,okursunuz...


16 Kasım 2012 Cuma

Lezzet yolculuğuna devam ve Ayvalık'tan Zuz gelmiş evde bir bayram havası

Biz bugün bu sofraya konuk olduk... Ev sahibemiz Bilge yani Naziş'in onu küçükken çağırdığı ismiyle Bibi...
Yine masanın etrafına doluştuk, şen şakrak yedik içtik. Benim kızlar mest ama bu ziyafetler biraz daha devam ederse bunlar  korkarım okul açılsın istemeyecekler.



Bugün sofranın yıldızı en küçük görümcemcim Halide Abla'nın minnak minnak sarılmış dolmalarıydı... Biz dolmaları lüp lüplerken  baktım Gamse, üstüne kaşar konulup fırına verilmiş beğendiye yumulmuş:))Bizim evin gurmesi de O'olduğu için ben hemen onu takip ettim:))

Yine büyük aile olmanın doyumsuz keyfini, lezzetini yaşadık...

Akşam  eve dönerken kocamla Capitol'de buluşup, alışveriş yaptık eve dönerken siz gidin  benim yarım saat bi saat sonra gelirim dedi. Kızlar ve ben isyan ettik, biz de dönmezdik  eve baştan niye söylemedin falan dedik ama yok yok siz gidin benim bir işim var dedi. Neyse biz eve geldik, gerçekten de bir saat sonra  baktım kapıyı anahtarla açtı-Laleeee , şu elimdekini al dedi,gittim ama öyle bakıyorum alık alık çünkü;yanında Zuz var... Kapıda bi sevinçle karışık şaşkınlık  çığlığı koptu...  Meğer kocamdan söz almış, hiç çaktırmayacaksın diye... Şaşkınlık geçince ilk sözü açım oldu, Bilge'nin dayısına  gönderdiği  tabağa kondu ilk olarak...Yeni evimize ilk kez geliyor tabi, en çok benim ''kendime ait oda''ma bayıldı hatta oraya yayıldı:))
Bilge günü öyle güzel anlatmış ki, hem ondan okuyun hem de bu taze blogcuyu yakından tanıyın...Bilge'nin blogu için TIK

 Zuz şimdi bir hafta burada, bütün programlar iptal ve yeni programlar hazır...


15 Kasım 2012 Perşembe

İmza:Kızın

Aklımın erdiği ilk günden itibaren beni ve kardeşlerimi bbu kadar okumaya ve yazmaya teşvik eden babam sonunda bir kitapta yer almayı başardı:)) hemi de ben yazdım ben yazdım ben yazdım:))

114 kadın, yaşasa da yaşamasa da  babalarının hala kız çocuğu olan 114 kadın...Babalarına mektup yazdı...Bu  mektuplar kitap oldu....Kitap oldu da bugün satışa çıktı bile...Hatta  Tüyap'a bile yetişti.

 Kitabın geliri''Bir Çocuk Daha Okusun Diye'' 21.YY Eğitim ve Kültür Vakfına bağışlanacak.
Ah!  keşke ben de yazssaydım, yazabilseydim diyorsanız. Hemen yazmaya başlayın çünkü;
mektuplar www.imzakizin.com blogunda yayınlanacaktır.
 
Kızlarından babalarına mektup var!
Çok özel kızlardan çok özel babalarına...

Babalar ve kızları arasındaki o çok özel, kızların tüm yaşamlarındaki en önemli düğümlerden biri olan ilişkiyi, kızları babalarına mektup yazarak anlattılar. Bir zamanlar babalarının küçük kızları olan üç kadın 'Hadi' dedi ve çeşitli yaşlardan, farklı kesimlerden, ayrı görüşlerden yüz küsur kadın kâğıdı kalemi eline alıp yaşamlarındaki ilk erkeğe, babalarına yazdıkları bir sayfa mektupla onların kendileri için ne kadar önemli olduğunu tüm yalınlığıyla ortaya koydular. Kimi 'Babam keşke hayatta olsaydı' diye iç geçirirken kimi 'Zamanında keşke yan yana dururken daha fazla anlatıp birbirimizi dinleyebilseydik' diyordu. Bu hayata hazırlanırken babası kimine güçlü bir dayanak olmuştu, kimisi içinse babası hatırlanması bile sonsuz acılar veren, en ufak tereddüt duymaksızın küçük kızını terk edip gitmiş bir adamdı.
Bir bakıma hepsi için tek bir gerçek vardı: içlerindeki küçük kız çocuğu salıncakla gökyüzüne doğru yükselip saçları rüzgârla savrulurken arkasında durup onu sallayan adamın güçlü kollarının öne doğru her gidişte kendisini daha yükseğe çıkaracağından emin olmak, salıncaktan inerken bir yeri incinmesin diye elini tuttuğunda onun avucunun sıcaklığını hissetmek istiyorlardı.
Geliri 21.Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV) kanalıyla, çocukların eğitimi için bağışlanacak olan bu kitap, belki de daha önce ortaya konmamış "nasıl bir kız babası" olunacağının bir kılavuzu niteliğinde.


Yazar:Selgin GB
Yazar:Esra Aylin Akalın
Yazar:Banu Özkan Tozluyurt

Sayfa Sayısı: 288
Dili: Türkçe
Yayınevi:

13 Kasım 2012 Salı

Filiz Mutfak iftiharla sunar:)


Biz bugün ev gezmesi yaptık. Kızların tatilde olduğunu öğrenen kuzenleri  davet üstüne davet veriyor onlara... Bugün Filiz'deydik...Bütün görümcemgiller  falan da geldi. Çok keyifli, pek leziz oldu... Benim kızlar mest oldu... Demek siz  hafta içi günlerde böylesiniz dediler. Filiz bizim sülalenin en beceriklilerinden, yaptığı, taçlar, tokalar,  resim çerçeveleri  süper... Bir blog aç da , insanlar da faydalansın dedim. Kafasına yattı biraz...


 



 Yedik içtik, Filiz inanılmaz  lezzetler hazırlamıştı... Mesela Tokat yöresine özgü dolma içi tabir edilen bir şey var ki üüüfff...dolma içi denmesinin nedeni haşlanmış lahanayapraklarına sarılarak yenmesi... Bak şimdi önüne alacaksın tabağı,eline bir parça haşlanmış lahana yaprağı alacaksın, dolma sarar gibi yapıp hooop ağzına atacaksın...


 Görümcemcim dolma içinin reyhanını serpiyor...



 



Bildiğim kadariyle anlatayım... Aynı geleneksel Türk yemeği hazırlar gibi bir dip sos yapıyorsunuz... Yani kıymalı, soğanlı, salçalı...100 gr kadar da pastrma koyuyorsunuz yalnız... Bir kase kadar dövülmüş buğdayı üstüne koyup bulgur pilavının biraz sulu kıvamlısı gibi pişiriyorsunuz...Piştikten sonra üstüne bolca kuru reyhan atıp ağzını kapatıyorsunuz... Sonra efendim, incecik kıyılmış dereotu, maydonoz ve taze soğan hazırlıyorsunuz... Servis yapmadan önce bunları da  dolma içinin üstüne yayın... Sonra işte haşlanmış lahana yapraklarına sarın sarın yinin:)))
 Masanın bir diğer yıldızı kabak tatlısıydı...Filiz bunu da, önce kabakları yıkayıp ocağa koyuyormuş. kendi suyuyla,  önce sulanıp suyunu çekene kadar pişirdikten sonra  şekerini  ilave edip altını kapatıyormuş. Yeniden sulanınca, pişirmeye tekrar devam ediyormuş. Sanki kabak lokumu yedik.

Yeme içme faslı bitince ben görümcemgillerle:)) okeye oturdum, Filiz yeniden çay  demledi, genç takım da kendi arasında  eğleşti...İşten çıkan, okuldan çıkan da geldi...  Pek güzel bir gün oldu... Şimdi aynı takım perşembe günü bu kez de Bilge'de toplanıyor. ki okul açılana kadar bizim kızlar ev gezmesine de doysun:)

Akşam, kocamın  da payını yanımıza aldık, evimize  geldik...

Yeni kitabım; Nermin'in hediyesi olan ''Tanrı Daima Tedbili Kıyafet Gezer''... Şimdilik henüz başlardayım ama
İlginç bir şekilde gelişiyor, dili çok akıcı bakalım  bakalım ne olacak...

Bu akşam ''Seksenler'' var unutmayın...


12 Kasım 2012 Pazartesi

Bizim evin halları


Bizim evden ilk haber Naziş dün gece  Paris'den döndü... Çok güzel bir seyehat olmuş...Gece uçağı ile geldi. Sakın uyumayın ha Noel Anne geliyor dedi:)) Sanki yatabilir, uyuyabilirmişiz gibi... Bilse ben O'nun  uçağını nasıl adım adım takip ettim, O' indim diye aramadan ben uçağının indiği haberini aldım:))En çok su içmeyi özlemiş:)) 





 







Sabah kahvaltıyı geç saatte yaptık,Gamse kahve yaptı  kahvaltıdan sonra, kendi kahvesini laptopunun üstüne döküp, onu mevta edip, laptop cennetine gönderdi...





Öğleden sonra  hava güzel bir şeyler yapalım dedik, Beylerbeyi Polis Evine gittik.Bugün İstanbul'a oradan baktık... Çok güzel bir mekan, Boğaza tam  hakim... Önceleri sivilellrde girebiliyordu ama şimdi sadece kamuya açıkmış... Kızlar öğretmen olduğu için girebiliyoruz biz de... Akşama kadar oradaydık hatta akşam yemeğimizi de orada   yedik öyle döndük eve...



 
 Bir MELEK kanatları altına aldı bizi... Bulut aynen bir melek kanadı şeklindeydi...

 

 Curise gemilerine bakıp bakıp içinde olmayı düşledim...


Şimdi  ''O SES''  izliyoruz. Bizim evin favori programlarından, Acun çok iyi bir Jüri yakalamış. Sanırım senelerce ekmek yer bu işten.

Kızların tatilde olduğunu bilen  kuzenleri de  evlerine davet ediyorlar. Mesela yarın  Filiz'e ertesi gün de Bibi'ye yani Bilge'ye  gideceğiz...

Böle işte...


11 Kasım 2012 Pazar

Diş perisinden düş perisine




 Dün var, bugün var, yarın var…
Mizah var, hüzün var...
Çocukluk var, ergenlik var, olgunluk var…
Doğum var, yaşam var, ölüm var…
“Keşke” var, “iyi ki” var…

.Bu kitabın size "Evet, evet bunu ben de yaşadım/hissettim/hissettirildim..." dedirtmesini istiyorum. Okuduğunuz her anda benimle sohbet eder gibi okumanızı diliyorum, demiş Müge... Müge diyorum çünkü; o bizden biri, bizim Müge...aynı zamanda bir blogger..

Müge Kökdanar Sandıkçıoğlu, bir yandan diş hekimliği yapmış, bir yandan hayaller kurmuş. İçinden çağlayanlar akmış, çağlar gibi yazmış.Tüm enerjisini kitaba yansıtmış.Hani hep yazssa, durmadan yazssa derim ya ben sevdiğim yazarları anlatırken, Müge aynen öyle..

Şimdi bu kitapda neler  var, neden söz eder bu kitap derseniz, size cevap veremem, yok yok ki, kızdıklarınız, güldükleriniz, sevdikleriniz var, İzmirliler var...


O' iyi yazar olmak isteyen bir kadının önce kendi parasını kazanması gerekir diyen Virgina Woolf'un izinden gitmiş, bir çok hemcinsine de yol açmış...


Bu  kitabın arkası gelecektir bu belli ama yazarların ilk göz ağrıları benim için çok özeldir...Ben size geriye dönüp dönüp okuyabilebileceğiniz bir kitap vaad ediyorum...

Kitabı okudun, okuyacağım, okurum, yazara tanışayım, kitabı imzalatayım bu arada iki lafın belin kırayım derseniz, 17 Kasım Cumartesi, 11:00-13:30 arası  TÜYAP kitap fuarına gideceksiniz:)

Yağmur çamur demeden

Bizim ev tatile girdi... Yani kızların okulu 10 günlük ara tatile girince bizim eve de tatil havası geldi...Şimid bu ne tatili diyeceksiniz. Okul Alman ekolü olduğu için böle bu... Laterna  şenliği yaptılar ve ertesi gün tatile girdiler. Buğday Tanem bunu daha iyi anlatır size:))Şimdi Gamse uyuyo, Naziş teee perşembe akşamından  Paris'e uçtu... Oralardan poz veriyor bize:))

Dün Gamse, 10Kasım Atatürk'ü Anma Programına katılıp eve geldi. Dışarıda yağmur o biçim... Oh ne güzel bugün evde oturalım, film, kitap, çay, kahve takılalım dedim. Bu, bakarız dedi bana, biz kahvaltıdaydık henüz biraz bizimle takıldı , odasına gitti... Koca bey de siz evdesiniz ben çıkıyorum dedi gitti... Biz  evdeyiz moduna girdik. Ben yayılma pozisyonuna geçmiştim kiii -Annneee, çıkalım yaaaa diye bir ses.. . İyi hadi, ama yakınlarda olalım, yağmurda yürüyelim dedim.

Dışarı çıktığımızda yağmur vardı ama hafifti, biz çıkkır çıkkır yokuştan aşağı indik tam Kuzguncuk'a geldik ki amanın bir yağmur sel gidiyor. Zaten acıkmaya başlamıştık ben de acıkırsak, çoktandır duyuyorum ama fırsat olmadı, İstanbul'un en iyi 10 dönercisinden biri olan ''METET DÖNER'' buradadır...Bugün onun günü olsun dedim di.Hemen caddenin üstündedir. İçeri girdik ki misss, dökme demir tencerede çorba kaynıyor, kömürler kıpkırmızı kor, döner pişiyor ama havalandırma süper içeride hiç koku yok. Çalışanlar deseniz sanki içeriye İngiltere Kraliçesi girdi edasında karşılıyor. Döner ilk 10 dönerci arasına girmeyi hak etmiş. Ekmekle değil incecik yufkalarka servis ediliyor. Salata , ve turşu ile.... Eğer yolunuz Kuzguncuk cenahlarına düşerse sakın burayı ihmal etmeyin, notunuza alın...





Yedik içtik karnımız doydu, çay kahve içelim,  dergi kitap okuyalım bir kafeye konuşlanalım sırasına gelmiştik. Gamse ''PİTA'' dedi... Baktım içerisi çok hoş görünüyor. İçeride insanlar gazete okuyup, bir şeyler içiyorlar, biz de girdik. Tamam ambians süperdi, yiyeceklerin hepsini kendileri yapıyorlarmış. Yediğim chesecake , içtiğim çay  çok lezzetliydi. Ama , sahiplerini olduğunu düşündüğüm, çünkü duvarda gazetelerde haklarında çıkan yazılar ve yapılan röportajların olduğu gazete kupürleri asılıydı...Bu iki hanım oldukça gergindi, tabak,çanak sesinden okuduğumdan bir şey anlamadım.Bi daha da gitmem Davos'a...

Yağmur


Oradan kalkınca,bir taksiye atladık doğru baba evi Capitol'e:)) Gamse'ye bir yağmur çizmesi aldık, biraz kozmatik  alışverişi yaptık eve geldik.

Akşam yemeği yemedim valla da billa da..Çay içtim sadece ve kitap okudum.'' Şelale'nin Bez Bebeği''ni bitirdim.. Kocası tarafından bir şelale yakınında eve hapsedilen bir kadının hayatı   hakkında... Beğendim  mi? beğenemdim mi? karar veremedim))

Şimdi gelelim haberlere...

İçinde benimde olduğum 114 kadının babalarına yazdığı m mektuplardan oluşan'' İMZA KIZIN'' çıktı... Aralarında ünlü kadınların ve blogger olan olmayan  kız çocukları babalarımıza mektup yazdık... Umarım okursunuz...



Şimdiki haber sağlıklı beslenmeyle ilgili... Şu gördüğünüz sebzeler sabah tarladan toplandı, akşam bizim masaya kondu. Ben maydonozu koklamaktan bir hal oldum, en sonunda kocam - sen onu niye koklayıp duruyorsun dedi. Sanki kendi elimle koparmış gibiydi... Biberler çıtır çıtırdı onları Gamse götürdü, alimallah... Zeytin desen zeytin tadında tuzu tam ayarında... Yani test ettim onayladım...Yalnız şimdilik sadece Anadolu yakasına sevkiyat var...



 Bugünlük de bu kadar...


10 Kasım 2012 Cumartesi





                                              Sevgiyle, minnetle...daima izinde...

9 Kasım 2012 Cuma

Üsküdar'a gideriken

Bugünün bilançosu ağır valla... Çünkü Üsküdar bugün ağır  bir konuk ağırladı:)) Kolay mı? benim teee ilk gençlik dönemimin  en yakın tanığını ağırlamak...

biz bugün Nermin ile sayın ki okuldan kaçtık:))


Sabah kahlvaltıda başladı olay...Kız Kulesi  manzaralı Filizler Köfte'de.. Kahvaltmızı yaptık,peçeteye notlar yazıp, masanın üstündeki camın altına attık. Bu bir Filizler Köfte klasiğidir zaten...


Kahvemizi içmek için Kuzguncuk' a geçtik... Kuzguncuk sokaklarında, kıyılarında  gezindik... Divan  Keyfi Kafede kahvelerimizi içtik,çok hoş sahibesi ile sohbet ettik...Buranın dondurmasını da tatmak şart...








Sonra Yalı Caddesi boyunca yürüdük. Paşa Limanında çay molası verdik...Martılara, karabataklara , karşı kıyılara  baka baka sohbet edip, çayımızı içtik.

 

 



Sonra tekrar Üsküdar'a yürüdük... O kadar yürüyüş, sohbet bizi acıktırdı... Nermin ,-Lale, balık yiyelim ama şöyle cızır cızır balık koksun, öyle balık görünmez bir yerden gelip,lap diye  konmasın önüme, öyle yiyoruz zaten balık lokantalarında dedi... ben deee dedim ki, seni öyle bi yere götürücem kiiii, tarifine cuuuk diye oturacak. Üsküdar Balık pazarı içinde, önde balık tezgahları, arkası balık lokantası olan ''Derya Deniz Balık Lokantası'' na götürdüm onu...Bayıldı, ülen balıkları canlı canlı mı? attınız tavaya dedi... Birer istavrit tava, bir tane de ortaya hamsi tava aldık ayıptır sölemesi...Şimdiii benden söylemesi, hakkını vere vereee balık yiyeyim diyosanız ben test ettim onayladım. Gidin balığa doyun... İsterseniz tezgahtan kendiniz seçin...






Balıkları yedik, üstü kahve istemez mi?, şöyle açık havada, daha nerede bulunacak bu mis gibi hava... Hadi o zaman dedim Mado'ya...Kahvelerimizi içtik bahçesinde yavaş yavaş hava da karardı, beş çayımızı da içtik günü noktaladık....