Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Eylül 2010 Cumartesi

Bayram bayram dedik o da gitti...

Dün akşam saat beş gibi son misafirleri de uğurladıktan sonra; Koca yeğeniyle kaçtı dışarlara ben de düştüm Beyoğlu yollarına... Beyoğlu ekibimle buluştuk hasbıhal ettik... Kazakistan, THY de görevli kuzen ve eşi de Bayram nedeniyle Türkiye'ye gelmişler onlar da katıldı bize , gırgır şamata bir yemek yedik... Sohbetlerin içinde boğulduk... İstiklal Caddesinin , Taksim Meydanının kalabalığını sözle tarif etmenin imkanı yok... Sanki bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik , sanki o gün biz bin atl,ı dev gibi bir orduyu yenmiştik ya da İstanbul o gün fethedilmişti... anlayın gari.

Gece Kuzen Gülden ve Ben Teyzem'de kaldık.. gece üç gibi yattık ben dört gibi kalkıp sivrisinek peşine düştüm... sonra gidip teyzemin karşı yatağına yattım... Benim orada olduğumu unutan teyzem Güldeen Güldeeen diye bağırıp hem beni hem Eniştemi uyandırdı. Uykumun da canına okudu...tekrar yatağıma döndüm, güç bela uyumuşum.... Uyandığımda saat 10 olmuştu... hemen çayı koydum, kahvaltıyı hazırladım ... Teyzem Eniştemin mamasını yedirdi:((( canım Eniştem benim ya... yine gözlerimin taa içine içine baktı... tanıdın mı ? diye sordum.. evet anlamında başını salladı...

Kahvaltı sonrası ben tıkır tıkır İtalyan Yokuşundan aşağı inip , tramvaya bindim ... Kabataş'da Naziş ve Kocamla buluştum... hadiii gerisin geri tramvaya binip , Arkeoloji müzesine gittik... Çünkü dün akşam ben ev de yokken , bunlar Ayasofya ile ilgili bir program izlemişler... Ayasofyaları coşmuş yine... ama önce bir Arkeoloji müzesine girelim, bahçesinde çay içelim hem de dedik... Kocam orada kağıt bardakta, sallama çaya , bi dünya para verince , içime oturdu yav ,şuradan bi heykel mi götürsem ne yapsam dedi ve günün esprisini patlattı... Gülme anıma mı geldi bilmiyorum... valla pek güldüm... Arkeoloji ben de çok anıları olan bir müze... rahmetli Sanat Tarihi Hocamız Tuncay Hanım nedeniyle... Oraları, anlaya bile gezmemi, başka bir gözle bakmamı sağladığı için , her seferinde bin rahmetle, şükranla anıyorum kendisini... Bizans Sarayları sergisini de gezdik bu vesileyle... Türk İslam Sanatları müzesini de... Arkeoloji müzesi için tam bir gün ayırmanızı tavsiye ederim zaten... aslında yetmez bile...Tarihte ilk yazılı antlaşma olarak bilinen Kadeş Antlaşmasının orjinalini görmek istemezmisiniz mesela



ya da aşağıdaki güneş takvimine bakıp, zamanın her çağda ne kadar önemli olduğuna tanık olmanın nasıl bir duygu olduğunu...

Ya da veni Vidi Vici der durursunuz da bunu diyen İskender'in bu görkemli lahtini görmek istemezmisiniz?

Ancak filmlerde gördüğünüz , insan anatomisi şeklindeki lahitler...
ne kadar güzel bir kadın, ne kadar güzel bir heykel dedim ... iyi şanslar tanrıçasıymış... o yüzden çektik birbirimizi o yüzden çok sevdik birbirimizi...
Naziş'le Babası... çay keyfinde...

Naziş tanrı PAN'a yaslamış kafasını... tanışıklığımız Tom Robbins'in ünlü romanı Parfümün Dansından... okumadıysanız , çok şey kaçırmışsınız demektir... listenize ekleyiniz lütfen:)

Arkeoloji Müzesinden çıkıp , Sultan Ahmet 'de yemek molası verdik..Yol boyunca sıralanan dondurmacıları görünce , ahdım var bi gün bi Maraş dondurmacısını o ellerindeki uzun sopayla dövücem , dedim... Sonraaaa asıl program dahilinde olan Ayasofya'ya nail olduk... Ayasofya'ya her gidişinizde ayrı bir şey keşfedersiniz... ha ben gittim bir kaç yıl önce derseniz, çok şey kaybedersiniz... bi kere Serafinlerin yüzleri yeni açılıyor ,600 yüz yıldır ilk kez ve bir çok çini gün ışığına kavuşuyor...Ayasofya'nın bahçesinde... hem de enfes demlenmiş çaylarımızı içerken... Arkeoloji müzesindeki sallama çayı anarken...
Ayasofya'nın yolları taştan...

Koca terleyen sütunda dilek dileme dersi verirken:))
Yine Koca bana Ayasofya'nın planını anlatırken... benim kaç sınavda bunu çizdiğimi bilmezken:)))
Daha önceki Ayasofya gezisinde İmparatoriçe locasından, Serafinlerden ve daha bi çok şeyden söz ettiğimden, resimlerini kara kare hiiiç üşenmeden eklediğimden ve burada tekrara düşmekten hiç hoşlanmadığımdan))) koymadım... anam bayramda giydiği kadife jileyi portakal rengi bluzu burada her bayram ben çocukken diye başlayıp anlatan kimdiiii:)))

Sonunda evimize vasıl olduk... yemeğimzi yedik kahvelerimizi içtik... Türkiye - Sırbistan Basket maçı bitsin, Yahşi Cazibe'yi izleyip, kitap okuma seansı yapacağım:))

Bu bayramı da böyle geçirdik gitti şimdi önümüzdeki bayramlara bakalım...

Yarın referandum... benim oyum teee başından beri belliydi... boşuna kafamı ütülediler günlerdir tv de...