Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ocak 2013 Perşembe

şarıl şurul Kuzguncuk

Bugün yağmurlu havaya aldırış etmeden Kuzguncuk'a yürüdük,Zuz,Naziş ve ben...Gamse,kulağından rahatsızlığı devam ettiği için gelemedi...
 Bir kahvede çay içtik,bildiğiniz erkeklerin gittiği mahalle kahvesi var ya aynen öyle bir kahvede... Onlar bir taraftan okeylerini oynarken  bir taraftan da televizyonda at yarışı izliyorlardı,biz dış kısımda çaylarımızı içtik hanımcık canımcık... Ne yapalım ki, sadece o kahvenin açık hava kısmı yağmurdan korunaklıydı:)) Sonra yan taraftaki Çengelköy Börekçisinde kol böreği yedik...Börekçimiz  eve de servis yapabileceğini söyleyince sevindirik olduk. Çünkü bazı pazar sabahları geç kahvaltılarda bizim kızlar bu böreği isterler.Naziş pide yedi,pidesini de çok beğendi....Gamse için de paket yaptırdık.

Kuzguncuk demek biraz da Dilim Pastanesi demektir bizim için. İstanbul'un en güzel poğaçalarını ve bakmaya bile doyamayacağınız pastalarını yapar,uğramadan olur mu?






Kuzguncuk sokakları her an bir sürpriz hazırlar size,bir gün yapılaşmayı protesto için ağaçlara bağlanan korkuluklarla bir başka gün de böyle kocaman papatyalarla karşılar sizi...

 
 



Akşam saatlerinde yine şır şır yağmur altında yürüyerek eve döndük.


Eve gelince herkes yayıldı,bir taraflara kaçıştı ama ben,cefakar ve de ve de fedakar ben,yeniden mutfağa  girdim. Hemen kırmızı mercimeği yıkadım,içine dörde bölünmüş soğanı attım,tuzunu baharatını ve de biraz yağını ilave edip üstüne de suyunu koyup ocağa oturttum...İyice pişince de soktum içiner blendırı bızııızttt bızzzıt al sana süzme mercimek çorbası...Sıksınlar limonu,eksinler karabiberini içsinler ıscak sıcak...Çorba pişe dursun...Giderken ıslattığım pirinç ile se fıstıklı,üzümlü, ve ciğerli bir iç pila attırdım mı?  sana...Kendimi bir tebrik edesim geldi, inanamazsınız...Koca da yanına kızarmış tavuk getirdi  vee akşam yemeği işi bitti...

Akşam Zuz ne kadar vız vız etse vızıl vızıl kafamızı şişirse de Beren Saat'in dizisi ''İntikam''ı izledik o da kitabını okudu... Vay efendim bizim izlediğimiz dizilere mahkummuymuş, o misafir değilmiş seçme hakkı varmış:))Biz ona evden biri gibi davranmıyomuşuz...

Bu kada

.

29 Ocak 2013 Salı

Bu akşam

''Seksenler '' dizisi başlamasını beklerken '' Sözcükler'' dergisinden hikayeler,şiirler okudum,bayılıyorum bu dergiye...

Gündüz programın okey grubumla buluşup  okey oynamaktı,onu da yaptım. Kızlar evdeydi, Gamse biraz mırın kırın etti ama okaeyde dördüncü kişi olmazssa olmaz  dedim:)) Sabah kahvaltımızı yaparken,akşamdan hazırlanmış,etli,soğanlı salçalı sosumun üstüne hemen dondurucudan çıkardığım taze fasulyeyi koydum, bir taraftan da makarna haşlandı, makarna içim Missgibi'nin misss gibi sosu kullanıldı. Sabah açmıştım zaten kahvaltı da yemiştik, kahvaltı için de  makarna için de  hatta etler ve tavuklar için de harika bir sos olmuş. Hemen içeriğini öğrenmem lazım...Renginden anladığım kadariyle havuç da var içinde...Hah yine dondurucudan közlenmiş biber çıkardım salata niyetine...Bi  de köfte kızartım,sonra da artık beni unutun,yeyin ,için oturun dedim:))

Böle işte ya şimdi Seksenler başladı,hadi izleyelim...

Kısa kısa bizden

Kızlar tatilde ama Gamse'nin orta kulak iltihabı yüzünden tatsız geçiyor şimdi bile doktorda desem anlarsınız sanırım....

Naziş'in bu tatil içinde planlanmış bir Yunanistan gezisi var,umarım havalar iyi gider.


Dizimde son noktayı Ataletim canım benim koydu....MR değerlendirmesinde koyduğu teşhis; Kemik  iliği içi ödemi ya da Kemik içi iliği ödemi...Daha önceki bir travmadan kaynaklanmış. O ayağım yıllar önce kırılmıştı...Hastalığımın adı   bile  enteresan dimi,  benim gibi açık ve net...Hastalığın adını söylerken başka soruya mahal de vermiyorsunuz,açıklaması içinde....Füzyon mutfak gibi manş fasulyesi yatağında bonfile gibi.... Bu yemek ile ilgili garsona ne sorabilirsiniz. Şimdi bir ödem çözücü ilacım var ve Ataletimin bana çizeceği bir yol haritası ile fizik tedavi ve egzersizlerim var. Haftaya tekrar görüşeceğiz ve egzersizler revize edilecek..


Dün akşam başladığım kitap...Acı Çikolata ama bu isimle daha önce başka bir kitap okuduk onunla karıştırılmasın... O bambaşka tatda bir kitaptı...Şu aşağıdakiydi...Okumadıysanız mutlaka okumalısınız.



Şimdiki  Acı Çikolata da bu:)
Henüz çok başlardayım, ama güzele benziyor. Okuyayım konuşuruz hakkında.

Şimdilik bu kadar...Bugün okeycilerle buluşup bir iki tur okey oynamak gibi bir planım var...

28 Ocak 2013 Pazartesi

Kazım Karabekir Sempozyumu ve bu haftanın diğer notları


Anlatacak ne çok şey birikti...Filmler var,kitaplar var, Gamsegamse'nin  orta kulak iltihabı var,ıslak ıpıslak bir Beyoğlu var...Ölümünün 65.yılında  3.sü düzenlenen ve katılmaktan keyif duyduğum Kazım Karabekir  Sempozyumu var.





 







(Paşa'nın himayesine aldığı çocukları...Gürbüzleri)

 
(çok sevdiğim ve herkesin kulağına küpe olması gereken sözü)

Önce Sempozyumdan notlar... Cumartesi günü Beyoğlu Tarik Zafer Tunaya Kültür Merkezinde düzenlenen ''Ölümünün 65.yılında Kazım Karebekir Paşa Sempozyumu''na katıldık. Kazım Karabekir Paşa'nın  hayatından görsellerle başladı program. Sonra sırasıyla kızları Hayat Hanım ve Timsal Hanım açılış konuşması yaptılar. Sunucu şimdi Paşa^'nın küçük kızı Timsal Karabekir'i davet ediyorum konuşma için deyince,kürsüye gelen Timsal Hanım; 72 yaşında hala bu küçük kız lafını duymak çok hoşuma gidiyor deyip tüm salonu güldürdü...Daha sonra katılan panelistler aracılığı ile  Kazım Karabekir Paşa'nın Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele yıllarındaki çalışmalarını dinledik.Kazım Karbekir  Paşa, elbette ki askerdir,mücadele adamıdır, yazardır , bestecidir ama benim en etkilendiğim yönü, çocukların eğitimine verdiği önem ve yetim çocuklar için yaptıklarıdır.Hayatını okuduğumda henüz Türkiye'de anaokulu diye bir kavram yokken,onun görev yaptığı yerlerde bu tür okullar açılmasını sağlamasını şaşkınlıkla izlemiştim.Burada Kazım Karabekir Paşa'yı anlatmaya benim gücüm yetmez ama size, Erenköy'de bulunan müze evini mutlaka  ziyaret etmenizi  önerebilirim....




Sempozyum çıkışı ,İstiklal Caddesinde yürüdük,yağmura rağmen yine de kalabalıktı...Bir kaç mağazaya girdik,hatta ben Terkos Pasajına hamle bile yaptım ama baktım karanlıkta tadı çıkmadı,karnımız da acıkmıştı. ''Bambi'' de bir şeyler atıştırdık ve bize sürekli manevi şantaj yapan Gamse'ye daha fazla dayanamayıp eve döndük.



Bu hafta iki film izledik.İlki  ''Horoz Kahvaltısı''...İlk yarı hareketsiz, Allalaaa nolcak ki bu film nereye kadar gider ki derken filmin seyri değişiyor.Ben Avrupa sinemasının dilinin sadeliğini severim. Hiç birşey olmuyormuş gibi durup bir şeyler olmasını örnek ''Sessiz Düğün''....,orada burada her yerde rastlayacağınız kahramanlarını , kimsenin rol yapmak derdinde olmamasını severim. Bu biraz İran sinemasında da vardır.


İkinci film işte dibe kadar rolünün hakkı veren aktörün dibi Jack Nicholson ve Betty Davis...Jack adamım emekli olduktan sonra düştüğü boşluğa bir de karısının ani ölümü eklenince feleğini şaşırır....Film bunun hikayesi... Hiç sevmediği karısının özleminden parfümünü kokladığı sahne beni yerle bir etti.Filmin adı;Schmid hakkında herşey...


Kitaplara gelince ''-22-Britanya Yolu'' söz ettim mi? hatırlamıyorum ama okunması çok kolay bir kitap oldu. İki gün bile sürmedi diyebilirim. Polonya'nın işgali sırasında birbirinden ayrı düşen ve altı yıl sonra bir araya gelen karı kocanın hikayesi, birbirlerini yeniden tanıma çabaları ve   görüşemedikleri altı yılda ikisininde birbirinden sakladıkları sırlar....

İkinci kitap Macar asıllı yazar Magda Szabo'nun '' Kapı'' adlı kitabı... tek kelime ile şahaser...Beğendim hem de çok beğendim. Geçen filmekiminde filmi de gösterimdeydi ama bilet bulup gidemedik. Kapı’nın başkahramanları yazar Magda ile onun ev işlerine yardımcı olan Emerenc’tir. Emerenc ,yaşlı bir kadın, evlerde çalışıyor ama öyle her evde değil,bir kere çalıştığı evde yaşayanlar onun yaptığı işe layık olacaklar..Bu kitap aynı zamanda Magda Szabo'nun otobiyografisi niteliğinde....

Pazar günü bugün ise kızlarla dışardaydık. Natilius'a gittik... Mağaza gezdik,alış veriş yaptık,yedik içtik işte... AVM de başka ne yapılır. E hadi  yaz yaz yoruldum ben.

24 Ocak 2013 Perşembe

Nostaljinin dibi

2Bugün tam anlamiyle bir nostalji günüydü...Asıl  amaç  artık yılan hikayesine dönen diz hikayemin bir atraksiyonuydu...,Ataletim canım benimin-artık bu dizin MR ını görmek istiyorum deyip üstelik de bu işi organize etmesiydi...Görüntüleme merkezi de bizim eski mahalle olunca,yani yeni yetmelik,gençlik çağının semti Fındıkzade...Fındıkzade yıllarımı,Kızılelmalı anılarımı çok yazdım buralarda...


 (Bizim ev...Köksal apartmanı...''S''si düşmüş)



Ben bugün lise yıllarıma, karı koca yeni tanıştığımız yıllara geri döndük sanki bugün...Neredeyse zıp zıpladık sokaklarda... Tanıdıklar hala aynı yerlerde oturuyorlar mı? acaba diye kapıların zillerini çalasımız geldi  nerdeyse...

Ben beş yüz milyon birinci kez yeniden yeniden anlattım, Goralıdan sandviç istemelerimi, pencereye çıkardım da, bağırırdım da bi goralı bi ayran diye hemen gelirdi de:))Bir aya kalmadan Üsküdar'a şube açıyorlarmış. Malzemeyi biz vereceğiz,elemanları da yetiştiriyoruzaynısı olacak dediler.


 






Deniz ile bu yoldan sabahları konuşa konuşa kıyın kıyım yürürdük,okula giderken.







A bu pastane hala duruyo aaaaa,  her boş derste koşardık buraya,şahane tavuk çorbaları yapardı... Nermin,Deniz, Yasemin ve Mübeccel ile bak bu sokaklardan inerdik Yenikapı,Samatya sahiline...




Bura bizim pastane değil miiii? bunu diyen kocam..Meşuuurrr Görgülü Pastanesi....Evlilik teklifi etmişti bana,  düşün demişti de, ne düşüncem be demiştim:)))Romantizmde sınır tanımam böyle de  biline...




Okul,,,Davut Paşa Lisesi... Son kalan tarihi binalardan...Kocam beni tam boy almaya çalışmış:))





Bizim semtte nostalji turu bitince yürüyerek Haseki'ye indik... Tramvaya binip Çemberlitaş'da halıcılık yapan Fatih'e uğradık. Fatih benim görümcemin oğlu, bizim kankamız olurlar karısı Meral ile birlikte... Çocuklarımız da hemen hemen yakın yaşlardalardırlar ve pek severler birbirlerini... Bizim yolumuz ne zaman o tarafa düşse  öğle yemeğini birlikte yeriz ama bu kez tokuz çünkü Goralıları götürdük dedik...Sitem etti ama hadi kahveleri söyle dedik... Bir sohbet bir muhabbettt ooo saat kaç olmuş dedik kalktık.




Fatih'den ayrılınca vurduk Nur-u Osmaniye'den aşağıya... Pıt pıt indik  Sultan Hamam'dan aşağıya...Aşağılara kadar inmiştik ki gelmişken Mercan'a da uğrayalım deyip bu kez gerisin geri Mercan yokuşunu tırmandık. Çantacıları görünce, aklıma çanta almak geldi... Ve üç kuruş pahalı olsun ama mutlaka kırmızı olsun deyip kendime kırmızı bir çanta aldım.


Tam yedi buçuk saat sokaklarda dolaşmaktan öyle yorulmuşuz ki kendimizi vapura dar attık ve çaylarımızı söyledik. Eve gelirken, pirinç ıslatın diye telefon açtım, Zuz ve Gamse evdeydi biz de yanına kızarmış tavuk aldık,Zuz da  gardişim benim bi güzel salata yapmıştı, akşam yemeği de halloldu böylece....


Bu kada...

22 Ocak 2013 Salı

Bazen de hüzünler böler yaşamı

İyi  bir hafta sonu geçirdik ama maalesef haftaya iyi bir başlangıç yapamadık. Pazartesi sabahı okula giden Gamse, daha okula varmadan öğretmen arkadaşlarının gencecik kardeşinin trafik kazasında kaybedildiği haberini verdi. Şoka uğramış gibi kalktık yataktan.

Ben gencecik fidanın görmediklerine  artık göremeyeceklerine ,yaşamayacaklarına üzülürken benim dışımda evdeki herkes geride kalanların  bundan sonraki eksik yaşamlarına daha çok üzüldüler. Nasıl bir ters köşeye yatırılmaktır bu....Hangisi daha acı buna karar vermek çok zor ama. Ben sokakta ne zaman bir yaşlı görsem, elinde telefonla konuşan, bi yerde oturmuş  kahve içerken,sohbet ederken ya da; ah annem de olsaydı,görüntülü konuşma yapabileceğimiz telefon alırdık ona diye düşünürüm.Gamse ile Naziş'in meslek sahibi olduklarını görseydi, vize final telaşlarını yaşasaydı, maaşlarını aldıklarında onu gezmelere götürselerdi,bakıp bakıp gururlansaydı mesela...Nedense annem  2000 li yılları görmeyi çok arzu ederdi hatta 2000 yılında kaç yaşında olacağını hesaplardı... Eğer yaşasaydı 2000 yılına girdiğimizde 69 yaşında olacaktı...

 Kaza haberini defalarca üzt üste verip, en ice ayrıntısına kadar veren tv kanalları acaba bunu ailelerinin de seyredeceğini, duyacakları acıyı ne kadar katmerlendireceklerini hiç mi? hesaba katmazlar bir de bunu düşündüm çokça....

İşte böyle karışık duygular içinde  geçti haftanın bu ilk iki günü...Peki sizinki nasıl geçti?

21 Ocak 2013 Pazartesi

Fotoroman;Hafta sonu

Hafta sonu kitapları










 Hafta sonu mekanları




 Gamse arkadaşlarıyla buluşunca,Naziş de arkadaş buluşmasını  cuma akşamı yapınca;bana,hadi Anne gel sana kitap ısmarlayayım dedi:)) Birlikte Kadıköy'e gittik. İlk durak Alkım Kitapevi içindeki Balzac Kafe idi. Daha içeri girer girmez Naziş;aaa dedi meğer okul müdürleri Selma Hanım ve kızkardeşi ve yeğeni de oradalarmış. Geçen yaz başı birlikte Burgaz Ada'da çok güzel bir hafta sonu geçirmiştik. Hadi büyük masaya geçelim o zaman dedik. Çok güzel bir sürpriz oldu,çok hoş sohbet ettik ve yeniden Burgaz Ada planı yaptık.Balzac Cafe'nin maşrapa kadar koca kuplarında çay içtik. Büyük bardakta çay sevmem ama burada o kupalar çok hoşuma gidiyor.
 karnımız acıkınca yemeğimizi ''baydöner'' de yedik.

 Hafta sonu filmleri




Gamse dün bütün gün arkadaşlarıyla dışardaydı,birbirlerine doyamamışlar ki, akşama da film gecesi yaptılar. Bu film çok hoşlarına gitmiş, tavsiye ettiler. Pazar gününe romantik  komedi yakışır dedim ben de:) bugün izledim.





 Dün gece yine kanallar, abidik gubidik yarışmalarla dolu olunca,cumartesi gecesi filmi oldu bu 1995 yapımı film...İnsan ruhuna dokunan bir film.Whoopi Goldberg'in oluşu bile filmi izlemek için bir bahane olabilir bence...


Bu haftanın okunacak kitapları

/Birini Naziş ısmarladı:))


Bu hafta sonu da bitti sıradaki gelsin:))

18 Ocak 2013 Cuma

Anılar,filmler,kitaplar ve dahi mücverler


Bu bünye bugün akşama kadar tembellik etti...İki gündür ki hummalı temizliğin keyfini çıkardı...Filmini izledi,çayını çorbasını içti, olmadı kitap okudu...Akşam yemeği vardı ama canı güzel bir çay ve yanında mücverden oluşan bir yemek istedi. Hazır kızlar da evde yokken,akşam yemeklerini dışarda yemeyi seçmişken şöle karı koca salonda sehpa üstünde kah  tv  de yemek programı izleyerek yedik,içtik.Aklımıza  yeni evliyken yaşadığımız bir anı geldi. Bir akşam yemeği erkenden yemişiz, ilerleyen saatlerde benim karnım acıktı. O zaman ki lakabım da Allah sizi inandırsın iskeletor:)...Neyse acıktım, ama evde, şöyle çay yanına yakışacak bir şey yok. Gözünü sevdiğim yerde de bi pastane falan gibi bişi de yok. Şimdi her çeşit var da bu dediğim 31 yıl önce...Bakkalda nane isteseniz yok, bahçesinde nane yetiştiren kurutup satandan alıyorsunuz, bakkalda salça yok niye hadi sorun niye çünkü herkes salçasını kendi yapıyo... Biz İstanbul'dan yeni gitmiş iki garip, giderken götürdüğümüz pudingleri falan pişiryoruz, ben zaten sütçüden aldığımız sütün yarısını kitap okumaya dalıp taşırıyorum falan o puding de hikaye oluyo. Lafı uzatmadan,ucunu kaçırmadan konuya döneyim. O akşam benim canım bişi istiyo ya, kocam gitti mutfağa, zeytin, bir çay tabağına da acı toz biber koymuş, yanında da tahin helva. Ben bu mudur? abi  yaratıcılık dicem demedim ama tadına da doyamadım, o zeytini bibere batırıp batırıp yeyip, ardından aldığın çay yudumuyla ağzımın cayır cayir yanmasını...Ha çok mu yandın hadi helva...Yaa ekmeğimizi tuza banmadık ama zeytinimizi bibere bandık icabında:))Şimdi arada bir aklıma gelir yaparım.




Bugün  bir film izledim...Bu yılın sekiz dalda Oscar adayı olan;UMUT IŞIĞIM...İki nevrotik çılgının, romantik komedisi...Robert De Niro adamım yine döktürmüş . Totem yapmasını falan da azcık kendime benzettim laf aramızda...




Sonra kitabımı okdum, Mrs Dalloway... Virginia gadınım ya, öle bi dantel örer gibi, oya işler gibi sıralıyor ki, kelimeleri,cümleleri... Bir durumu anlatırken ki betimlemeler, çavdar tarlalarında ki başaklar gibi sallanır onun insanları, hayaller yüzüne gül demetleri gibi çarpar,o elindeki nesneyi;bekaretini koruyan bir bakire gibi saklar,yukarı katlara çıkarken bir çocuğun bir kuleyi keşfetme heyecanını duyar ve duyurur...


Film de kitap da, ve dahi mücver de size hafta sonu önerileri olsun...Birinden birini yaparsanız kulaklarımı çınlatın.


İyi hafta sonları hepinize hepimize

benden ,bizden,filmden,kitaptan, ordan ,burdan

Öncelikle teşekkür ediyorum, blogun yeni yaşına girişi için yaptığınız yorumlara...Sessiz okuyucularıma da gelin artık tanış olalım demiştim, ses verenler oldu,çok ama çok memnun oldum. Teşekkür ediyorum.İnsan kimlerin okuduğunu merak ediyor,doğrusu:)Umarım  bu tanışıklık karşılıklı olarak hep devam eder.


Son iki gündür bizim evde hummalı bir temizlik vardı. Dün bütün  çekmeceler,dolaplar yeniden düzenlendi, açıp açıp bakıyorum.Kocam iyi ki kitap okuyup,film izliyorsun yoksa eve kafayı bozabilirdin dedi:)) Bugün de genel temizlik yapıldı, ev yerinden ırgandı...(ırgandı, başka yörelerde kullanılır mı? bilmiyorum ama  sallandı,yerinden oynadı gibi kullanılır...Bu eski kelimeler unutulmasın istiyorum,dil gittikçe fakirleşiyor sanki)
Ev yerinden ırganıp da sonra tekrar yerine yerleşince bu sefer yemek faslı başladı...  Önce ayvalı,portakallı kereviz pişirdim. Artık patates yerine ayva koyuyorum... Arpacık soğanlar, diş diş sarımsaklar ve küp küp havuçlarla birlikte sotelendi, sonra yine küp doğranmış kerevizler ve ayvalar birlikte atıldı. Biraz  birlikte piştikten sonra iki portakal suyu ilave ettim, yarım fincan da pirinçDolapta bir avuç haşlanmış bezelye vardı bu da benden olsun dedim:).En son da incceik doğranmış kerviz sapları ve yaprakları girdi tencereye...Ayva ve havuç tatlı olduğu için bir kesme şeker koydum, tuzunu zaten önceden koymuştum. Valla yeme de yanında yat  bi haller oldu. Ana yemek için detaylı bir şeye zaman yoktu,dondurucudan hemen iki palamut çıkardım, dilimledim birazını bol soğanlı sarımsaklı ve domatesli buğulama çoğunu da tava yaptım. Çorbamız dünden vardı zaten...Oldu da bitti maşşallahhhh .




İki filmimiz var.İlki hayatımda izlediğim en şaşırtıcı en şoke edici filmlerden biri diyebilirim.Köpek Dişi... Yunanistan'ın 2009  Oscar adayıymış. Aileye farklı bir bakış açısı,Ailede totolarite  falan filan...İnanılmaz bir sinema deneyimi... +18 sahneler var o yüzden oturup çoluk çombak izlemeye kalkmayın.



İkinci filmim,dün mutfakda çekmece düzenlerken,Türkçe dublajlı bir film seçeyim dedim, Gamsegamse sinemada izlemiş beğenmemişti ama  diğer filmlerimde  alt yazılı olduğu için izleyeyim dedim. Elveda ilk aşkım ve son aşkım filmin adı... Kıyamet kopmasına iki hafta vardır ve herkes  bu iki haftayı  sevdikleriyle geçirmek peşindedir. İlk aşkının yanına gitmek isteyen bir adamla, ailesinin yanına gitmek isteyen bir kızn yolları keşisir. Film bir yol hikayesi gibi geçiyor. İlginç sahneler, diyaloglar vardı ama sinemada izlemediğime sevindim. Çünkü sinema  salonundan çıkarken  , ya çarpılmış gibi ya da yüzümde gülümseme ve keyifle çıkmak isterim.


Kitabım Virginia Woolf'un Mrs Dalloway...Virgina Woolf ;kadın okuyucu için çok özel bir yazar... O demiştir, eğer yazmak istiyorsan kendine ait bir odan ve kendi kazandığın paran olmalı diye...Bu bence günümüz manifestosu olmalı, sadece yazmak için değil  herşey için...
(yorgun annesine,kahvesinin yanına en sevdiği elmalı payı getiren Naziş'de ayrı bir alkışı hak eder doğrusu:)
___________________________________________________________________________-

Bugün akşam saatlerinde M.Ali Birand'ın öldüğü haberi geldi...Gün içinde ölmeden öldüğü duyurulmuş sonra yalanlanmıştı. Adını ilk ''Ortak Pazar Hikayesi'' ile duymuştum. Kim ne derse desin Türk   yazılı ve de görsel  medyasına damgasını vurmuş biridir. Uğurlar olsun, yolu ışık olsun...Mekanı cennet olsun.




16 Ocak 2013 Çarşamba

Laleninbahcesi yedi yaşında

Tam yedi yıl önce hiç aklımda yokken,bırakın aklımda yokkeni daha bir blog yazısı bile okumamışken,blog diye bir şey duymamışken hatta ve hatta, Naziş ile bilgisayarda gezinirken bak  İzmir'de okuldayken bu blogdan faydalanıyordum yemek yaparken derken ,sen de açsana derken,nası bişi ki ben ne yazayım ki derken paat diye açılmıştı bu blog.

Şimdi hep birlikte getirdik bu çocuğu bugünlere. Tam yedi yaşına girdi bugün. Sessiz okuyucularıyla, ilk günden beri  birlikte yürüdüğümüz blog arkadaşlarıyla,adsız yorumcularıyla  bugüne geldi. Belki bugünün hatırına ses verir sessiz okuyucular, adsızlar ben şuyum der kimbilir,tanış oluruz böylece.

Bu yedi yılda hep yanımda oldunuz,sevinçlerimde,hüzünlerimde...Blog benim hayatımda ki en değerli şeylerden biri...Siz benim okuduğum kitapların,izlediğim filmlerin,pişirdiğim yemeklerin,içtiğim çayların ,kahvelerin,baktığım manzaraların,yaptığım yolculukların ,yaşadığım bu hayatın bir numaralı tanığısınız.

Bugün tanışmamızın,yedinci yıl dönümü... Umarım daha uzun yıllar  sürer.Umarım onca sarı lalenin içindeki bu kırmızı LALE,uzun yıllar oradan keyifle size göz kırpmaya devam eder.



Hepinize bin teşekkür,iyiki varsınız.

15 Ocak 2013 Salı

bugüne dair

Bir süredir ara verdiğim yürüyüşler bugün start aldı.Bu güzelim havayı kaçırsam kadı günah yazardı zaten...Karı koca çıktık,önce tıngır mıngır sağa sola baka baka yürüdük. Benim o çok sevdiğim fırından  yedi tahıllı ekmek aldık.Dönüşte buradan geçmediğimiz için,çünkü;artık yokuş yukarı çıkmaya mecalim kalmadığı için burayı arabayla geçiyoruz.Başka dükkanlara girdik çıktık.Gazetelerimizi aldık. Ama düze inince tempoyu vurduk.Kız Kulesi karşısındaki Salacak güzelleştirme derneğine kadar hiç tempoyu bozmadan yürüdük.u
Menzile gelince ,ben yine kenar masaları kapmışlardır yine diye söylenirken bi masa boştu neyseki. Hemen çaylarımızı söyledik. Burası çay bahçesi formatında ama eğer isterseniz,size ekmek arası köfte ,kokoreç falan getirtiyorlar. Kendileri de tost yapıyor. Ama siz  yok ben böreğimle ,çöreğimle,simitimle giderim derseniz ona da eyvallah. Hatta biz çayımızın yanında misler gibi tahıllı ekmeğimizi yedik.Börek,çörek neki yanında..Kocam gazetelerine,ben Vatan Kitap ekime gömüldüm. Bir kaç bardak çay yuvarladık o sıra.Sonrasında yine yürüye yürüye Üsküdar'a geldik. Bu  saatten sonra da herkes kendi yönüne gitti:)


Bir de filmim var bugünün sözü edilecekleri arasında...ABD'nin gelmiş geçmiş en iyi başkanı olarak gösterilen Abraham Lincoln'ün köleliği kaldırış dönemlerinin anlatıldığı LİNCOLN... 12 dalda Oscar adayı ve dün akşam ki Altın Kürede en iyi  erkek oyuncu ödülünü aldı,Lincoln'ü oynayan oyuncu...Politik yaşamın yumurta küfesi taşımakla eş değer olduğunu gösteren bir film demiş eleştirmenlerden biri...Bu filmden  bana kalan Öklid'in bir sözü oldu...'' Aynı şeye eşit olan şeyler birbirine de eşittir''


Bugün hava çok güzeldi memleketinde be Usta...Aynı senin sevdiğin gibiydi...Memleket havasıydı...İyi ki doğdun,nice sonsuz yıllara Nazım Hikmet...
Hehehey TARANTA-BABU 
                                             hehehey,
yaşamak ne güzel şey 
                   anasını sattığımın 
                                        yaşamak ne güzel şey... 


14 Ocak 2013 Pazartesi

meze günü,uykusuz gece, geleneksel yemek günü

Dün bu şahane meze sofrasının konuğuyduk. Zeya,Ebrucuk(Yıldızlı Fırça),Zuz,Elçin,Cancan'ın Annesi Berfu  toplaştık,Ecemin evinde ...Begüm ile donatmışlardı masayı  türlü çeşit meze ile...Herşey enfesti benim gönlüm  finaldeki elmalı pastada kaldı hala...Zeya,az kala yatıya kalacaktık demiş de ne doğru demiş. Saatler  bir aradayken nasıl da akıp geçiyor,gülüşler,keyifli sohbetler ne çabuk zamana karışıyor. Neyseki bu buluşmalardan yine binbir planla çıkılır.


(ıspanaklı börek ve elmalı turta masada yok malesef)

Ben çaydan kolaya,koladan şaraba sonra tekrar çaya geçtiğiğm yetmiyomuş gibi eve gelince de bir çay faslı yapınca sabaha kadar pilt pilt baktım. Baktım yatakta debelenmenin bir faydası yok,kalktım salona geçtim. Türkmax'da; Benim ve Roz'un Sonbaharı vardı,onu izledim. Bu filmi kaç kez izlemeye kalkıp ,vaz geçmiştim. Sanırım herşeyin bir zamanı var. Bu filmde benim uykusuz bir gecemin tanığı olacakmış.Film; Hasankeyf'e yapılan İlisu barajı için yapılmış. Sanırım amaç politik bir film yapmakmış ama bu konu biraz arkada kalmış. Hasankey'e bakmaya doyamadım, Filmde gazeteci Metin'in annesinin ağzından söylenen-20-30 yıl işe yarayacak bir baraj için binlerce yıllık tarihi yok ediyorlar sözü içimi cızlattı. Kentsel dönüşüm dalgasına yerinden yurdundan edilen insanlara dikakt çekmek açısından da doğru bir film. Sulukule derken şimdi de Balat'da aynı tezgah dönüyor. Daha dün bunları konuşmuştuk,film üstüne cuk oturdu.



Gece yatmadan önce ''Sözcükler''dergisinden iki hikaye ve bir kaç şiir okudum. Sonra yattım,sonrasını biliyorsunuz işte...Geri kalkış ve film izlemece...Hatta izlediğim film bitince bir tane de yarım film izledim. Onu hatırlamıyorum,sanırım Arjantin'de geçiyordu.

Bugün evdeydim, yemektir,ev toplamacadır,falandır filandır. Geleneksel Türk mutfağının nadide yemeklerini pşirdim. Kapuska ile başladım, misket köfte ile final yaptım. Dünden  makarna vardı o da fesleğenli , sarımsaklı ve de domatesli sos ile yeniden sunuma geçti:)



Bu kada




12 Ocak 2013 Cumartesi

Gece baskısı

Kar gitti yerine yağmur geldi.

Zuz taktı sırtına ,sırt çantasını çat orada çat kapı arkasında...Sizin evde canım sürekli bir şeyler yemek istiyor diyor, temizlik yapıldığı akşam eline çekirdek alıp geliyor, ay rejime girelim diyor , ertesi akşam elinde kadayıf, şekerpare eve geliyor.  Yastığını bana versene diyor. Okuma odama toptan sahip çıktı, bana yer kalmadı ben salondaki masaya yayıldım. Gerçi iyi oldu, karşımda televizyon, kapıdan dışarı çıkana nutfağa mı? gidiyorsun, gelirken bi çay suyu koysana, gitmişken bana su getirsene, kave içelim mi? diyorum.



Bu sabah  kızlar gitmişken , geri kalan zevat uyurken; Özcan Deniz'in'' Araf'' izledim.Leylak'ım dün ütü yaparkene izlemiş. Hadi  aklıma gelmişken izleyeyim dedim. Sinemada izleyecektik o hafta bişi olmuştu. Ay Allah korumuş.  Filmde tek sevdiğim kişi başrol oyuncusu kızın anası, bu kadar mı? doğal oyunculuk olur annem, yesinler seni. Biri artık Özcan Deniz'e boynunu kırtlatıp durmasını, bırakmasını söylesin.Şimdi ben söylesem yanlış anlar, hani severdin beni falan der. Severim de herkes bilir. Ama bu olmamıştı. Belki de ben anlamadım, olamaz mı? mesela basmadı kafam gibi...Film bir Yeşim Ustaoğlu filmi... Yeşim Ustaoğlu demek benim için Pandora'nın Kutusu demek,Bulutları Beklerken demek. Belki bu film  fazla gerçekçiydi, sonu öyle bitmeseydi,Özcan Deniz bu filmde bari karizma peşinde olmasaydı. Film beni böyle acıtmasaydı...




Yeni kitabım Nazım Hikmetîn ''Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'' daha önceki yazımda söylemiştim. Hele bir bitireyim konuşuruz.



Bu dolmalar geçen günkü okey partisine eşlik etti,  dey gidi dey, annem bunları misket gibi yusyuvarlak sarardı... Hiçbir zaman beceremedim... Özlediğimiz zaman lahanaları ince ince doğrayıp, kıymalı, soğanlı, bulgurlu, acı biberli pişiriyorum. Hafif sulu bırakıyorum. Bildiğiniz kapuska işte, yiyin yiyin aynı dolmanında tadı böle işte diyorum...

bugün Gamsegamse'nin direksiyon dersi vardı,ilk kez izlemeye gittim. Ay bi uzun sürsün, ben arkada uyuyayım, bildiğiniz uyuma yani. Bizim Kız da geri geri giderken beni farket, a annem uyumuş diyo... Nato yolalrında bi aşağı bi yukarı, dur kalk dur kalk, hoca da  bembeyaz saçlarına bakmadan,Allaam ya bana anne anne demez mi?Uyumayayım da ne yapayım.

Uyuma demişken ben sahiden gidip uyuyayım ya...

8 Ocak 2013 Salı

Bizim evin halleri cik cik öter kuşları

Bu güne damgasını kar tatili vurdu...Daha doğrusu geceden itibaren diyelim. Öğrenciler ve öğretmenlerin daha fazla ajitasyon yapmasına dayanamayan Vali,  beklenen tatili gece yarısı açıkladı ancak. Tabi haberi olamaynlar yine erkenden kalkıp yollara düştü, servis bekledi. Bizim kızlar saadet zinciri sayesinde:)) hemen haberleştiler, ve yattıkları yerden kalkıp geceye aktılar...İstanbul Valisi karla imtihanında öğretmen ve öğrencilerden geçti  gerisini bilemem.



Sabah ,madem kar tatili dedim ve  kahvaltıyı, pazar kahvaltısı olayına dönüştürdüm. Bir mücver patlattım ki sormayın gitsin. Ama ben onları tıka basa doyurdum,geç de kalktık bu  akşama kadar idare eder, arada bir şeyler atıştırırlar dedim ama kazın ayağı öyle değil çünkü evde nifak yuvası Zuz denen kişinin varlığını unutmuşum:)) Acıkma emareleri görünce ,Çiğdem'den aldığım ilhamla, hemen lor peynirinin içine bolca maydonoz doğradım, bir kaç yumurta kırıp, ekmeklerin üstüne sürüp fırına attım, Milföy hamurlarının bir kısmına sosis,bir kısmına sucuklar sarıp rulo şekli verdim onlar da yallah fırına veee patetesleri iyice yıkadım, hatta fırçalayarak yıkadım,ikiye böldüm. Tuz,karabiber karışımına batırıp batırıp  fırın tepsisine dizdim. Pişince ızgara kısmını açıp biraz da kızarmalarını sağladım. Ara ara üstü çizilmiş sosisler de koymuştum. Ballı hardal ve sarımsaklı mayoneze batırıp batırıp yediler. Anladığınız gibi bugün bizim evde sağlıklı  beslenme günü değildi:)) Ama beslenme alışkanlığı haline gelmediği sürece arada bu tür zararlı şeyler yapmak pek heyecanlıdır:))Ha bu kadar şeyler yapıyorum da ne kadar takdir görüyorum siz söyleyin ,dün sabah yattığı yerden, elimde kahve kupam olduğu halde bilgisayarda  maillerime bakan, bloguma bakan bana Zuz  şöyle dedi- Sen milenyum kadını olmuşsun tam, ben anne gibi kadın seviyom. sanırsınız evlencez töbe Yarabbim ya..Kendisi soteye yatmış kahvaltı bekliyo orda ,ona bişi diyen yok

Bugünü en güzel yapan olay ise, Bizim Ana sınıfımız öğrencilerinden gelen karttı...Türkiye'nin en doğusundaki kardeşlerimiz ,çocuklarımız , onların yanlarında olan herkese bu kartları hazırlayıp göndermişler... Herkese derken, yılbaşına kadar olan gönderi sahiplerine...


(Melek,meleğimsin)

Dün gece yarısı Zuz ile yemekteyiz programını izledik. Çünkü; bir arkadaşı yarışmacıydı.. Pek şeker pek esprikli bir kadındı ve Zuz hep yaptığı yemeklerden söz ederdi.  Sonra karşılıklı kitap okuduk. Sabah da onun Turkcellcisnin gelişiyle uyandık. Deyin ki niye hehe çünkü İstanbul'a gelirgelmez ilk iş telefonunu suya düşürdü. Turkcell bir yetkili gönderdi telefonu aldırdı ve yerine ona numaraları yüklenmiş bir başka telefon getirdi. Tamir olunca getirecekler ama yine de siz başka telefonun pazarlığına başlayın demiş, pek ümit yokmuş.

(yeni kitabım ve Che'li yeni ayracım... Gördüğünüz falda ise III.Lui çıktı ,bakanın aklına fikrine sağlık  diyorum)


Bu akşam ''Seksenler '' izliyoruz.

Yazı başlığı Reşadiye Cer ekibinin söylediği Tinyaba'nın daşları da cik cik öter kuşları  türküsünden esinlenme...Pek severim de:)


7 Ocak 2013 Pazartesi

Zuhalzede

Dışarıda lapa lapa kar,elimde karamelli kahve,karşımda kitap okuyan Zuz var daha ne olsun. Günlerdir yazamama nedenlerimden biri de Zuz:)) Gidiyoruz geliyoruz,gece yarılarına kadar romantik komediler izliyoruz. Dün gece mesela iki tane üst üste çaktık. Sabah geç kahvaltılar edip,arkasında saatler süren kahve keyifleri yapıyoruz. Kar yağarken perdeleri açıp ,kanepenin  üstüne tüneyip karı seyrederek konuşuyoruz.Üç gülüp iki didişiyoruz.Birazdan kar altında yürüyüp,pazarcılar gelmiş mi? diye bakacağız.Öle işte bizde durumlar.




Kızlar okuldalar ama tatil beklentisi içindeler.Durmadan arayıp orada kar nasıl diye soruyorlar.

Geçtiğimiz cumartesi Kadıköy'deydik. Kitapçı kitapçı,dükkan dükkan dolaştık.İki yeni kitap aldım ''YKY'nin Kadıköy şubesinde. Nazım Hikmet'in ''Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'' adlı romanı ve Virgina Woolf'un ''Yaşlı Kadın ve Papağan''...Bu arada YKY  de ayın yazarı Nazım Hikmet....Kitapaları o neden %25 indiriml haberiniz ola...Yemeğimizi  de ''Bay Döner'' de yedik ve eve döndük.

Pazar günü kahvaltımızı neredeyse öğle saatlerinde yaptık.Akşama kadar evdeydik. Zuz bir ara arkadaşının mızıka kursunu izlemeye gitti...Sen geçen gelişimde bana daha çok özenmiştin dedi diye,akşam yemeğine fırında kuzu şiş yaptım.Patlıcanlar etten daha zor pişti...Onun için başka bir taktik geliştirmeliyim...Hafif pişirip öyle şişe dizmek gibi mesela...





Okuduğum kitap ;Leylak Dalıcımın hediyesi ''Kar İzleri Örttü''...20 yazarın yazdığı içinde kar ve yılbaşı olan cinayet öyküleri... Beğendim...Hele dışarda kar yağarken ve de yeni yılın  başlarındayken okumak tam zamanında ve çok keyifli oldu.



Bizde böyle böyle sizde nasıl...

Düzenleme ve duyuru...
Leylak Dalıcım ve Ataletim canım benim bloglara  taze bir nefes yeni bir heyecan getirdiler ve ''Kitaplık Kurdu''blogunu açtılar. İnteraktif bir blog olacak, bizlerin de katılımıyla...Okuduğunuz kitapları,kitaplıklarınızı paylaşabileceğiniz bir blog...
Leylak Dalıcım jest etmiş,benim hediyem kitapla başlamış hatta,yol gösterici olarak. Böylece format daha anlaşılır olmuş.
Şimdi buraya gidin hem blogu görün hem de başlayın paylaşımlara anacım:)