Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

23 Eylül 2014 Salı

Kitap İle Sohbet

Bugün çok özel bir mekanda  çok özel  ve çok güzel bir toplantıya katıldım.Yedi yıldır her salı günü  Sunay Akın'ın sahibi olduğu ''Oyuncak Müzesi'' nde yapılan  ''Yasemin Sungur'la Kitap ile Sohbet'' 7. sezonda 200.buluşmasını gerçekleştirdi... Bu buluşmaya bizim gibi kitapseverler dışında kitaplarını severek okuduğumuz beş yazar da katıldı.

İmza günlerine gidiyoruz, yazar buluşmalarına katılıyoruz zaman zaman ama bu tam anlamıyla beşibiryerde idi... Öyle yazarlar,konuştu biz dinledik değil... Karşılıklı konuşmalar yaptık, sorular sorduk, cevapları öyle geçiştirmeyle değil uzun uzun, geniş geniş aldık.



                                  (Yasemin Sungur ile)
Mehmet Zaman Saçlıoğlu'nu genelde öykücülüğü ile tanırız ama yazdığı roman ile ''Yunus Nadi Roman Ödülü''nü aldı. General Uçtu; Bibliyomanyaklar'ın da ekim ayı kitabı biliyorsunuz. Kitabı buluşma öncesi okudum ve çok beğendim.Ama okurken hep, neden şimdi demiştim bu roman neden şimdi yazıldı acaba, geç kalınmış, ertelenmiş bir kitap mı yoksa... Bunu, Mehmet Zaman Saçlıoğlu'na sorduğumda ,bu romanın planları içinde olmadığını, ama arkadaşı Ayhan Kavas'ın bu hikayeye benzer bir hikayeyi gerçekte yaşayan birini tanıdığını ve bu hikayeyi film yapacağını ve de kendisinden senaryo yazmasını  istediğini söyledi. Kendisi de hikaye çok güzel ben bunun romanını yazayım demiş çok da iyi etmiş. Kitap film yapılma aşamasına gelmiş, hatta baba rolü Ahmet Mekin'e teklif edilmiş.Kitabın hikayesi,bizim jenerasyonun da hikayesi olduğu için ben özellikle bir bölümünden çok ama çok etkilenmiştim.Kitabı okuyacaklar olacağı için söylemeyeyim.


Aslı E. Perker; "Sufle" adlı kitabında ayrı ülkelerde yaşayan üç kişinin  hayatlarında uğradıkları ani şokları yemek yaparak özellikle de sufle yaparak atlatmaya çalışmalarını anlatıyordu. Öyleki sufle hayat gibidir, tam zamanında ya da zamanından önce fırından çıkarırsanız söner diyerek, yediğim sufleleri yapanların ruh durumlarını tahlil etmeye çalışmama neden olmuştur :)
Aslı E. Perker yeni anne olmuştu ve kızı Leyla'nın doğumundan sonra hayatında meydana gelen değişiklikleri anlattı, yazar olmasını çok çılgın bir anneanneye sahip olmasına borçlu olduğunu ve her kitabında mutlaka ondan izler olduğunu söyledi. Hatta  7 yaşındayken cebinde 25 kuruş ile evden kaçtığını ve beş saat sonra bulunduğunu anlattı. Toplantının sonunda okuduğu Edgar Alan Poe'den Anabel Lee şiirinin benim için  hatta benim yaşımdaki tüm kadınlar için anlamını bir bilebilseydi o şiiri okumakla beni nerelere götürdüğünü...Çok konuştum diye söyleyemedim ama bizim gençlik (yani ilk gençlik diyelim şuna) :) yıllarımızdaki kızların hepsinin defterinde bu şiir yazılıydı.

Ayşe Erbulak; kendi yazma serüvenini anlatırken babasının kızı olduğunu bir kez daha gösterdi. Bizi kahkahalara boğdu.  O çok hüzünlü hikayesi ile bile bizi güldürdü. Norveç'te insanların çok uzun yaşadığını, 100 yaşını geçen bir sürü insan gördüğünü onların da sizin bizim gibi sağlıklı olduklarını ama kendisinin 52 yaşına kadar yaşayabilen bir Norveçli bulduğunu,onun ölümünden sonra Türkiye'ye döndüğünü anlattı... Kitabı ''Çok Şekerli Ölüm''ün kitapçıda diyet kitapları arasına konduğunu,ilk kitabının ilk bölümünü Norveç'te yazdığı için ağır ağır aynı oradaki hayat gibi yazdığını o yüzden ilk bölümünün zor okunduğunu ama İstanbul'a döndüğünde ikinci bölümünün de aynı İstanbul gibi hızlı yazdığını o yüzden  de ikinci bölüm patır kütür koşar gibi okunur. Kitap bir anda biter derken, biz Ayşe Erbulak hep bi anlatsa biz de dinlesek duygusuna kapıldık.

Orhan Bahtiyar hep tarihi kurgular yazıyor ve bunlar için uzun uzun araştırmalar yapıyor ama ben ondan mutlaka bir mizahi roman da beklerim.Çünkü yazma serüvenini bu kadar esprili  anlatan biri bunu da yapabilir. Yazmaya ilkokulda kompozisyonlar yazarak başladığını  ama bunu çok abarttığını bir 10 Kasım'da öyle coşmuşum ki yazarken en sonunda da 10 Kasım  hepimize kutlu olsun diye bitirmişim, işte o zaman yazmaktan bi soğudum ama Sunay Akın sayesinde yeniden yazmaya başladım dedi.Orhan Bahtiyar aynı zamanda Kaz Dağları aşığı...Son romanında hiç kıymeti bilinmeyen Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinde Vecihi Hürkuş'u bir roman kurgusu içinde tanıttı bizlere...

Emre Caner; işte bu benim ayıbımdı, hiç kitabını okumamışım hele de Osman Hamdi Bey'i... Yasemin Sungur da  bu kitaptan çalışmalarında nasıl faydalandığını anlatınca ben yerle bir oldum. En kısa zamanda okuyacağım. Hayatında yazmak dışında hiç bir işle meşgul olmayan bu yazarı  kitaplarından önce tanımak da ayrı bir hoşluk oldu aslında.

Biz aynı bir ev sohbetinde gibi yazarlarla sohbet edip edebiyatın tüm lezzeti damarlarımızda akarken saatler akıp giti ve her yazarın seçtikleri birer şiiri okumasıyla toplantımız bitti. Evet! hayat kısa edebiyat çok uzun malesef o yüzden Yasemin Sungur'a bin teşekkür  bize böyle edebi tadımlar yapabilme olanağı veren projeler yaptığı için...