Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

23 Kasım 2016 Çarşamba

Hoşcakal Sonbahar

Çok keyifli bir sonbahar değildi açıkçası,ülke gündeminden bolca nasibimizi aldık. Allaha şükür dolarımız euromuz yok ama bunun ekonomiye yansıması tabiki halka yani bizlere olacak. Cinsel istismar yasası geri çekildi. Bunu kesinlikle sosyal medyaya borçluyuz. Hep birlikte hareket edince ne güzel oluyoruz. 

Böyle günleri atlatmanın bence çözümü, içe dönmek. Daha çok okuyorum, film izliyorum, durmadan yemek pişiriyorum, Yeni şeyler deniyorum. Kinoalı kısır  ve avakado sos mesela. Arkadaş bu avakado denilen şey yenir yutulur şey değil. Kokusu yok, tadı yok. Benim kızlar da durmadan alır. 
Dün baktım, dolapta yine iki tane var ve çok olgunlaşmış. Bari sos yapayım da, bişilere falan katar yerler dedim. Avakadoların içini kaşıkla kazıdım iyice ezdim, bir kaç diş sarımsak ve bir çorba kaşığı yağ, tuz ve karabiberle azcık soteledim. Dergilerde neyin görüyorum, kızarmış ekmek üzerine sürüp üstüne de füme tavuk veya dana jambonlar koyuyorlar. Çok şık sunumlar oluyor. Ama ben teşekkür ederim. Ispanağı püre yapıp koysam daha iyi valla. Yine de yapmak isteyenler için tarif verdim. Ay verdiği tarifi kötüleyen biri olarak tarihe geçeceğim. Zaten dün bir kaç motif öreyim o arada da televizyona bakayım dedim. İşte Benim Stilim başlamış yeniden. Du hem bir kaç tüyo kaparım diye düşündüm. En beğendiğim kıyafet jüri tarafından yerin dibine sokulunca zaten zevkimi anladım 🙃Yani o yüzden avakado konusu da böyle bir şey olabilir. 


Pazartesi günü bizim pazarımız, bizim sokak hariç tüm mahalleye yayılır pazar. Bu, burnumun dibindeki pazara bile arada giderim. Deyin ki niye... Çünkü; pazara gidince pişirmeyeceğim bi sürü gereksiz şey alıyorum. Onun yerine kocamın eline bi  liste verip bu işten yırtıyorum. Ama bu hafta ben de gittim, zira kara lahana alacaktım ve bunu kimseler aldırmam. Dolmalık, küçük yapraklı, sap kısmı mor ve ince olmalı. Bu da bir tek Beykoz Köylüsünün tezgah açtığı yerde var. Neyse gittik , ben tam istediğim gibi lahanaları alırken tezgahta kuzu ıspanakları ve tam Ordu'da ki pazılar gibi kırmızı saplı pazıları görünce onları da aldım. Yemyeşil geldik pazardan. Lahanaları haşladım gelir gelmez ve hemen dolma sarmaya oturdum. Allah seni inandırsın bacım bir buçuk  film izledim sararken, öldüm bittim  baktım çok oldu, bir kısmını dondurucuya attım. Ama ertesi günü koro çalışmam var ohh yarın akşama da kalır dediğim dolma, kendi elcağızlarımla mayaladığım yoğurtla birlikte anılara karışınca mecburen dondurucudakini de pişirdim. Ha izlediğim film de konsepte uygundu😍 "İki Kadın Bir İnek"... 



Bu hafta başka ne yaptım bakayım ha, Tavsiye Eviinde tekstil konulu bir araştırmaya katıldım. Valla kendimden korktum meğer nevresimler üzerine doktora yapmışım da haberim yokmuş. Bir konuştum car car, kendimden bıktım valla😍 Ama kombinler konusundaki görüşlerimle moda rüzgarları estirdim 
 :)  :)

Pazartesi , salı akşamları koro. çarşamba akşamı da kitap kulübü olunca kızlarım tarafından feci  şekilde onları ihmal etmekle suçlandım. O yüzden de ertesi günü sabah erkenden işim olmasına karşılık öğleden sonra eve dönüp en sevdikleri yemekleri yaptım. Fedakarlıkta üstüme tanımam  :)

Cumartesi gününü evde dinlenmeyi seçen Nazlı ile film izledik. Çok keyifli bir filmi tabsiye ederim.
"100 Yaşında Camdan Atlayıp Kaybolan Adam" Huzur evinde , 100. yaş gününde camdan atlayıp maceradan maceraya koşan, patlayıcılar özel merakı olan adamın hikayesine biz bayıldık. Aynı adlı kitabından uyarlanmış.


Pazar günü ise karı koca voleybol maçına gittik.  Vakıfbank ve BJK kızlar takımın maçıydı. Vakıfbank oyuncuları muhteşemdi. BJK lı oyuncuların ise biraz servis çalışması lazım. Beni fııtık ettiler izlerken. Yeni sporcuları izlerken hep bizim oynadığımız yılları düşünüyorum. Kapalı spor salonu olan ender okullardan birinde olduğumuz halde, hocamız acemilik çekmeyelim diye Spor Sergi Sarayını bizim cilalamamız karşılığında her perşembe orada antreman yapmamızı sağlamıştı. Kız ve erkek takımları bir arada ne şamata yapmıştık :) Sonra da hep birlikte yemeğe gitmiştik. Hem de nereye biliyor musunuz? Ay nerden bileceksiniz  :). Okulumuzun yatılı kısmının yemekhanesine gittik  :)
 

Hadi biraz da kitap...Çok ilginç bir kitap okudum. Damızlık Kızın Öyküsü/ Margaret Atwood...

Dün akşam okuduğum kitaba ara verip,çoktandır okumak istediğim bir kitaba başladım.Bugünü de sadece bu kitabı okumaya ayırdım ve az önce bitirdim. Damızlık
Alfa Yayınları'ndan çıkan kitap, yayınevi kapandığı için malesef satışta yok. Ben de pdf olarak biraz zor bir okuma yaptım aslında.Ama kötü bir çeviri olmasına karşılık son derece ilginç olması beni kitaptan koparmadı.

İnsanoğlunun ari ırk merakını yakın tarihte nelere mal olabileceğini Hitler'de gördük. Çok ama çok yıllar önce Hitler'in ari ırk yaratmak amacıyla kurdurduğu insan haralarını anlatan bir kitap olan "İnsan Harası/Lois Charles Roye" okumuştum. Refik Erduran çevirisiyle 1953 yılında basılmış ve Türkiye'de 100 bin satmış, İnsan Harası... Damızlık Kızın Öyküsü'nü okurken hep o kitabı hatırladım. 
Kadının en önemli özelliği sayılan doğurganlığı kendini bilmezlerin iktidarlığında kötü yazgıya da dönüşebiliyor.

Kitap kulübümüzün bu ay ki kitabı ise daha önceki yazımda da dediğim gibi Celile/Osman Balcıgil idi.



Çok keyifli oldu,hepimiz Yahya Kemal'e çok kızgındık aşk konusunda ki vefasızlığı yüzünden. Hatta ben koroda Endülüste Raksı söylerken bile hala kızgındım :)



Ay ne  de yazasım varmış, hadi bitireyim artık.