Turumuzun ikinci günü sabahı uyandırmadan da önce kalkıp, giyinip aşağı indiğimizi yazmıştım. Çünkü sabahları alelacele yapılan kahvaltılar bana çok keyifsiz geliyor. Henüz insanlar yeni yeni aşağı inerken biz keyif çaylarımızı içiyorduk.
Yola çıktığımızda yine konaklar arasından süzüle süzüle Kristal Teras'a doğru yol almaya başladık. Rehberimiz Perihan hanım oraya varıncaya kadar bizi hiç bir şey atlamadan araya serpiştirdiği hoş anekdotlarla hem bilgilendirdi hem de etrafa daha ilgiyle bakmamızı sağladı.
Kristal Teras, tamamiyle turizme katkıda bulunmak amacıyla Tokatlı Kanyonu üzerine 80 metre yüksekliğe yelpaze şeklinde yapılmış bir seyir terası.75 ton ağırlığı taşıyabiliyor ve bir roketatar mermisi ile bile kırılmayacak dayanıklılıktaymış.
Burada çay kahve içilebilecek bir kafe hizmet veriyor.

başlangıçta cam üzerinde olmak, bastığın yerden aşağıyı görmek ürkütücü gelse de insana verdiği his garip bir duygu.Ben Çin'dekini görmüştüm bir belgeselde onda cam kırılma efektleri falan var, insanlar kafayı yiyor:)
Cam Teras'tan sonra çok güzel bir yolculuk güzergahı izleyerek Amasra'ya ulaştık. Yolumuz üzerindeki Bartın Asıklar Yolunu ilkbahar veya sonbaharda mutlaka görmek istiyorum. Kilometrelerce uzayan ağaç tünelleri içinden geçtik. Hareket halinde olduğumuz için fotoğraf çekemedim.
Amasra'ya bundan sekiz yıl önce yaz aylarında gitmiştik ve bir çatı katı kiralayıp iki hafta kalmıştık. O gün bugün biz ailece Amasra'ya sevdalıyız.Canım İlknur ve Ailesinin bunda payı çok büyüktür. Bize o evi bulmuşlar ve unutulmaz bir Bartın günü yaşatmışlardı.Ay bunu demiştim ama yüz bin kere de olsa yine derim:)
Amasra yağmurluydu ama ne gam her haliyle çok güzeldi. Zaten biz meteoroloji raporumuzu alıp gitmiştik, şemsiyelerimizi açtık ve anılarımıza yolculuk ettik.
Sonrası en sevdiğim yol; eve dönen yol.