Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

27 Şubat 2012 Pazartesi

Cadde, film, kitap, yağmur falan filan

Başlıktaki caddenin anlamı, cumartesi günü Gamsegamse, Zeya , Ebrucuk ve bendenizin Bağdat Caddesinde gerçekleştirmiş olduğumuz program. Yeni mekanımız olan Zamane Kahvesindeydik. Yedik , içtik bolca sohbet ettik, caddede turladık.Dünya Aktüel kitapevinde kendimizden geçtik. Akşam çayımızı kahvemizi Gloria Jean'sde içtik ve evlerimize dağıldık.İçtiğim zencefilli ve limonlu yeşil çaya bayıldım. Kendim evde de yapacağım bundan sonra.

Gelelim filme...
Fifty fifty-50/50... 27 yaşında radyocu , genç bir adamın kanser olduğunu öğrendikten sonra, hayata karşı duruşu, ailesinin, sevgilisinin, kankasının hatta terapistinin ona yaklaşım şekli komedi-dram şeklinde anlatılmış.Filmde hiç bir abartı, öyle kenar süslemeleri falan yok. Bu kadar mı? yalın anlatılabilir diyorsunuz.Hayatta hiç ummadığımız zamanda istemediğimiz bir şey gelip bizi bulduğunda, bununla nasıl baş edebilirizin cevabı aranmış. Film bana kısa bile geldi, nasıl bittiğini bile anlamadım. Bu filmi izleyin isterim.Aspen Film festivalinde geçen yılın (2011) filmi seçilen , Broadcast’te en başarılı film senaryosu ödülünü alan (2011), müzikal ve komedi gibi ödüllerde de uluslararası alanda ödüller kazanmış ,ortalama izleyici puanı da 10 üzerinden 8 olan bir filmi izlememiş olmak istemezsiniz sanırım.

Şimdi kitap...

Paul Auster'in Kış Günlüğü...
Daha önceki yazılarımda , henüz kitabın başlarındayken; acaba bir yazarın hakkında bilmediğim bir şeyin kalmaması beni nasıl etkiler diye sormuştum.Ama okudukça gördümki; Yazarlığının dışında da çok sevdim Paul Auster'i... O kadar samimi anlatmışki kendini. Ben, kendimi anlatsaydım bu kadar samimi olabilirmiydim bilemem.
Dünyaca ünlü bir yazar da olsan, dünyanın öbür ucunda yaşayan bir ev kadını da annen aklına geldiğinde hissettiğin duygular aynı...Gece uykun bölündüğünde aklına gelenler hep kötü olaylar,taksi ararken senin dışında bir sürü başka taksi bekleyen olunca hissettiğin duygu da hep aynı...İlk gelen taksiyi kapmak.Ve eski günlerin geri gelmesini istemesen de özlediklerin hep aynı...eski telefonların zili, plaklar, siyah beyaz filmler,iki film birden oynatan sinemalar ve 30 yıl dayanan tost makinaları.Bu kitabı okurken kendinize doğru yolculuk yapmak garanti. Paul Auster ömrünün kışının kapısından içeri girerken bize bu yolculuğu hediye etmiş. Umarım ikinci bölümünü de yazma fırsatı bulur.

Hadi cadde, film, kitap tamam da yağmur nerede derseniz ; dışarıda...yani yağmur yağıyor:)

İyi bir hafta olsun hepimiz için .