Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

7 Eylül 2018 Cuma

Yaz da bitti

Yaz bitti, şu an dışarda deli gibi bir  dolu ile karışık yağmur var. Artık gönlümün efendisi sonbahar geldi.
Biz yazı Kuşadası'nda uğurladık. Daha doğrusu Kuşadası'nı merkez alıp çevre gezileri yaptık.
Bu gezimizi organize eden kankalarımız Ercü ve Banu'ya teşekkürü borç biliriz😎
Kuşadası- Davutlar mevkiine şu manzaraya konuşlandık. Güneş bir başka batıyor buralarda ve dalgalar da sabaha kadar bıkmadan usanmadan ninni söylüyor sanki. 
İlk gün  önce denize attım kendimi öğleye kadar, acıkana kadar yüzdük de yüzdük ta ki karnımız acıkana kadar. Acıkınca da hadi yemegi Kuşada merkezde yiyelim dedik ama çıktıktan bir kaç dakika sonra fikir değiştirip yolda  yemek yeyip  Meryem Ana Evi'ne gittik.

Hz İsa'nın ölümünden sonra Aziz St Jeans tarafindan Meryem Ana'nın buraya getirilip hayatının sonuna kadar burada yaşadiğı söyleniyor.
Selçuk'a 9km uzakliktaki Bülbül Dağı'nda bulunan Meryem Ana Evi'nin olduğu bölgenin girisinde buyük bir Meryem Ana heykeli.bulunuyor.
Meryem Ana Evi 23.Papa tarafindan Hristiyanların hac yeri olarak kabul edilmis.
Ziyarete gelenlerin dileklerini astıkları duvar.



Hz İsa'nın ölümünden sonra Aziz St Jeans tarafindan Meryem Ana'nın buraya getirilip hayatının sonuna kadar burada yaşadiğı söyleniyor.
Selçuk'a 9km uzakliktaki Bülbül Dağı'nda bulunan Meryem Ana Evi'nin olduğu bölgenin girisinde buyük bir Meryem Ana heykeli bulunuyor.
Meryem Ana Evi 23.Papa tarafindan Hristiyanların hac yeri olarak kabul edilmis.

Meryem Ana  Evi'ni ziyaret ettikten sonra, girişler kapanmadan Efes Harabeleri'ni gezmeye gittik. Giriş yasağı 18.30 da başlıyormuş, biz tam 18.00 de girdik. İçeri girdikten sonraki zamanın önemi yok.
Bu saatte gitmenin şöyle bir avantajı oldu. Hem kalabalık dağılmıştı hem de güneşte yanmadan tıkılmadan rahat rahat gezdik.
Burası bambaşka bir atmosfer, gitmeyenler ne yapıp edip mutlaka gitsinler. O geniş ve uzun yollar, başıma tac edecegim güzellikteki kütüphane görmeden olmaz yani diyeyim size...
Şu yolda yürümek, alttaki kızı kucaklamak istemez misiniz? O zaman gideceksiniz bi zahmet😍
Alttaki foto bir tuvalet... Altta su kanalı geçiyor. Büyük bir odanın tüm duvar dipleri böyle tuvalet taşları ...

O taraflara gidince Şirince'ye gitmeden olur mu? Olmaz, kadı günah yazar😍


Şirince akşam ışıkları altında da bir başkaydı. Şarap tadımları yaptık, beğendiklerimizden satın aldık valla kendim için her gittiğim yerden aldığım gibi yine bandana aldım.

Gece geç saattte Kuşadası'nda birer çorba içip Davutlar'a döndük. BJK maçı vardı ve Kara Kartallar Kuşadası'nı inim inim inletiyordu. Kocamgil maç izleyecek bir sandalye bile bulamadılar😍

O yorgunluğa sabah 06.00 gibi yola çıkıp, kahvaltıyı Pamukkale'ye yakın bir yerde yaptık. Bahçe içinde şirin bir yerdi. Ortaya iki kişilik serpma kahvaltı, ve dört tane de otlu petnirli ve patatesli gözleme  ve bir demlik çay söyledik. Şimdi biz serpme kahvaltı ortaya iki kişilik dedik ya, su istiyoruz iki bardak getiriyorlar😍 Allahım ya güler misin ağlar mısın? Ama iyi ki de iki kişilikti bir taz tereyağ geldi. Anam dört kişilik desek tencere ile mi gelecekti bilemedik ama her şey mis gibi taze ve lezzetli, gözlemeler el açmasıydı ve incecikti. Yiğidi öldürürüm ama hakkını yemem😍

Pamukkale bizim balayı duraklarımızdan biriydi. Kleopatra Havuzunun olduğu otelde üç gün kalmış. Ben odamdan çıkıp iyon sütunlarına, heykellere falan basa basa yüzmenin keyfine doyamamıştım. Ama siz burada durun çünkü; artık tüm oteller Pamukkale'nin suyunu kullanıp traventenlerin kararmasına neden olduğu gerekçesiyle yıkılmış ...Buraya kadar süper ama oteller bu kez aşağıdan da suyu alıyor ve Pamukkale kararıyor, yetişin görün. 
Pamukkale'ye giriş 50 lira... Siz müze kartı çıkarın bence... Efes'e gittiğimiz de benimkinin süresi dolmuştu yenilettim. Oraya da giriş 50 lira çünkü ve ertesi gün Pamukkale'de kendini amorti etti.
Biz anı tazelemeye koşa koşa Kleopatra/ Antik Havuza gittik. Ama ne görelim. Havuz etrafında odalarımızın olduğu yer  artık sıra sıra büfeler... Kuçük su 6 , limonata 25, hamburger 70 lira... Havuz başında da bir turnike giriş 50 lira...Bişe yemedik, içmedik ama anıların hatırına havuza girdik.
Havuz anababa günü zaten. Senin elli liraya girdiğin havuza 
eller  5-6 liraya giriyo bacım. O yüzden Banu'ya arada suyundan  da iç kızım elli lira verdik  dedim😍
Neyse azcık da romantik şeylere gelelim. Bu fotografın ilk versiyonunda ben 21 yaşındaydım aynı bugünkü gibi...Zaten yıllar bi yaşımı değiştirmedi😍
Size Kleopatra havuzundan da bi fotoğraf koymak isterdim ama çekilen fotoğraflarda ya yanımda biri öpüşüyor, ya da kafamı alttaki sütunlara kafamı vururum diye korkmadan suya dalanların tam dalış anındaki poposu var.Onun yerine size Pamukkale Arkeoloji müzesinden Tanrıça İsis Fotoğrafı vereyim😍

Biz arkeoloji müzesini gezerken müze görevlisi kocama, ne o dayı yorgun görünüyorsun demiş. Kocamda buralar ne olmuş böyle bi su bile 6 lira deyince( yani o sorunun cevabı bu muydu bilemedim😍) Dayı, sakın buralarda bi şey satın alma, bir şey yeme in Denizli'ye  Babadağlılar iş Hanına git istediğim gibi alışveriş et. Yemek de Denizli'de ye... Biz de öyle yaptık .
Babadağlılar İş Hanından 27 şer liraya nevresim takımları aldım. Bak inanmadınız mı, yazıyla yirmi yedi yetele😎Kombinasyonunu da kendim yaptım. Siyah beyaz çizgilİ çarşafa  siyah beyaz puantiyeli nevresim gibi mesela... Kızlar bayıldı. Yorulunca bi de Zafer gazozu içtik misss. Pamukkale'de bir bir bardak limonata fiyatına nevresim takımı aldık yav😍
Artık acıkmıştık, otoparktan arabayı alırken otoparkçıya nerde yiyelim dedik, arabayı çıkartmayın o zaman aha şurda yeyin diye ara sokaktaki salaş lokantayı gösterdi. Beğenmezseniz faturayı bana getirin dedi. Lokantada tek çeşit var. Grişte bir odun fırını, önünde bir kütük ve buz dolabında da su ve ayran. Çatal bıçak yok. Hemen yanda lavabo var, sıcak su akıyor ellerini yıka ve Denizli kebabı kaç kişilik onu söyle... Başka hiç bir şey yok. Kebap ortaya geliyor. Tabak ve dediğim gibi çatal bıçak yok.
Ama efsane bir lezzetti. Vedat Milor meğer bizden önce keşfetmişmiş burayı...

Denizli dönüşü hadi bir de Aydın'a uğrayalım dedik.Aydın'ın Adnan Menderes Caddesine bayıldım.Her iki tarafında sarmaşıklardan elbise giymiş palmiyelerin görüntüsü muhteşemdi.Cadde üzerinde bir cay bahçesinde oturduk çay içtik.

Nasıl güzel değil mi ağaçların görüntüsü.


Dört günlük gezimizin dördüncü gününü sabahtan akşama kadar denizde akşamını da Kuşadası merkezde geçirdik. Dönüşten bir gün önce kocamın yeğeni İlker ve ailesi de bize katıldı ve yazın sonu daha da şenlikli oldu.



Böylece 2018 yazını da bitirdik. Allah aynı güzellikte bir sonbahar nasip etsin.
İşte böle böle


20 Ağustos 2018 Pazartesi

Hey Gidi Karadeniz 3

Trabzon'da kaldığımız gecenin sabahında deniz manzaralı kahvaltımızı aldıktan sonra  düştük Zigana'nın yollarına... Benim çocukluğumda mahalle arkadaşım Nimet yaz tatiline girmeden başlardı bize Zigana Geçidi'ni anlatmaya... Memleketlerine giderken buradan geçmek zorundaydılar ve çok çok yüksek, iki tarafı korkunç ucurumlarl olan yollardan gidipbu geçitten geçmek zorundaydılar. Ödüm kopardı, o taraflara gidersek de Zigana Geçidinden geçmek Zorunda kalırsak diye.Zigana Geçisi yaklaşık  2000 metre yükseklikte bulunuyor Ve en ilginç yanı geçidin iki tarafında da farklı bitki örtüsü var. O yüzden geçmeyen bilmez derler. Trabzon yönünden geçide gelirken ormanlardan geçiyorsunuz geçitten çıktığınızda ormanlar artık makilik alana dönüşüyor neredeyse...Asagıdaki fotonun sagına ve soluna baktığınızda bile anlayacaksınız.




Zigana geçidi Trabzona 120, Gümüşhane'ye 60 km uzaklıkta... Hani başta demiştim ya Karadeniz'de bir yeri görmek  için kilometrelerce gidip sonra aynı yere geri dönmek zorundasınız diye.Biz Zigana Geçidi için 120 km gidip tekrar o kadar km geri döndük. O yüzden Karadeniz gezileri neden diğer gezilerden pahalı anlıyorsunuz. 

Öğle yemeğimizi yine çok merak ettiğim yerlerden biri olan ve sütlacıyla ünlü Hamsiköy'de yedik. Bu 1500 metre yükseklikteki dağ köyüne hamsi adı ne alaka derken biz yine turun en tezcanlıları olaraktan...rehberimiz hemen açıkladı. Hamsi Köy aslında beş köyden oluşuyor ve adı da  eski Türkçe beş anlamına gelen hamse kelimesinden geliyor. O sonradan hamsı oluvermiş.😍




Hamsiköy'deki yemeğimiz mangaldı. İsteyene kuzu eti isteyene dana etinden mangal yapıldı ve tabiki de Hamsiköy sütlacı. Bence ününü hak ediyordu. Lezzetini veren sütü ve üstüne bolca konan  kavrulmuş fındık.Karnım çok doymuş olmasa bir kase daha yerdim.

Aslına bakarsanız çok yere uğradığımız ve  ben yazımı geldikten günler sonra yazdığım için unuttuğum çok sey var.

Ardeşen - Çamlıhemşin yolu girişine yapılan atmaca heykelinden söz etmedim mesela. 


Yöre halkının atmacaya karşı özel bir ilgisi var. Bu vesile ile size rehberimizden de söz etmek isterim. Bu gezideki en büyük şansımızdı.Hiç yorulmadı, hiç bir şeye üşenmedi... Bir kere Karadenizli oluşu ve 14 yıldır bu yöreye rehberlik ediyor oluşu ve tam donanmlı oluşu bize doyumsuz bir gezi yapmamızı sağladı. Mesela tam bu atmaca heykelinin önünden geçerken "atmacayı vurdular bir avuç kanı için" türküsü çalıyordu. Diyelim Maçka'ya doğru çıkıyoruz Maçka yolları taşlı, geliyi galem gaşlı  türküsü çalıyordu. Yöreye ait anekdotlar, fıkralarla yol boyunca ilgimizi hep canlı tuttu. Bir şey kaçırmayalım diye öyle onu dinledik. 
Herkes herkesle kaynaşsın diye otobüste rotasyon yaptı. Her gün değişik yerlerde oturduk ve bu bile çok eğlenceliydi.Ve evde kendini bekleyen iki yaşında bebeği vardı. Herkesle aynı mesafede ve  hep çok nazikti.Yani rehber deyince gözümün önüne hep Perihan Hanım gelir diyeyim anlayın.

Yollarda yine küçük molalar vererek  tekrar Ordu'ya döndük. Ordu'daki otelimiz bizi otel sahibinin bahçesinden toplanan eriklerden yapılan erik şerbetleriyle karşıladılar, Akşam yemeğinde Ordu türkülerinden oluşan repertuvarın yer aldığı canlı müzik eşliğinde yedik.  Açık büfenin başında duran şık aşcımız tüm yöresel yemekleri bize anlattı. Tabi ben biliyorum yav😍 Ordu Balıktaşı Otel bizi çok güzel ağırladı. Ben akşam otelden çıkıp Ordu'yu gezeceklere  kayantılırken dibi tutturulan sütten yapılan Ordu Denizciler dondurmasını mutlaka yemelerini tavsiye edip milleti dondurma peşine düşürdüm. Tabiki kendimde😻

Yazıda yer yer boşluklar olma nedeni bazı şehirlerde örnegin  Trabzon'da  Ayasofya Camii ve gümüşcü gezimizi giderken Sümela ve Atatürk Köşkü gezimizi ise dönüşte yaptık. Ben İlk Ordu konaklamasında Dayımla Boztepe'de buluştum, otel Ordu dışında olduğu için kardeşim bizi görmeye otele geldi. Dönüşteki Ordu konaklamasındaki otelimiz Ordu Merkezde idi ve o akşam kuzenim Evşen bizi otelden aldı köye gittik mesela ve dönüşte de Denizciler'e dondurma yemeye gittik gibi...

 Ordu' da kaldığımız gecenin sabahında en erken kalkış verildi ve sabah altıda kalktık. Çünkü çok uzun bir yol bizi bekliyordu. Sizin üç  defada okuduğunuz bu geziyi biz  yedi günde yaptık. Beş gecemizde otelde yattık, iki gecemiz otobüste geçti. 27 temmuz akşamı başlayan gezimiz 3 Agustos saat gecenin 003 ünde bitti.  

Ordu'dan ayrılırken korkun bir yağmur başlamıştı. Bu Ordu'nun tarihinde karşılaştığı en büyük  sel felaketinin habercisiymiş ve biz aynı bizden sonra kapanan Ayder yolunun ve Rize'de yaşanan Sel felaketi  gibi bunu da teğet geçmişiz. 

Ordu'dan ayrıldıktan sonra  tarihi Bolaman Kalesi'ni görmek için Bolaman'a uğradık. 

Bolaman çok güzel bir yer...



Samsun'a uğradık tekrar.  Bandırma Vapurunu ziyaret ertik. Ben  yazının başında dediğim gibi karışıklık olmaması için  aynı şehirlerdeki gördüğümüz yerlerden birlikte söz ettim.

Samsun'dan ayrılıp Batı Karadeniz'e doğru gitmeye başladığımızda artık çay ve fındık tarlalarının yerini tütün tarlaları almaya başlamıştı. Evlerin duvarlarında tütün dizinleri asılıydı. 

Sinop'a geldiğimizde öyle acıkmıştık ki Sinop gezimize öğle yemeğimizi yiyeceğimiz  mantıcıda başladık. Valla mantı varmış mantı varmış ve bir de Sinop mantısı denilen bir olay varmış. Yarısı  yoğurtlu yarısı tereyağlı cevizli olarak servis ediliyor. Masaya üzümlü cevizli ve kıymalı olarak iki ayrı çeşitte gelen nokulu da çok beğendik.
Mantıcıdan sonra serbest zaman dedi rehberimiz ve dağıldık. Allah'tan rüzgarlı  bir gündü. Gemi maketi yapım atölyelerini gezdik, çarşıyı ve kalesini gezdik ve marınada yani bırakın beni burada kalayım diyebileceğimiz bir çay bahçesindeki ağacın altına kurulduk. 





Serbest zaman bitiminde rehberimizle buluşup Sinop Cezaevine gittik. Açıkça söylemek gerekirse ben burada çok hüzünlendim. Zindanlara glremedim. Giriste gördüğüm tek kişilik hücreler beni allak bullak etti. Bilindiği üzre burada yatan ünlü çok. Bunlardan biri de Sabahattin Ali... Burada yatarken  yazdığı "dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar" siirinin şarkısını Sabahattin Ali'nin yattığı koğuş önünde hep bir ağızdan söyledik.





 Hapishaneden sonra sıra Türkiye'nin tek fiyordu olan Hamsilos Fiyordu'nu görmeye gelmişti. Beni bazı yerler büyülüyor.... İşte burası da öyle yerlerden biri oldu. Oturdum karşısına baktım da baktım.



Burası artık Karadeniz gezimizi noktalama yeriydi ve çok güzel bir nokta koymuş olduk.
Dile kolay tam yedi gündür yoldaydık. Otobüse oturduk, yerleştim ve İstanbul için derin bir nefes aldım.

Karadeniz gezisine çıkacaklar için bazı minik tüyolar vereyim.
Bütün turların programları hemen hemen aynı. Fakat siz konaklanacak merkezleri ve otelleri mutlaka inceleyin.Bazı turlar gece konaklamalarını ucuza getirmek için merkezin çok dışında ayarlıyor o zaman akşam yemeğinden sonra çıkıp şehri dolaşmak sıkıntılı oluyor. Çok yorucu bir yolculuk olduğu için kalınacak oteller çok önemli.  Geziler için en ideal ay temmuz hatta sonuna bile kalmayın. Bakmayın bize Allah yardım etti şansımız yaver gitti de sele yakalanmadık. Bu sel felaketi her sene Karadeniz'in alnına yazılı. Karadeniz'e gidiyorum diye bavula hırka kazak basmayın ama bir hırka ve bir ince yağmurlu ve bir outdoor ayakkabı mutlaka alın. Ve belki de hayatınızın en yorucu ama en farklı en güzel seyahat deneyimi için çook derin bir nefes alıp, başlayın.
Bak bu sefer gerçekten de bittu...







18 Ağustos 2018 Cumartesi

Hey Gidi Karadeniz 2

Karadeniz gezimiz bizce Batum'dan sonra başladı. Bundan sonrası artık yaylalar yaylalar... Bu gezide Kocam en çok Batum'a bense Çamlı Hemşin'e gitmek istedim. Çünkü benim çocukluğum;Hemşinli pastacıların yaptıkları muzlu rulo pastalarla, Hemşinli komşularımızın fosforlu renklerle ördükleri, o ajurlarını hiç bir yerde görmediğim, baktıkça insanın gözünü alan kazaklarla ve beni dinlerken olduğum dünyanın dışına çıkaran en az kazakları kadar renkli dilleriyle süslüdür.Bilmem izlediniz mi, Hemşin yaylalarında çekilen şahanelerin şahanesi bir film vardır- Pandora'nın Kutusu- Filmi izleyenler bu nasıl Lazca derken ben aaaa Hemşince demiştim.
Evet , Batum'dan ayrıldık yine muhteşem manzaralar eşliğinde  Çamlı Hemşin ve Ayder Yaylası'na doğru  yola koyulduk.Ben tabi konaklama noktalarımızdan söz ediyorum ama arada kısa molalar veriyoruz. Mesela Sürmene'de bıçağın başkentinde bir bıçakçıda bize el yapımı bıçakların sunumu yapılıyor ve biz ilk kez bir yerden alışveriş yapmadan çıkıyoruz. Çünkü bizim evde asla keskin bıçak kullanılmaz. Yeminle bütün bıçaklarımız kör ve ben yemek yaparken çogunlukla elektrikli doğrayıcılar, ya da kapalı mekanik doğrayıcılar kullanırım.
Neyse efenim sonunda Çamlı Hemşin'e geldik. Ve Fırtına Deresi kıyısındaki Dere Otel'de alabalık, kara lahana çorbası, sarması, mısır ekmeği ve pazı kayganası ve fasulye kavurmasından oluşan yemeğimizi yedik. Bu arada yola çıkmadan ben tüm konaklama yerlerimizi araştırmıştım ve gece konaklayacağımız otelin de karşıdaki çay bahçesi içindeki tamamiyle ahşaptan yapılan Loya Otel olduğunu biliyordum.

Öğle yemeğimizden sonra Ayder Yaylası'na geçtik. Yalnız Ayder Yaylası'na artık Ayderistan diyebilirsiniz. Tamamiyle Arapların işgalinde. Her ağacın altında mangalları yanıyor, tüplerde çayları kaynıyor. Malum para da gani olduğu için fiyatları da fırlatmışlar. Esnaf memnun haliyle ama çöpler diz boyu. Ayder'in en büyük özelliklerinden biri de Gelin Tülü Şelalesi... Gerçekten de bir tül gibi akıyor yükseklerden.


Serbest zamanda karı koca oturup kahve içtik. Arapları gözetledik😍


ve saatimiz gelince Zil Kale'ye gitmek için buluşma yerimize gittik. Zil Kale'ye tur şirketinin ayarladığı minübüslerle gittik. Biz karı koca öne oturduk. Şansımıza da şoförümüz Karadeniz TV de program yapan Yandım Ali çıktı. Önceleri iyiydi dinlemek ama gidiş ve gelişte kafamız şişti. Adam şovunun içinde yaşıyor her anı şov.  Rehberimizin onu görünce hemen biye başka minübüse kaçtığını da böylece anladım😍

Zil Kale, İpek Yolu'nu korumak için yapılan üç kaleden biriymiş. Tabi biz yine görünce burada bu kalenin ne işi varmış derken rehberimiz anlatmaya başlamış meğer:)Zil Kale de çise ve duman vardı. Sis demiyoruz buralarda duman diyoruz arkadaşlar. Türküsü bile var ya dumanlı dumanlı bizim eller diye hah ondan😍

Zil Kale'den sonra sıra belgesellerde sık sık gördüğümüz Senyuva Köyüne ve  Fırtına Deresi dendi mi gözünüzün önüne ilk gelen o tarihi köprüyü görmeye gittik. Ben meğer Karadeniz'i hiç bilmezmişim arkadaş.Hafızama kazınsın da hiç unutmayayım diye her yere uzun uzun baktım. Mıh gibi çakılsın aklıma istedim.





Artık akşamı etmiştik, yaylalara sis çökmeye başlamıştı. Otelimize döndük.Karadeniz gezisinde daha önce söz etmiştim size, çok yol kat ediyorsunuz ve o yolları tekrar geriye dönüyorsunuz.Bineyim arabaya geze geze gideyim yok yani.
Oteldeki odamız ve penceresinden görünen manzara...
Oteldeki yemeğimiz yöesel yemeklerden oluşan bir açık büfeydi. Hepimiz bayıldık. Yemekten sonra da tulumcu geldi,bize hizmet eden garsonlarımız baktık ki sarkıcı oldu.Bilen  bilmeyen hepimiz kalktık horon ettik daa🙃

Sabah kalkınca bizi yine kuymaklı muymaklı bir kahvaltı bekliyordu. Yani Loya Otel'i yazın bi kenara derim size.

Sabahın programında Uzungöl ve yine yüksek rakımlı yaylalar vardı. Yaylalara yine minübüslerle gittik. Minübüs şöförlerinin hepsi  organik laz olduğundan bu geziler çok renkli geçti.
Uzungöl, artık etrafına tesisler yapılıyor o yüzden bir an önce gidin görün. Baktığınızda hayat boyu burada kalabilirim burada zaman dursun diyebileceğimiz yerleri ellerimizle mahvetmek gibi bir gelenege sahibiz ne yazıkki


Yani şuralara nasıl kıyılır,akıl alacak mevzu degil.Uzun gölde baya bi serbest zaman kullanıp doya doya gezip,diğer tur arkadaslarımızla öğle yemeği yiyecegimiz lokantada buluştuk ve tabıki de yine tereyagda alabalık ve karalahana sarması yedik.
Yemekten sonra bizi bekleyen minübüslere binip Haldizen Yaylasına gittik. Yollardan ve yüksekten korkan bir grup gelmedı.Dönüşte onları almak için Uzungöl'e uğradığımızda sucuk gibi ıslanmışlardı. Bizden sonra yağmur yağmış oraya.
Haldizan Yaylası dumanlar içinde karşıladı bizi.

Sattıkları çiçeklerin hepsini aldık.

 Yayladan indiğimizde bir uyusam dedim öyle vir rehavet çöktü bana... Oksijen çarptı galiba.
Sonra yine yola koyulduk. Sırada el tezgahında Rize Bezi dokuma fabrikası vardı. Çok tatlı bir laz kızı bize tanıtım yaptı, dokumaları anlattı ve tabiki de bizi evde bekleyen vefakar cefakar kızlarıma el dokuması çarşaflar aldım😍Yol boyunca molalar vere vere Trabzon'daki otelimize geldik. Otelimiz deniz kıyısındaki Koru Otel'di. Valla odamızda deniz tarafında çıkınca kaymaklı ekmek kafayıfı oldu. Yemekten sonra biraz otelin yine deniz kıyısındaki kafesinde oturduk sonra  fındıktan yapılan acıbadem kurabiyeleri alıp heheheh odamıza dönüp balkonda çay içip dizi izledik.
Yarın yine çok yogun bir program var çocukluğumun hiç görmeden ay bir gün gidersek de oradan geçersek diye korktuğum Zigana Geçidi ve sütlacı ile ünlü Hamsiköy, atmacaya merakıyla ünlü Görele hatta atmaca heykeli var girişinde yani var da var...
Bittu deduk bittu😍