Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Nisan 2015 Salı

Laleler güzel laleler güzel laleler

Nihayet laleler solmadan Emirgan' a gittik...Lale denizinde yüzdüm sanki...olağandır ki adımdan dan dolayı da özel bir ilgimiz var kendisine...Hatta tahmin de edersiniz ki lale motifli bir sürü obje var bizim evde :) 

Havalar mehter yürüyüşü kıvamında iki ileri bir geri iki gün bahar bir gün kış ya da iki gün kış bir gün bahar olsa da o gün çok güzeldi...
  Emirgan ahalisi fotoğraf çekimine gelen nişanlılar,gelinler ve damatlardı...pek hoş bir manzara oluşturuyorlardı...ben de bol bol onları fotoğrafladım...
Laleler çok güzeldi ama onlardan rol çalıp ağaçlardan ağaçlara koşturan, daldan dala zıplayan sincaplar  da biz de varız burada der gibi rol çalıyorlardı...öyleki bazen aşağılara kadar indiler ama makineyi çıkarana kadar hooop yukarı çıktılar...


Gezdik dolaştık , Sarı Köşk de yemek molası verdik...fiyatlar ehven, servis çok hızlı ama tuvalet kuyruğu felaket...köşkde iki kadınlar tuvaleti var...yetersi kalıyor. Garsonlar köşk müşterisi haricinde de gelenler  olduğu için öyle olduğunu söylüyorlar ama koru içinde de tuvaletler var halbuki...yalnız tuvalwt sıranızı sandalyelerde oturArak ve yanınızdaki ile sohbet ederek bekleyeniliyorsunu. :)


 Miss gibi bir gün geçirdik.
Eve dönüş yolunda ,vapurda içilen yorgunluk çayı da altın vuruş oldu...


Eve geldik,soyunduk dökündük  kendimi kanepeye attım ki kızlar aradı bu akşam yemeğini Beylerbeyi'ndeki balıkçıda yiyelim dediler...yorgunuz falan diye biraz mırın kırın ettikse de sonra kıramadık gittik...Her zamanki mekanımız Yakamoz Balıkda günü noktaladık...

Ammaaaa velakinnn o kadar keyifli bir günün ertesi günü ben sabah kalkıp yalpalaya yalpalaya yürüyünce soluğu doktorda aldık yine...Ama bu kez sahiden de çok korktuk...Dahiliye ve KBB doktorlarının yaptığı konsültasyon sonucunda yaşadığım olay iç kulak basıncı yükselmesine bağlandı...Stres yok, bedensel yorgunluk yok, kafein yok ve bir aylık ilaç tedavisi var...


Pazar günü baktık ki hava yine kış gibi biz de yine sülale boyu DSİ  Çamlıca tesislerinde  toplandık...okey oynadık, çaylar,kahveler, sohbetlerle akşam ettik ve akşam yemeğimizi de orada yeyip Survivor saatinde evde olduk... 

   Bu ara hiç film izleyemedim... Söz edeceğim bi sürü kitap var ama bugün değil. :)ama size e- kütüphanemden bir kuple sunabilirim. :) bir ip ucu kitaplığı Yandeks Disk e de depoladım...böylece her istediğim yerden her istediğim  cihazla ulaşabiliyorum...


16 Nisan 2015 Perşembe

Söyle şimdi nasıl haberler





Sabah haberleri dinliyorum.

Dolar, kuş olmuş uçuyor...Abdullah Gül; başkanlık sistemi çok gerekli değil, parlamenter sistem iyileştirilsin demiş...bu sabah benzin daha pahalı, patatesin kilosu 6 lira...seçimlere 52 gün kalmış...

Bizim evin gündemi de ülke gündemi kadar ağır...Naziş, alerjik konjiktivit sonucu 10 günlük raporla evde...ben de dün sabah ortada hiç bir şey yokken,birden yalpalayarak yürümeye başlayıp kafam da sarhoş gibi olunca koştur koştur hastaneye gittik. Özel hastane acillerinin devlet hastanesi acillerinden tek farkı çıkışta ödediğiniz para... Dahiliye ve KKB doktorlarının konsültasyonu sonucu, kulak içi basıncının yükseldiğine karar verildi ve bir  aylık ilaç tedavisine başladım...

Bu hep böyle değil tabi arada keyifler de yapmıyor  değiliz...Küçük  çay ve okuma molaları verilen sahil yürüyüşleri ve Naziş ile izlediğimiz Ver Fırına yarışmasını izlerken; yarışma konseptine uygun yaptığımız partiler var :) bknz şekil: 1-a da görüldüğü gibi :)
Bu da yürüyüş molamızdan.artık okuma gözlüğüm 2.25 numara ve de kırmızı ...



Ne okuduğumu sorarsanız çoktandır beklediğim bir kitaptı aslında ama henüz çok başlarda olduğum için şimdilik bir şey söyleyemiyorum...Yazarın yani Margaret  Mazzantini 'nin tüm kitaplarını ölesiye sevdiğim için bu kitapta henüz havaya giremememin nedenini evdeki havaya bağlıyorum...


Bu arada Teknolojik gelişmelerde kaydediyorum. :) önceden yazılarımı sadece laptopta yazabiliyordum... naziş yeni bir aplikasyon kurdu ipadime böylece yazı yazarken aynı anda fotoğraf da çekip yazıya anında ekleyebiliyorum...yaşasın  teknoloci. :) 
Bugün dokrorumun stres yok gez toz tavsiyesine uyarak arkadaşlarımla okey oynamaya gidiyorum yarına da şahane bir programım var... inşallah Maşallahhh
Hayde gittim ben unutmayın hayat bir an o da bu an ...


6 Nisan 2015 Pazartesi

öle işte

 Haftaya yine yağmurlu başladık İstanbul'da diye şakkadanak bir giriş yapayım :)
İyi haftalar olsun canım canım okuyucu... Bugün bizim pazarımız en çok da pazarcılar etkilenecek bu yağmurdan yoksa bana göre ne var  yaptım kabak biber dolmamı, penguen  dergileri vardı onlara baktım, tv de Ver Fırına^^ adlı yarışmayı izledim falan filan...






Bu hafta sonunun en kayda değer etkinliği herkesler evden gidince Naziş ile ikimiz evde yattık yuvarlandık, film izledik...-KIRIMLI- sonra karnımız acıktı dışarı çıktık, Üsküdar'da Derya&Deniz balık lokantasına gittik ana kız... Burası balık pazarı içinde önü balıkçı arkası ve üst katı lokanta olan bir yer... Eğer canınız şöyle balığa gömülmek istediyse tavsiye ederim... Yok ben manzara isterim, içki içmek isterim derseniz öle bişi değil anacım...Balığını yiyecen güzel güzel nasıl balık istersen hatta deniz ürünlerinden ne istersen de ye ama sonra hesabını ödeyecen gidip  kahveni Üsküdar sahilde içiçen...Biz de şöyle  yaptık, Yedik içtik, alışverişimizi yaptık, trileçelerimizi de alıp kahveye evimize geldik :) Bu triliçe çok kişi biliyordur zaten de üç sütle yapılan bir Balkan tatlısı... Anam bu sene  bi meşhur oldu, listesine almayan pastaneyi  ve de yemeyeni dövüyolar :) Üç süt : Keçi, inek ve manda sütü...Eğer bu sütleri bulabiliyorsanız yapımı çok basit... Mesela bizim burada bir mandıranın satış yeri var,orada ne sütü ararsan var...



Kitabım; Delice/Hande Altaylı bitti ama onu özlüyorum biliyor musunuz :) valla gülmeyin ya :)
Köyün en zengin adamının deli oğlu Kazım, köyün en çirkin,evde kalmış üstelik doğduğu gün köyü sel götürmüş, ebesi kör olmuş olan adı uğursuza çıkmış Meryem'e aşık olursa... Okuyun bakalım neler oluyo...


Bunun dışında iyilik sağlık diyecem de hiç hoşuma gitmeyen şeyler oluyor ülkede... Sen istediğin kadar hayatı kendine yaşanılır kıl ama ülkem dediğin yerde her gün ayrı bir hengame,hergün bir başka skandal yok kadın cinayeti yok yolsuzluk, hayvanlara işkence,yenildikleri karşı takımın oyuncularının otobüsünü uçurumlardan atabilecek kadar hırslı bir taraftar grubu, seni en mutlu gününde öldürücem diye yemin edip, düğününde halay çeken damadı arkasından vurup öldüren gözü dönmüşlük, öğrencilerinin önünde rencide edilmeye kalbi dayanamayan Halil Hoca , yemek yersin karşında aç bilaç vatansız kalmış Suriyeliler ulan demirden olsa dayanmaz yürek be...

Hadi şimdi sorun, mutlu musun diye... Yediğin içtiğin zehir, gülsen; gülümsemen yüzünde donar...Peki bizim günahımız ne... Sanıyorum gerektiğinden fazla rahat olduk, bize bir şey olmaz sandık... Ama bir tesellim var artık dibe vurduk artık hızla  yüzeye çıkarız inşallah ya da vurduğumuz yerden bir yarık açılır hepten gömülürüz...


Evet biraz dengesiz bir yazı oldu ama  ben de zaten biraz ayarsızım bilirsiniz... Karman çorman, sapdan samandan , dereden tepeden yazar dururum 10 yıldır...Artık idare edin bunca yılın hatrına :)





3 Nisan 2015 Cuma

FOTOROMAN

Fotoromanın adı;''BUGÜNLERDE BEN''



İlkokul arkadaşlarım Jale ve İnci ilebuluşup şahane bir gün geçirdim...Kah gülme krizlerine girdik ,kah duygulandık biz yeniden çocuk olduk....Ordu İsmet Paşa İlkokulunda başlayan macera taaa Üsküdar sahiline kadar uzandı...
Erenköy perşembe pazarında haldur huldur gezmenin yorgunluğunu görümcelerimle okey oynayarak ve şu dolmaları hap gibi yutarak attım :)
1-nisan bizim nişanlandığımız tarihtir ve bizim için çok özeldir... Tam dört yıl nişanlı kaldık nasıl önemli olmaz :)



bugünler de bir akşam tansiyonum bir atraksiyon yaptı ve bize endişeli saatler yaşattı... Ben birden ayağa kalkıp; beni hastaneye götürün deyince herkesin eli ayağı birbirine dolaştı...Hastanede serum takıldı, sakinleştirici, tansiyon düşürücüler falan filanla kontrol altına alındı... Tansiyon ile ilgili bir problemim olmamasına hatta düşük tansiyonlu biri olmama karşın  üç yıl içinde ikinci kez başıma geldi... Üstelik de son derece keyifli bir gün geçirdiğim bir günün akşamında olması şaşırtıcı oldu...
Şimdi üstteki foto ile bu hastalık hikayesinin ilgisi ne derseniz  onlar da Haktan ve Gamsegamse'nin geçmiş olsun hediyesi... Hande Altaylı'

nın son kitabı; Delice,eve gelen tanıtım kitapçığını okuduktan sonra delice merak ettiğim bir kitaptı, çok sevindim...Dergi ise; Kafkaokur...Bu ay ki özel konusu FRİDA idi...
 Bu fırında  gördüğünüz şey var ya şahane bişi oldu...Tarifi ilkokul arkadaşım İnci'den aldım...
Görüntüde ki tek eksik üstüne sonradan eklenen kaşar...
Hadi tarif vereyim :)
1kg tavuk kalçadan kuşbaşı... 3 adet kabak, 1 paket sarımsaklı çeşni, bir kutu krema, bir paket mantar çorbası ve kaşar peyniri.
Bir fırın kabına önce sarımsaklı çeşni(bir kaşık kadar oluyor) ile harmanlanmış tavuklarınızı yerleştirin. Ayrıca tuz yok,unutmayın...Kabakları rendeleyin ve krema ile karıştırın(aman ha tuzlamayın)...Onun üstüne de mantar çorbasını serpin. Üstünü streç film ile kapatıp buz dolabında  bir iki saat bekletin...Fırında bir saat kadar( 200 derecede ) pişirin...Arada kaşıkla mantar çorbası içeriye nüfuz etsin,kurumasın diye bastırdım sulanmasını sağladım... En son da rendelenmiş kaşar ilave edin...Üstü kızarana kadar fırınlayın... Benim misafirlerim çok beğendi...

Ve Paskalya haftası... Paskalya yumurtalarımız da  Jean'dan geldi...

Vee gelelim bugüne...Bugün; karı koca göz muayenemiz vardı... Maşallah benim yakın gözlük numaram 2.25 olmuş... Muayeneden sonra Kadıköy'de bir öğle yemeği yiyip ,kahvelerimizi de içip öyle geldik eve...
Akşama doğru hava soğudu ama gördüğünüz gibi kahvemin içine güneş damladı...