Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

6 Ocak 2011 Perşembe

akşam akşam ama sabah anlatısı


Sabah sürprizli başladı önce Zero,Zarifce ve Hayat İzlerim'den Özlemin yeni yıl kartı geldi... Çok teşekkür ederim yeni ni güne iyi dileklerle başladım sayenizde ... Sonra Çocuklaçocuk'tan gönlümdeki evin anahtarlığı geldi... Onu anahtar dolabımızın üstüne yerleştirdim ve olumlamasını gönlüme göre evin anahtarlığısın diye yaptım.Zuz ve Berfu'da bizdelerdi o sıra bayıldılar.... Fulyacım , Özlemcim çok teşekkür ederim, her yıl değişik sürprizlerle şaşırtıyorsunuz beni...

Bu günü Cancan'la uyuyarak geçirdik... biraz rahatsızdı. tam üç saat birlikte yattık... ara ara uyanıp yanındamıyım diye kontrol etti , elimi tuttu... Öylece uyudum uyandım...kafam kazan gibi oldu... ama o gayet zinde uyandı neyseki... Naziş ablası çeşitli sürprizlerle gelmişti okuldan kitaplar cd ler...Sürpriz yumurtalar... biraz onunla oyalandık... geç geldi, erken gitti, uyudu bir şey anlamadık bu günden...evi bile istediğimiz gibi dağıtamadık yav.

Bu akşam Fatmagül var, Türkan'ın saati ve günü değişmiş, pazar gününe alınmış.Bu gece Fermina Daza ve Florentino Ariza ve Dr. Juvenal Urbino ile vedalaşıyoruz... onların 50 yıla yayılan aşk öyküsü bende bitiyor... eğer okumadıysanız sizde başlasın .

Akşam yazısı bu kadar olur gittim ben

Kadıköy Kadıköy ve Uzun Boylu Esmer Adam

Şu anda sabahın körü, kızlar çoktan hayatın kollarına atıldılar...Sabahın tantanası bitti bizim evde, artık sessizlik kol geziyor vay anam vay aaaaynı roman cümlesi gibi oldu valla...Neyse işte millet işine gücüne gitti ev yine bana kaldı:)

Dün akşam Naziş'in ille de bir Kadıköy yapalım ısrarı üzerine, O' okuldan gelir gelmez ,içeri bile girmeden Kadıköy' e gittik...Gamse Tuçe'ye gitmeyi tercih etti. Biz ana baba ve kızları üçlüsü olarak önce Alkım'a gidip , kitaplara gömüldük...çil yavrusu gibi dağıldık içeri girer girmez... Tüm kitapları elledim, karıştırdım...önce Ayşe Kulin'in Hayat- Hüzün Dürbünümde Kırk Sene (2 Kitap) adlı kitaplarını aldım...Sonra ne düşündüm ne düşünmedim bilmiyorum onları bırakıp, Kürk Mantolu Madonna ve Göyüzünün Üzerinde Üç Metreyi aldım...Kitap faslından sonra , Köfteci Ramizde de akşam yemeğimizi yedik...Hadi dedim size bir Kadıköy klasiğide ben yaptırayım...Ece'nin ve Babişeyemekler'in kulaklarını çınlata çınlata Onları Bilgeoğluna tatlı yemeye götürdüm...Kimseyi karıştırmadan, tezgahtaki satıcıya, iki tane şundan, bi tane bundan diye diye karışık bir tabak yaptırdım...Dışarı masalarda oturduk yedik...Bilgeoğlu minicik bir dükkan... Bildiğiniz köy bakkalı tarzında işler...içerisi, tezgahı hatta satıcıları yüzyıldır orada duruyormuş gibidir...Tabağın içine beyaz kağıt koyar, üstünede tatlısını koyar, eline de çatalı tutuşturuverirler...Ama yediğiniz tatlıdan sonra su içemek ihtiyacı falan hissetmezsiniz, tatlı su gibi akar gider boğazınızdan...zinhar glikoz kullnmazlar aynı evde bizim yaptığımız gibi şerbet hazırlarlar...Naziş uyuz oluyorum, böyle kendini hiç geliştirmeyen yerlere dedi ama oranın sırrı gelişmemesinde:))Çıtır çıtır Antep baklavası yemek isterseniz... Kadıköy balıkçılar çarşısı içindeki Bilgeoğlunun yolunu tutun...Ha tatlı sevmiyorsunuz , o zaman kıymalı su böreğinin tadına bakın...Ayının kırk hikayesi varmış, kırkı da ahlat üstüne... benimki de hep yemek üstüne Allamm ne olacak böle böle...( Türkçeciler iş başına...alarm alarm)

Tatlı işini hallettikten eve gelmeye, yola koyulduğumuzda Ortadoksların bu gün başlayan Noellerinin , Noel Ayininin başladığını haber veren çanlar çalmaya başlamıştı... Ne güzel dedim , bakın İstanbul'un ortasında özgürce çanlar çalıyor, Ortodoks vatandaşlar ayine yetişmek için koşuyorlar...Bazen kendimize haksızlık ettiğimizi düşündüm O an. Geçenler de izlediğim bir belgeselde, Yunanistanda tek bir cami bile olmadığını, olan son camininde bir ara porno sineması olarak işletildiğini izledim...''İZ'' kanalında...eğer yanlışım varsa ve bu yazıyı okursa Atina'da yaşayan Derya beni düzeltsin...
O kadar çok Ortodoks arkadaşımız var ki, hatta iki yıl önce 6 Ocak da Naziş'in arkadaşı Aniler'in davetlisiydik.

Eve gelince yeni başlayan Muhteşem Yüzyılı izledik...Hakkında konuşmak için şimdilik çok erken..eğer ilk bölüme göre konuşursak sarayın Harem'den idare edildiği kanısına varabiliriz.. Benim için dizide Nebahat Çehre olması referans şimdilik.Survivor Merve de çok yakışmıştı role...


Oki doki, yine çok verimli bir yazı oldu, bir tatlıcı adresi, bir dizi haberi, bir iki kitaba dokundurma ha birde film var atlamayalım. Film yeni vizyona girdi bir Woody Allen filmi...ben beğendim...sizinde beğeneceğinizi umduğum bir film... Yalnız Anthony Hopkins ne kadar yaşlanmış, çökmüş...Adamcağızın kulağına gitmez umarım:))



Yapım:2010 ~ ABD,İspanya
Tür:Komedi,Romantik
Oyuncular:Anthony Hopkins,Antonio Banderas,Naomi Watts,Freida Pinto,Anna Friel
Yönetmen:Woody Allen
Senaryo:Woody Allen
Yapımcı:Stephen Tenenbaum,Letty Aronson,Jaume Roures
Görüntü Yönetmeni:Vilmos Zsigmond
Konusu:Senaryosunu yazan ve yönetmenligini yapan Woody Allen’dan harika bir romantik komedi.Bir grup insanın karmasık aşklarını ve ilişkilerini gözler önüne seren filmde,Sally’nin annesi kırk yıllık eşinden boşanır ve mutlulugu baska kollarda arar.Babası ise,kendinden yasca hayli kücük birisiyle ilişki yasamaktadır.Sally ise patronuna aşıktır ve bir türlü açılamaz.

E bu kadar yeter dimi sabah sabah hem bu gün Cancan geliyor bize...

düzenleme: Ben size güveniyorum... tek istedikleri artık okumadığımız kitaplar...
buraya bir göz atmanızı istiyorum...