Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

26 Ekim 2010 Salı

Kuzguncuk havası


Yürüyüş yaptık Karı-Koca... Kuzguncuk'a gittik. Yağmur tıp tıp yağarken ayaklarımız altında ıslak yapraklar gırç gırç ede ede yürüdük. Bir ara güneş açtı, yağmurluğumu çıkardım... bir ara yağmur yağdı şemsiyeleri açtık. Çok ama çok güzel bir yürüyüş oldu.

Kuzguncuk eskiden Süper Baba, Perihan Abla ve Ekmek Teknesi dizilerine ev sahipliği yaptı şimdilerde ise Öyle Bir Geçer Zaman Ki ve Halil İbrahim Sofrası dizilerine kucak açtı.
Deniz kıyısındaki İsmet Baba Restaurant'ın yanındaki Çınaraltında kahvelerimizi içtik. hafiften yağmur yağıyordu ama ağaçlar öyle bir çadır gibi olmuşlardı ki damla düşmüyordu yere. Biz kahvelerimizi burada içeceğiz deyince garson hemen portatif sehpayı kaptığı gibi kurdu önümüze, kahvelerimizi de tek tek bakır cezvelerden yanımızda servis yaptı...Resimde gördüğünüz yer, siz çay kahveyi burada içeceğiz deyin yeterki, hemen portatif sehpalar önünüze kuruluyor. Size kalan manzaranın keyfini çıkarmak. Bir de sehpanın ayaklarının taşların girintilerine girmemiş olmasına dikkat etmek:)
Yağmur tıp tıp yağarken , Kuzguncuk Çınaraltı'nda kahve keyfi... denize dala bata balık çıkarıp lüpleyen karabatak ve ayaklarımıza dolaşan samur kedi de cabası...azcık masamız tıngırdıyodu, ben kahveyi biraz tabağına döktüm o yüzden ama olsun... mis gibi deniz havası ... güzelim boğaz gerdan kırarken karşımda ne gam.

Sonra yine Üsküdar'a kadar yürüdük, sahilden. Kuzguncuk'a giderken bizim buradan hooop yokuştan iniyoruz ama çıkışda yürek ister:). İskeleye gelince Mihrimah Sultan camiinin arka sokağından , çocuk kütüphanesinin önüne geldik. O'nun hemen aşağısında iki tane kitapçı vardır. Biz onların önündeki sepetleri karıştırmaya bayılırız. Bazen olamdık bir şey çıkar . Kocam bi tane Naziş'e göre bir şey buldu aldı. daha sonra Üsküdar'da balık pazarına girdik , balıklarımızı aldık ve evimize vasıl olduk. Koca hemen kapıda ekti beni gitti:)

Artık akşam yemeği hazırlıklarına geçme vaktim geldi benim de...

Sabah sabah vır vır


Bir senkron tutturamadım bu sabah... Önce bir film izleyeyim dedim...Gölgesizleri seçtim... sabaha hiç yakışmadı ...neşeli bir şey izleyeyim dedim... Mamma Miayı izlemeye başladım. Merly Streep de vardı hemde...ama sonra bir müzikal istemediğime karar verdim.Gelinlerin Savaşını izlemeye karar verdim sonra. İşte o da bilindik konu. Çocukluklarından beri iki iyi arkadaş... tüm hayalleri ünlü Plaza Hotelde haziran düğünü yapmak...aynı gün evlilik teklifi alınca ve de haziranda bir gün boş olunca ne arkadaşlık kalır ne bişey... işte bu çerçevede gelişen olaylar...

Dün akşam başladım başlıyorum derken araya Gece Güzelliği girince başlayamadığım, Haruki Murakami'nin Sınırın Güneyinde Güneşin Batısındasına başladım ve yarıladım. Murakami'nin , bizim küçüklüğümüzdeki Küçük Hayat Ansiklopedisi kalınlığındaki kitaplarından sonra fındık fıstık oooo dedim bu kitaba.İnsanın kaderini ve maddi dünyayla ilgili gel gitlerini anlatan bir kitap... Bir insanın kalbini hiç onarılamayacak kadar kırdınız mı hiç? ya da en farklı kızı en farklı erkeği ben sevdim, kimsenin dinlemediği müziği dinliyorum çünkü onu ben fark ettim duygusuna kapıldınız mı? hiç. İşte bu duyguları yaşayan Hacime'nin hikayesi.Murakami kitaplarında olduğu gibi , altta bir müzik ve olmazssa olmaz kediler yine var...bir yazar eğer 40 dilde okunuyorsa vardır bir sebebi deyin ve bu yazarla tanışın. Beni tanıştıranda hep söylerim sevgili Zero^dur.

Aslında bu yazıda bir film bir kitap konseptine uydu galiba:)

Dün pazar alış-verişi yapalım dedik Karı-Koca... benim Kocam çok sıkılır bu işten. Marketten toplu olarak alınsın ne farkı vardır ona göre...ama pazarın bir ruhu bir kokusu vardır, bilmez:)Nasıl mandalina kokuyor pazar anlatamam. Yazında çilek kokar aynı böyle... sonra ben pazara çıkmasaydım tezgahta muz poşetini unutan o yaşlı kadının arkasından kim koşacaktı ha!
Bu gün yağmur yağmasaydı Topkapı Müzesine gidecektik... daha önce gittik ama olsun ara sıra hatırlamak iyidir o havayı... Sonra ben müze bahçelerinde oturmayı, hatıra eşya dükkanlarını egzmeye bayılırım...neyse zaten kaldı yağmur yüzünden.Alternatif bir programımda yoktu sanırım evdeyim bu günama sanırım dedim ha !