Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

13 Aralık 2009 Pazar

pazar anlatısı

Pazar gününe Dünya bir Tiyatro Sahnesini izleyerek başladım. Konuk Sunay Akın'dı . Çok severim kendilerini zevkle izledim de; geçen hafta, Yaşamdan Dakikalarda ki konuşmanın aynı olunca, biraz sıkıldım. O' aynı şeyi anlatırken gidip, kendime yeşil çay yaptım. Şu Defterdar Camii'de minarenin tepesindeki yazı takımı olayı. İlk dinlediğimde çok hoşuma gitti, hatta bir kaç kişiyede anlattım. Neyse sonra Yaşamdan Dakikalar başladı, üst üste Sunay Akın biraz fazla geldi :))) ama konuk Yılmaz Erdoğan'dı. Aldı götürdü programı. Şiir okudu, türkü söyledi, Neşeli Hayat filminin alt metninde neler söylemek istedi onları anlattı. . Hah işte o arada bende dünkü yazımda , kitap beni zorlamalı derken , neyi anlatmak istediğimi buldum. Yani yazarı dediklerinin yanında, demek istedikleride olmalı, onları da keşfetmeye çalışmalıyım demek istemiştim hah şimdi oldu yav.

Orhan Veli için yazılan bir şiiri okudu Sunay Akın, içimi titretti. Şair çocukluk arkadaşıymış, Orhan Veli'nin . Orhan Veli belediye çukuruna düşmüş ama bir şey olmadan kalkmış, üstünü başını silkelemiş yürümüş gitmiş. Dört gün sonrada ölmüş. Doktorlar neden öldüğünü anlamak için otopsi yapmışlar. Açınca görmüşlerki dört gündür beyin kanaması geçiriyormuş meğer. Onun üzerine bu şiiri yazmış Halim Şefik.

Otopsi

Halim Şefik

Orhan Veli'ye ağıt

Morgda açılınca kafatası
Doktor beyler beyin gördüler
İndirince tenkafesine neşteri
Doktor beyler yürek gördüler
Yürekte ne gördüler dersiniz
Yürekte memleket gördüler
Dünya gördüler
Bir de dost gördüler
Ama bu işte doktor beyler
Doğrusu geç kaldılar
Çok geç kaldılar

*************************************************************************************



Kahvaltı sırası geldi sonrada, malum evdeyiz hepimiz. Çoluk tombalak. Kahvaltıdan sonra Yürüyüşe geldi sıra.Yağmur deeemem çamur deeeemem diye başladım yürüyüşe ama Naziş- Aneeee dedi. Nasılda yağıyor meret. Ama yok, başlarken dedik ki karı-koca. Yağmur, kar demeden çıkıp yürüyeceğiz. Çevre yürüyüşleri bitsin. Araba ile ver elini neresi olursa , orada yürüyeceğiz ama ille de sonu denize çıkacak, mutlaka deniz kıyısında da yürünecek.

Koruya geldiğimizde , kestane gürgen palamut, altı yaprak üstü bulut diye şarkı söylemeye başlayınca; Naziş - nasıl oluyorda hep aynı yerde başlıyorsun söylemeye dedi. Eeee meslek sırrı sölemem. Koruya ilk girdiğimizde sanki şelale sesi duyduk. Fırtınanın ağaçlarla dansıymış meğer. Bayıldım, aşık oldum o görüntüye. Siz benim fırtına seyretmeyi sevdiğimi bilebilirmiydiniz he lutfiye. İşte bir '' Bir Demet Tiyatro '' repliği. Fadıl derdi, sen bunu bilebilirmiydin Lutfiye. İşte ben mutlu mutlu tırmandım koru yollarında. Deniz görünmüyordu, köprü ise sadece bir silüetdi.

Bir pazar günü bizim evde böyleydi işte sizinki nasıldı??

NOT: Bu gün lunaparkdayaşamak yazarı Sanem'in doğum günü. Kendisi uzun bir süre dışardan takip etti bizi, güzel yorumlarıyla gönlümüzü hoş etti, sonra da ısrarlarımıza dayanamadı blog açtı.

Doğum günün kutlu olsun Sanem , nice sağlıklı mutlu yaşlara