
Akçakoca'ya Naziş ve benim ikinci gidişimizdi, o yüzden daha bilerek ve daha keyifli oldu. Akçakoca İstanbul'dan çıktıktan iki buçuk üç saat sonra kendinizi Karadeniz'de bulabileceğiniz, fındık ağaçları arasında sokakları, evlerinin bahçesinde kara lahanalar ,mısırlar olan, sahile indiğinizde ise kendinizi turistik bir kasabada hissedebileceğiniz, çok uzaklara gitmeyeyim diyenler için İstanbul'un burnunun dibinde tatil yapabileceğiniz son derece güzel otelleri olan bir yer.
.
Akçakoca'ya girince ilk göreceğiniz yer Merkez camii.Zaten görmemeniz imkansız :) Daha önceki Akçakoca yazımda söz etmiştim ama yeni okuyanlar için söyleyeyim. Son derece ilginç bir mimarisi olan cami; Selçuklu kıl çadırlarından esinlenerek yapılmış bir çatı örtüsüne sahip. Bu kez gittiğimizde maalesef ki Cerablus'ta şehit olan askerimiz uğurlanıyordu oradan. Arkasından dua etmek bize de kısmet oldu.
Biz, öğretmenevlerinden öğretmen statüsünden yararlanabildiğimiz için öğretmenevinde kaldık. Burası denize sıfır ve aradığımız,istediğimiz her türlü hizmeti alabileceğimiz bir yer. Önü otobüs durağı, karşısında da taksi durağı var.Odalar Karadeniz manzaralı ve kahvaltı ederken de bööyle benim gibi Karadeniz'i özleyenler için denize baka baka kahvaltı etme şansı var.

Akşamları da oda balkonundan güneşin denizde yıkanmasını seyretmek var.


Akçakoca'da ulaşım sorunu yok. Nereye hangi otobüsle giderim diye düşünmenize, yolun hangi tarafından bineyim, nerede bekleyeyim diye de bir sorun yok. Çünkü; Hangi otobüse binerseniz binin, tüm mahalleleri dolaşıyor ve mutlaka sizin gideceğiniz yerden geçiyor ve de hep aynı yönde inip biniyorsunuz. Hatta durağa giderken otobüse yetişemezseniz geri geri gelip sizi alıyor :) Eğer fırından ekmek alacaksanız da bekliyor:)
Sokaklarda gördüğünüz bu pusulalarla da yönünüzü hiç şaşırmıyorsunuz. Zira o yüzden bize yol tarif eden adam doğuya doğru gidin demişti:)
Biz yemek yemek için sahilde sıra sıra dizilen balıkçı lokantalarını tercih ettik. Balıklar taze taze gözünüzün önünden sandalla indiriliyor. Gece boyu da denizde teknelerin ışıklarını izleyebiliyorsunuz.
Biz orada kaldığımız sürece ''İskele Balık'' da yemeyi tercih ettik. Çünkü ilk yemek yediğimizde lezzetten de hizmetten de çok memnun kaldık. Şıkır şıkır, güler yüzlü kadın garsonlar çalışıyor. E tüm balık lokantaları da aynı manzaraya bakıyor ne diye başka yer arayalım dedik :)
Denizden yeni çıkmış çingene palamutlarını tava yaptırdık. Balık öncesi masaya mıhlama, fasulye turşusu, haydari ve mısır ekmeği geldi. Mıhlama dışındakiler ikram.
Liman Kafede oturma nedenlerimden biri de ah şu tekneler arasında dönüp duran Balerin Alice idi. Ne severdim ben ona binmeyi. Eteklerinde bir aşağı bir yukarı dalgalanmayı.
Sonra bu sahil yürüyüşleri ve ahhh benim Karadeniz'e doyamamalarım var.

Bu da asansör selfiemiz.
İşte bunlar da bizim delikanlılar :) :)
Siz ne bakıyorsunuz onların saçlarının beyazlığına.Nişanlısının yanına İstanbul'a gitmek isteyen asker arkadaşları için operasyon düzenleyip tel örgü altından onu otoyola çıkaran ekip bu Üstelik operasyon dönüş için de tekrarlandı Nerden mi biliyorum, ayol uğruna o tehlikeler göze alınan kız benim de ondan
Akçakoca'dan kendime aldığım hediye ile bitireyim. Ay artık, fındığı ne ile kırayım, kabuğu için kap getirin derdi yok. Koydum sehpanın üstüne isteyen bir iki fındık kırıp ağzına atıp gidiyor:)