Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

27 Mart 2011 Pazar

pazar ola



Bloğun bu halinin hiiiç keyfi yok. Neyseki dışardan okuyanların nazik mailleri var... yaz biz okuyabiliyoruz diyen...Bundan beş yıl önce ilk bloğu açtığımda hemen pıt diye yorum düşmüş şok olmuştum. Halbuki kısacık bir merhaba yazısıydı. Viyana'dan bir blogcu arkadaşımız Kelebek ilk hoş geldin yorumunu yazmıştı. Okuyabilenler arada ceee deyin yahu:)))
Dün akşam çok yorgunum derken - yarına programın yok mu diyen Kocakişisine oracık da hemen bir program sundum. Yarın sabah kalkıyoruz , simitlerimizi neyin alıp Kuzguncuk'da deniz kıyısında kahvaltı yapmaya gidiyoruz dedim. Naziş facebookdan yaptığım anonsu duyup gece eve döndü. Yoksa Neslihan'da kalacaktım dedi.

Sabah Naziş'le biz zırt diye uyandık. Elimizden gelen gürültüyü yapıp kocamın uykusunun açılmasını sağladık ve dokuz buçuk gibi tıngır mıngır yokuş aşağı indik kendimizi Kuzguncuk'da bulduk Çengelköy börekçisinden kıymalı böreklerimizi aldık. Hatta fırındaydı çıkmasını bekledik. İstanbul'un en güzel poğaçalarını yapan Dilim Pastanesinden poğaçalarımızı aldık. Simitleri bizim mahallenin simitçisinden almıştık.Hemen İsmet Babanın yanındaki parka konuşlandık. Burası denize balkon gibi bir yer. Garson hemen portatif sehpamızı ve duble çaylarımızı koşturdu. Önümüzden vapurlar geçti, martılar uçtu. Karabataklar denize daldı çıktı, Kuzguncuk kedileri ayaklarımıza dolandı. Çok keyifli bir kahvaltının ardından ben bir de karanfilli bir sigara tüttürdüm. Zeya , Barselona seyehatinden dönerken benim sigaralarımı da unutmamıştı.


Kahvaltı bitince hadi Çengelköyde içelim kahveleri dedik ama kalabalık korkunçtu. Hadi bi Üsküdar'a doğru gidelim dedik. Üsküdar da Naziş GALATA dedi. Karaköy motoruna binip Karaköy'e geçtik. Kamondo Merdivenlerinden yukarı çıkıp Galataya geldik.

sabah kahvemizi hemen kule dibindeki kahvede içtik. Yukarı çıkmak için o kadar uzun bir kuyruk vardı ki vazgeçtik. İstanbu'u kanatlarımın altına başka bir gün alırım dedim. Galata kulesinden sağa doğru devam edin, yol kıvrılacaktır, dümdüz yürüseniz aşağı doğru inen bir sokak göreceksiniz. Ünlü Doğan apt. buradadırburada Doğan apt ile ilgili çok güzel görseller var
. Geçen yıl İZ kanalında belgeseli gösterilmişti. Çok ünlü kişilere ev sahipliği yapmıştır ve yapmaktadır. Ben buranın dış görümünü çok severim.İstanbul'u 360 derece görebilen bir konumdadır. Doğan apt.nin önünden geçip ilk yokuştan yukarı İstiklal Caddesine çıktık. Atlas Pasajıydı, Suriye Pasajıydı yok Halep çarşısıydı derken Naziş dilim damağım kurudu dedi ve Özsütte çay pasta molası verdik.Bir kaç festival filmine bilet almak için Atlas Sinemasında uğraştım ama malesef istediğim filmlere bilet kalmamıştı. Bir tek Haruki Murakami'nin İmkansızın Şarkısı kitabından uyarlanan filme Kadıköy'de bilet vardı çok şükür. Ama Barış Bıçakçı'nın kitabı Bizim Büyük Çaresizliğimiz kitabının filmine hiç bir yerde yer yoktu. Artık legal illegal bir yerlerden bulunacak. İnşalah vizyona girer. Bir de aradığım bir film var adı : Yeşil Papaya Kokusu... hiç bir yerde bulamadım ve kafayı takmış bulunmaktayım. Gerekirse artık Vietnam'a gidicem...
Bu gün İstiklal caddesi ve Taksim'de eylem günüydü. Hemen her zaman , mutlaka bir eyleme sahne olur ama bu gün hepsi bir araya gelmişti. Bir ara kalabalıkta sıkıştık. Kendimi kötü hissettim . Naziş - Anne şuraya gir dedi neyseki bir dükkan arasına girdik . Beş on dk bekledik ama gittikçe sıkıştı. Bir de meraklı kalabalık olayı iyice içinden çıkılmaz hale getirince - geri gidip ara sokakdan Sıra selvilere çıkalım dedim. İyi ki aklıma geldi. Zaten 10 mt falan yürüyünce Sıra Selvilere açılan sokağın başına geldik. Bambi'de biraz soluklandık , bir şeyler atıştırdık ve evin yolunu tuttuk. Ev gibisi yok valla:))