Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

4 Ekim 2011 Salı

söyleyeceklerim vardı

Sabah kahvemi içtikten sonra zihnim açıldı, kalktım şeftali reçeli yaptım. Üç kavanoz reçelimiz oldu. Bunu bir kavanozu Zuz'un...Sonra kahvaltımı yaptım , zihnim daha bir açıldı saçlarımın boya işini de hallettim. renk falan değişmesi sadece doğal seleksiyon olayı...

Öğleden sonra çaya görümceme gittim. Nihayet tatili bitti , ay özlemişim yav... Hem çayımızı içtik. Hem derelerden geçtik, tepeleri aştık.Atlıyı indirdik , yayayı bindirdik... Sohbetle tabi... Konuşacak ne çok şey birikmiş...Eve gelince de sezonun ilk kıymalı karnabaharını pişirdim. Senede üç kez pişiririm zaten. İlki pişti:)

Bu akşam Öyle Bir Geçer Zaman ki gecesi. Dengesiz ben, her izlemeden sonra neden izlediğim konusunda kendimi sorgular, bir daha izlemeyeceğimi beyan eder,sonraki; salı akşamı da hadi yemeğinizi çabuk yeyin dizim başlayacak derim. Bu dengesizlik nereye kadar bakalım.

İzlediğim filmlerin, okuduğum kitapların sonunu söyleyesim var da Zuz kızıyo...

Burada ilk kez kendimle ilgili bir duyuru yapıyorum... Kitap Okuyan Kız da konuk yazar olarak var olacağım bundan sonra... Bu gün ilk yazım yayınlandı bile... Burada , kitaptan söz etsem yazarından söz etmiyorum,ya da konu içinde geçiştiriyorum. Orada bir kitabı , yazarına, kapağına, basıldığı yere kadar ıcığından cıcığından söz edeyim diyorum. İlk yazım Murakami hakkında. Murakami'nin lahana dolması ile olan ilişkisini ya da yazmaya nasıl başladığını biliyormuydunuz... Ben sizin için araştırdım hatta taraştırdım ve bunları buldum. Umarım buradaki birlikteliğimiz orada da devam eder... Buraya bir tık ile işte Kitap Okuyan Kızdayız...

lezzetin peşinde


Çılgın hafta sonunun ardından çılgın bir iş günü geldi. Evde yapılan genel temizliğin ardından yıkanan çamaşırlar asıldı. Keyifle mis gibi evin karşısına geçip hah şimdi kahve vakti derken, Naziş telefon açıp- Anneee, yarın akşam okulda parti yapacağız, patatesli börek yaparmısın dedi. Tam bir tepsi börek yapmış, fırına sürecekken , eve gelen Gamse- hiç anlamam ben bundan yerim deyince iş büyüdü ve tam üç tepsi börek yaptım, pişirdim derken akşam yemeği saati geldi.

Yemekten sonra hemen ama hemen kaçtım kendi odama ve Gurmenin Son Yemeğini okumaya başladım.İyiki de karnım tok okumuşum.Aynı zamanda felsefeci olan yazar bizi basit lezzetlerin ardından düşünsel derinliklere atıyor.Muriel Barbery bu romanını Kirpinin Zerafetinden önce yazmış.Renee'ye rastlayınca anlıyorsunuz zaten...Fransa'nın en ünlü gurmesi, tanrıcılık oynamayı bırakıp bu kez ölüm döşeğinde, ağzında kalacak son lezzetin peşinde varoluşculuğun sınırlarında geziniyor.Size tavisyem bu güzel romanı okuyun ama aç karnına okumayın...Kitapta bizim lokmaya da rastlamak çok keyifli oldu...

Bu günün programı hakkında hiç bir fikrim yok. Dünden sonra yatıp yuvarlanıp, filmdir , kitaptır, kahvedir, çaydır takılabilirim. Ya da bir görümce ziyareti yapabilirim. Saçlarımın revizyondan geçemsi gerekiyor ona bir el atılabilir. Valla bilmiyorum artık ne gele gele