Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

2 Eylül 2015 Çarşamba

Eylül

 Artık güneş ne kadar yakarsa yaksın bu at kestanesi düştü önüme bir kere... Ben akşam üzeri o hırkayı aldım üzerime ve kuru fasulye pilav pişirdim, büyükanne motifleri, etamin işlemeler düştü bir kere aklıma ne kadar debelenirse debelensin son demlerini yaşıyor sıcak, yapışkan yaz. :)





Bu hafta geçen hafta başladığım Karahindiba Şarabını bitirdim önce...bir çocuğun gözünden 1928 yazını okumak bana hangi yıl olursa olsun tüm çocukların gözünde yaz aynı duygusunu verdi. yaza veda ederken okumak hele de tabiri yerindeyse  cuk oturdu ... Çocukluk  senfonisi gibiydi... Araba korna çalmaz , o deniz atının kükreme sesidir..Yaşlı kadının elleri kelebeklerin pudralaşması gibidir...ve yerinden kalkamayan yaşlı bir adam  binlerce kilometre uzaktaki Meksika'daki arkadaşını arar...o pencereyi açar ve telefondan ona sokağın sesini dinletir...ve çocuk karseşine  der ki , şimdi seni sevmiyor olabilirim ama sen yine de buralarda ol. Etrafımda ol... Bir gün yaşlanınca altın bir altın madenimiz olabilir ve biz sakallarımızı uzatır, verandada mısır püskülü şarabı içeriz...vay be der diğer kardeş, sakal uzatmak ha, bunu çok sevdim...
İşte böyle şırıl şırıl bir yaz şarkısı gibiydi...




Hemen arkasından  başladığım  "Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar" ise bir Ankara romanı...Yazar adeta, böyle sade, süssüz püssüz de anlatılabilir bir şey demiş... İki  çok eski erkek arkadaş  ve birinin sevgilisinde oluşuyor roman karakterleri...Birbirinden farklı üç kişi ve artık her şeyi üç kişi yapmaya başlamalarıyla yeni bir yön alan arkadaşlık ....fonda soğuk, yağmurlu Ankara sokakları ve geceleri...ben çok beğendim. Bir günde de okudum...






e- kitap olarak okuduğum Kızkardeşim İçin; aynı zamanda filme de alınmış...Lösemi olan kızkardeşine donör olması için dünyaya getirilmiş 13 yaşındaki bir kızın ebeveynlerini , artık bedeni hakkında kendi söz sahibi olmak için mahkemeye vermesini anlatıyor... kitapta her karakter kendini anlatıyor...konusu itibariyle çok ajitasyona açık olmasına karşılık hiç bu gibi şeylere kaçmadan yazılmış...




Şimdi bu ne diyor musunuz? Bu yaz, çok ağır olan gündemden biraz da bunlarla kaçtım sanırım...kah yetişkinler için boyama, noktaları birleştirme kah da böyle resim yapmasını beceremeyenler için hoş bir eğlence olan adım adım resim yapmayla. :)


Bu haftanın en güzel olayı, mahallemizdeki eski İETT garajı ve tramvay deposunun böyle şahane bir kafeye dönüştürülmesiydi...Bir kütüphanenin içinde olduğu duygusuyla oturup çay , kahve içmek,sohbet etmek istersen raflardan bir kitap seçip okumak çok ama çok güzeldi ..Hele de iki sokak üstümüzde olmadı ballı lokma tatlısı oldu....

Bunlar da bu haftanın filmleri...
beshkempir bir Kırgız sineması  örneği... Oradaki bir geleneği anlatıyor aslında... Fazla çocuğu olup da bakamayan bir ailenin çocuğu, durumu iyi fakat çocuğu olmayan bir aileye beş ihtiyar kafın tarafından yapılan bir ritüel eşliğinde veriliyor...filmin devamında çocuğun ergenlikten yetişkinliğe geçişini izledik...

Kutup Çizgisi Aşıkları...Milyonlarca tesadüf bu aşkı hazırladı... Çok beğendim, görselliklerin şahane oluşu da güzelliğini katladı filmin...


 Oooh Mis Mcphee ,tanımayan bilmeyen var mıdır ki onu...pazar günü üçüncü kez aynı keyifle izledim....

Limonata: umarım hak ettiği gişeyi  yakalamıştır...çok beğendim hatta bu haftanın en güzel filmiydi...İstanbul'dan Balkanlara uzanan bir yol filmi...


E gezdik, tozduk filmleri izledik, kitapları okuduk peki yemek ya yemek aç mı durduk?  :) olur mu hiç heleki de bizim evde... Dün oturdum tv karşısına hem Ayhan Sicimoğlu'nun o doyumsuz sohbetini dinledim hem de koccaa bir tencere kara lahana dolması sardım...valla tarif isteyen yandaki aşcı şapkalı fotoma tıklasın gitsin. :)

Ay daha ne yazayım dilim damağım kurudu anlatmaktan hadi gideyim ben..