Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

9 Ekim 2010 Cumartesi

haftasonu hengamesi

Kimsenin bir şey demesine hacet yok, ben kendi notumu kendim verdim. On üzerinden on bir. Bu nasıl oluyor demeyin biyoloji sınavında on üzerinden on bir almış kişi var karşınızda... Yıllar önce anlatmıştım ama bilmeyenler ya da yeniden okumak isteyenler için:)))) yeniden anlatırım. Ama önce dün akşam ki sağanak yağmurda hiç bir durakta taksi kalmadığı için caddeye çıkıp , onca taksi bekleyen içinde ilk gelen taksiyi kapıp, kına gecesine gittim ya ... ben bu notu bol bol hak ettim.

Şu on üzerinden on bir alma meselesi şöyle; Biyolji hocamız yazılı kağıtlarımızı okurken bir arkadaşa on vermiş, sıra benim kağıda geldiğinde breh breh hem yazmışım hem şekillerle bir izah etmişim ki, hoca - yav demiş( kesin yav demiştir) şimdi - Lale'ye de on versem haksızlık olur. Yazılı notu okunurken bana senin notun 11 dedi... o fazlalık bir sözlü notuna eklenecek...İşte böle bi anı bu da.

Gelelim kına gecesine... Yurdanur kaftanıyla güzeller güzeli olmuştu... Damat elinde kına tepsisi ile gezerken bizden olumlu not aldı... Dışarıda seller akarken biz iş arkadaşları bu vesileyle bir araya gelmenin tadını çıkarıp çan çan sohbet edip kendi eğlencemizi yarattık.

Eve geldiğimde Burcu ile Gamse^de gelmişlerdi, biraz sonra da Naziş Çerkesçe kursundan geldi...çok zor diyor.. yepyeni bir alfabeyle tanışıyor, sesleri çıkarmakta zor diyor ama hoca kararlıymış kurs sonunda konuşacak ve yazacaksınız diyormuş. Bakalım ne olacak...

Sabah aile efradına anlı şanlı bir kahvaltı hazırladım... Patatesli kaşarlı omletler mi dersiniz... kekikli kırmızı biberli domatesler mi dersiniz .... artık ne derseniz deyin... Tomurcuk çayın kokusunuda yaydım eve herkes fırladı yatağından:). Kahvaltı sonrasıda şöyle bir toparlanmaca sonrası Capitol'e gittik. Kocam ve Naziş kış alışverişi yaptılar. Kocam bütün botları olmasa da %80 kadarını giyip çıkartmıştır. Bir ara satıcı çocuk bizden kaçmaya falan çalıştı hatta:)Naziş'in işi çabuk bitti neyseki. O arada öyle bir cebelleşmişiz ki acıkmışız... Birlikte bir şeyler yedikten sonra , Koca elimizdekileri aldı ben eve gidiyorum dedi... Geldiğimizde ev de yoktu ama olsun... paketlerin hepsini bizim odaya doldurmuştu. Biz Naziş'le paşabahçeydi, D&R dı dolaştık. Hadi kahvelerimizi evde içelim deyip bi koşu eve geldik.

Hepsi bir yana dağıldı şimdi ama akşam Zuz'da toplanacağız. Bu gün canı dışarı çıkmak istemediği için bize ajitasyon yaptı gün boyu... giderken boş likör şişesi götüreyimde köyün çeşmesinden doldururum. Valla Ebru bile gördü stoklarını:))Sanırım yarın kahvaltıdan sonra döneriz... Ben size geçen haftaki gibi kahvaltı masasından seslenirim...

not: bir de güzel haber... Şilili madencilere 66 gün sonra nihayet ulaşıldı...