Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

19 Mart 2015 Perşembe

kayıt lütfen

Günler patır patır geçiyor,yaz gelmiyor. Hava buz gibi...Dün sabah erken  saatlerde İstanbul'a kar yağdı.
Benim günlerde biraz rehavet var.Sabahları kendi kendime uzun kahvaltılar yapıyor, yaparken filmlerimi izliyorum. Yine bir film listesi yaptım ki dillere destan :)Kahvaltı için kolayını buldum.Önce kendime kocaman bir kupa yeşil çayımı hazırlıyorum veeeee şöyle gelişiyor olay :)
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı diyen Cemal Süreya ne kadar doğru söylemiş...
işte size en sevdiğim kahvaltılığım ...
Roka,dereotu,maydanoz,kapya biber,yeşil biber ve taze yeşil soğan, bir kiraz domates. ince ince doğranır,üstüne de haşlanmış yumurta dilimlenir.Hatta azıcık peynir ve bir kaç zeytin ilave edilir.En sızmasından en hasından zeytinyağ,tuz,karabiber eklenir. Yanına bir dilim kızarmış ekmek,mutlaka tomurcuk çay ilave edilmiş iyi demlenmiş çay alınır bi de güzel keyifli bir film açıp karşısına geçilir. Bandıra bandıra yenilir.
(Levent Başar'a aittir bu tarif)
(Fotoları daha önce çekmiştim, belki de yayınlamışımdır bile)


Hafta sonları  olağan DSİ sülale boyu buluşmaları,sohbetleri,okey oynamalar... Yemek saatine doğru gençlik kesimi katılıyor bize bazen eğer başka programları yoksa tabi... Sonra Survivor saatine evde oluyoruz. Kim ne derse desin arkadaş izliyorum. Keşke imkan olsa da siz de beni izleseniz o sırada...Sanırsınız maçtayım, bağırış çağırış izliyorum. Kocam iyi ki maça gitmiyorsun, kavga çıkarırsın diyor. Bu adrenalin bana iyi geliyor. Kafam boşalıyor.


Geçtiğimiz günlerde kocamın yeğeninin eşi Şive'nin konuğu olduk. Vur patlasın ,çal oynasın yedik içtik, Filiz'in doğum gününü kutladık.Şive; masada neye saldıracağını bilemediğin bir masa hatırlamıştı...Ev gezmelerini unuttuğumuz bir dönemde hem eski dostlarla buluşmak hem de bir masanın etrafında uzun sohbetler etmenin insan ruhuna ne kadar iyi geldiğini hatırlamak şahane oldu... Şu masaya baksanıza ayol :)


Kitap; yeminle hala aynı kitabı okuyorum :) Paul Auster'in radyoda okuduğu hikayeler yani...Bakın bu kitap da iyi geldi bana... Tavuk Suyuna Çorba hikayeleri gibi kısa kısa eğlenceli , hüzünlü, hadi ya doğru olabilir mi bu diyeceğiniz   bi dolu hikaye...

Salı günü de Mine Flora'ya gittik Filiz ile...Gizem'in (Filiz'in kızı) düğününde davetlilere hatıra olarak vermek için minik kaktüsler seçtik. Minem güzel gönüllü Minem bizi nasıl ağırladı. Bu kez iş ziyareti desek de o kahveler, pastalarla ağırladı bizi binbir çiçek arasında...
Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz ağacın adı; Pavlonya imiş. Mine'nin bahçesinden tabi... Çin'de yetişen bir orman ağacıymış. Çinliler konut yapımında kullanıyormuş. 200 derecede ancak tutuşabilen ateşe çok dayanaklı bir ağaçmış, fakat evlerin bahçeleri için uygun değilmiş  Sorun ki niye :) Çünküüü, alttan kökleri çok hızlı gelişen yayılan  sürekli su arayan bir ağaç olduğu için su kanallarını tıkıyormuş.İlk fotoğrafi ben çektim diğeri yeşil halini de görebilesiniz diye netten...





Ha Mine'den gelince oturdum bir tencere pırasa dolması sardım... Tabi ki dolma sararken mutlaka film izlemem gerektiğinden önce  kahvemi yapıp filmimi seçtim :)



Hadiii bir de filmden söz edip gideyim. Bugün okey grubumla buluşacağım...
Erol Mintaş; ilk uzun metrajli filminde nostalji hastalığına tutulmuş Kürt anne Nigar'ın hikayesini anlatıyor. Saraybosna film festivalinde en iyi film ve en iyi erkek oyuncu( Feyyaz Duman) ödüllerini almış...

İki kahve biri sade hadi bana müsade :)