Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

22 Nisan 2013 Pazartesi

Adalara gidelim Modalara gidelim

Dün günlerden  Sait Faik'in Burgaz Adası günüydü... Özellikle vapur kaçırdığı, Kalpazankaya'ya çıkıp  yazı yazdığı adadaydık. Kimler mi?...Ecem, Zeya, Magissa, ben ve de Elçin...Sabah kalktığımda yağmur yağdığını görünce,banane ya,yağarsan yağ dedim,yeşil çayımı içtim giyindim ve kahvaltımı Ada'da yapmak için evden çıktım. Benden gayrısı Bostancı yoluyla geçeceklerdi, ben Kadıköy'den vapura biner,çayımı söyler kitabımı okuya okuya, martılara simit ata ata giderim dedi...Kıyıya yanaşan vapuru görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı,insanlar salkım saçak her yerden sarkıyor ve iskeledeki zavallı bizlerin nereye sığacağına merakla bakıyorlardı...Ben vaziyeti anladım ve içerilere hiiç bakmadan, açok kısıma yürüdüm, ve martılara simit atmak üzere ayağa kalkan oğlanın yerine,arkadaşının yanına zıp oturdum kitabımı açtım:))Kınalı Ada'da ,insanlar inip biraz yer açılınca içeriye geçtim.









Ben Burgaz'a vardığımda Bostancı ekibi beni bekliyordu. Önce Kahvaltı tabi...Ergün Pşastanesinde  dillere  destan bir kahvaltı ettik.Yolunuz düşerse o şahane menemeninden ve  milföy pastadan yemezseniz küserim...Zaten Googleye Ergün pastanesi yazın, kıyamet gibi bu pastanın resimleri çıkıyor:) E kahvaltı sonrası çiseleyen yağmur altında bir yürüyüşü hak etmiştik...Vurduk Kalpazankaya yoluna...Bir tek Öğretmenevinde kahve molası verdik ama bir sohbete dalmışız,neredeyse yatıya kalıcaz orada.:) hadi hadi dedik ve Kalpazankaya yokuşuna kaldığımız yerden devam ettik....Bu atlar,  sarı sarı hardal otları,şu minik salyangoz, yol boyunca sıralanan erik ve badem ağaçlarıyla,, erguvanlarıyla, mor salkımlarıyla,  Burgaz Ada bizi çok güzel ağırladı.














Kalpazankaya'da oturduk, bira -patates muhteşem iklisiyle muhteşem manzara gömüldük.

 Sonra yine aşağıya yürüdük,Ada sokaklarında dolaştık, yeniden çay,kahve molası verdik,karşımızda leğenlerin içinde tuttuğu balıkları satmaya çalışan balıkçının başından ayrılmayan,kedileri,kargaları,martıları izledik. O sırada balıkçının dalgınlığından faydalanan martı kocaman balığı leğenden kaptığı gibi pırrr, balıkçıya martı ,balığını kaptı dediğimizde-hep aynı martı dedi,hırsız martı...hep yapıyo...


Akşam yemeğimizi Öğretmen evinde yedik. Ben daha önceki gitmelerimizden, yemeklerini biliyorum o yüzden orada yemeyi teklif ettim. Garson; hocam ben size istavrit,mezgit tava yaptırayım deyince de  tav olduk zaten. Sabah yağmurlu olan hava,akşam güneş açtı,ısındı hatta sabah kalhvaltımızı iç mekanda yapmıştık,akşam yemeğimizi dışarıda güneş gözlüğü takarak yedik.


Artık ayrılma zamanı geldiğinde ben Yine Kadıköy vapuruna binmek için onlardan ayrıldım ve bu kez oturacak yer bulup kitabımı okuya okuya yolculuk yaptım. Vapur penceresinden Fenerbahçe açıklarında olduğumuzu  görünce toparlanıp, salondan çıktım ,çıkışta bekleyenlerin yanına geldim ki,birden çıktığım salon hurraaa boşaldı ve garip bir koku duyuldu, ben salondan çıkınca içerde biri biber gazı sıkmış. Bir kargaşa,Kabataş'a devam edecekler bile Kadıköy'de indiler. İndiğimde polis sireni falan vardı ama olayı yine de anlamadım.

Gördüğünüz gibi vişneli ve ballı pastanın ne resmini koydum ne sözünü ettim:)

Eve geldiğimde Survivor başlamış,benim tayfa  karşısında yerlerini almıştı.