Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

1 Haziran 2010 Salı

güzel akşam sıcak yapış yapış gece

.E gözleriniz aydın, yaza yaza yazı getirdiniz... Dün gece evin yatmadığım koltuğu kanepesi kalmadı...En son gözümü açtığımda Gamse'nin yatağındaydım ve açık pencereden rüzgar yüzümü yalamaktaydı... Demek ki O' okula gidince ben de oraya geçmişim... Gece macerası şöyle başladı...Önce yatağa girdim beş dk sonra kalktım, -salona gidiyorum, yok klima çarpar , yok tv açık kalmış diye beni rahatsız etmeyin dedim... Gidip uyku moduna da ayarlayıp yattım, biraz, Zemberek Kuşuna devam ettim, biraz tv izledim , derken uyuya kalmışım... Bir şey hissettim uyandım ki, Kocam klimayı kapatıyor... yani o birazdan zaten kendiliğinden kapanacak ama yok maksat muhabbet olsun... Uyanınca hadi tekrar yatağaıma gideyim dedim... Beş dakika sonra alev attım sanki, tekrar klimanın kollarına koştum... Yani çok uyuz bir gece geçirdim.

Bu sıcak, yapış gecenin aksine çok güzel bir akşamı oldu . Zuz, Ben, Zeya ve Ebrucuk bir Kadıköy akşamı yaptık... tadına doyamadık... Ebru artık İstanbul'lu oldu. Üç yıl önce uykusuz bir gecenin sabahında, blog blog gezerken rastladığım Ebrucuk'la nerelerden nerelere geldik ve söyleye söyleye O'nu İzmir'inden alıp İstanbul'a taşıdık. Araya Ebru'nun İzmir'e gidip gelmesi, Zeya'nın Abisinin ameliyatı ve nekahat devresi, Dayım'ın vefatı sonra Zuz ve Zeya'nın tatili derken bir buçuk aydır görüşememiştik. Ama biz bu arayı bir gecede kapatmaya çalıştık... iki ayrı mekanda... Önce birlikte bir yemek yedik... Sonra Hümeyra'ya geçtik. Buradan daha öncede söz etmiştim. Çayınızı, kahvenizi hatta biranızı şarabınızı içebileceğiniz, acıkırsanız yine bir şeyler atıştırabileceğiniz çok hoş bir yer... Bangır bangır müzik de yok. En önemlisi çaylar porselen demlikte demlenip, ince belli belli kaliteli cam bardaklarda servis ediliyor. Çay deyince lök diye poşet atmıyorlar o afilli kupalara... Barış Manço Kültür Merkezinin tam karşısı ya da Şifa Hastanesinin yanından geçerken yine tam karşınıza çıkıyor, üç yol ağzında... Biz sohbetin içine dalmışken tabi yine saati unutmuşuz. Kadıköy meydan da vedalaşıp ayrıldık. Eve geldiğimde saat 12 yi çoktan geçmişti.

Dolmuşa bindiğimde kimse yoktu, dolana kadar bekledim, arkada kapı girişine oturdum hemen, dolmuşlarda herkes burayı kapmaya çalışır ya, pıt diye inersin, kimse sana para uzattırmaz Neyse bi kız geldi, çıtır, bir elinde sosisli, bi elinde dondurma, en sevimli haliyle kafasını içeri uzatıp, bana nerede ineceksiniz dedi- ben de cevap olarak -burada oturucam dedim. Haspam gitmiş oturmuşum, dolmuşun dolmasını beklemişim o kadar zaman, sanki koştura koştura ona yer tutmaya gittim heheheh yemezler canım en azından ben yemem.... Yolda bizim ev halkı aradı, tam Zeynep Kamil'deydim o zaman. İneceğim saati hesaplamışlar. Bir geldim ki, ineceğim yerde bekliyorlar... Güya hava alalım demişler, yesinler onları... Kayınvalidem'in bize taktığı isim geldi aklıma- Yedi Deliler- biz her yere kaplumbağa gibi sırtımızda evimiz gittiğimizden bize bu ismi takmıştı... Bu deyimin çok uzun bir hikayesi var ama başka zaman valla...Eve bir de çok hoş bir hediye ile döndüm... Resmini akşama mutlaka ekleyeceğim, görmenizi istiyorum çünkü... Sevgili Gümüşay, Zeya'nın Ankara seyehatinde göndermişti bana ama elime ancak geçti, yukarıdaki yazdığım satırlardaki nedenlerden dolayı... Bir mutfak Saati ama lale saksısı şeklinde... nasıl zarif bir düşüncedir bu , çok ama çok teşekkür ederim, sevgili Gümüşay...

Uzun bir post oldu ama bu ara izlediğim filmlerden söz edemedim, dün Leap Yearı izledim. Bir 2010 filmi... Fragmanını sinemada görmüş, izleyelim demiştik ama kısmet cd de izlemekmiş. Hoş bir romantik komedi... hafif, eğlenceli.. ve biraz klişe bir film. Ama uçsuz bucaksız İrlanda manzaraları için bile izlenilebilir...
konusu:
Erkek arkadaşının dört yıldan beri ona evlilik teklif etmemesi üzerine Anna, kadınların erkeklere Şubat'ın 29'unda evlenme teklif edebildiği bir İrlanda geleneğinden esinlenip ipleri ele almaya karar verir. Evlilik teklifi için erkek arkadaşı Jeremy'nin arkasından Dublin'e takip edecektir fakat kötü hava koşulları yüzünden yolda kalır. Dublin'e gidebilmesi için taşra ahalisinden Declan, Anna'ya yardım eder. Anna yolda Declan'a aşık olur.