Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Aralık 2011 Pazar



Astrolojiye artık sonsuz inancım var...Bu konuyla çok yakından ilgilenen kuzen Funda,ikizler burcunda ay tutulması olduğunu ve dikaktli olmamı önermişti. Ben de sabah kahvaltıda dedim ki bu gün bana değmeyin yağlıboya:)) Gün gayet sakindi , önce çamaşır makinesinden acaip bir gürültü geldi sonra tüm suyunu dışarı verdi... Bir baktım, içindeki tambur neredeyse yere oturmuş, çökmüş. Sanırım bu yeni bir makineye patlayacak. Sonra iki gündür başım ağrıyo diyen kocam , tansiyonumu ölçtürdüm 16'ya çıkmış dedi. Başka iki yerde daha ölçtürmüş onlar normal çıkmış ama pazartesi gününden itibaren takibe girecek. Bana bir afakanlar bastı, hadi dışarı çıkalım biraz dağılalım dedik ve sinemaya gittik.
Necati Cumalı'nın aynı adlı kitabından sinemaya aktarılan Ay Büyürken Uyuyamam'a gittik. Taşrada kadın olmayı, raydan çıkan ahlakçılığı, dini kullanan provakotörleri falan anlatan çok güzel bir hikayedir ama aynı güzellikte yansıyamamış perdeye...hatta bazı yerlerde seyirci güldü... Kadro süperdi, a bu da varmış diye diye izleyeceğiniz bir film... Gittiğime pişman değilim, bazı eleştirmenler hiç beğenmeyip,çöp falan demişler ama o kadar da değil,Şerif Gören'e bu kadarı da haksızlık olur.. Bazen ne kadar acımasız olabildiğimize şaşıp kalıyorum. Sinemadan çıkarken , öyle mutsuz çıkmadım, her filmi beğenmek zorunda değiliz dedim.

Dışarıya çıkmak iyi geldi. Eve geldiğimizde Keşanlı Ali bitmiş ama yeniden başlıyordu. Yeni başlayan dizilerde yeni taktik bu, eğer izlediğiniz diziyi bıramayıp, izlemediyseniz bir izleme fırsatı daha veriyorlar. Nejat İşler zaten adamımdır , Belçin Bilgin ile çok iyi bir ikili olmuşlar ve hikaye modernize edilmeyip, dönem dizisi olarak çekilmiş buna ayrıca memnun oldum.

Kitap'da AZ'da ikinci bölümdeyim. Bittiği yerden yeniden başlayan kitaplara ve filmlere bayılırım.Hakan Günday az daha kaçırdığım bir yazar olacaktı nedense Barış Bıçakçı ve O'na bir direnmişliğim vardı.Bu konuda bana ısrarla oku oku diyen Ataletime teşekkürü bir borç bilirim.

Filmdi, diziydi , kitaptı derken gece uykumda göz bebeklerim fıldır fıldır döndü sanki:))

Kızlar önümüzdeki hafta sonu çalışacakları için pazar gününü dinlenmeye ayırdılar gerçi Gamse firar etti yine ama, erken gelirim dedi. Ben de hiç bir iş yapmadım, Kocam maça gitti, Naziş kendi odasına ben kendi odama çekilldim. Film stüdyomu yatağın üstüne kurdum bu kez dvd oynatıcıyı da bilgisayara taktım, Yeşil Papayanın Kokusunu izedim.


1993 Yabancı film dalinda Oscar'a aday olmus, 93 Cannes ve 94 Istanbul festivallerinde gösterilmis. Film, uçari babalari tarafindan terk edilip, duygusal çöküntü yasayan bir ailenin dramini Vietnam'li küçük bir hizmetçi kizin gözünden sergiliyor. Kölelik ile ask arasindaki belirsiz iliskinin en uç noktalarindaki karmasikligi anlatan bir yapıt diye yaılmış tanıtımı... Filmi çok beğendim hatta perdede izlemeyi tercih ederdim. Bodrum tatilimizde Gamse, bitkisel kremler, sabunlar satan çok hoş bir dükkandan, sahibesinin çok beğeneceksiniz ısrarı ile yeşil papayalı bir krem almıştı. Bir vücut kremi. O kadar hoş ve değişik bir koku ki, filmi izlerken bu kokuyu da hissedebildiğim, duyabildiğim , bildiğim için ayrı bir hoşnutluk hissettim. Filmi ben tırım tırım arayınca her zamanki gibi Lale abla yettim diyen canım Funda, çok teşekkür ederim sana da... Bu Funda yazının başında söz ettiğim kuzen Funda değil ama bana Lale Abla deyişinden , kardeşim gibi hissettiğim Funda...

Bu kadar...