Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

10 Ocak 2011 Pazartesi

yeni yıl şarkılı pazar


Bir hafta sonunu daha devirdik cümleten...Umarım hepinizin ki keyifli geçmiştir...
Cumartesimizi yazmışım zaten...Cumartesi gecesi , Naziş Cihangir gecesini geç noktalayınca , bari ayrı ayrı gitmeyelim evlere deyip Neslihan'lara gitmişlerdi, o yüzden biz üç kişilik bir kahvaltı yaptık...Koca ve Gamsegamseyle... Peynircimizin tavsiye ettiği bir peynirle yapılan omletle... Peynirin adını bir türlü aklımda tutamadım ...Karadeniz hellimcesimi, minzircesimi bişe dedi ama... yağlı ama kurutulmuş gibi bir lor, içinde tel peynire benzeyen büyük büyük parça peynirler vardı... tadı biraz tuluma benziyordu... omleti çok güzel oldu... bu gün bir de börekde deneyeceğim. Neyse kahvaltımızı yaptık... Digitürk salondan Yeni Yıl Şarkısını satın aldık ,izleyelim derken, Naziş koştur koştur bizimle kahvaltı etmek için eve gelmiş... Tabi biz kahvaltımız neyin bitirmiş, toplamıştık masamızı... tosta talim etti...

Filmin adı ; YENİ YIL ŞARKISI...Caharles Dickinson'un hikayesinden uyarlama...Tam 17o yıl önce yazılmış ama düzinelerce sinema versiyonu çekilmiş... Naziş Taş Devrine bile uyarlanmış versiyonunu izlediğini söyledi... Gamse küçükken ; Naziş onun yanına yatar bu hikayeyi okurmuş O'na... hemde ingilizcesinden... Filmi izlerken anlattılar... Çocuklarımla ilgili hiç bilmediğim bir ayrıntı... Sanırım benim kolleksiyon çalışmalarım sırasında eve çok geç geldiğim dönemlere ait bir şey... kaçırdığım bir şey...Film bir animasyon çok ama çok başarılı bir animasyon... Tek gerçek kişi Jim Carry.

Filmden sonra Gamse, Kuzen Meral ile , Koca; kendi arkadaşlarıyla dışarı çıkınca Naziş- Anne hadi biz de bir şeyler yapalım dedi, biz de çıktık Natiliusa gittik, mağaza dolaştık biraz alış veriş yaptık... Megavizyona bir daldık çıkamadık. Ben Vermer'in tablolarının ve tablolarının hikayelerinin olduğu devasa boyutlu kitabın başına çöndüm... En sevdiğim ressamlardandır , özellikle İnci Küpeli Kız... İki yıl önce filmini izlemiştim ama kitapda ki hikaye bambaşkaydı... Filmdekini tercih ederim:)) Filmdeki kız bir çamaşırcıydı... kulağındaki küpeler hanımınındı... o çivit mavisi rengi elde edene kadar canları çıkmıştı... Kitapta ise kızın çok zengin biri olduğu , çünkü o büyüklükteki bir inciyi ancak öyle birinin takabileceği ya da Ressamın Kızı olduğu görüşünün yaygın olduğu söyleniyor, yazıyor
Kendimizi frenledik ve hiç kitap almadık , yalnız Naziş şu gördüğünüz tombul periyi hediye aldı bana.

Sonra Penty de çorap dünyasına daldık... Yemeğimizi Günaydın'da yedik... Yemek yerken gözüm Çılgın Türk adlı bir mönüye takıldı. Lahmacuna sarılmış, dönermiş... Yok artık daha neler dedim...Artık gelebileceğimiz son noktanın bu olduğu görüşündeyim. Gözüme takılan başka bir şeyde, tam da tvnin karşısına oturmuşuz :) bir haber geçiyor, uykusuz bir gece geçirmek 3.2 km yürümeye bedelmiş.

Dün gece Kürk Mantolu Madonnayı bitirdim... Mümkünsüz bir aşk hikayesi... Sanırım artık böylesi yaşanmaz ... yaşanmasında zaten... Bütün aşklar mümkün olsun:)Sabahattin Ali ile tanışıklığım lise yıllarıma dayanır. Bir gün Edebiyat hocamız... Özgürlük başlıklı bir yazısını okudu. Ben Dinlerken yamuldum resmen... Anlatış tarzına , yazı diline hayran oldum... Hemen yazıyı istedim hocamdan ve elindeki sarı tefsir kağıda basılmış yazıyı , belkide daktilo ile yazılmıştı ... verdi bana. Ama roman kişiliği bambaşka... Kürk Mantolu Madonna çok seveni olan bir kitap ben beğendim mi evet beğendim ama çok etkilendim diyemem. Hanende Melek daha çok hoşuma gitmişti mesela...
Şimdi Zuz bize geliyor... Hasta olmuş- Ablam bana bakar demiş... Öyle bir bakarım ki hatta arkadaşlarına kızdığı zaman - hasta olasınız da ablamın eline düşesiniz diye ettiği bedduasını bile hatırlar yeniden:))