Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Ekim 2008 Perşembe

İsim hikayeleri

Aşağıdaki yazı blogspotun kapatıldığı gün eklenecekti buraya, ama kısmet bugüneymiş. O günkü tazeliği gitti ama , ben önce fırında bi ısıtıp öle koydum ortaya))))

bu günkü yazı konusu atalet den geldi. Kendisi ilk blog arkadaşlarımdandır. Kendisiyle uzun hasbıhaller etmiş, blog yoldaşlığı yapmış hem de her şartta )) O'nun deyimiyle bir fiyasko etkinliğe imza atmışızdır.Sonra bu bi ara yel yuf oldu anneannemin deyimiyle. Yel yuf olmak, aniden ortadan kaybolmak demektir. Nise , kayboldu uzun bi süre sonra baktim ben de bi yorum, kim olduğu belli değil ama . atalet dedim ya bu atalet. Gitim baktım, arşivini bi karıştırdım ki O , onun tarzında kimse yazamaz çünkü.
Şimdi
,şurda kaç yıllık hukukumuz var dimi,yazmasak olmaz, demiş ki ataletim, dün Nazişin doom günüydü ya , kızların ismini nasıl koydunzu anlat bakem.

Naziş İstanbulda dogdu ama , hamileliğimin büyük bir kısmı da ''denizi olmayan yer'' de geçti. O zaman cinsiyet belirleme işi yok, varsa da orda zaten yok. Ama İstanbul kontrollerim de de hiç hatırlamıyorum öle bişey. Çünkü asıl doktorum İstanbuldaydı. Neyse biz cinsiyet falan bilmiyos ama karı-koca içimizden geçen kız .Beş kız ismi saptadık. Nazlı da var için de. Ama aklımıza da hiç erkek ismi gelmiyo.
Sen kocasın bi hayal falan kur demi, ilerde oğlum olursa adını filan koycam falan de. En sonun da tamam dedi- erkek olursa Beşiktaşlı bi futbolcunun adını koyarız artık. Töbe üstüme iyilik sağlık, o zamanlar da takımda hiç kimsenin adı hoşuma gitmiyo Nobre, Nauma falan da yok o zaman )). Allahtan kız oldu. Tam o sıra Nazlı Deniz Kuruoğlu da Avrupa Güzeli seçildi, Ah işaret dedik , bizim kızda onun gibi sarı , inceccik bişe.İşte Nazlının hikayesi bu.

Sıra Gamsgamse de. Gamsegamse de sorunlu bi hamilelik yaşadım. Görümcemi kaybettik. O kadar seviyordum ki O'nu. Ben de ki bu görümce sevgisi nereye kadar bakalım heheh. Ama O da sevilmeyecek gib biri değildi. Ev de yemek falan yapma derdi bana,- gez toz, akşam Zeki de gelsin buraya yiyin yemeğinizi evinize gidin.Hep bahsettiğim Fatih'in annesi. Ben onun çocuklarıyla yaşıtım tabi, onun da rolü var. Biz de her akşam olmasada çoğu akşam onlara gidiyoruz yemeğe, kar kış kıyamet , bol sohbetli yemekler yiyoruz , benim İstanbuldan götürdüğüm salon oyunlarını oynuyoruz. Suzan Ablanın çocukları Fatih Akif Filiz de bekar tabi o zaman, sonra kartopu oynaya oynaya evimize geliyoruz.
Gamsegamsenin doğmasına üç ay kala Onu kaybettik.
İşte Suzan Ablayı kaybedince ben çok hastalandım. 15 gün de bir falan serum takılıyordu bana. Biz o dönem de ne kız veya erkek olsun dedik ne de isim düşündük.
Doğduktan sonra hep birlikte bir akşam annemler de toplandık. Herkes bi isim söyledi. Ama benim koca dedi ki, adını anneannesi koydu bile. Aaa ne zaman dedik, meğer o sıra herkes şu olsun bu olsun diye bağrışırken benim güzel , kibar annem sessizce -Gamze de çok güzel isim dermiş.Onu da bi tek benim vefalı kocam farketmiş. Yani hikaye bu dur.

Hadi bu bir sobe olsun. Benim ismimin nasıl konduğunu çan çaldık anlattık ama izlemeyenler ve yeniden izlemek isteyenler için :)) bi daha yazayım. İhracatçı ve ithalatçı dede tarafından, Türkiyeden Hollandaya ilk Lale soğanı ihraç edildiği yıl doğduğum için onun anısına verilmiş. Yani tamamiyle ticari.

Kocamın ki ise çok komik. Kayınvalidem üst üste beş kızı doğurunca , artık ablaların rüyasına girmiş ak sakallı bir dede ,bir erkek kardeşiniz olcak adı Mustafa olsun diye. Ama amca oğlunun adı da Mustafa olunca Mustafa Zeki konmuş adı. Yani sen Mustafa ben Mustafa hikayesi. hadii başlayın bakalım anlatmaya isminizin hikayesini.
NOT. Ben bu yazıyı , yazıp taslak olarak masa üstüne kaydetmiştim. Sen Zuz bunu oku, hani benim ismimin hikayesi de. Onun isminin hikayesi ise heheheheh, babamın ilkokul da aşık olduğu kızın adı olması. Yalnız bunu söyleyince hala kızar, kabul etmez, anneniz uydurmuştu onu der . Hadi gelsin bakalım isim hikayeleri. En başta da siz atalet hanım. Biraz ara verin araştırmalarınıza )))

29 Ekim 2008 Çarşamba

CUMHURİYET BAYRAMI VE YASAKLAR

Eh bu yasak da kalkmış , sıradaki gelsin. Yasaklar delinmek içindir deldik çok şükür. Bakalım sırada ne var. Hakimlerimiz, sadece yasaklı siteyi kapatmayı öğrenecekler. İnternet kapatılamaz demiş. Acep Recep doğru mu??

Bu yasaklar süresince biz bir kaç kişi başka siteler kurup pek eğlendik.Dayadık döşedik, süsledik püsledik. O orada hazır nazır durmakda. Arkadaşlarımla iletişim kolaylığı açısından yazılarıma tabi burada da devam edeceğim.

Bu yasaklar boyunca düşündüm ; Biz ne yasaklar gördük, ne karartma geceleri gördük hey yavrum hey. Sokağa çıkma yasaklarını hatırlayın bir. Sonra olağanüstü durum hallerini. hani şu gece 12 den sonra başlayan sokağa çıkma yasaklarını. Anadoluda yaşayan için bir şey ifade etmez belki , ama İstanbul da , koş evine saati geçirmemek için. Bi keresinde kuzenime gittim. Hadi saçlarımıza kına yapalım dedik. Kına dedikse içine rastık mastık katıyos acip bişe oluyo. Gençlik işte yav. Gece kal dedi o yok gitcem dedimSardık sarmaladık kafamı bohça gibi, nasılsa arabayla gitcez.. Tam Cağaoğlu yokuşunu çıkıyoruz, saat de onikiye gelmekte.,durdurulduk, nerden nereye falan soruluyo. Benim kimlik de yokmu yanımda, neyse iyi niyetli biriydi de beni arabadan indirmedi. Yoksa o bohça kafamla karakolda sabahlayacaktım. Peki camlarımızı mavi kağıtlarla kapladığımız dönemleri hatırlayan var mı??. Bence hatırlamayalım o dönemleri de baksanuza durup durup hatırlatıyorlar.

Bu gün bayram. En büyük en kutlanası bayramımız kutlu olsun hepimize.

28 Ekim 2008 Salı

Pek sevgili blog halkı

şimdi ben arka kapıdan girip çıkıyorum ya hemen herkes gibi . Ama bu arad boş durmuyoruz tabii . Biz ekipce yine bir yerde toplandık. Yeni adresimiz burası.Gelin bakın pek bi şirin oldu, bi de yeni ya orasını bırasını karıştıra karıştıra her an yeni bir şeyler keşfediyoruz. Site içi birbirimizle özel olarak mesajlaşabilmek ise bana en cazip yeri geldi. Hani bazen bişe söylemek isteriz de acaba yorumda yazıpda herkesin okuması uygunmu diye düşünürüz . İşte bunun için süper bir olay. Hadi neyse gelin görün. Bi güle güle oturun deyin, kimler var bi bakın :))



http://laleninbahcesi.vox.com/

27 Ekim 2008 Pazartesi

inadına inadına bir pazar yazısı

Yani şu yağmura bi bakın görmemiş gibi hayatın da hiç yağmamış gibi yağmak da. Olan benim programa oldu. Programa çıkamadım :)) .

Programa çıkamayaınca, bu kez evdekilere parti yaptım , pizza , oracıkta uydurduğum bir pastamsı. Pastamsı ama valla güzel oldu. Önce biküileri bi güzelce ufaladım tepsiye yaydım.( Eti Burçak). Sonacığıma, dr Ötker gurme puding serisinden üzümlü ve elmalı puding pişirip üstüne yaydım, daha daha sonra , hiç üşenmedim biraz büsküi de onun üstüne ufalayıp yaydım mı, ay ben bi da üşenmeyeyim bi de çikolatalı puding pişirip onuda, onun üstüne dökmeyeyim mi. Ay bi güzel oldu anlatamam. Süt ve pudign diet di hatırlatırım. Pizzanın kalorisi zati boyunu aşmıştı. Tam masaya oturacakken o yağmur da kapı çalınca , kim bu cesur yürek dedik, bir de baktık ki Meral. Görümcemin kızı olur ve ben onun en favori yengesiyim. Çook güzel resim yapar zati resim örtmeni heheheh. Oturduk , gırla sohbet çayımızı içtik.

Bir pazar gününü de böle geçirdik. Yağmur yarın da aynen böyle devam edecekmiş. Haberiniz olsun. geçen yıl almadığım yağmur çizmelerinden bu yıl almak istiyorum, en cafcaflısından en renklisinden hemi de....

25 Ekim 2008 Cumartesi

Bizden iyilik sağlık

Ülke dışında yaşyan arkadaşların buraya ulaşabildiklerini biliyorum. Nasıl şaşkınsınızdır kimbilir. Türkiye de neler olup bittiğine akıl erdiremiyorsunuzdur. Biz burada yaşarken erdiremiyoruz da)). Yani ne olur bu iş nasıl çözümlenir yoksa çözümlenmez mi ? bilemem. Ama anlaşılan o ki, yakında dumanla haberleşmeyi öğrenemiz gerekecek. Bu bize çok lazım olacak çünkü.
Benim eltim kayınbiraderim karısı yani:)), evlendikleri yıllarda Niksar da telefon falan yokmuş. Bir tek resmi daireler de falan. Annesi ve kardeşleriyle bir yol bulmuşlar haberleşmek için; bizimkilerin evi bir tepede annesinin evi karşı tepede,ama evler birbirini görüyor. Pencereye kırmızı bez asarlarmış,bu bize gel demekmiş. Beyaz asılınca geliyoruz. Her rengin bir anlamı var yani. Aha şimdi ben size diyorum ki o günlere doğru gidiyoruz geri geri.
Hadi kalın sağlıcakla şimdilik daha önce de belirttiğim gibi buradayım
http://laleninbahcesi.blogcu.com/

hehehehehhehehehe

GEREKİRSE AĞACÇLARIN YAPRAKLARINA BİLE YAZARIM. BEN ŞİMDİLİK İSTEDİĞİM ZAMAN BURADA YAZAYIM AMA SİZ YORUMLARINIZI http://www.laleninbahcesi.blogcu.com adresimdeki bloğuma yapabilirsiniz.

24 Ekim 2008 Cuma

öylesine bi yazı dedik ya, onun devamı işte ama bu günü öylesine olmaktan çıkaran şey yazının sonunda (uyy ne uzun başlık)


Okuyucu bil ki bu yazı aç karnına yazılmıştır. Üstelikde aç aç üç bardak çay içmişkene. Ne yapayım koca kahvaltı ederken o saatte bir şey yiyemedim. Gamsegamsenin dersi öğleden sonraymış , onunla birlikte kahvaltı etmek için bekliyorum. Naziş se ooooooo O giderken kargalar değil kahvaltı etmek, yataklarından bile kalkmamışlardı. Okulu karşıda olduğu için, servis de köprü trafiğine takılmamak için erken çıkıyor. He hehehe dünkü yazıya ters köşe yaptık. Yahu ben trafik yok demedim , komik olsun derken abartının şeyi çıkmış dedim. Baştan dedik ya yazı yazılırken açız diye , konu durup durup yemeğe gelirse hiç şaşırmayın.

Mesela siz güne ne yiyerek başlarsınız. Şöööle tereyağlı, ballı peynirli zeytinli, yanında bir kayısı yumurta mı? mesela. Benim favorim budur da. Yanında közlenmiş kırmızı biber ve üstüne sızma gezdirilmiş domates dilimleri de fena olmaz. Gamsegamse , ben , kocam bu tür bir kahvaltıya bayılırız. Naziş gelir , bakar benim yiyeceğim bir şey yokmuş der , gider cornflakes yer. Ancak omlet ya da simit varsa kahvaltı yapar. Tatil olduğu zamanlar hiç üşenmez Bağlarbaşına gidip simit alır. Oradaki simit evinin simiti hiç bir yerde yok çünkü. Simitlerin susama batırılmadan önce pekmez banyosuna batırılıp çıkarıldığını biliyormuydunuz. ??. Eğer sevdiği bir çorba varsa ki bu mercimek olabilir, kocam sıcak bir çorba içerek de evden çıkmayı tercih edebilir. Fekaaaat , ben çalışma hayatım boyunca , sabah kalkar kalkmaz bir şey yiyemediğim için hep iş yerimde kahvaltı ettim. Ama ne zevkli olurdu bilseniz. Biz işe en erken giden gruptuk. Beş kişi , hemen mutfağa gider çayı koyar bi güzel kahvaltı ederdik, gerçi aşcı geldiğinde bize gıcık olurdu ama hiç sesini de çıkaramazdı.

Ay dün ben gezme programımı yapmışken, Nişantaşı, Kurtuluş seferine çıkacakken torbadan Can çıktı ))). Zuz la Berfunun toplantısı varmış. Bu koca herif de toplantı sırasında arızaçıkardığı için bize geldi. borumu artık 3,5 aylık oldu. Salı günü işe gitmişti zaten. Gamse ablasının da boş günüydü. Akşama kadar oynaştılar, sonra Naziş geldi saat dörtte ona devr oldu. Naziş onun için pediatri kurulundan onaylı , bebekler için bir klasik müzik cd si hazırlamış. Onu dinlerken lıp diye uyuyor. Dün dedim ki ; ayol bizim zamanımız da cd md mi vardı, du ben şuna bi ninni söyliyem, ben nini söylüyorum , o gülüyor. Üle biz bunu seni uyutmak için söylüyoruz , senin uykun açıldı dedim . Bıraktım yine cd ye döndük.

Ekonomi hakkındaki görüşleriniz layım biraz da. Dün yine döviz uçtu, borsa çöktü. Bize bişi olmaz korkmayın. Azcık işsizlik artacakmış, azcık da aç kalacakmışız . dayanın be yav , sizin atalarınız seferberlik gördü. Yabani otların yenilebilirlerini öğrenin . Artık yemekleri değerlendirmeyi öğrenin. Durun ben size biraz anneannemden seferberlik tarifleri yayınlayayım ilerki günler de. Acep bu isimle bi kitap mı yazssam ben . Valla olur mu olur. Her durumun sektörü var ya, onun gibi bişi olur işte.

Hadi bu günlük de bu kadar , yazının başında dedik ya açız, aç ayı oynamaz hesabıı...



NOT: Bu gün bizim için çok önemli bir gün ; Nazlı'nın doğum günü . Biz ilk çocuk sevgisini onunla tanıdık ve onun nezdinde tüm dünya çocuklarını sevdik. İyiki doğdun Nazlımmm , dünya seninle daha da güzel daha da anlamlı.

23 Ekim 2008 Perşembe

İşte öylesine

Çok güzel bir sabah var İstanbul da. Hafif rüzgarlı, ve güneşli. Daha ne kaç kez görebiliriz böyle havaları bilmem. Kışa gittikçe yaklaşıyoruz. Uyarmıştım sizi dimi, bu yıl İstanbul çok yağışlı geçecekmiş diye.

Herbikesler gitti evden. İşine gücüne , okuluna. Naziş zaten kaç gündür yine bayram tatilindeydi, bu seferkinin adını unuttum valla. Gamsegamse bana çok özendiğini söyledi. Sabah çıkarken içinden ohh annem yatar şimdi demiş. Ben zaten onlar için, ya yatıyorum , ya geziyorum ya da bilgisayer başındayım. Evde ki işleri Selena yapıyor:)). Selena demişken , öğrencileri pek sevmiş onu, hediyeler vermişler, öğretmenim çok güzelsiniz aynı Seleneya benziyorsunuz demişler . Çok güldük bu tanıma.

Dün akşam Avrupa yakasını izledik. Ay o hala bana çok itici geliyor ya. Bi de tamam anladık abartı bir dizi ama dün akşam da abartı doruklardaydı. Avrupa Yakasından , Anadolu Yakasına geçmek için , sanırım Gülse Birsel uzayda falan yaşıyo. Ay polemik açtım hehehehehe. Bi gün onu gezdirim ben İstanbul da. Bi çok kişi vaz geçmiştir herhalde İstanbul'a . Zaten İstanbul da artık İstanbulludan çok Japon, Çinli ve Arap var. Hadi Japonlar , teknolojik amaçlı, marmaray yüzünden, Çinliler ticari, ya Araplara ne demeli, gümüş dizisindeki mekanları görmeye geliyorlarmış. Bir geçin Kabataşa , Beşiktaşa Arap kafilelerden yürünmüyor.

Bu gün kısa kesiyoruz anacım, çok yoğun bir gün beni bekliyor. Hayydi giitim ben sağ kalın esen kalın

21 Ekim 2008 Salı

antin kuntin

Aynen başlıkta olduğu gibi antin kuntin günler geçiriyorum.Dayım olsa abidik gubidik derdi. Bu şu demek, yani fasa fiso demek. Sonbabahar çarptı beni galiba hiç bir şey yapmıyorum.

En sonun da silkindim bu gün de, iki oyuna rezervasyon yaptırdım. Yıllardır sahnelenen oyunlar. Biri Anton Çehov'un Vişne Bahçesi diğeri de Orhan Asena dan Ya devlet başa ya Kuzgun Leşe. Sinemalarda ise bir çok film vizyona girdi, ''Devrim arabalarını'' çok merak ediyorum. Ne hazin bir hikayedir. İlk yerli arabamız Devrim'in hikayesi. Benzinin konulmasının unuttuğu için çalışmadığı hikayesi çok basit geliyor bana. Hep arkasında başka şeyler olduğunu düşünmüşümdür. Yani o tasarı hayata geçseydi belki yabancı otomotv sanayi bu kadar güçlü olmazdı Türkiyede.

Otomobil dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'i Cumhuriyet bayramına götürerek hem tanıtımını hem ilk vazifesini gerçekleştirecek iken benzinin bitmesi nedeniyle sadece 100 metre gidebilmiştir. Cemal Gürsel tarafından "Garp kafasıyla araba yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk" mizahi tabirine de konu olmuştur.

İşin aslında, Eskişehir den Ankara 'ya tren ile taşınan devrim otomobillerine benzin konulmamıştır. Çünkü trende oluşabilecek bir tehlikede otomobillerin en az zararla kurtarılması düşünülmüş ve araçların ihtiyacı benzinin de Ankara'da konvoy yolunun üzerinde bulunan bir Mobil istasyonundan alınması, ve buraya kadar aracın ihtiyaç duyacağı benzinin mühendisler tarafından trene koyulması dahi mühendislerin en ince detayları dahi ne kadar düşündüğünü ve planladığını gösterir. Trenden indirilen arabalara çok daha sonradan Cumhurbaşkanı binmeden önce yapılan hazırlıklar sırasında neden benzin ikmali yapılmadığı bugün dahi bilinmez. Ancak konvoy Mobil istasyonuna uğrayıp vakit kaybetmek istemez ve böylelikle arabalar benzinsiz kalır. Gri olanda benzin vardır Cumhurbaşkanı gezisini bununla sürdürür. Anıtkabir'e ve tören alanına gider. Fakat gazeteler o zaman da ülke adına yapılan bu işin aleyhinde yayın yapar.

Gamsegamse'nin ilk staj günüydü bu gün. Çok hoş bir tesadüfle benim büyüdüğüm semtte yapıyor. Az kaldı okuduğum lisede yapacaktı ama sonradan değişti onun alt sokağındaki bir okulda yapıyor. Artık annesinin koştuğu yürüdüğü sokaklarda yürüyecek , okuduğu okulun önünden geçeçek. Hiç aklıma gelirmiydi o sokaklarda caddeler de yürüken bir gün kızım da oralardan benim yollarımdan geçecek. Bu gün hep bunları düşündüm.ha unuttum semt Fındıkzade, okulum da Davut Paşa Lisesi. Aynı zaman da Zuz 'unda lisesi. Resim de görülen eski binadır. Eski binanın içinden geçerek asıl okul bahçesine ve yeni binaya ulaşılır. Dışardan bakıldığında yeni bina pek görülmez.

fındıkzade tam buradaydı evimiz. Ben bu sokaklarda gezdim tozdum aşık oldum evlendim. Naziş burada doğdu. İlk banyosunu bu evde yaptı.

Fındıkzade - Kızılelma caddesi bizim anılarımızda çok önemli yer tutar. Evimiz oradaydı. Alt katımız da restoran. Anemle babam seyehate gidince bizim yemekler ordan gelirdi. Biz ozamanlar üç çocuk en büyüğümüz yani ben lisede , 15-20 gün evde kalır, okula gider gelir. Ne kadar arkadaş varsa eve doldurur eğlenirdik. Sınıflarımızı da takır takır geçer, hiç bir şeyden geri kalmazdık. Hiç bir şeyden korkmazdık. O zaman zırt diye annne babayı aramak için cep telefonu da yok. Şehirler arası telefon açmak için ptt ye yazdırıp sıra beklemek var . Hey yavrum hey. Cuma günleri de pazar kurulurdu ama ne pazar için de Amerikan pazarı denilen , kaçak malların satıldığı bir yer bile vardı. O zamanlar kotlar yurda sözde kaçak giriyor falan. Charlie diye bir parfüm var tüm kadınlar onun peşin de. Sahi hatırlayan var mı Charlie yi. Annemin gıcık olduğu bir şey de heheheh, cuma günü pazara çıkmak için tanıdıkların bize doluşması. Hem pazara git hem çayını iç ohhhhh kebap , Üle bu evin ahalisinin pazara gitme hakkı yok mu. Tabi o zaman bizim bunlara aldırdığımız falan yok. Benim beş kişilik bir çetem var. Okuduğumuz okulla aynı semtte de oturduğumuz için çoğu arkadaşlarla çok yakın oturuyoruz zati. Biz beş kız kolkola gir, pazarı ellik fellik et. Kakara kikiri. sonra aldıklarımızla gitt birimizin evine çay içmeye. Yaseminin annesi Naciye Teyze ne masalar hazırlardı bize. Çok süslü, hep saçları topuz dolaşırdı ev de bile. Çok süslü çok takıp takıştırdığı için Boncuklu Naciye imiş lakabı. Şen kahkahalar atarak anlatırdı bize. Yasemin'in babası Albaydı. Dilaver amca , nurlar içinde yatsın. tabi meslekleri dolayısıyle il il geziyorlar. Kars hizmetleri sırasında Naciye teyze diğer subay eşlerinden birinine misafirliğe gitmiş. yeni tayin olan bir subayın eşi de varmış orada. Naciye teyze'ye demiş ki,- Boncuklu Naciye gelince bana haber verirmisin. Tabii demiş geldi bile , karşında. Sonra Deniz'im vardı. Annesi sık sık Tarsus'a giderdi , evleride okulla aynı sokaktaydı. Cahide teyze Tarsus' sa gittiği zaman , biz okulu kırar Denizlere giderdik. O bize kısır yapardı. Hey gidi günler heyyy. Bu gün Gamsegamse staja gitti ben de bunları düşündüm


not:

http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=630209 den alınmıştır.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Hafta sonundan, Can'lı saatlerden, ödüllerden))

Hadi bakalım yeni bir haftaya başladık, biz yeni haftaya pazarcıların sesleri ile başlıyoruz. Evimin olduğu sokak da olmasa bile arka sokağımızda var. Bazen yatak odası penceremizden bakıyorum pazar da neler var diye :))

Ben hafta sonunu genelde ev de geçirdim, her gün dışarı çıktım ama öle kayda değer , anlatılacak bir şey yok. Cuma günü Beyoğlu ekibim geldi, teyzemi de almışlardı gelirken. Oh incir reçelim nihayet eve geldi. Ekmekleri kızartıp yumuluyoruz . Zuz a verme bundan onunki ayrı dedi de kurtardım reçeli Zuz dan heheheh. O gece bir şamata ile geçti.

Cumartesi günü de Can Bey geldi. On gündür görmemiştik. Bu on günde boyu uzamış , kilo almış. Denize girmek, traking yapmak ona yaramış ve artık bu güne bu gün üç aylık olmuş. Artık daha anlamlı gülüyor. Gülerken taa gözümüzün içine bakıp bizi üç kağıda bağlayıp kendine hizmet ettiriyor hem de yarışa yarişa yapıyoruz. Akşam olunca Gamsegamse de Nazlı da arkadaşlarıyla yemeğe kaçtı . Biz kaldık Can Beyle başbaşa. Biraz etrafı izledik pencereden , biraz öpüşüp koklaştık derken annesinin toplantısı bitti geldi. Onlarıda yolcu ettim. Bu kez de my kocanın gelme satati yaklaştı. Hadi ikimize masa hazırla derken uy ben bi yorulmuşum. Pes düştüm.

Cuma günü benim tayfa, cumartesi Can Bey derken yorulmuşuz. Gamsegamseye yarın öğle ye kadar yatalım , Naziş yok, baban da erken gidecek zaten dedim. Pazar gününü öğle saatlerine kadar yatarak geçirdik. Sonrada breh breh ana kız bir kahvaltı yaptık evlere şenlik. Filmimizi koyduk, ekmeklerimizi kızarttık, yumurtalarımızı haşladık uzun upuzun bir kahvaltı yaptık.

Pazar gün tüm gün yattım yuvarlandım. Nazlı dönmeyeceğim bu akşam da Zuz' dayım dedi. Akşamları da arkadaşlarıyla cadde de buluşuyorlar, Zuz a dönmek daha kolay oluyor onun için de. Zuz da zaten hafta sonları dışarda oluyor. İkisi aynı saatlerde ev de buluşup , sonra da oyuna falan takılınca , ta sabah yatıyorlar bu kez de geç kalkıyorlar tabiki. Gamze de arkadaşlarıyla çıkmıştı yine. Biz kaldık yine karıkoca karıkoca. Film izledik, gazete kitap faslı derken hafta sonu bitti gitti
Friendship Around The World Award"
Uluslararası Arkadaşlık Ödülü

Amacı, Uluslararası Bloggerları biribirleriyle tanıştırmak olan ''Friendship Around The World Award" ödülü dağıtımında, ödül listesinde beni de gösteren rüzgar ve şekerpastaya teşekkür ederim. Dünya çapında bir arkadaşlık ödülü, Ödül sürekli alıcı tarafından devrediliyor, her alan kişi kendine gönderenden 1 fazla kişiye yolluyor.Ödül listesinde de sana gönderenin lisrtesindekilerin olmamamsı gerekiyormuş. Ben iki listeyi de inceledim hemen tüm arkadaşlarım var. Yani zor bir liste olacak.


Benim arkadaşlarımın hepsi ödüle layıktır.


17 Ekim 2008 Cuma

Hafta sonuna doğru , haftanın içinden notlar

Haftanın sonunu da getirdik de içinde acaba ne yaptık.Dün Gamsegamsenin boş günüydü. Sabah Babası ve Nazlı gidince baktım koşa koşa benim yatağıma geldi yanıma girdi, yattı. Kötü bir rüya görmüş, ben ölmüşüm rüyasında. Ay çok yaşayacağım boş ver dedim .Akşama kadar etkisinde kaldı.

Bu haftanın benim günlük yaşantımdaki en kayda değer olayı, blogcudaki ilk günlerimde tanıştığım Petunyanın dün ziyaretime gelmesiydi. Kendisi aslen Adana'da oturuyor, oğlu Üniversiteyi kazanınca yerleştirmeye geldi, ev falan tuttu, döşedi ama o arada da İstanbulu karış karış gezmek de.

Dün Öğlene doğru aradı ve kızkardeşi Şebnem' le birlikte ziyaretime geldi. Çok hoş saatler geçirdik. E geç haber verince gönlümce ağırlayamadım tabi , işte simit mimit kahvaltı falan idare eetik. Petunya ile benim enteresan bir hikayem var. Bunu eski arkadaşlarım bilir zaten. Petunya bir yazısında mumbar dolmasından söz etti, ben de yirmi yıl önce yemiştim dedim. O da uçağa koydu bize gönderdi , akşamına da yedik. Ama dondurduğu mumbar dolmasının soğuk zincirinin kırılmaması için inannılmaz bir organizasyon yaptı. İşte o hikaye burada


Bu akşam da Beyoğlu ekibim geliyor bize. Nazlı uyyy çok gürültü yaparsınız siz şimdi dedi ve hemen evden kaçma planı yaptı. Gamsegamse bana çekmiş O yaşasın dedi. Yarında Can Bey geliyor. Nasıl özledik, o yüzden hiç bir program yapmadık.

Gelelim hava durumuna , parlak fakat serin. Yani bunun pastırma yazı olduğunu kimse bana yutturmaya kalkmasın. Ayol pastırma yazında biz t-shirt lerle gezerdik. Ay ne günlerdi onlar. Küresel ısınma çıktı mertlik bozuldu.

Şimdi gelelim ev de ne piştiye. Yumurtalı fasulye desem ne dersiniz. Adını ilk duyduğumda bööö nası yani dediğim ama artık çok sevdiğimiz bir yemek. İşte şöle yapılıyo.
Fsulyeleri önce uzunlamasına sonrada ortadan ikiye bölün. Yıkayın mıkayın işte . Sonra bir tencerede kıyma ve soğanı kavurun. Üstüne fasulyeleri koyun.Tuzunu da koyun. Kısık ateşte hiç su koymadan pişirin . O yeterince su asalacaktır. İyice pişince ağzını açın bu kez kaşıkla çevire çevire kavurun. En son da bir kaç yumurta kırın içine karıştırın iyice, karabiber döküp servis yapın. Ve mutlaka deneyin. Hadi yemek tarifimi de verdim gittim ben.

15 Ekim 2008 Çarşamba

onca yoksulluk varken( 15 Ekim. bloglarda yoksulluk hareketi)

Neresinden tutsak bu ülkede yoksulluğun.Biz önce akıldan yoksul olduk ki, bize taa ilkokul da dünyanın kendine yeten yedi ülkesinden biri olarak öğretilen , öyle ya yeraltı kaynaklarından yana zengindik. Yemyeşil ovalarımızda yetişmeyen ürün yoktu, dünya buğday üretiminde birinciydik, yeraltı sularımızın yanında , üç yanı denizlerle çevrili vatanımızda balıkçılık önemli bir gelir kaynağıydı. Güneşten yana şansımız çoktu turizm de en önemli gelir kaynaklarımızdan biriydi. Dört mevsim doya doya yaşanırdı. Gelişmekte olan bir ülkeydik biz.

İşte! bunları elbirliği ile VE yanlış politikalar sonucu kaybettik. Nehirleri kuruttuk, denizleri kirlettik , sahillere termik santraller kurduk, Oksijen kaynağı Kazdağlarında elin adamına siyanürle altın arama izni verdik. En güzel yerleri parsel parsel yabancılara sattık. Artık balıklarımız civa yüklü. Bugdayı dışardan alır olduk. Susuzluk kapıda. Dış borç tavan yapmış. Çocuklarımız borçlu doğuyor. Mesela benim doğmamış torunumun bile şimdiden bilmem kaçbin dolar borcu var. Eeee bize de kala kala yoksulluk kaldı.

Çünkü bu ülkenin politikacıları hep yoksulluktan rant sağladılar. Bizim insanımızı bir kilo nohuta mercimeğe, bir torba kömüre oy verir hale getirdiler. En büyük yoksulluk eğitim yoksulluğun olduğu anlaşıldı böylece. Onca yoksulluk varken, şimdi ne söylesen caz gelir adama. Artık bireysel çabalarla aşılacak bir durum değil, örgütlü bir çabayla ancak biraz , belki...

Peki hal bizde böyleyken Kara Kıtaya ne demeli, Afrika dünyanın en zengin altın ve elmas yataklarına sahip, ama yoksulluktan açlıktan kıvranıyor , yani kıssadan hisse yoksulluk yok, yoksul bırakılmak var. alenen cebren

14 Ekim 2008 Salı

Kış kapıda

Dün itibarıyle artık kışlık düzene geçtik ev de. Bizim kışlık düzene geçmemiz demek Gamsegamsenin okulunun açılması demek. Bütün Üniversiteler açıldı neredeyse vizeler yaklaşıyor ama İstanbul Üniversitesi geç kapanıp geç açılıyor böyle.

Kışlık düzene geçmek demek , artık daha erken yatılması ve sabahın köründe pörtlemek demek. Çünkü Gamsgamse oda kahvaltı ister . Bir taraftan da bilgisayar da hava durumu ve vapur saatlerini inceler , son dakika haberlerine bakar. Nazlı yı duymayız bile, o çok erken kalkar ve hazırlanırken ayak altında kimseyi istemez. Corn- flakes yer çıkar. Kocam , garibim her şeye razı olur, ayak üstü bir şeyler atıştırır çıkar.

Kışlık düzene geçmek demek , sabahın sekizinde ev de kimsenin kalmaması demek ve yazlık keten örtüler yerine polarların çıkması demek. Sıcak içeceklere , bitki çaylarına dönüş demek. Artık yorgana sarınmak demek.

Dün pazarımızdı , kışlık sebzeler ve kışlık giyecekler tezgahlarda yerini almıştı. Mandalinalar daha yeşiller ama kokuları tüm pazarı tutmuştu. Pırasalar, karnabaharlar , brokoliler , kerevizler var artık. Dün ilk brokolimizi aldım. Artık ne yaparım bilmem. Nazlı beşamel sosla fırında pişişini sever. Üstüne de rendelenmiş kaşar koyarım.

Madem konu bu gün kış, haber vereyim bu yıl yağışlı bir kış geçirecekmişiz. El Nino bu sene etkili olmadığı içinmiş.Pasifik okyanusunda olan ve İspanyolca yaramaz çocuk anlamına gelen El Nino kasırgasıyla bizim ne alakamız var diyorsanız .Atmosferde böyle bir değişiklik yapıyormuş işte Valla ben anlatanın yalancısıyım. Yani paltoları ve botları sağlam tutun bu kış. İlk kar İstanbula şubat ayında yağacakmış. Siz şimdi bunları not alın , sonra benden hesap sorarsınız:))

Kış demek tv de dizi furyası demek, bombardımana tutulmak demek. Şimdilik Elveda Rumeli ve Yol arkadaşımla idare ediyorum. Avrupa Yakasında Şahikaya yaratılan ikinci karakter çok itici geldi bana. Geceleri Gamsegamse ile türkmaxin sit-comlarına takılıyoruz bazen, şimdi Haluk Bilginerin bir sit-comu başladı. Onsekiz yaşındayken küvette düşüp bitkisel hayata giren yirmisekiz yıl sonra da uyanan bir adamın hikayesi. Düştüğünde sevgilisiyle buluşmaya hazırlanıyordu, şimdi sevgilisinin torunu var. Bir de Demet Akbağ ve Ragıp Savaşın dizisi var . Tabi bu dizilerin adlarını şu anda hatırlayamamam da da ayrı bir konu hehehe.

Eh bu günlük de bu kadar kış muhabbeti yeter. Can Bey tatilden döndü. Tatili güzel getmiş, denize girdi, traking yaptı ve biz onu çok ama çok özledik.


Naziş perşembeye kadar tatil , yarın birlikte İlmiyeme gideceğiz. Şimdi Zuz da, dün akşamdan gitmişti, artık eve kaç da döndü, bu gün kaç da yataktan kalkıp eve gelir bilemem artık. Hadi bakalım iyi bir gün olsun herkese




İYİ Kİ DOĞDUN MAVİANNE, İYİ Kİ YOLUN BENİM SAYFAMDAN GEÇTİ DE TANIDIM SENİ. NİCE SAĞLIKLI MUTLU YAŞLARA TÜM SEVDİKLERİNLE

11 Ekim 2008 Cumartesi

cumartesi notları

Sessizliğin hakim olduğu bir evden yazıyorum höööööö, hatta bi tek bilgisayar ışığı var. Herbikesler gitti, herkesin programı varmış. Neyse kocam gelir birazdan oturur patates oturtmamızı yeriz. Hiç de sevmem , niyeyse Zuz bayılır. Onun yüzünden yaptım O da mangal daveti alınca daha patates oturtmasının yüzüne bakar mı:))

Dün akşam iş çıkışı Zuz bize geldi, gece de kaldı. Geç saatlere kadar oturunca , süreklide yiyip içince bi de çok lazımış gibi kola çekirdek faslı da yapınca evide hallettik tabiki. Sabah da geç kalkıldı mücver istediler haydii onu da yap et derken saat bir de kahvaltıya oturduk. Sonra kahve programı , sonrada duşunu alan evden pırrrr.

Bu akşam için tek planım var o da kanepe ve tv. Hah işte bu kadar tüm cumartesinin özeti.
Dün biliyosunuz okey oynadım arkadaşlarla ayıptır sölemesi gösterge de yapmasam dibe vuracaktım:)). Kocam okeye hamal oyunu diyor koca koca ıstakalarla oynandığı için olsa gerek diyorum , her oyundada aklıma gelip saçma salak gülüyorum. İnşallah ıstakalarla ilgilidir yorumu durun bu akşam sorayım.

Hadi yeter yav bu kadar , gidip patates oturtmasını ısıtayım :)), güne damgasını vurdu nasılsa

şimdi selam faslı
koca yazı bırakıp inşata başlayan yan komşuya,
Ne sattığını anlamak için beni balkona çıkıp baktıran satıcıya , gerçi bakınca da anlamadım ya
yanlış telefon açıp Ebruuu diye bağıran kadına , Ebru kıs senimi çağırıyodu yoksa , çünkü çok bağırıyodu İzmirden duyulmuştur.

Bıkmadan usanmadan mail adresime diyet listesi gönderen ünlü diyetisyene
( Olmaz adını veremem , bi kez verdim adını bu iş ondan başıma geldi. )
selam olsun

10 Ekim 2008 Cuma

9837. Beyoğlu Seferi yıl 2008

Dün sabah erkenden pörtledim, Güllü geceden aramıştı sabah erken çık, kahvaltıyı birlikte edelim diye. Hadi bakalım öle olsun dedim. Hava tam istediğim gibiydi yani ne sıcak ne soğuk. Önce iskeleye yürüyeyim dedim ama bayramdaki rehaveti atamamışım üzerimden, arabaya bindim. Japon hemşehrilerimizle birlikte motora binip Kabataşa geçtik. Çok yakında Üsküdarda iki kişiye bir Japon düşebilir, çünkü; Marmaray çalışması kazı sırasında çıkan tarihi eserler dolayısıyla uzuyor da uzuyor.

Kabataş'a geçtiğimde benim köfteci ocağını harlamış, kokularını salmaya başlamıştı. Köftecimiz bir kadın ve elleri daima eldivenli. Hemen kokteyl teknelerinin yanında arabası da, yani kokteyle katılanlar mönüyü sevmezlerse çaktırmadan bi ekmek arası köfte yaptırabilirler.

Artık güzergahımı biliyorsunuz, sonrası Finüküler ve Taksime çıkış. Finüküler tıklım tıklımdı. Neyseki 1.5 dk sürüyor yol. Beyoğluna çıktığımda henüz restoranlardan çorba kokuları geliyordu hala, sabah servisi bitmemişti. Dönerler yeni sarılıyor, ıslak hamburgerler yeni diziliyordu tam bir görsel şölendi hehehee,ben de açtım hem de çok aç. Güllü ile kahvaltıya oturunca üzüm üzüme baka baka kararır hesabı ikişer tane üçgen börek ve yumurta dahil bütün kahvaltılıkları götürdük, üstüne de ama yarım saat sonra türk kahvesini içtik tam oldu. Birbirimize yalancıktan fal baktık. Eğer Güldenin falı çıkarsa hayat boyu çaylar kahveler benden arkadaşlar. Ondan sonra Nalan gelecek biraz hazırlık yapayım dedim, Beyoğlunun bir tozunu aldım, çiçekçileri köşerine yerleştirdim, vitrinleri parlattım. Kitap raflarını düzelttim. Sokak çalgıcıları daha çıkmamışlardı evlerinden bi tek onlar kaldı yerleştirilecek.

Sonra teyzeme gittik, Ordu'dan getirdiği kara lahana ile yaptığı dolmalara ve incir reçeline yumulduk. Bu tabi akşam oluyor. O duble kahvaltının üstüne değil. Bu arada Zuz da taciz ateşinde bulundu iş yerinden , bir daha bana ve Oya ya da haber verin diyerek. Yani anlayacağınız her zaman ki Beyoğlu gezimi yaptım, sezonu açtım.

Şimdi daha kahvaltı bile yapmadım, üstelik öğleden sonra bir okey partisine katılmam gerekiyor, öncesinde arkadaşlarla birlikte öğle yemeği yeneceğinden , kahvaltı hafif geçilecek, dünkü yediklerine sayılacak. Yani anlayacağınız üzere bu yazı buradan bitti, ama bir kaç selam göndermem gerekiyor

Dün akşam Sıra Selvilerde yolun ortasında üstüme üstüme yürüyen , arkasında da kamyon gibi bavulu sürükleyen, tatilden geliyodun da , tatilden dönüşünün suçlusu benmişim gibi davranan güzel teyzeye

Finükülerde ki abiye, zaten gideceğimiz yol 1.5 dk, o kadar esnenirmi, az kala uyuyacaktım, motorda senin yüzünden esnemekten ağzım yırtılacaktı.

Nazlı'ya eve geldiğimde anne çay içermisin, tiramusu yaptm dediğin için,

Teyzeme bana da incir reçeli getirdiğin için:))

Gamseye geldiğimde ev de olup , beni merak ettirmediği için selam olsun

8 Ekim 2008 Çarşamba

işte geldim burdayım, ben bu işte ustayım

valla sürüne sürüne geldim bu güne desem inanın. Hastalık muhabettiyle başlamak pek hoş değil yazıya amaa şöle durum bildirgesi yapayım.

Bayramdan iki gün önce bende başlayan olay; bayram sabahı kızların , ikinci gün de kocamın bana katılmasıyla, anca beraber kanca beraber kıvamına geldi. Böylece aile bütünlüğünü sağlamış olduk. Herkese haber saldık , aman bize uğramayın diye ama , bilmeyenler geldi ve de kendilerinden sonra bir daha haber alınamadı. İşin enteresan tarafı biz öyle aman şurdan nem kaptım , şimdi hasta olurum kıvasmında birileri de değiliz ama oldu. İşalah maşallah toptan bir kaç yıllık grip sıramızı savmışızdır.Zuz bayram tatili nedeniyle İstanbulda olmadığı için yakayı sıyırdı . Dün akşam ancak gelebildi bize O da biber dolmasının hatırına. Biberler Adıyamandan özel geldi , insanı yormayan bir acılıkta ve kendine has lezzette. Zuz da çok sever


Anlayacağınız bu günler dışında fazlaca bir aksiyon yaşamadık. Bir tek biraz iyi hissedince kendimizi Can Beyin çay davetine katılmak için Kalamışa gittik. Ah Kalamış, çocukluğum , lise yıllarım tüm Kalamış sokakları Fenerbahçe Burnundaki İnci ve Orhanın Yeri'nde geçmiştir. Aysellllll kulakların çınlaıdı mı??. Sandal kiralayıp denize açılmalar, o zaman Marina yok tabi, henüz sahil doldurulmamış.. Aysellerin evi de tam şimdi Marinanın olduğu yerde, önleri hemen deniz, sabaha kadar balkonda alemler yapardık. Tabi oraya gidince ben kızlara her gidişimizde yaptığım gibi, aha burası denize girdiğimiz yer, aha burda babanla ilk kez yemeğe çıktık, aha burada daldık çıktık derken onları fenalık basıyo haliyle. İstanbul bu yav , her köşesinde ayrı bir anımızı sakladık, sırası gelince çıkaracağız haliyle. .

Neyse Can Beyle güzel bir gün geçirdik. Üç kağıtçı diyorum ben ona, bizi bağladı kendine ardı sıra gezdiriyor. Şimdi Kemer de Tatil yapıyor. Uçakta yolculuk boyunca da hiç ağlamamış .

Pazartesi günü Gamsegamse okula başlıyor. Nazlı hala ROSH HASHANA tatilinin ardından gelen Yom Kipur Büyük Kefaret günü tatilinin keyfini sürmekte.Bu günün karşılığı biz de Kadir Gecesiymiş. Bazılarınızın bildiği gibi Nazlı ,bir azınlık okulunda öğretmenlik yaptığı için, Lozan Antlaşması uyarınca da azınlıkların kendi bayramlarında tatil yapmaları hakkı çerçevesinde Nazlı da bu haktan onlarla birlikte yararlanıyor tabi. Zaten okulla anlaşırken kendi tatillerine ek olarak bizim bayramlarımızı da çeyiz veriyoruz diye espri yapmışlardı. Önümüzde bol bayramlı bir ay bekliyor yine bizi. Biz de bu sayede hem de iki yıldır hiç bilmediğimiz bir kültürün tüm inceliklerini öğrenmekteyiz. Bir çok arkadaşım bilir ben Ordu da , kocam da İstanbul da değişik kültürlerin yaşadığı yerlerde ikamet ettiğimiz için arkadaş çevremizde bu renkliliğe sahibiz zaten. Çok büyük bir keyiftir ayrı kültürlerin bir potada erimesi o keyfin paylaşılması. Bir gün mesela kocama bir ermeni arkadaşı ermeni pilakisi getirdim sana der, içinde kerevize kadar bir çok sebze ile pişirilmiştir. Bir başkası ev de yaptığı likörden getirir tadına bakmamız için. Kar yağarken perdeleri açar keyifle yudumlarım.

Eh artık yeter dimi, Ben yarın Beyoğlu seferlerime başlıyorum, cuma günü de okey oynayacağım görümcelerle .

Yazımın sonuna kadar hiç sözünü etmedim ama , yaşanan son olaylar, ekonomik kriz , yine şehit haberleri. İçimi en acıtan para olmadığı için karakolların iyileştirilemediği idi. Nası yani dedim. Biz o kadar zenginizki, emekli olan Genek Kurmay Başkanımıza trilyonluk zırhlı araç hediye ettik. Yine ateş düştüğü yeri yakacak , bir kaç gün sonra bu çocukların neden nasıl öldüğü unutulacak. Ekonomik krizden de umarım RTE nin dediği gibi acımadı ki acımadı ki diyerek çıkarız. Yastığımın altında altınlarım , bankalarda milyon dolarlarım olmadığına göre elle gelen düğünle bayram diyeceğim ama, ülke kötüye giderken bizde nasıl işler i yiye gider dişünmeden de edemem )))

Hadi gittim ben,arayan soran , mesaj çeken , yorum bırakan tüm arkadaşlarıma eyvallah canlar , iyiki varsınz ama ben de iyiki varım yav.