Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

12 Eylül 2012 Çarşamba

Cicianne sen faytonu kırarsın

Cunda'da son güne geldi sıra... Sabah ekiple son kahvaltımızı yaptık, en şahanesinden. Zuz bize yumurtalı ekmekler kızarttı, gitti pazardan pembe domatesler, çıtır çıtır biberler aldı. Biberli lor yaptı... Kendi yaptığı acılı ezmeler, haşlanmış yumurtalar, çeşit çeşit kendi yaptığı reçeller ve Cumhuriyet fırınından aldığı ekmeklerle uzun upuzun bir kahvaltı yaptık. Yeni gelen müşteri kahvaltıyı görünce gözleri yuvasından fırladı valla:))
Sonra bizim ekip, çıkıp çarşıda bir tur attılar ben de Zuz'a yardım ettim , masaları topladık. Bir saat falan sonra, ellerinde pazardan aldıkları dağ kekiği torbalarıyla geri geldiler, toparlandılar ve onları yolcu ettik. Yarım saat sonra da Cancanlar Bodrum tatillerini bitirip Cunda'ya avdet ettiler.Biraz dinlendiler , tüm günü pansiyonda geçirecek değiliz ya, denize gittik. Önce Beyaz Balina dedik , Zuz telefon açtı , dalga var mı? ora rüzgarlı mı? diye sordu, uçuyoruz demişler. O zaman biz de havuza gittik. Zaten Cancanımın havuz resimlerini gördükçe onunla havuzda yüzme hayalleri kurar dururdum. Bütün sene yüzme kursuna gitti bana telefonda bile yüzme dersi vermişti. Valla yetişkinler havuzunda benimle yarıştı maşallahh... Yalnız havuzda beni öpmeye kalkışınca az kala beni boğacaktı, tepeme tepeme çıktı, ne yapacağımı şaşırdım:))
Yüzdük, acıkınca yemek söyledik, hadi çay gelsin dedik, fotoğraf çekimine gelen gelinleri izledik ve akşam ettik. Zuz bizden önce Cankuşumu ve kardeşini ve de Annesini alıp , faytonla gitmiş ben ve Kerem yani babaları , Ayvalık'a gidip biletimi almıştık. Biz sonradan yanlarına gidince; Can bana- Cicianne sen faytona binme, faytonu kırarsın dedi:))).Faytona bayılmış ya, zarar vereceğimden korktu zahir:))

Akşam oldu, pansiyona dönüldü, üstler değişildi ve akşam programı için Cunda Meze Dünyasına geçildi. Meze sipariş işini Zuz'a bıraktık biz balıklarımızı söyledik. Cankuş ve kardeşi Uras çoktan uyumuşlardı tabi. Biz dört büyük, sohbetlerimizi ettik , yedik içtik derken , Zuz Ablam bu gece gidiyor, suflesini erken getirin demişmiş , size o şahane sufleyi anlatmıştım. Hani böylesini daha önce yememiştim demiştim. Neyse efenim benim sufle saat 10 gibi anlı şanlı geldi ama o da ne kaşığı bir batırdım bildiğin kakaolu kek. Neyse dedim, kısmet dedim ama Zuz , ustaya ablama bunu nasıl gönderdin demiş. Ustanın hiç haberi yok. Neyse uzatmayalım, bir de baktık ki Yusuf Usta sufle tabağı elinde masaya geldi ve o efsanevi suflesini bana sundu. Kaşığı bir batırdım , çikolata şelalesi dondurmaya karıştı. Ve bana dedi ki, sana sufle adresi vereyim, Arnavutköy^de Akıntı Burnuna git selamımı söyle sufleni ye:))
Derken derken ayrılık saati geldi çattı. Saat 11 de otobüse götürdü Kerem beni... Otobüse bindim, muavine bana hiçbir servis yapmayın dedim. Ama bir baktım omzuma vuruyor hasbinallahhh bana hiç birşey verme dememişmiydim diyecektim ki, nerede inecektiniz dedi. Ataşehir dedim ve bir baktım Ataşehirdeyiz:)) Hayatımda böyle yolculuk yapmadım , uçakla gelsem daha uzun sürerdi sanırım hehe. Artık nasıl yorulduysam, neyseki rahat hatta ve tekli koltuktaydım.Sabahın beşinde gözümü İstanbul'da açtım anlayacağınız.

Yapılacak çok şey kaldı hala da... Patriça Koyu, Tahta Kuşlar Köyü, Hayat Bahçesi ve daha neler neler... Hatta seneye bir tur mu? düzenlesem diyorum heheh...( Nermin'le geceleri günün resimlerine bakarken, yüklerken Zuz bizi resimleyip, facebook'da teşhir etmiş)

Cunda Adali Pansiyon akik oda bu tatilimin konaklama alanıydı... Kurban Bayramı için hazırlıklarına başladı. Eğer tatil yapacaksanız öneririm hem de şiddetle...Arzu edenler için fiyat listesi bende...