Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

6 Temmuz 2008 Pazar

kon kon kelebek o kanatlar , İlkbaharın gülü yapraklar , bak ne güzel olmuşlar , bir çiçek üstüne konmuşlar.

Geçen sabah uyandım , balkona çıktım ne güzel bir sabah dedim, hava pırıl pırıl , hafiften rüzgarlı, çiçeklerim coşmuşta coşmuş. Tüm sevdiklerim evde, çayım demli , ekmeğim sıcak. Hah sen bunu mu dedin kon kon Ergenekon. Ülkenin havası değişti.

Bir haftadır evdeyim, hadi itiraf edeyim güçcücük bir operasyon geçirdim. Bir tek mavianne önceden biliyordu. Geçen hafta geldiğinde ; buluştuğumuzda konuşmuştuk. Çok eften püften bir şey bence ama kocam ve Gamsegamse ikilisi neredeyse bakınca bile enfeksiyon kapacağım vehametine kapıldılar. Operasyon sonrası Ordu^'ya giden Kuzen tayfasının da olayı abartması ve akrabaların gece gündüz araması sonucu az kala ben bile ben bile önemli bir olay var sanacaktım. Yav , ben doğum yaptıktan sonra , doktor beni muayeneye gelmişti de, oda da bulamayınca yaygarayı koparmıştı hastam nerde diye. Hemşireler odaya doluşunca ben perdenin altından çıkmıştım. Pencereden bakıyordum da:)). Sonra eve çıkınca da aynı şeyi yapınca, kayınvalidem bari misafir gelince yat da nazar değmesin derdi. Hey gidi günler hey.

Bu gün ilk kez dışarı çıktım. Gamsegamse ile Capitole gittik. Hem biraz alışveriş yaptık hem yemek yedik.Erken ,indirim dolayısıyla mağazaların salı pazarından farkı yoktu. Hatta yerde denenip denenenip yerlere saçılan , ezilen ayakkabıları görünce , yani dünya para verip bu ezilen büzülen ayakkabıları mı alacağım dedim. E capitol de bizim mahallede olunca , bi sürü tanıdık çıkıyo tabi. Bir ara yemek masasında beş kişi oluverdik. Sohbet muhabbet derken , bir baktım saat altı olmuş. Koşalım eve dedinm hiç yemek yok. Hemen susuz tavuk pişirdim. Tarifini birazdan vericem. Bir de kocamın sevdiği bir yaz yemeğimiz var onu yaptım. Biraz kıyma ile soğanı soteliyoruz. Sonra bir tatlı kaşığı kadar da salça. Bir kaç adet de sivri biber doğrayın atın içine. Bu arada bir kaç adet de domatesi rendeleyin salın içine . Domatesler iyice pişince iki üç çorba kaşığı pirinç ve sıcak su ilave edin pişirin. Ne çorba gibi sulu ne de çok koyu olsun. Anladınız siz onu.

Gelelim sususz tavuğa , bu aslında Ruhat Menginin yılbaşı hindisi tarifinden bozma bir tarif. Hehe şaşırmayın valla geçen yılbaşında vermişti köşesinde tarifi. Şimdi efenim tavuğunuzu bi güzel yıkayın. İçini dışını tuzla ovun. Üstüne küçük çentikler atın. Soyduğunuz sarmısak dişlerini bu çentiklerin içine yerleştirin. Biraz da sevdiğiniz baharatları katın, ben tane karabiber falan da koyuyorum. Tencereye tavuğunuzu oturtun, ağzını kapatın. Hiç su koymayın sakın. Tencerenin kapağı ısınana kadar kuvvetli ateşte pişirin. Kapak ısınınca altını kısabildiğiniz kadar kısın 45 dk ya da tavuğun cinsine göre bir saat pişirin. İçindeki su nerden geldi diye de bana sormayın. Çorba, pilav yapacak kadar su çıkacaktır size. Hatta tavuk yarı pişince ben kapağı açtım bir kaç bütün patates attım içine. Yerken de limon ilave edip haşlama olarak yedik. Resim koymak aklıma geldiğinde , tavuk tavukluktan çıkmıştı. Bir tavuk resmi aparayım dedim netten, sonra aklıma annemin sözü geldi.'' kırk yılda bir hırsızlığa çıktım, ay akşamdan doğdu''. Şimdi neme lazım , millet kapıma dayanır benim tavuğum , benim resmim, eser hırsızı diye . Ağır ol molla desinler aha da bu da kocamın lafı pek sever niyeyse bu sözü.


Havalar oldukça iyi gidiyor gibi. Ya da bizi biraz boğaza yakın olmanın ve de ceviz ağacının sefasını sürüyoruz. Henüz klimayı bir kez çalıştırdık.

Durum bundan ibarettir ...

hamiş: Bazen yeni isimler görünce yorum sayfam da memnun oluyorum tabii, ama bakayım kimmiş diye gittiğimde bu blog yalnızca davetli okuyuculara açıktır diyor. Ne yapalım öle olsun.