Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

5 Ocak 2014 Pazar

Yazılan ama gönderilemeyen yazı


Yeni yıla evimizde biz bize girdik. Her zaman ki yemek mönümüz , yeni yıl girerken , her tanesinde dilek dileyerek yediğimiz  12 üzümümüz ve  kutlama telefonları ile geçti.

Ben yine yenmeyeceğini bile bile bir sürü yemek hazırladım. Çünkü; bilirim ben  ayıptır söylemesi benim iç pilavlı tavuk dolmamı görenin gözü başka bişi görmez. Hindi neyin pişirmem, kimse ağzına koymaz. Halbuki ben severim.Biz çocukkene,'' Fındıkzade' de' oturduğumuz appartmanın altında ''Sevinç Lokantası''  vardı. Her yılbaşı, bizim hindi dolma itina ile hazırlanır ve tam yemek saatinde yukarı çıkarılırdı...Hindiyi layıkıyla bütün olarak pişirmek biraz zor. İç ısısı 360 dereceye ulaşcak falan filan... Bundan iki yıl önce böyle dışardan sipariş ettik eve bi geldi  dışı nar gibi kızarmış,içi neredeyse kanlıydı. Hemen telefon açmıştık ,malının arkasında duran bir işletmeydi neyseki hemen çözmüşlerdi olayı. Neyse işte, ben barbunyadır, Rus salatasıdır, ezmelerdir, patlıcan salatadır  her bişeyimi eksiksiz yaptım. Üç gündür de hala yiyoruz:))

 Kadehte gördükleriniz,çöplere dizilmiş 12 üzüm tanemiz.













Yeni yıl tatntanasını da böyle geçirdik gitti.A geçirdik gittik derken bir Digitürk maceramız daha doğrusu benim macarem var ki evlere şenlik. Yılın son gününün sabahı yataktan'' Digitürk'' den gelen telefonla uyandım.Telefondaki kızcağız, efenim, yan odanızdaaa ki dizi paketinizi severek kullandığınızı görüyoruz.Paketin bugün son günü, bir yıl daha uzatalım, üç ay da  % 50 indirimli kullanın  ve de aynı ücretten devam edin falan filan. Neyse onayladım. Sonra cart dizi yayını kesildi. Bi daha  ararsın oparatöre bağlanana kadar dan din dan din  o iğrenç müziklerine tahammül edersin yüz bin yer tuşlarsın. Sonunda bağlandığın müşteri temsilcisine derdini anlatırsın... O da , yooo paketiniz aktif görünüyor. Onaylamışsınız der...  Teknik servise yönlendirir. Servis ,fişi taktırır ,çıkarttırır, kartı taktırır ,çıkarttırır, yeniden kurulum yaptırır. Hayır nanik, ekranda yine paketi satın almak için şuray şurayı arayın yazar. Tamam buradan hallettik 1o dk sonra yyaın geliyor denir gelmez. Tekrar arama, söylediklerim size değil, sizi tenzih ediyorum diye ayak yapıp ağzına geleni söylemece...Bu işlemleri defalarca defalarca yapma.  Karşındaki insanın o an senden nefret ettiğini bilme zaten ben de o an kendim dahil herkesten nefret ediyorum. Akşam yemeğine henüz başlamamışım. O arada kargolar geliyor, kimlik göster,imzala...Telefon çalıyor cevapla...Evde üçüncü dünya savaşı çıkmış gibi. Neyse en son bağlanan kız, bu genel merkezden kaynaklanan bir şey, bir kaç şikayet daha var, gün içöinde yayın gelecektir, gelmezsse teknik servis göndeririz dedi. Ben yine Digitürkten  ne kadar nefret ettiğimi, çubuk antene döneceğimi söyleyerek telefonu kapattım.Sıkılmadınız ,umarım çünkü daha var:)) Aradan bir iki saat geçti, yayın geldiği falan yok derken salondaki, yyaın gitmeye gelmeye başladı. Haydaa derken, çatıya çıkarken merdivenin ileri geri itilme sesini duydum ve hemen koştum. Karşı komşunun ,kapısı açık. Yukarda Digitürk ile ilgili bir çalışma mı var dedim?... Evet, şimdi çıktı dedi. Valla adamı çatıda yakaladım, beim yayını kestiiin diye cırladım. Tamam, yapıcam dedi. Kapı da çatıdan inmesini bekledim. Yeniden , kumandadan kurulum yapın, gelir dedi. Hiç anlamam ,girin içeri yapın dedim. Girdi mecbur, yoksa yılın son günü tepeleyecem onu... Girdi kurulumu yaparken, kafamda din don ışık yandı. Hep siz mi beni kekleyeceksiniz dedim içimden. İçerdeki dizi paketi olan kanallarda bi sorun  oldu dedim. Oraya da geçti, uğraştı didindi, orayı burayı aradı. Kutuyu değişştirdi yayın geldi. Sonra içeri geldi orada tıs yok. Haaa ben yıukardan sistemi değiştirdim, bu kutu onu tanımıyo ondan dedi ,o kutuyu da değitirmedi. Pekiiii, Allahın adamı dedim. Ben seni çatıda yakalamsaydım, sen  buraları batırıp gidiyodun biz ne yapacaktık, arsız arsız gülüyo bi de...Heeee, teknik servisi arayacaktınız bu gün de yılbaşı yoğunduk, gelemezdik ,dedi. Ay tamam bu hikaye burada bitsin...


 Yeni yılın ilk günü,  her yıl yaptığımız gibi kahvaltıyı salonda, yılbaşı  konulu bir film izleyerek  yaptık.

Yeni yılda  izlediğimiz ilk sinema filmi ise ''Patron Mutlu Son İstiyor'' oldu...Çekimler güzel, Göreme muhteşem, Ezgi Mola'nın kendisi de elbiseleri de süperdi...Tolga Çevik ise''Komedi Dükkanı'' nda neyse oydu...Ne bir eksik ne bir fazla...Erkan Can'ın oynadığı rol, turistlere at bindiren bir yeri çalıştıran  biriydi... Ona; Tolga Çevik'in yaptığı ''atlara homurdayan adam'' esprisi, Robert Redford'un oynadığı '' Atlara Fısıldayan Adam'' filmine bir göndermeydi. Yani böyle incelikleri yakalayınca o filmi veya kitabı seviyorum... Bi zeka oyunu, bişi bişi işte...







İşte bu yazıyı   yılbaşı ertesi yazmış ama bir türlü göndere bile basmaya fırsat  bulamamışım.Çünkü;Yılbaşı ertesinden beri hastaneyi mesken tuttuk. Gamsegamse   viral enfeksiyon sonucu  hastanede... İnşalah yarın çıkmayı umut ediyoruz.