Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Aralık 2011 Cumartesi

2011'İN SON TURLARI

2o11'in son sinema keyfini yaptık bu gece,saat 10 seansında Capitolde'ki 14 sinema salonun içinde en sevdiğim salonda ve en sevdiğim yerden izledik.Yani en küçük salonda en arka sıranın en ortada ki koltukalarında... Gelenek gibi her yıl yeni yıla girmeden bir gün önce ya da yeni yıl sabahı kahvaltı da bir yılbaşı filmi izleriz. Geçen yılkini evde Digitürk Saloon'dan satın alıp izlemiştik. Film bir ünlüler geçidi.O yüzden iyi bir final oldu diyebiliriz.Kocam en sonunda ki çekim hatalarını daha çok beğendi. Ben siyah saçlı Michele Phiffer'i zor tanıdım. Robert de Niro:yatağından kalkmadan bile şahane rol yapıyordu. Sarah Jesica Parker'in o incecik yüzünü ne kadar beğendiğimi hatırladım...

Bu gün okey grubumla buluşup yılın son okey partisini yaptık.Eve gelirken baktım
, Üsküdar'da kurulan en büyük pazarın önünden geçiyorum, hadi bir göz atayım dedim...en sevdiğim pazar alış verişini yaptım... Pijama kombinasyonları...Bayılırım bunu yapmaya...Yazın bir süirü yapmıştım. Bu gün de kışlık versiyon yaptım. Fuşya alt pijamanın üstüne minik pembe beyaz çiçekli bir üst aldım mesela...Gelir gelmez de makineye doldurdum hepsini.Gidiş ve gelişte yolun bir kısmını yürüyerek günlük egzersizimi de yaptım:))

Sanırım bu yılın son yazısıdır.

Sağlıklı mutlu yıllar diliyorum... Umarım bu yıl hepimiz için çok iyi bir yıl olur.

29 Aralık 2011 Perşembe

Üsküdar keyfi

Bu gün Zero ile yeni yıl öncesi bir Üsküdar keyfi yaptık... Hava serin olabilir ama güneş nasıl parlaktı, zaman zaman oturduğumuz yerde güneş gözlüğü takmak zorunda kaldım.

Bol, filmli, kitaplı şahane bir sohbet oldu... Ayrıca günlerden beri en tatlı gündü , çünkü diyetisyenden izinli tatlı günümdü... Bunu Mado'nun kazandibisiyle kutladım..

Bu yıl kokina almadım hala dedim durdum, hatta bizim sokaktaki çiçekçinin önünde ki kokina vazolarını görünce , dönüşte alayım bari dedim. Çocukluğumdan beri hiç kokinasız olmadı bizim ev. Annem onların üstüne minik pamuklarla kar yağmış havası verirdi hatta yılbaşı gecesi... Sonra Zero elinde kokinalarla karşıma çıktı... Nasıl memnun oldum, bu yıl ki kokinalar Zero'dan geldi..














Mado'da pencere kenarına oturup Üsküdar'a akşam çökene kadar oturduk. Sokak ışıkları yandı, trafik sıkışmaya, insanlar koşturmaya başladı.O hengameyi bir süre pencereden izledik, çayımızı yudumlaya yudumlaya izledik daha sonra da o hengameye biz de karıştık.

Veeee ayrılmadan önce şahane bir program yaptık...

Diyetik kutlama

Dün evlilik yıl dönümümüzdü...Hepinize , teşekkür ediyorum yorumlarınız , mesajlarınız için.
Kutlama biraz diyetik oldu...Sabah saat 11 de diyetisyen randevum vardı...Önce ödevimi verdim,çünkü yazın ki nasıl yaptığınızı anlayayım demişti. Neyse bunu yazmaktan hoşlanmadığımı anladı ki, zor geliyorsa yazmayabilirsiniz dedi...Gidişattan memnun, memnunuz...19oo gr. daha gitmiş. Listeme artık hafta iki gün yarım simit ve haftada bir gün sütlü tatlı girdi .Bu hafta ki hakkımı , Zero ile bu gün yapacağımız buluşmada kullanacağım ve Mado'nun kazandibinden yana yapacağım tercihimi...Artık değişimi biraz biraz ben de hissetmeye başladım. Bu memnuniyet nedeniyle ve de günün mana ve ehemniyetine binaen:) güzel bir yemek yiyin ama fazla abartmayın dedi. Yalnız öğle yemeği.

Diyetisyen çıkışı Koca kişisiyle buluşup Harem'e gittik. Harem'den sahil boyunca Üsküdar'a kadar yürüdük. Hava pırıl pırıldı...Deniz üzerinde martılar çığlık çığlığaydı ve hiç görmediğim kadar karabatak vardı... Bilmeyen biri onları deniz üstünde nazlı nazlı pardon Gamze Gamze yüzen ördek sürüsü sanabilirdi.( hikayesi aşağıda:))) Kız Kulesine geldiğimizde çay molası verdik... Sonra yine devam... Üsküdar'da en sevdiğimiz yerde en sevdiğimiz yemekleri yedik ama gerçekten de aşırıya kaçmadım...Bir tek mezelere dayanamadım..


Akşam Hürrem gecesiydi... Artık Hürrem Hürrem oldu...Tarihte ki ilk nikahlı padişah eşi olma yolunda... Yapılan düğünü Avrupa aylarca konuşmuş ...Böyle anlatıyor tarihçiler.... Tarihin magazin bölümü diyorum ben bunlara...


Bu gün hava yine pırıl pırıl, Zero ile tatlılarımızı yedikten sonra çaylarımızı yine belki Kız Kulesinde içeriz, kimbilir...


Yukarıda ki Gamze Gamze olayı... Gamsegamse küçükken ona kitap okuyordum, okuduğum hikaye de şöyle bir cümle geçti...Ördekler derede nazlı nazlı yüzüyorlardı.Kıyameti kopardı, niye ablamın adı diye..Hikaye şöyle devam etti mecburen, ördekler derede gamze gamze yüzüyorlardı:)

28 Aralık 2011 Çarşamba

Çıktık açık alınla 30 yılda her savaştan

Bizim ev beşinci kattaydı da, hırsızlar da çala çala merdiven otomatiğimizin aksamını çalmışlardı...Yukarı çıkarken , önden gider bana çakmakla ışık tutardın... Benim o merdivende öyle çıkışımıza gülmem gelirdi, ara kattakiler kapıyı açarlardı hatta. Sonra sen görev edindin kendine o ışığı tutmayı, ve tüm aileni güldürmeyi hayatımız boyunca...Sonra otomatik takıldı ama hırsızlar ertesi gün yeniden çaldı... Biz de takanlar şüphelendik de acaba niye polise şikayet etmedik...

Maç izlerken tam golde, önünden geçmeyi...bir program izlerken tam konuşmanın en can alıcı yerinde, sana bir soru sormayı, yemeğin tam ortasında telefonumun çalmasını, tam yolu yarıladıktan sonra evde bir şey unuttuğumu hatırlamayı nasıl beceriyorum bilmem ama bildiğim tam da tam zamanında hayatıma girdiğin.( bu resimde ki gibi aynı yerden aynı manzaraya bakıp, farklı şeyler gördüğümüz de oldu , ama iki bakış da çok güzeldi, zaten beğenmezsem kendi görüşümü cebren ve hile ile sana kabul ettirdiğim de olmuştur:))

Bak şimdi benim biraz dizim ağrıyor senin de birazcık kolestrolün var. Senin saçlarına aklar düştü, ben kilo aldım, benim saçlarıma aklar düşemedi nedeni dış mihraklar:)Saçlarına düşen ilk akı gördüğümde, şükürler olsun Allahım , bana bu günleri gösterdiğin için dedim...

Ben, bazı geceler arkadaşlarımla buluşmak için dışarı çıkarken babam hala şaşırıyor da, sana; ben Zeki'nin yerinde olsam göndermem diye gaz vermeye çalışıyor ya,,,onun derdi aslında benim gece dışarda olmamdan duyduğu endişe... Sen o zaman bana çaktırmadan göz kırpıyorsun ya, o göz kırpışını, bir şey söyliyeyim mi dediğim de; iki şey söyle demeni, sağol dediğim de sen de sol ol deyip geçmişe gönderme yapmanı, naber artist demeni,eve son kişi girdiğinde gidip kapıyı kilitlemeni, ben dışarı çıkarken ; hadi hanım hanım git, sağa sola bulaşma demeni:)( ne yapayım, bir saçmalık gördüğümde atlamadan duramıyorum)30 yıldır gözlüğünü benden korumaya çalışmanı seviyorum



Herkes karısına sevgilim, karıcım falan der, sen artist dersin, senin hayatının başrol oyuncusu olduğum için...Bu yer yer komik, yer yer dramatik, yer yer romantik , yer yer traji komik , yer yer gerilimli, bu film tam 30 yıldır vizyonda, ben de baş rol oyuncusu olmaktan hiç sıkılmadım...

E ,be Kocam iyi ki evlenmişiz yav...

diğer çıktık açık alınla yazıları:))
çıktık açık alınla 26 yılda her savaştan

Biz

çıktık açık alınla 28 yılda her savaştan

çıktık açık alınla 29 yılda her savaştan

27 Aralık 2011 Salı

Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar


Biraz önce Sinir Krizinin Eşiğinde ki kadınları izledim. Bu kadar cuk oturur bu günkü halime... Tam iki kez bürokrasi denilen illet beni bu eşiğe getirdi. İlki PTT de...yok yok Türkiye de emeklilik yaşı uzamasın. ya da bir kereliğine bilgisayar çağına geçtikten sonra 50 yaşını geçmiş memurlar emekli olsun. Bizim Ptt ci gıy gıy klavyede harf araya araya beni tarumar etti... hem harf aradı hem de tüm adresleri hem yazdırdı, eline verdim hem de yeniden bana dikte ettirdi...Sonra iki parça ama aynı adrese giden kutuları açıp kendi getirdiği kutuya dökmemi istedi, sanki kurufasulye gönderiyoruz... Yani bu tek bir parça olarak bu boyutta olsaydı , ortadan ikiye mi? kesecektik dedim, alık alık bakıp içerden daha büyük bir kutu getirdi.

İkinci olay; Zuz'un telefon iptali ile ilgili... Alt tarafı telefon iptal edilecek, önce hangi tür hat kullandığımız, hangi kampanyalara dahil olduğumuz, bunlardan ne kadarını kullandığımız hakkında uzun uzun bilgilendim, sonra neden iptal ettiğimiz hakkında ben onu bilgilendirdim, beşyüz kez bu hattı, kampayanlarıyla bir tanıdığa devretmek istermiyiz, daha uygun şartlarda sizin eve çekelim mi?, hattı ücretsiz donduralım mı? başka adres verelim mi? bazılarını ikişer kez soruyo , öyle bir tıslamışım ki ; beni duyuyormusunuz Lale Hanım diye sordu...Zaten yerli yersiz beşyüz kere isim kullanmalar , sanırım böyle daha etkili olunduğu sanılıyor. Sonunda ben galip geldim iptal etti ama iki ay numarayı tutarız, çok eski bir müşterimizsiniz bu numarayı yeniden alabilirsiniz dedi...

Filme gelelim, film Madrid'de çekilmiş.Bir kara mizah...Kadınları sinir krizinin eşiğine getirmek kolay da ah oradan döndürmek nasıl bir şey...Cep telefonunun olmadı yıllarda çekilen bir hikaye, o yüzden çok güzel telefon kulübesi sahneleri var. Ve evlere şenlik bir taksi şoförü var, kendini James Dean'e benzetmeye çalışmış. Saçları aynı onun gibi taramış ve sarıya boyamış. Taksisinde yok yok...süper market gibi:) Bu James Dean işine Ece kızıyo , ben olur olmadık kişileri ona benzetiyorum diye:)

işte Cancan Sinemada

Dışarıda soğuk ama pırıl pırıl bir hava var...Birazdan dışarıya çıkacağım, küçük bir yürüyüş yapıp, Ptt'ye uğrayıp geleceğim.Yarına ağır programım var:)) Yarın önce saat 11 de diyetisyen randevum var.Bakalım bakalım bir haftada ne gibi ilerleme kaydetmişim. Sonrasında da karıkoca yaptığımız bir planımız var.

Yeni yıl kartları hala eline ulaşmayanlar varmış. Yurt dışına gönderdiklerim bile ulaşmış ama İstanbul içinde henüz hiç kart almadım diyen var. Bu nasıl bir iş anlamadım.

Bu arada çoktandır Cancan'dan haberler vermiyorum. Artık anaokuluna gidiyor, o yüzden eskisi gibi gelemiyor. Akşamalrı telefonda konuşuyoruz tabi keyfi tutarsa, bazen şimdi yemek yiyorum ya da oyun oynuyorum deyip bizi başından savıyor:))Pazar gün Gamse, O'nu ilk kez sinenmaya götürdü. Çocuk tiyatrolarına , bilumum başka gösterilere hatta okul gezilerine çok gitti ama sinemaya ilk kez gitti. Önce düşündük acaba ışıklar sönünce ne hissedecek ya da 1,5 saat sinemada koltukta oturabilecek mi? diye. Ama çok hoşlanmış, Gamse , sincaplar bitmesin, mısırımı bitirme, su bizim diye diye izlemiş.


Bir günde ben birlikte gitmek istiyorum...o filmi izlesin ben, O'nu:))

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeni YIl Sevinçleri

Yeni yıl yaklaşırken sevinçleriyle, iyi dilekleriyle, ışıl ışıl caddeleriyle, her gün kapı çalan postacısıyla, ağaçlara asılan apon fenerleriyle, her köşe başında rastladığımız kokina satıcılarıyla geliyor. Sanki bir devir teslim töreni gibi...

Hepinize hepinize çok teşekkür ederim...Tüm iyi dilekleriniz, hayatıma kattığınız renkler için...

erken yeni yıl kutlaması

Dün geleneksel erken yeni yıl kutlamamızın 6.sını yaptık, Zeya'nın evinde...Blog maceram başlarken buralara geleceğini hayal bile edemezdim. Dün otururken sanki 6 yıldır değil ezel ebed tanışıyormuyuz gibiydik...Benim daha Zeya'nın evine girer girmez, çayı demlemem, dolabı açıp kendime beğendiğim bardağı seçmem...Aaa bu uğur böcekli bardakları sana Gamse almıştı değil mi?,demem O'nun da tabaklarını da Vedat'ın Annesi almıştı demesi sanki Zuz'un evindeymişcesine rahatlığım bana yine blog yazmaya başlamamın hayatımda yaptığım en iyi işlerden biri olduğunu bir kez daha hissettirdi.

Zeya ,Elçin'in de yardımıyla şahane bir mönü hazırlamıştı, benim diyet yemeğimi de unutmamıştı...

Diyete başladım başlayalı en leziz yemeğimi yedim. İglonu Ege çuprasını hiç denememiştim.Hemen hazırladı ve salatamın üstünde servis etti.Böylece benim de diyet listeme katıldı...Ve o sayede dün bile diyetimi bozmadım. Ece'nin getirdiği, İpek Hanım'ın bizim için özel hazırladığı profiterollü o şahane pastanın sadece tadına baktım ve bir parmak ahududu şarabı içtim.Tüm kaçamağım bu...Bu arada Ece'nin ve Zeya'nın doğum gününü de kutladık.

Ebru'nun düzenlediği hediye çekilişinde bana Magisa'nın aldığı hediye çıktı...Hediyeme bayıldım. hem hediye edip hem de aklına sokmak gibi olmasın ama gece acaba gelip seni boğar mı? diye beni korkutmaz mı;? yok yapmazlar, onlar düşmesin diye kitaplarımı tutarlar sadece değil mi?:((Şaka bir yana hediyemi çok sevdim ,kitaplığıma da çok yakıştı...Magisa boşuna beni korkutmaya çalışma:))

Akşam çıkışta, Ebru ile Cadde'de uzun bir yürüyüş yaptık. Havanın serinliği sokakların, Cadde'nin ışıllığı çok hoşuma gitti. Ebru'dan ayrılınca eve dönüp O Ses'in ikinci yarısına yetiştim. Bu eleme bölümünü sevmedim. İlki çok keyifliydi.Gece kitap okudum ,bir baktım sabah olmuş.

2011'in bu son haftası hepimiz için çok güzel geçsin iyi bir veda olsun...Bizi arkasından kötü kötü konuşturmasın:))

24 Aralık 2011 Cumartesi

2011'İN EN 'LERİ

2011..de

en sevdiğim kitap..Sen Dünyaya Gelmeden-Margaret Mazzantini

en sevdiğim yazar ...Haruki Murakami

En sevdiğim şair...Furuğ Ferruhzad(teşekkürler Turuncu Gezegen)

en sevdiğim film...Sibirya Berberi(DVD)

en sevdiğim film..Midnight in Paris(sinemada)

En sevdiğim mutfak filmi...Toast(İstanbul Filmekimi)

En beğendiğim komedi filmi...Eyvah eyvah 2


Görsel anlamda en beğendiğim film...İmkansızın Şarkısı

En beğendiğim yerli film...İncir Reçeli


En beğenmediğim film...Cadılar Zamanı ve Turist


En beğendiğim tiyatro oyunu...Profosyonel

En beğendiğim oyuncu...Yiğit Özşener

En beğendiğim sergi...Zerrin Tekindor sergisi


En ilginç mekanım...Fatih Kadınlar Pazarı

En sürpriz gezi...Fener Rum Lisesi ve Ordu'da eski hapishane'nin içine girdiğimiz gün...eskiden mahkumlara baktığımız, yarı açık cezaevinin içine girmek , çok garip bir duyguydu)

En sevdiğim Cafe...Beylerbeyi Aynalı Kahve

En sevdiğim şehir dışı seyehat...Nisan ayında yaptığımız Ankara seyehati...Leylak Dalı, Mavianne, Balkahve ve Gümüşay ve Hüznün Tadı ile geçirdiğimiz unutulmaz anlar

En eğlendiğim gece...Ebrucuk, Zeya ve Zuz ile Palmodoro' da ki taş plak gecesi

En eğlendiğim gün...Ordu'da çocukluk arkadaşlarımla yaptığımız Ordu günü

En sevdiğim gün...Karıkoca yaptığımız Bodrum günü...kale , Karya Prensesi ve Zeki Müren'in evine yaptığımız gezi...

En etkilendiğim yer...Mehmet Akif Ersoy'un evi..Vatan şairinin o yoksul , mütevazi evi beni çok etkiledi...

En korktuğum gün...Babamın hastalanıp, ambulansla hastaneye götürdüğümüz gün

En üzüldüğüm gün...Eniştemi kaybettiğimiz gün

En sevilen yazım...Çıktık açık alınla 29 yılda her savaştan

En etkilendiğim olay ...Van depremi

bu liste daha uzar gider aklıma geldikçe eklerim ben, peki sizin en'leriniz...Hatta yazın sizde...

23 Aralık 2011 Cuma

yağmurlu bir gündü


Dışarda rüzgarla karışık deli gibi bir yağmur var...Camları dövüyor sanki...Hiç bir şey yapmadım bu gün...Salonun perdelerini bile öğleden sonra açtım... Seneler önce izlediğim bir filmi izledim... New York da Noel görüntüleri ve Noel alışveriş sahneleriyle başlayan çok güzel bir film. Evet yıllar geçse de unutamayacağınız bir film değil belki ama çok sevimli. Çok seneler önce izlemiştim. Yine aynı zevkle izledim. Hem de izleyeceğim bir sürü film varken tutup bunu izledim. Filmi izledikten sonra tesadüflere daha çok inanmaya ve her şeyi işaret olarak algılamaya başlayabilirsiniz, öyle bir risk taşıyor...İzlerken tadını çıkara çıkara 10 tane bademimi ve 5 tane gün kurusu kayısımı yedim.

Yazımı yazarken ; bir taraftan da haberleri dinliyorum. Bu akşamdan itibaren kar Trakya'dan giriş yapıyormuş ve hava sıcaklığı 10 derece birden düşecekmiş. Yani ilk karı sevgili Nazpek görecek:)

Kitap okumada biraz yavaşladım bu günler de gece içtiğim süttenmidir nedir, iki , üç sayfada uykum geliyor. halbuki o kadar severek okuyorum ki İkizler'i...

Artık çorba ilave edildi diyet listeme o yüzden sımsıcak bir mercimek çorbası içeceğim... yanında bir dilim çavdar ekmeği ile...limon, karabiber ve kırmızı pul biber hatta sumak ilavesiyle... sebze olarak da kabağı, az yağda, domatesli pişirdim, üzerine yoğurt koyacağım... Çorba yediğim için iki dilim ekmeğim bire indi... Çorba bir dilim ekmekle eşitlendiği için...Acaip matematik kafası gerekiyor bu diyet işinde hahahah....Ha bi de domatesli roka salatam var...Daha ne olsun ayol... Öğle yemeğinde bir dilim bifteği çavdar ekmeği ile tost yapıp bistekli wrap yaptım... Hümeyra Cafe usulü...siz buna kendi aranızda biftekli dürüm diyebilirsiniz... yanında da kazan kada kıvırcık salata yedim. Yağsız, mısırsız sadece limonlu... Bunları yazma neenim hem kendim unutmayayım, hemi de diyet yemeği yapmak isteyen olursa model olsun:)) Yeşil çayımı içtim iki fincan yalnız su işinde biraz takılıyorum. Dün akşam Caddebostan'dan Çiftehavuzlar'a kadar yürüyüp ,yürüyüş işimi halletmiştim.

Bu akşam ki dizim, Bir Çocuk Sevdim... Çetin Tekindor ustayı izlememek olmaz...

oki doki

Dün akşam Zuz'u yeni hayatına uğurladık...Son ana kadar çok iyiydim ama , otobüsten el sallarken kendimi tutamadım, uğurlamaya gelen arkadaşlarıyla bile vedalaşmadan ayrıldım oradan, arkadaşları arabaya binerken arkamdan koştular...

Dün Zuz'un evinin merdivenlerinden son kez inerken , hani insanın başı , kolu, bacağı ağrır ya aynen o şekilde kalbim ağrıdı.

"Bir kız kardeş, asla büyümeyecek bir parça çocukluktur."





Hepinize , tüm güzel dilekleriniz için hem Zuz hem de kendi adıma teşekkür ederim...

22 Aralık 2011 Perşembe

dönersen ıslık çal

Bu gün Zuz'un evi toplandı, eşyaları yüklendi...Akşam da artık Ayvalıklı -Cundalı olmak üzere yola çıkıyor...Herkes soruyor, üzgünmüsün diye... Şimdilik onun için , hayallerine doğru gittiği için o kadar seviniyorum ki, bunu düşünmeye fırsat olmadı...Artık yazları biz orada kışları o burada yaşarız... Daha büyük bir eve geçmemizi istedi zaten, ben karda kışta buraya gelirim dedi... O yüzden nisan , mayıs gibi daha büyük bir eve geçeceğiz... Ben bu semtte doğdum,Kocam ve kızılar , da ilkokuldan beri buradalar o yüzden yine bu semt merkezli olan şöle geniiiş, ferah, manzaralı, en fazla ikinci kat olan bir ev gören , duyan olursa ıslık çalsın:)

Bu gün ev toplamaya yardıma Cancan'ın kardeşi Uras'da geldi... Pusetinde uyurken, adamlar onu da eşya sanıp atmasınlar kamyona dedim...Annesiyle yiyecek bir şeyler almaya çıktık, Annesi yemek işini hallederken biz de Cancan görmeden arabada oynaştık:)

Zuz'dan biraz ganimet alırım sanmıştım ama benim beğendiğim şeyler ben gidene kadar kaldırılmıştı:))

Biz birlikte çok şey yaşadık, zaman zaman ayrı şehirlerde zaman zaman aynı şehirlerde... Benim arkadaşlarımla daha sonra benden daha iyi arkadaş hatta kanka olmak gibi bir özelliği vardır:)En çok sevdiğim, en çok didiştiğim, en çok güldüğüm, en çok kızdığım, kızdırdığım kişi olma özelliklerini de üstünde barındırma gibi bir meziyeti vardır...

Güle güle kardişim, yolun, şansın açık olsun... Odan hep hazır, odamı da hep hazır tut...Annemin hepimize verdiği kuş tüyü yastığı ben geldiğimde benim yatağıma koymayı unutma... Yeşil çayımı , kahvemi tedarikle...Baş ucuma okuma lambası koy... Evin bahçesine lale soğanlarını gider gitmez dik, soğan dikme mevsimi geldi bile:)

21 Aralık 2011 Çarşamba

günün ikinci yazısı

Bir günde ikinci yazı eklediğim özel günlerden birindeyiz:)

Diyetisyene üç saatlik açlıkla gidebilmek için sabahın yedisinde kahvaltı yaptım. Sonra bir koşu evi topladım ve diyetisyen doktorumun yolunu tuttum. Daha fazla vermiş olmayı isterdim ama ilk hafta için doktorum çok iyi buldu...Bir hafta da 1,5kg ancak verebilmişim. Yalnız söylediği yürüyüşleri yapamamıştım, her gün yürüyen ben, sanki inat gibi, Diyetisyen söyledikten sonra hiç yürümedim.Neyse zeytin ve yumurtama kavuştum. Üç kocaman zeytinim var , kahvaltıda ve peynirle değişimli olarak yumurtam. Yani yumurta konusunda harika tekniklerim var. Mesela kaynayan suya yumurtayı kırıp beyaz bir top olunca alıp , ortadan ikiye kesip, üstüne kıyılmış maydonoz , kekik kırmızı biber ve karabiber, tuz ekleyip çavdar ekmeğimi bandıra bandıra yiyip çakma sahanda yumurta olayına dönüştürmek gibi:) Bazen de çırpıp yağsız tavaya döküp, biraz önce saydığım malzmeler ve zeytinlerle pişirip tahıllı ekmek üstünde ona pizza muamelesi yapasım var:)Bu arada kocama da kolestrol diyeti listesi hazırlandı, çok komik onunkinde daha çok yememesi gerekenler var...

Koşuyolu'nda ki diyetisyen olayı bitince Kadıköy'e geçtik. Ben bademle , kayısılarımı Alkım'da kitaplara göz gezdirirken yedim. Hayatta atlamam ,valla en sevdiğim öğünüm...Üç tane kitap aldım. Biri kendime Yeliz'in tavsiyesi Acı Çikolata...Diğer ikisinin sahipleri var...Onlar okusunlar , beğenirlerse kendime alacağım...Öyle de bir garanticiliğim vardır:)

Eve gelince light ton balıklı çavdar ekmekli sandviçimi ve roka salatamı yedim...En güzel ,en kıyamadığım defterimi alıp iki sayfa 2012 dileklerimi yazdım. Zuz için dilediğim dilek tutunca,sıra benimkilere gelmiştir diye düşünüyorum açıkcası...



Yarın artık Zuz yolcu...Sabah ona gideceğim...Sonra hepimizin Cunda macerası başlayacak. Artık biz de kafasına esen,kafası bozulan soluğu orada alır ...

Yule


Bu gün en uzun gecenin gündüzü... Yule yani kış dönümü... kış dönümü yani Anneannemin deyimiyle gün dönümü. Eski Türkler yılbaşı olarak kutlarlarmış.Güneş ışıklarının dünyaya yeniden dönüşünün festivali...kutlama günü. Eskiden güneşin, ışıklarının yeniden parlaması için insanların yardımına ihtiyaç duyulduğuna inanılırmış. İnsanlar büyük şenlik ateşleri yakar, ağaçları süslerlermiş. Yani bu ağaç süsleme işi tamamiyle bir pagan kültürü...Noel ile çok bir ilgisi yok.Yalnız bir pagan tarafım var ki, önceki yazılarıma baktım da , her ytıl bu zamanda bir yule yazısı patlatmışım:)

Dün biz de okey partisi vardı... Yenildi içildi. Zuz'da vardı, gece geç saatte gitti. Nihayet O'na bir facebook sayfası açtık. Benim facebook sayfamda arkadaşlık isteklerini ben görmeden kabul eder duruma gelmişti. Hiç tanımadığım, alakasız biri arkadaşlık isteğinde bulunmuştu, ben de bekletiyordum...Dün diyo ki- abla bir itirafım var...ben yanlışlıkla onun arkadaşlık isteğini onayladım. Dedim ki o da dumur olmuştur herhalde, aylar sonra gelen bu onaya:))

Dün gece uzun bir aradan sonra , ilk kez ilgiyle izledim Öyle Bir Geçer Zaman ki'yi...Olumm Mete yahu, bu dizi başladı başlayalı , senin yediğin dayaklar buradan Amerikaya yol oldu...Dayak arsızı oldun çıktın. Bu gece ise Muhteşem Yüzyılda işle kızışıyor, Hürrem ile Validen Sultan artık iyice kapışıyor...Ve yeni diziler; kanalD' de Gülse Birsel'in beklenen dizisi Yalan Dünya başlıyor...Kadro acaip, ama benim için önemli olan isim ; Mor Menekşelerde de rol alan Ömür Arpacı... Veee ATV'de başlayacak olan SON... Yiğit Özşener ve Engin Altan Düzyatan ve Erkan Can birlikte... Üçü bir arada yani:)

Kitap, İkizler devam...

Gündem...Artık RTE bir karar versin, bu sene mi? Cumhurbaşkanı olmak istiyor iki sene sonra mı?

Benim gündem...Diyetisyen hiç kilo vermemişsin derse yanarım yanarım da dün yemediğim işli tavaya yanarım...

ooo sabah sabah, bir kültürün tanıtımı, gösterimde olan , gösterime girecek olan diziler hakkında bilgiler... azcık politika...hepsi aynı yazı da...olabilir bir dengesizlik göstergesi olabilir... Keşke bu sayfanın adı daldan dala ya da karman çorman gibi bir şey olsaymış.


İyi sabahlar olsun, iyi bir gün olsun ve de kutlu olsun gün dönümü...

20 Aralık 2011 Salı

Salı salı

Dün bütün gün evde divil divil divildedim hahah bu Ordu'da , hiç durmadan sürekli bir şeyler yapmayı anlatma biçimi. Sürekli amaç amaçsız ortada gezene de div div etme diyebilirsiniz.

Akşam'da Mor Menekşeleri izledik. Dönem dizilerini çok seviyorum. Hele mekan ve kostümlerde tam yerine oturuyorsa ; tadından yenmiyor. Mor Menekşeler böyle bir dizi..Fakir Şükrü'ye bayılıyorum, Hayali'ye bayılıyorum. Kocasının çok kıskandığı o tombik yengeye bitiyorum.
Diziden sonra kitabıma devam ettim. Kitabım sevgili Düşlerin Rengi Zeynep2in gönderdiği İkizler... Hiç rastlamadığım bir anlatım tarzı var. Sanki bir tiyatro sahnesinde oyun izler gibi okuyorum.Yazar geri dönüşleri, sanki sahne değişimleri gibi ifade ediyor.Sizi hikayenin içine almadan seyirci gibi dışarda tutuyor.Kitap çok çok zamanlı, birbirinden altı yaşında ayrılmak zorunda kalan ikizlerin yetmişli yaşlarda bir kaplıcada karşılaşmalrı ile başlıyor. Tabi sık sık geri dönüşler var. Yazar bunu, şimdi Köln'de cenazedeyiz ya da şimdi bilmem kaç yılında şuradayız gibi geçişleri belirtiyor. Çok değişik geldi ve çok hoşuma gitti...Bakalım hayatın iki farklı kıyısında yetişen ikizler bana ne anlatacaklar. Sanırım çok uzun bir yolculuk bekliyor beni...

Henüz sabahın çok erken saatleri, perdeleri bile açmadım...Ama yağmurun cama vuruş seslerinden ; havayı tahmin edebiliyorum.Bu gün okey grubumla bizim evdeyiz, yağmur, ev, okey, çay e daha ne olsun...

Yarın büyük gün. Diyetisyenimle randevum var. Bakalım bakalım ne olmuş. Ben çizgi dışına çıkmadım. Tartıda da sonucu görüyorum ama yarın ki görüşmeden sonra yazarım sonucu:)


Şimdi bu yazı burada bitsin...Çünkü kahvaltı saatim geldi.

17 Aralık 2011 Cumartesi

güle güle Zuz, pazar, Sümela'nın şifresi

İki gündür bir koşturmacadır gidiyor. Malum Zuz'un Cunda yolculuğu için artık sayılı günler kaldı. Yeni yıla Cunda Meydanında girme telaşında...Dün bize geldi en sevdiği yemeğimi yaptım ona... Tavuklu iç pilav...Yiyemedim tabi ki...şu yemiş kadar oldum lafının hiç bir gerçekliği yok arkadaşlar, test ettim onayladım... Onları canım ciğerli, fıstıklı, üzümlü pilavımı lüp lüp götürürken, karşılarında otlamanın neresine doymuş kadar oldum diyecem Allak aşkına....

Cuma akşamı Zuz'a her hafta sonu mekanı olan Asmalımescit, Kum Saati Sofyalı'da güle güle partisi yaptık. Ama öncesinde Magissam ve Ecem ile bi kahve keyfi yaptım, ADA kitap- cafe'de... Hiç oturmamışım burada, hayrettengiz bişi... Yani bi kere daha denerim o garson çocuk hala öyle mutsuzsa bi daha gitmem. Sevmiyorum , o bu işi zorla yapıyorum, hatır için yapıyorum ifadesini...
Zuz'un partisi güzel idi hoş idi... Ben tabi diyet cola ile katıldım... Gözüm Peren'in tabağında ki soğan halkalarına ve paçanga böreğine bir ara takıldı, bir ara diyorum bakın... Diyet programımdan çok memnunum, acıkmaya fırsatım yok ve hep sevdiğim şeyler. En sevdiğim bölüm gün kurusu kayısılar eşliğinde , bademler... işte o kısım çok keyifli, bademli kayısı dolması gibi teknikler falan uyguluyorum:))

Çamaşır makinemden çok memnunum, uzay üssü alfa gibi programları var ))).. kışlık yazlık kıyafetleri çıkarırken tazeleme ve elde yıkama gibi ...

Dün kızların okulda Alamanların Noel panayırı vardı...Değişik bir adı var , şimdi aklıma gelmedi. Geçen yıl Canla gitmiştik de anamız ağlamıştı kalabalıktan... Bi daha mı? demiştim. gerçi oryantalist, taş işlemeli pembe çay bardağı takımını beş liraya almıştım ama olsun...
Kızlar cıcıkları çıkmış olarak okuldan gelip , serilince biz de karıkoca akşam sineması yapalım dedik. Bilet bulana kadar öldük. Gamsegamse internette son anda vaz geçen birinin biletini yakaladı.Aylardır facebook da fragmanları dönen, Sümelanın Şifresine gittik. Akıl almaz bir kalabalık vardı. Pazartesinin biletleri bile satılmıştı.
Hep derim ya, bazı filmlerde baş rolü, filmin çekildiği şehir oynar diye...Sümelanın Şifresi'de öyle bir film. Gözünü sevduğumun Tirabizonu... doyamadım izlemeye...Ama yönetmenin de hakkını teslim etmek lazım burada...Kocam durmadan- Lale şu evlerin güzelliğine bak dedi durdu...Az kala Trabzona yerleşmeye karar verip çıkacaktık sinemadan...Benim gördüğüm bildiğim bi,r şehir olduğu halde böyle oldum da, hiç Trabzonu görmeyenler nasıl etkilenecek düşünemiyorum bile... Filmde yer yer güldüm hem de çok güldüm. Ama yanımdaki adam gibi tepine tepine değil. Resmen ayaklarını yere vura vura güldü...İnsanların bu evlerinin oturma odasındaymışcasına rahatlığına çok şaşırıyorum bazen...Filmin sonunda da seyirci filmi alkışladı diyeyim anlayın. Bi de benim koca biraz küfürlerde rahatsız oldu...

Eve gelince hiiiç salona bile geçmeden yatak odasına geçtik, çayımızı bile orada içtik. Gamse'de laptopu kucağında pikniğe geldi yanımıza... Naziş çoktan sızmıştı...Gece herkes uyuduktan sonra, cuma kşamı evde olmadığım için izleyemediğim dizimi izledim...Bir Çocuk Sevdim... Çetin Tekindor süper yine... Burada ki teyze Mısır Çarşısı bombalama olayında, oradan tesadüfen geçerken , sırf boynunda ki kırmızı eşarptan dolayı tanımlanıp, tam da karşı durduğu bir suçla , suçlanıp yıllarca hapis yatan Pınar Selek'e gönderme yapılan bir tipleme...Pınar Selek Davası tam sekiz yıl sürdü ve sonunda patlamaya , bombanın değil, tüp patlamasının neden olduğuna karar verildi...

Tüm gece yağmur yağdı, cama tıpır tıpır vura vura bana arkadaşlık etti...Bu gün de karanlık ve yağmurlu bir hava var.

Ecehancım, yeni yıl kartım hepimizi bir hoş etti, Halikarnas Balıkçısının kendi elleriyle diktiği okaliptüs yaprağının üstünde parmaklarımızı gezdirdik, kokladık... ta bize kadar ulaşmasından ayrıca bir memnunluk duyduk. Sağolasın var olasın....

Valla pazar pazar yine çok ilgilendirici bilgilendirici bir yazı yazmış olmanın hazzını yaşıyorum, daha ne olsun ya...gittim ben

15 Aralık 2011 Perşembe

bir ekonun kaç yıl hatırı var

Bu sabah erkenden çıktık evden karıkoca karıkoca düştük yollara... Yollar bomboştu, daha esnaf dükkanları açmamıştı. Hava pırıl pırıldı, mis gibiydi. Boğazın karşı kıyısı hafif sisliydi yalnız. Gökdelenler, sanki bulutlardan başlarını çıkarmış gibi görünüyorlardı.

Arabaya bindim, oturdum, Kocam-Lale geldik, uyan dedi:)bu kadar olur. Güya adama arkadaşlık etmek için yanındaydım. Ha bu arada Derince'ye gidiyorduk. Kocamın tansiyonla ilgili biraz problem yaşadığını , bunun üzerine de İlker'in-Dayı sen bana bi gel , tetkiklerini iyice yapayım dediğini yazmıştım. Neyse gittik. Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, son derece modern bir hastane... Kapıda bizi hostesler falan karşıladı. Babam Haydarpaşa Numune'de yatarken ki hop hemşerim nereye muhabbetinden sonra biz bi afalladık, bura aynı özel hastane gibi yav dedik.. Neyse İlker'in odasına gittik. Biraz hoşbeş sonra,Yenge sana da eko yazıyorum dedi, nası ya, yok ya ben onun için gelmedim dedim. Aaa olur mu? yenge, buralara kadar gelmişsin, bi eko ikram etmeden bırakmam dedi:)Zorla bana da eko, bi sürü de tahlil yazdı... Sonuç da ekoydu, efordu, milyon tane tahlildi derken, iyiyiz şükürler olsun. Koca kişisinin biraz kolestrolü yüksek çıktı ona da diyet yapacak. Diyetgiller ailesi olduk sonunda...

Hastaneden çıkınca, e Derince'de bir de yemek yiyelim , öyle dönelim İstanbul'a dedik. Ben diyetime en uygun olan tavuk şiş ve yağsız salata yedim. Yemek sonrası ver elini canım İstanbul. Allah ayırmasın bizi, doğduğum , doyduğum, doğurduğum, sevdiğim şehir... O sanayi bölgelerinden geçerken içim cızladı , orada yaşayanlar için. Hele çimento fabrikalarına yakın evler, üstleri çimento bulutlarıyla kaplı sanki.


Bu akşam yemeğinde kendime yumurtasız menemen yaptım. Yanında da iki dilim çavdar ekmeği yedim. Tabi salata ve yoğurt fiks... iki saat sonra falanda iki mandalina veya bir küçük elma , bir mandalina ve bir bardak diyet süt programım var.

Üç haftadır, Fatmagül'ü izleyemiyordum... Şükür kavuşturana:)) bu akşam izleyeceğim nihayet.
Bu akşam yeni başlayacağım kitap ise Düşlerin Rengi Zeynep'in hediyesi olan İkizler... Bi başlayayım, gerisi gelir. Çok ilginç bir konusu var.

Bu günün özeti budur...

14 Aralık 2011 Çarşamba

gün ortası

Bu gün mala bağladım. Öle bi bakıyorum etrafa bön bön...Acaba , yeni yıla yeni bir çamaşır makinesi ile gireceğimizin müjdesini sabah sabah gelen servisten almış , olmam yüzünden olabilir mi;?....Çağ teknoloji çağı ya, bunun etinden sütünden, yumurtasından, yününden yararlanmak gerek. Girdim istediğim markanın web sayfasına modellere baktım , Zuz'un tanıdık bayiden de siparişi verdik, oldu bitti.

Diyetin ilk gününde sürekli yemek yiyormuşum gibi bir his var. Bu kadın beni alıştırmak için böyle yapıp , sonra tepeme binmeyecektir umarım. Bu gün tavuk şinitzelimi kırmız biberlice kekiklice ızgara yaptım, yanında da rokalı domates salatası yedim. Yağsız ve limonlu. Yanında iki dilim esmer ekmek vardı , ben bir buçuk dilim yiyebildim. Akşama sebze yemeğim , portakallı kereviz. Yeliz'den de çok güzel tüyolar aldım. Sebzeleri ızgara yapıp sirkeli sarımsaklı soslara yatırıcam. Tabi o akşam evdekilere de sarımsaklı bir şey ikram etmek gerek. Etleri bu gün kasaba hazırlattık. 90 gr lık eşit parçalar halinde dolaba yerleştiler. Bazıları 91 gr olmuş ama olsun hehehehe... Yani bunları özellikle yazıyorum ki, bari sizden utanayaım da vazgeçmeyeyim.

Dün akşam yeni yıl kartlarımın yarıya yakınını yazdım. Kartları seçerken özendim, kişilere göre seçiyorum. Yok uzaktakilere şöle olsun, yurt dışındakilere böle olsun, sanat severlerin ki aha da bunlardan olsun diye diye yazdım bir taraftan da Öyle Bir Geçer Zaman ki yi izledim. O arada çay içtim bir yandan da...Önceki hayatımda her tarafa kol atmaya çalışan ahtapotmuydum acaba diye de düşünüyorum. Biraz da beceriksiz ya ahtapot şapada şupada , gezer.

Çamaşır Makinesi hezimetinden sonra kargo, tüm giden keyfimi yerine getirdi. İlk yeni yıl hediyemi ve ilk yeni yıl kartımı Düşlerin Rengi Zeynep'ten aldım.Zeynepppp denedim vallah seni, bakalım bu yıl ki şansım nasıl olacak:)) Günümü, gönlümü hoş ettin Zeynepcim çok teşekkür ediyorum.Günümü de gönlümü de hoş eyledin...

13 Aralık 2011 Salı

Diyet olayı

Bu gün diyetisyen randevum vardı... Yeni yıla yeni kararlarla girmenin ilk adımlarından biri... Benim sorunumun kilomdan rahatsız olmamam teşhisini Zuz yıllar önce koymuştu. Neyse işte , sonunda karar verdirildim gittim. O kelimeye dikaktinizi çekerim. Verdirilme kısmı Gamsegamse'ye ait.

Kocam tansiyon ben diyet meselesi için bu sabahta hastane için çıktık yola... Ben üç saatlik açlık konusunda , randevu sırasında uyarılmıştım bu arada...Diyetisyenimi sevdim. Beni tercih ettiğiniz için teşekkür ederim dedi ilk olarak. Sonra bir gün içinde neler yediğimi sordu. Sonra işte, açlık şekeriydi, falanıydı filanıydı yedi adet tahlil, vücut kitle indeksi hesaplamasıydı gibi ön çalışmalardan sonra oturduk karşı karşıya, meyva severmisiniz , yok. O zaman kuru meyva...peki kuru meyva daha şekerlidir...tabi ama onun hesabı yapılacak... kuru yemiş severim...o zaman bir avuç badem günde... sabah kaçta kalkarsınız....erken...yeşil çay demleme olmazsa büyülü bohça olacak ... böyle böyle konuşa konuşa yemek listem hazırlandı. Bir hafta sonra tekrar kontrole gelmek , giderken de her gün ne yediğimi yazıp, götürmek üzere vedalaştık .

Yemek saatlerine uymam konusunda özellikle uyardı hatta saat kurun ,öğün atlamayın dedi. Gün aşırı 45 dk lık yürüyüşüm var. Benimle birlikte diyete başlamak isteyenler olursa diye diyet listemi yazacağım aşağıya...

Her gün ne yemek hazırladığımı da yazacağım , bu arada siz de değişik sebze yemekleri tarifleri yazarsanız sevinirim.

Bir Haftalık diyet listem

Sabah 7.30 yeşil çay
kahvaltı 08.00 1 dilim beyaz peynir(30gr)
söğüş sebze
2 ince dilim esmer ekmek, şekersiz çay

ara 10.30- 5 adet kuru kayısı+8-10 adet badem

Öğle 13.00- 3 yumurta büyüklüğünde et(90gr) kırmızı, beyaz et, beyaz peynir, light ton balığı veya peynir
salata(yağsız, mısırsız)
2ince dilim esmer ekmek

ara 16.00-1 dilim beyaz peynir
2 ince dilim esmer ekmek

Akşam 19.00-7-8 çorba kaşığı sebze yemeği( etsiz, pataessiz)
1 kase yoğurt(200gr) veya bir büyük su bardağı ayran(400ml)
salata(yağsız, mısırsız)
2 ince dilim esmer ekmek

ara- bir büyük mandalina+bir küçük elma ya da ikibüyük mandalina

bir su bardağı diyet süt

günde en az 2,5 -3 litre su
3-4 fincan yeşil çay
gün aşırı 45 dk lık tempolu yürüyüş... bana yavaş yavaş başlamammı sonra tempolu yürümeye başlayacağımı söyledi.( dizim coşmasın diye:)
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::..

Ben öğle yemeğinde et olarak ızgara tavuk, salata olarak roka ve domates salatası hazırlayacağım yarın( diyet yarın başlıyor)

Akşam yemeğinde ki sebzem ise portakallı kereviz olacak. Bu akşamdan pişirdim. Patates koymadım... salata olarak , domatesli , taze soğanlı kıvırcık salata hazırlayacağım. Kahvaltı ve ara öğünlerin ne olacağı liste de belirli zaten.

Ekmek olarak, tam buğday ekmeği...bunu çavdar ve tahıllı ile ara ara değiştireceğim.

haydi bre gazam mübarek olsun...Allah utandırmasın...bana katılan olursa, o da her gün ne yediğini yazsın...

Sanırım liste bir hafta sonra değişecek..



Kocamın tansiyonu sınırda çıktı... Bi dünya tahlili var. İlker yani görümcemin oğlu bu akşam aradı , dayı sen bana gel, ben seni bi kolaçan edeyim dedi. Yenge sen de korkma , takibe alırız dedi...Kendisi kardiyolog zaten. İstanbul'un dışında ama civarında)))... Kocam perşembe günü onun yanına gidecek. İlker sana buradan sesleniyorum, acilen İstanbul il sınırlarına dönmen gerek... Bak biz artık teklemeye başladık:)Ataletim canım benim nasıl her şeyimize yetişsin..









Gizli Gerçek

Bu bir kitap adı değil, Yeliz beni hayatımın gizli gerçekleri için mimlemiş.
Bu konuda fazla bir şey çıkmaz benden ama başlayalım.

1.Bilgisayar oyunlarından nefret ederim.Nefretimi anlayın birinci sıraya gelmiş:)
2.Kitap okurken bana soru soran kişiye gözümün bebeee olsa anında gıcık olurum.
3. Bir uzun hayvan var ya o benim en büyük fobimdir, olmadık yerde aklıma gelir bu konuda psikolojik yardım almayı bile düşündüm .
4.Evden çıkarken eğer ev dağınıksa , asla rahat edemem... Geçen gün Zuz'la dışarı çıkarken babam kahvaltı ediyordu, masasını toplayamadan evden çıkmak zorunda kaldık. İşimiz bitince , Zuz OXXO'ya da gidelim dedi, ben bir sürü manevra yaptım. Masa toplamak için eve geldin diye bana küstü.
5.Gece ev halkından birisi, yanında ben olmadan dışardaysa, o eve gelene kadar bir sürü şey bahane eder telefon açarım... Eğer telefonu cevap vermiyorsa ulaşana kadar bir sürü adak adarım.
6.Radyoda , tv de müzik varsa bilsem de bilmesem de uydura uydura eşlik ederim evdekiler uyuz olur.
7.Ben bu gün diyetisyene gittim.

12 Aralık 2011 Pazartesi

başı sonu belli olmayan yazı

Sabahın Filmi; Before Sunrise-Gün Doğmadan
köprü altinda yatan sarhos sairin, filmin kahramanlarina yazdigi şiir
diyaloglar ve viyana...
tren yolculuğu ve hiç tanımadığın biriyle sabaha kadar süren sohbet...
Film akşama doğru başlayıp,ertesi sabah biten bir Viyana öyküsü...Bir de bunun ikincisi var, onu yarın akşama doğru izleyeceğim.İkinci film yani Before Sunset -Gün batmadan ise, birinci filmde kalan yerin 10 yıl sonrasından başlayan, öğleden sonra başlayıp, akşama doğru biten buruk bir Paris öyküsüymüş.Bu filmler sevgili Günün Çorbası-Yeliz'in tavsiyesi ile sepete atılmıştı. Demek ancak zamanı gelmiş.

Öğleden doğru karıkoca karıkoca evden çıkıp martılarla yarışa yarışa Eminönüne geçtik.


Havanın güzelliğini anlatmaya ferman gerek...Enfesti enfes...iyi ki güneş gözlüklerimi almışım yanına...



Büyük Postaneye doğru yürürken bu ne kalabalık demeye kalmadı ki Nimet Abla gişesi önünde Milli Piyango bileti kuyruğu olduğunu anladık. İnsan kalabalığı kadar da Seyyar satıcı kalabalığı vardı...aynı bilet aynı şans diye bağırıyorlardı. Biz Bahçe Kapı Milli Piyango gişesinden rahat rahat aldık biletlerimizi. Öyle rahattı ki heheh bi tek biz vardık. Sonra Cağoloğlu yokuşunu tırmanıp benim eski kartçıma gittik. Başka yerden kart almam, çünkü benim aradığım gibileri bir tek onda bulabiliyorum. Hem kartları seçtik hem her yılki geyiği çevirdik.Eskiden ne güzel kart atma geleneği vardı, cep telefonları çıktı , mertlik bozuldu geyiği:)

Kart işini bitirince koca dedi ki ne yiyelim... Ben gözüme Rumeli Köftecisini kestirmiştim zaten:)Bu tarihi köfteci, Sultan Ahmet Köftecisi gibi markalaşmadı iyi de etti. Eski halini bilenler hatırlar,Sultan Ahmt köftecisinin nasıl güzeldi köfteleri,şimdi sanırsın bir lastik...Rumeli Köftecisinin kuruluş tarihi 1925 sanırsam. Köfte, piyaz, irmik helvası ve mercimek çorbası var . Çorba hariç mönüde ne var ne yok hepsinden yedik:)) Abartmayalım helvayı paylaştık.














Karnımız doyunca ; bu kez Tahta Kale'nin yolunu tuttuk. Amacımız, geçen yıl, benim Cancan'dan saklamak için balkona koyduğum yılbaşı ağacı süslerini çöpe atan kocamın hatasını telafi etmekti. Ama en dandik ağaçların fiyatını 90 lira görünce yuh dedim ya. Bizim o kırmızılı yeşilli ahşap süslerimizi, Noel babalarımız,çanlarımız, evlerimiz, tahta atlarımızın yerine o dandik şeyleri asmaktansa hiç yapmam dedim. Koca kişisinin elinden ağaç kurtulmuştu ama ayakları gitmişti. Artık ona bir ayak uydurp, tencere tava asarız üstüne ne yapalım. Kenarda köşede alan bir kaç da süsümüz var.Yazıık, onları atamamış adamceyiz. Tahtakaleden çıkış, bir Mısır Çarşısı turundan sonra vapura attık kendimizi. Hemen kallavi bardakta çayımızı söyledik.



Üsküdar'a revan olduk. Balıkçılar çarşısına uğradık, hamsimizi aldık. Salata malzememizi de kendi pazarımzıdan alıp evimize geldik inşallah Maşallah. Gelince sezonun ilk işli tavasını yaptım. Siz ona hamsili pilav da diyebilirsiniz kendi aranızda ama bizim için, işli tavadır.Bu yarı pişmiş halinin resmi, sonra nar gibi kızardı hasbiler:)






İlk kez okuyamayacağımı hissettiğim bir kitaba başladım. AZ'ın üstüne gitmedi ya da ,böyle üst üste şiddeti kaldıramadım sanırım ve de sanırım bu kitabı bırakacağım, bir süreliğine. Alexandra Cavelius'un yazdığı LEYLA'dan söz ediyorum. Bosna'da savaş yıllarında geçiyor konu... Savaşın dehşeti öyle bir verilmiş ki titredim. Ve bir söz , hiç kimse savaşı yaşamadan , gerçekliğini algılayamaz...

Bu bitmez sanılan yazı burada bitsin artık. Bana bile gına geldi...

11 Aralık 2011 Pazar



Astrolojiye artık sonsuz inancım var...Bu konuyla çok yakından ilgilenen kuzen Funda,ikizler burcunda ay tutulması olduğunu ve dikaktli olmamı önermişti. Ben de sabah kahvaltıda dedim ki bu gün bana değmeyin yağlıboya:)) Gün gayet sakindi , önce çamaşır makinesinden acaip bir gürültü geldi sonra tüm suyunu dışarı verdi... Bir baktım, içindeki tambur neredeyse yere oturmuş, çökmüş. Sanırım bu yeni bir makineye patlayacak. Sonra iki gündür başım ağrıyo diyen kocam , tansiyonumu ölçtürdüm 16'ya çıkmış dedi. Başka iki yerde daha ölçtürmüş onlar normal çıkmış ama pazartesi gününden itibaren takibe girecek. Bana bir afakanlar bastı, hadi dışarı çıkalım biraz dağılalım dedik ve sinemaya gittik.
Necati Cumalı'nın aynı adlı kitabından sinemaya aktarılan Ay Büyürken Uyuyamam'a gittik. Taşrada kadın olmayı, raydan çıkan ahlakçılığı, dini kullanan provakotörleri falan anlatan çok güzel bir hikayedir ama aynı güzellikte yansıyamamış perdeye...hatta bazı yerlerde seyirci güldü... Kadro süperdi, a bu da varmış diye diye izleyeceğiniz bir film... Gittiğime pişman değilim, bazı eleştirmenler hiç beğenmeyip,çöp falan demişler ama o kadar da değil,Şerif Gören'e bu kadarı da haksızlık olur.. Bazen ne kadar acımasız olabildiğimize şaşıp kalıyorum. Sinemadan çıkarken , öyle mutsuz çıkmadım, her filmi beğenmek zorunda değiliz dedim.

Dışarıya çıkmak iyi geldi. Eve geldiğimizde Keşanlı Ali bitmiş ama yeniden başlıyordu. Yeni başlayan dizilerde yeni taktik bu, eğer izlediğiniz diziyi bıramayıp, izlemediyseniz bir izleme fırsatı daha veriyorlar. Nejat İşler zaten adamımdır , Belçin Bilgin ile çok iyi bir ikili olmuşlar ve hikaye modernize edilmeyip, dönem dizisi olarak çekilmiş buna ayrıca memnun oldum.

Kitap'da AZ'da ikinci bölümdeyim. Bittiği yerden yeniden başlayan kitaplara ve filmlere bayılırım.Hakan Günday az daha kaçırdığım bir yazar olacaktı nedense Barış Bıçakçı ve O'na bir direnmişliğim vardı.Bu konuda bana ısrarla oku oku diyen Ataletime teşekkürü bir borç bilirim.

Filmdi, diziydi , kitaptı derken gece uykumda göz bebeklerim fıldır fıldır döndü sanki:))

Kızlar önümüzdeki hafta sonu çalışacakları için pazar gününü dinlenmeye ayırdılar gerçi Gamse firar etti yine ama, erken gelirim dedi. Ben de hiç bir iş yapmadım, Kocam maça gitti, Naziş kendi odasına ben kendi odama çekilldim. Film stüdyomu yatağın üstüne kurdum bu kez dvd oynatıcıyı da bilgisayara taktım, Yeşil Papayanın Kokusunu izedim.


1993 Yabancı film dalinda Oscar'a aday olmus, 93 Cannes ve 94 Istanbul festivallerinde gösterilmis. Film, uçari babalari tarafindan terk edilip, duygusal çöküntü yasayan bir ailenin dramini Vietnam'li küçük bir hizmetçi kizin gözünden sergiliyor. Kölelik ile ask arasindaki belirsiz iliskinin en uç noktalarindaki karmasikligi anlatan bir yapıt diye yaılmış tanıtımı... Filmi çok beğendim hatta perdede izlemeyi tercih ederdim. Bodrum tatilimizde Gamse, bitkisel kremler, sabunlar satan çok hoş bir dükkandan, sahibesinin çok beğeneceksiniz ısrarı ile yeşil papayalı bir krem almıştı. Bir vücut kremi. O kadar hoş ve değişik bir koku ki, filmi izlerken bu kokuyu da hissedebildiğim, duyabildiğim , bildiğim için ayrı bir hoşnutluk hissettim. Filmi ben tırım tırım arayınca her zamanki gibi Lale abla yettim diyen canım Funda, çok teşekkür ederim sana da... Bu Funda yazının başında söz ettiğim kuzen Funda değil ama bana Lale Abla deyişinden , kardeşim gibi hissettiğim Funda...

Bu kadar...

9 Aralık 2011 Cuma

Güle güle Nail Amca



Bu gün NAİL AMCA sonsuzluğa yürüdü...Bu yürüyüşüne başlarken biz sevenleri onun bayrağa sarılı naaşı başında onu andık, sayesinde uzun zamandır görüşemediğimiz eski dostlarımızla kucaklaştık.Birleştiriciliğini bize bir kez daha gösterdi...

Babamın hastane döneminde birbirimize nasıl destek nasıl yoldaş olmuştuk...Gürcan-e hep düğünde dernekte mi olacak , işte böyle hastanede de olur diyerek bizi güldürmüştü...Nail Amca ne ilginçtir ki hem babamın ortağının abisi, hem de kocamın halasının oğlu olur.Bizi dört yandan birbirimize bağlayan kader ne güzel bir kaderdi ki annelerimizin babalarımızın dostluğu arkadaşlığı kadar biz çocukların da güçlü bir arkadaşlığı oldu... Sonra benim kardeşim Metin ile Gürcan bir de asker arkadaşı olunca katmerlendi bu dostluk...

Ercan, Gürcan, Ahmet kardeşlerim(iz), size öyle güzel bir miras bıraktı ki babanız, Cumhuriyetin savcısı olarak yaptığı hizmetlerin verdiği gururu siz evlatlar ve torunlar yaşamınız boyunca taşıyacaksınız, keza hayat arkadaşı , canı Sevim Yenge de...Ölümün asla bir son olmadığını biz annemizi kaybedince anladık evet göremiyoruz onları ama hep bizlerleler, hep yanımızdalar... Hep kalbimizde, hep aklımızın bir kıyısında, elimizi attığımız her yerde, birlikte yürüdüğümüz yollarda, oturduğumuz masalarda, birlikte attığımız kahkahalardalar...



Dünün yağmurlu, gri İstanbul'u bu gün pırıl pırıl güneşiyle uğurladı Nail Amca'yı...Şimdi Anadolu Hisarının tepesinde huzurla uyurken, O' yattığı sürece tüm sevdikleri de sağlıkla mutlulukla yaşasın...

8 Aralık 2011 Perşembe

GECE

Tüm günü Hakan Günday'ın'' AZ''ını okuyarak geçirdim.... Adı ''AZ'' ama o kadar çok ki... Kitabı yarıladım bile...“Tadına bakılacak kitaplar vardır, bir lokmada yutulacak kitaplar vardır, bir de pek az da olsa iyice çiğnenip sindirilecek kitaplar.” demiş Francis Bacon. 11 yaşında bir tarikat şeyhinin Sadist oğluyla evlendirilip Londra'ya giden Derda ile bir gaspçının oğlu ''Mezarlık Çocuğu'' nun hikayesi... Cinsellik, cinayet, sadizm, mazoşizm, yeraltı, tarikat kol geziyor...

Akşam için programım vardı. Evden Zeya'ya gitmek için çıktım. Arabadan indikten sonra yol boyu yürümek çok hoşuma gitti...Yanından geçtiğim manolya ağacı bana Ordu'yu hatırlattı, Üzerinde onlarca Japon feneri olan çam ağacı ise yeni bir yılın yaklaştığının müjdecisiydi...Hava soğuktu ama ben içimden hep Akdeniz akşamlarını söylüyordum nedense...
Zeya, Zuz'un İstanbul'a veda Cunda'ya merhaba gecesinde olamayacağı için bu akşam onun evinde toplandık. Hem de Zeya'nın evinin yeni halini, hem yeni yaşına birlikte merhaba dedik.Zeya, Ebrucuk, Zuz, Lale dörtlüsü artık ne zaman İstanbul'da bir araya gelir bilinmez ama Cunda planları yapıldı bile...

Bu gece artık Zuz'un evindeki son gecemiz. Eve geldiğimizde , apartman yenı yıl için hazırlanmıştı, hemen resmini çektik. Kafa kafaya verip kendimizi de çektik ama benim yüzüme düşen ışık beni frankeştayndan biraz hallice yaptığı için koyamadım:))

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bir film bir kitap


Bir film izledim, beğenip beğenmediğime karar veremedim...Angela and Tony...Normandiya'nın bir balıkçı kasabasında geçen çok bildik bir hikaye aslında... Mazisini silmek isteyen , hapisten yeni çıkmış bir kadın ile oradaki bir balıkçının aşk hikayesi desem tam değil evet evet bir sevgi hikayesi... Sevginin gösterilme yolları değişik. Mesela tam düğün günü Angela'nın oğlu Tony'e sordu,yengeçler ,insanın elini ısırır mı? Tony dedi...Cevap olarak Tony, davetlileri bıraktı, gelini ve oğlanı attı arabaya deniz kıyısına götürdü, eline yengeç verdi...

Bir kitap okudum çok beğendim. Bir İtalyan Masalı... gerçek bir hikaye... Film izler gibi okudum ve inşallah film olur dedim. Giovanna kadar güçlü olmak isterdim. Başlamadan biten masalını sürdürmekteki cesareti dolayısıyla...

Bu sabah yağmurla uyandık. Sanırım geç kalan bir pastırma yazı yaşadık bir kaç gündür.Yağmurla birlikte karşıdaki ceviz ağacında kalan son sararmış yapraklar da yere indi.

Birazdan elmalı turta için mutfağa gireceğim:) ama önce bir kahve molası..

6 Aralık 2011 Salı

Bu gün...ve Kadrajdaki Şehir

Bu gün babamı doktor kontrolüne götürdük. Doktor babamdam çok benimle ilgilendi. Nasıl görünüyorsam artık. Kadın beni dakikada çözdü. Babanızda olan risk bende de var, sizde de var.Kullanması gereken ilaçları kullanıyor, beslenmesine dikkat ediyor ve suyunu içiyorsa, siz de yapabileceğiniz her şeyi yapıyorsunuz artık bu konuda düşünmenin anlamı yok dedi. Ben henüz ağzımı bile açmamıştım. Babam da, tuvalete giderken yıldırım gibi yürür evin koridorunda , doktorun odasından çıkarken gülesim geldi.)) nasıl gıdım gıdım attı adımlarını...Halbuki muayenehaneye girerken , başka hasta girecek sandı da kaplan gibi atılmıştı daha yarım saat önce:)) Ama O' öyle yaptıkça ben bir taraftan şükürler ediyorum bu günkü haline...

Sabah sabah yaşadığımız bu aksiyondan sonra , hiç bir şey yapmadan sallan , yuvarlan , yat , yuvarlan, çay , kahve, film , kitap etkinliği yapacağım.

Kitapda Bir İtalyan Masalı'na kaldığım yerden devam ediyorum. Kitap arasına kitap sokmam genelde ama son okuduğum iki kitaba çok sabırsızlanmıştım. Bir İtalyan Masalı gerçek bir masal gibi başladı , biraz hüzünlü bir hikayeye benziyor. Üstelik gerçek bir olay...Henüz başlardayım ama fena sardı...Biraz daha ilerlesin , yine yazarım hakkında...

Doktordan gelince İZ' de bir belgesel izledim. Sinemada İstanbul- Kadrajda ki Şehirdi... Çok hoşuma gitti... İstanbul'da geçen filmlerden kesitler , oyuncuları ve yönetmenleriyle röportajlar vardı...Serra Yılmaz , konuşurken , saçının önündeki mavi perçeme öyle odaklanmışım ki anlattıklarını çok duyamadım:)) Ayrıca kendisini pek severim... İstanbul'da ki film platolarından da görüntülere yer verilmişti. Bir yerlerde rastlarsanız izleyin.İstanbul'u en iyi kullanan filmler; Ah Güzel İstanbul (Atıf yılmaz) . Fatih Akın'ın 'Duvara Karşı' filmi de Türkiye'de geçen bölümünde İstanbul'u çok iyi kullanıyor. Reha Erdem'in 'Hayat Var'ı . Yılmaz Erdoğan'ın 'Organize İşler'i...Ben Oraganize İşler'i tek geçerim bu konuda. Bu filmde baş rolde bence İstanbul vardı...
( üç arkadaş...arkada görünen Ortaköy Camii)ve
(Organize İşler)

Hadi ben döneyim kendi programıma.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Bir kitap bir kebabçı:))))))

Cumartesi gecesi şenliğinden sonra pazar gününü evde geçirdim. Naziş yine sempozyumdaydı... Eski Güneş Koleji şimdiki Işık Lisesi müdiresi kocamın okulun eski mezunlarından olduğunu duyunca , Naziş'e burası senin de okulun artık demiş ve çevreyi ve binaları bizzat kendi gezdirmiş.Okulun sahipleri vefat edince varisler okulu Fevziye Mekteplerı Vakfına bağışlamışlar.Bu kıssacık açıklamadan sonra dönelim bize, biz Gamse ile film izlemeye çalıştık çok da güzel bir Jane Austen uyarlamasaydı ama telefonlardan fırsat bulamadık, bir kaç kez bölününce de zevki kaçtı.

Akşam kocamla, babama pijama almaya Üsküdar'a inince, Koca kişisi gel şurada yemekleri çok güzel bir yer var, yemeğimizi orada yiyelim dedi...Yılalrdır bin kez önünden geçtiğim ama bir kez bile girmediğim bir yere gittik. Sonra dedim ki bizim Kanaat Lokantası ve arada pide getirttiğimiz Limon dışında Üsküdar'da yemek yeme alışkanlığımız yok. Ama artık var...
Tüm Üsküdarlılara tavsiye debileceğim Adil Kebap... 24 saat açıkmış ve kendi müdavimleri var. Yer zor bulduk. Bir karıkoca yanlarında bize yer açıyorlardı ki yan masa kalktı...Yemeklerin yanında gelen yeşillikler, bahçeden yeni toplanmış gibi... İkramları olan, patlıcan söğürme, haydari ve acılı ezme ile birlikte gelen balon sıcacık balon ekmekle yamek gelmeden doyma tehliksi var aman dikkat. Çalışanlar size elbette nazik olmalılar ama ben kendi aralarındaki ilişkiye hayran oldum. Öyle lüks bir yer olması şart değil ama tertemiz olsun, etleri lezzetinden yenmesin, çorbalara doyum olmasın derseniz valla gidiniz gittiriniz hehehe. Biz eve de çorba götürelim deyince hemen yandaki züccaciyeden kavanoz aldılar, cıncık gibi yıkayıp, çorba ile doldurup elimize verdiler.Adil kebap... İskeleden gelirseniz, Üsküdar çarşıda, sağ tarafta LİMON'un yanından dönün, hemen bitişiği, karşısında Lotus var...

Bu gün büyük temizlik günüydü... Mis gibi tertemiz olduk, kurufasulye , pilavımız pişti... Kitabımı okudum bitirdim.

Çok beğendim... Tavsiye ediyorum. Evin Çi-hon, yaz aylarında kaybolan annesini , kış gelmiş ,hala ararken eline annesinin vizon mantosunu alıyor ki, kaybolduğunda üstünde incecik giysiler olan annesinin omuzlarına hemen koysun. o sırada ben de hala dolapta asılı duran annemin vizon mantosunun olduğu tarafa bakıp tabiri a caizsse neredeyse uluyorum... Güney Koreli yazarın kendi hikayesi olduğu sanılıyor. Hiç olmazsa yaşamından kesitler olabileceği. Çünkü kaybolan kadının kızı Çi-hon gibi O da bir yazar ve küçükken okumak için Seul'e gitmiş. Görmezden gelinen tüm fedekarlıklara ağıt gibi bir hikaye...Sinek Isırıklarının Müeelifi'nin tadı damağımdan gitmeden tekrar böyle iyi bir kitaba rastlamak süper oldu...
Kitapta elli kez Japon hurması adı geçince baktım ki bizim bildiğimiz Trabzon hurması. Çok eski zamanlarda bize de Japonya'dan gelmiş. Latince adı;Diospyros ...Tanrıların yiyeceği anlamına geliyormuş. Japonya'da kurutularak da tüketiliyormuş daha çok.. Neyseki dolapta vardı... kurusunu da bulursam alacağım...
Tekrar tekrar teşekkür ediyorum Yaşamın Kıyısından'ın yazarı sevgili Nur'a, bu kitabı bana hediye ettiği için...



Bu akşamlık bu kadar ...

4 Aralık 2011 Pazar

dün gece



Dün gece aynen resimlerde gördüğünüz gibiydi... Araya bir Baylan'da şu girdi:=)Bu pastadan söz edip duruyorum ama bunun lezzeti kadar da güzel bir hikayesi var...

Yıl 1958.

Avrupa Kupası maçı var, İstanbul’da, Real Madrit-Beşiktaş arasında.

Puskaş, Real Madrit’in en önemli kozu.

Maç, Dolmabahçe Stadı’nda.

Puskaş, Çok iddialı laflar ediyor, maç öncesi

Beşiktaş’ı mutlaka yaneceklerini iddia ediyor.

Madrit’teki maçı zaten kazanmışlar.

O nedenle rövanş maçına avantajlı çıkmanın rahatlığı var.Beşiktaş’ı yenemezler ise, canlı fare yiyeceğini” söyleyecek ölçüde pervazsızca sızlaşıyor.

Bu “fare meselesi”, adeta bir ülke meselesi gibi gündeme oturuyor.

Kamuoyunda tepkili bir bekleyiş var.

Maç günü gelip çatıyor.

Maçı, İstanbul Radyosu naklen veriyor.

Son dakikalara kadar, Real Madrit 1-0 önde.

Son anlarda Kaya Kestepe’nin attığı golle, Beşiktaş beraberliği sağlıyor.

Maç, 1-1 bitiyor.

ama herkes “Puskaş’ın verdiği sözü tutmasını” bekliyor.

Devreye istanbul’un ünlü Baylan Pastanesi giriyor. Puskaş’ı sıkıntıdan kurtarıyor. Çikolatadan fare şeklinde bir pasta üretiyor. Puskaş çok mutlu oluyor. Baylan’ın fare şeklindeki çikolatalı pastalarını mideye indiriveriyor.

O tarihten sonra Baylan’ın vitrinindeki çikolatalı pastaların müdavim müşterileri çoğalıyor.

Kaynak burası...

VE dün gece ay, aynen bir karpuz dilimi gibiydi eve gözlerim gökyüzünde yürüdüm neredeyse... Bülent Ortaçgil'in de dediği gibi acaba kaç kişi aynı anda baktık aya...


Belki benim kağıt param,
Bir şekilde, döne dolaşa
Senin cebine girmiştir.
Birkaç mektup atmışızdır.
Ayın karpuz dilimi gibi batışını
İzlemişizdir deniz kıyısında
Onca yıl, ben burada,Sen orada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında

3 Aralık 2011 Cumartesi

Cumartesi cumartesi

Tamam dün okeyde kötüydüm, hafta sonu kaçamağı yine kaçamamaya döndü, okeylediğin tur, yeterli sayıya ulaşmadığı için kalkış yapamıyoruz dendi diye enseyi karartmanın alemi yok.
Bu günün diğer günlerden farkı ne, cumartesi kızlar evde olur e onlarda yok... Gamze derse gidecek, Naziş'in tüm hafta sonunu kapsayacak bir eğitim programı var. Hem de babasının mezun olduğu okulda. Yıllardır dinlediği Güneş Koleji hikayelerini, yatılı maceralarını, Prens Sabahattin binasında babasının ayak izlerini arayacak birazda...Bu yüzden ayrı bir heyecanla gidiyor.Acaba , küçücük bir çocuk olarak girdiği okuldan , üniversite adayı bir genç adam olarak çıkan kocamın aklına hiç gelmişmidir, çook yıllar sonra kendi kızının buraya geleceği, diğer arkadaşlarından farklı gözlerle bakacağı sağa sola...

Yeni kitabım; Yaşamın Kıyısından sayfasının sahibi Nur'un hediyesi olan; Lütfen Anneme İyi Bak... Bu kitabı çok duydum ve çok okumak istiyordum. Okuyan herkes çok beğendiğini yazmıştı. Ben kitap hakkında söylenenleri okudukça , geçen yıl izlediğim bir filmi ne kadar anımsattığını söyledim her seferinde. Çok severek izlediğim Pandoranın Kutusuna... Kitaba başlar başlamaz da ilk cümlede aynı fikre kapıldım. Kitap filmden önce basıldığına göre yine bizikiler apartmışlar ...Bir kere de tersi olsa dişimi kırıcam yani. Ama siz hem kitabı okuyun hem de filmi mutlaka izleyin. Çok güzeldi çünkü...Kitabı okurken, ben de içimden annemle konuşuyorum mırıl mırıl...Kitap bitince yazmak istiyorum gerçek görüşlerimi, o yüzden şimdilik bu kadar.

Bülent Ortaçgil'in Memurun Şarkısının cumartesi dizeleriyle bitsin bu yazı...

.
cumartesi cumartesi sanki bir kış sonrası
küçük renkli bir sofrada sabah kahvaltısı
bir katarın vagonları gibi özelmişiz öyle derler
oysa bütün vagonlar aynı rayda gider

Not: Facebbokdan kopyalama yapınca, bizim resmimizde takılıp gelmiş peşine şiirin...Kıyamadım silmeye , olsun be dedim, yakıştı...

2 Aralık 2011 Cuma

hafta sonu önerileri

Sizin için sabahın körü olabilir ama biz güne başlayalı tam iki saat oldu... Yeşil çayımı içtim, mahallenin simit fırınından alınmış çıtır simitlerimizi yedik. Günün haberlerini de izledik. Noel çikolatasından iki aralık çikolatasını bile açıp yedik.

Dün akşam Ataletim canım benim, Üç Temmuzum ve Dolphine ile Kadıköy akşamı yaptık. Benim her zamanki mekanım Hümeyra'da kırmızı şaraplarımızı içtik arada karanfilli tüttürdük ve gece yarısına kadar sohbetin dibine dibine vurduk.Beşiktaş maçının golleri geldikçe sevindik...Bizim kahkahalarımız maç izleyenlerin, maç izleyenlerin gol sevinçleri birbirine karıştı...Dışarı çıktığımızda dükkanlar kapanmıştı artık bir biz bir de sokak çalgıcıları vardı... Tefini bana uzatan çocuk tefinin içine attığım parayı beğenmedi , dolmuşcunun verdiği para üstüydü o an cebimde ki:)Eve gelmek için dolmuşa bindim baktım bir tek ben varım inip taksiye atlayıp eve geldim ki; o arada BJK iki gol yemiş, kocam Beşiktaş adamın yüzünü güldürür mü? diye üzüm üzüm üzülmekte neyseki Qurasme son dakikalarda bir gol attı da, adamcağızın morali düzeldi. Quarasme sana şahsi teşekkürlerimi sunuyorum, sen kocamı güldürdün Allah da seni güldürsün ...

Bu gün önce kombi bakımı sonra okeycilerle buluşmam var... Son zamanların en kötü oyuncusuyum bu aralarda göze mi geldim nedir. Bu hafta sonu için bir kaçamak yapalım dedik nereye el attıysak kurudu valla, şahane bir tur programı vardı, Bursa Kervansaray otel konaklamalı, Cumalıkızık, Mudanya, Trilye gezisi... Yeterli katılım olmadığı için kalkış iptal haberini verdiler.Pamukkalede kalmak istediğimiz otel yıkılıyormuş...O otel olmayınca hevesimiz kaçtı...Hayırlara gark olsun, daha iyisi olacağı için bu aksilikler çıkmış olsun...

Hafta sonu için hala izlemediyseniz Dedemin İnsanlarını izlemenizi
Kyung-sook Shin'in yazarı olduğu ''lütfen anneme iyi bak''ı okumanızı
sıcak sıcak mercimek çorbası içmenizi, limon sıkmayı unutmamanızı
Aşure pişirmenizi, size aşure getirenlerin tabağını geri verirken içine sıcak sıcak poğaçalar koymanızı( benim komşum öyle yapmıştı, pek makbule geçti:))
Bir Yeşilçam filmi izlemenizi mesela Kızıl Vazo ya da Güllü geliyor Güllü ya da Dila Hanım ya da Bodrum Hakimini izlemenizi
Kadıköy taraflarına gelirseniz Baylan'da çay eşliğinde fare şeklinde ki pastalarından yemenizi
önerir ve iyi bir hafta sonu dilerim...

30 Kasım 2011 Çarşamba

Sinek Isırıklarının Müellifi


Yazı başlığım, Barış Bıçakçı'nın son kitabı yani yedinci kitabının adı... Sinek Isırıklarının Müellifine önce Müellif ne demektir ondan başlayalım ki, bilmeyenler için yazı havada kalmasın ayaklarını yere bassın:)) TDK ya göre müellif; Kitap yazan veya kitap hazırlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar demekmiş.

Barış Bıçakçı bize bu kez Ankara'nın toplu konutlarından ses vermiş. Kitap kahramanı Cemil ile az kala kanki oluyorduk ki kitap bitti neyse ki:)Cemil ile bi sürü ortak yanımız çıktı.Bi kere ona hayatı şölen gibi hissettiren şeylerin hepsi bende de aynı duyguları uyandırıyor.
mesela Melehat Gürses'in kapıldım gidiyorum şarkısı benim bulaşık makinası yerleştirme şarkımdır. Onun karısının adı Nazlı, benim kızımın adı ve iki Nazlı'da balonla uçmayı seviyor. Kim Novak ve William Holden'in oynadıkları Piknik filmi hala ilk 10 filmim arasına girer. Sonra Burt Lanchester'in oynadığı yüzücü filmini , komşularının havuzlarına bata çıka denize ulaşmaya çalışması sahnesi favori sahnem... Bence Virgina Woolf'un Mrs .Dalloway romanı en iyi romanı...Benin babam da, öyle bir sıkar ki muslukları açmanız gerektiğin de, İngiliz anahtarı ile açmanız gerekebilir...Ezginin Günlüğü mü? dedim Cemil'e bayılırım ve çilek zamanı geldi mi? ben de deli gibi çilek reçeli yaparım...Ve ben de ben de hiç kol saati takmam , insanların kollarındakine sarkarım... Ben de Cemil gibi aramıştım , akşamdan ıslatılan nohuttan gelen çıt çıt sesinin nereden geldiğini... Bu bendeler böyle sürüp gider...Bir roman kahramanı ile hiç bu kadar ortak zevkim olmamıştı bu gidişat iyi mi ? Kötü mü? bilemedim:))Cemil adamım, öyle dişlek ve çirkin olsaydın da yine de severdim ben seni...

Barış Bıçakçı, çilek reçelinin üstünde biriken beyaz köpüğe, parkta ayak altında dolaşan kirpilere, alt kattaki yaşlı kadına, banyonun damlayan tavanına , aynı rüyayı görüp , sırf aynı rüyayı gördükleri için birbirlerine aşık olanlara, inşaatlarda çalışan insanlara ve de ruhlarımızda ki söküklere kadar her şeyin farkına vardırıyor bizi. Yaşam denen şölende sinek ısırkları kadar acı versin bize hayat ve de Barış Bıçakçı yazssın hep yazssın...

Barış Bıçakçı'nın yazılarında ki şu özelliği de belirtmeden geçemeyeceğim doğrusu, çevreyi o kadar iyi betimliyor ki, insanın gözünde söylediği , koltuk kanepe, park gözünde canlanıveriyor hemen. ben Bizim Büyük Çaresizliğimizin filme alındığını bilmiyordum. tesadüfen internette gezinirken bir resim gördüm, aa ne kadar kitaptaki sahneye benziyor dedim tıkladım baktım , filme alınıyormuş, filmden bir karenin resmiymiş. Bir piknik sahnesiydi valla yere serilen örtüden bile anlardınız kitaptan bir sahne olduğunu... Öle işte

Çoğu okuyucu bu kitaptan ne kadar övgü ile bahsetse de en sevdiklerinin yine de Bizim Büyük Çaresizliğimiz olduğunu yazmışlar. Evet bence de öyle ama bu kitap insana umut etmeyi de tevsiye ediyor.

Sinek Isırıklarının Müellifini ; Lalenin Bahçesinin tavsiye kitapları arasına rahatlıkla koyabilirsiniz.