Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

17 Ocak 2009 Cumartesi

öylesine bi yazı

Yazmadığım günler de biraz gezme var biraz hastalık var , bi sinema var bi de kitap var.
Ben de biraz boğaz ağrısı ve burun akıntısı ve hapşırık ile başladı ama Naziş de tavan yaptı. Okula gidemedi, ateşlendi . Okuldan müdürü arayıp , iki çocukta rota viriüsü görüldü denince üç ayrı dr a gidildi. Niye üç dr diye sormayın çoook ama çok uzun hikaye. Birinci normal muayene yaptı, tahili falan isteyince biz de madem o zaman her zaman ki hastanemize gidelim hem tahlil neyinde orda yaptırırız dedik. Dokrorumuz çok şeker bir kadın. Zaten insanlara şekercim diye hitap ediyor. Nazişi muayene ederken de ağzını aç örtmenim, hadi kocaman bir nefes al örtmenim, karnını aç örtmenim. Sanırsınız çocuk doktorundasınız. Üçüncü doktorumuz tamamiyle kocamın pinpirikliği yüzünden gidilen emektar dr. Sanırım artık doksan yaşına falan gelmiştir. O tıs tıs aletlerle tansiyon ölçüp, nabız sayıyor hala . Bir ara ben gülme komasına falan girecektim ki zaten kendi de gülmeye başladı. Neyse işte antibiyotik , ateş düşürücü falan bu gün iyi. Aaaa hani ben bu arada hastaydım dimi unutmuşum o ara))

Sinemaya perşembe günü Gamsegamse ile gittik. Biletler çarşamaba gecesi iki de alındı. Hayır yanlış falan okumadınız gecenin ikisinde. Çarşamba gecesi hayırdır işalah erken yattık, ben bi güzel uyumalarda , kelebek kelebek uçmalardayım rüyamda. O sırada aynı filmlerdeki gibi acı acı çalan bi telefon. Zuz tabiki, o an aklına bişe gelmiş onu söylüyo, ama benim kalbim yerinden fırlamış sanki güm güm. Ve Allah hayırlara tebdil etsin arkenden uyuyan ev halkı da ayaklandı tabi. Uykusu kaçan Gamsegamse bilgisayara oturdu, geri kalan zevat yeniden uykuya dalmışken bu kez Gamze - anneeee yarın ben evdeyim, haftaya da finaller başlıyo, yarın senle sinemaya gidelim mi??. --Homur homur giderlimghfj. Birazdan hangi filme gitmek istersin ... homur homur Avusturalya. Neyse sonunda uyuduk.



Ertesi gün benim boğaz ağrımakta, burun akmakta, ama biletler alınmış. Sinema ağzımızın içinde yani Capitolde. Bir iki ilaç yuttum, toparlandım gittik. Önce bi yemek yedik ana kız. Sonra sinema. Valla izlediğim en güzel Nicole Kidman filmiydi. Biraz uzun üç saat falan ama hiç sıkılmadık. Biiti dediğimiz yerden film yeniden başladıki bütün eleştirmenler de aynısını yazmış. Film bitince Gamse'ye filmin son cümlesini söyledim. ''Hadi eve gidelim, ev gibisi yoktur''. Ama öyle olmadı tabiki önce D&R a girdik. Çok güzel kitap kampanyaları var , haberiniz olsun. Yazarların bir kaç kitabını bir paket şeklinde 25-30 tl ye alabiliyorsunuz. Sonra Mango sonra Migros derken eve geldik. Geldik ki ınının ınının Nazlı okuldan gelmiş ve ateşler içinde yatmakta. Sonrasını biliyosunuz işte.

2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde geçen romantik bir macerada, kendisine kocasından bir sığır çiftliği miras kalan ve bu toprakları almak için Avustralya’ya gelen Lady Sarah (Nicole Kidman), bölgenin yerlilerinden, sert mizaçlı ve kaba Drover (Hugh Jackman) ile aynı safta yer almak istemese de buna mecbur kalır. Bulundukları yerden çok uzakta olan topraklara varabilmek için yola çıktıktan sonra “Darwin” isimli şehrin Japon kuvvetleri tarafından bombalandığını öğrenirler. Bundan sonra Lady Sarah’ın hayatında yeni bir sayfa açılıyodur… Zarif ve kaba; inat, tutku ve aşk ile savaş arasında incelikle örülmüş bir hikaye olan Avustralya, uzun zaman hafızanızda kalacaktır

Gelelim Kitaba , henüz başladım , pazar akşamlarını tv izlemeden okuma gecesi yapıyorum ya onun için seçtim. Adı Uçurtma Avcısı. Bu da son dönemlerin çokça sözü edilen kitabı. Kendi görüşümü pazartesi yazarım artık.


Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü


Şimdi yemeklerimi yaptım İlmiyemi beklemekteyim. Mercimek çorbası, fırında tavuklu patates , domatesli bulgur pilavı ve ayran mönümüz. Valla salataya üşendim. Bu gün aynı zamanda temizlik günümüz dü . Yani annemin deyimiyle otuz iki çarşamba bir araya geldi. Ne anlama geldiğini annemin bunu bana neden söylediğini defalarca yazmıştım heheheheheh hatırlayan var mı??. Mavianne kesin bilir bu sözü.

Yarın da Zuz kahvaltıya geliyor. Mutlaka mücver ister kahvaltıya. Bunu da çok yazdım bizim mücverimiz kabak mücveri değil. Kavrulmuş kıyma, maydonoz, taze soğan ve yumurtanın karabiber ve tuzla çırpılıp tavada alt üst kızartılmasıyla oluşan bir mücver. Hadi bunu da yüz bilmem kaçıncı kez yazdıktan sonra gidim artık...