Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Aralık 2015 Perşembe

2015 "EN" leri

2015'i hatırladığımda iyi bir yıl değildi derim mutlaka...Dünya için de ülke için de zor bir yıldı...Bu yıla damgasını bence mülteciler vurdu. Tüm dünyanın gözleri önünde vatansızlığın ve aidiyetsizliğin hüküm sürdüğü çok ağır bir dram yaşanıyor hala da..
Mülteciler demişken 2015 yılının en çarpıcı fotoğrafı , bence polis kordonundan kaçmak isteyen mülteciye bir kadın kameranın çelme takarak düşürmesiydi.Üstelik kucağında bir çocuk olduğu halde. 

Yine Ege sahillerine o küçük bedeni buran Aylan bebek hepimizin içinde koca bir yara açtı. Ama Aylan bebek bir misyonu üstlenmiş meğer ki; dünya mülteciler konusunda biraz birazcık daha duyarlı oldu.

2015 ülke içinde çok ağır vir fatura kesti ne terör ne doğal afetler yakamızı bırakmadı. Üst üste yapılan iki seçimde politikacılar umrumda bile değil ama bizi çok yordu...

Bienim kişisel 2015'ime gelirsek
2015 ekiminde görümcemin kızı canım Filiz'in anevrizma nedeniyle hastaneye yatması ve ard arda geçirdiği ameliyatlar bizi ve geniş ailemizi çok ama çok üzdü.

Ailemiz için en önemli sevinçli olay ise Gamsegamse'nin nişanlanmasıydı.



2015 de okuduğum en iyi kitap; Hintli yazar Jhumpa Lahiri'ye   ait olan "Saçında Gün Işığı " idi..

Bu yıl basılı kitaplar yanında e-kitap da okumaya ağırlık verdim. Ve Andre Gide'nin Pastoral Senfoni' si en sevdiğim e- kitap oldu.
Bu sene ve de şimdiye kadar yaşadığım tüm senelerde yaptığım en ilginç ve en keyifli şey balonla uçmak oldu. 6000 fitte erkekler korkarken ben fıtı fıtı fotoğraf çektim ve uçuş sertifikamı aldım.


 Bu yılın beni en sevindiren olaylarından biri de benim en en sevdiğim kitap olan Sevgili Arsız Ölüm'ün yazarı  Latife Tekin ile ile tanışmak sohbet etmek hatta sonrasında  O'nunla ve Kariyerim Gelecek mi ? yazarı Yasemin Sungur ile bir yemekte birlikte olup kadeh tokuşturmaktı. Tam 30 yıl beklediğim bir andı bu.






Stefan Hawking'in hayatından alıntılanan ''Her Şeyin Teorisi''si ise 2015 de izlediğim en iyi yabancı filmdi.
 2015  de tek bir bale izledim o da  Süreyya Opera ve Balesinde  Aysel ile birlikte izlediğim "Gökkuşağı Balesi"ydi...Erkek egemenliğini anlatan gösteri bir Brodway müzikali havasındaydı...
 Bu akşam yani izlediğimiz ve de dinlemelere doyamadığımız Göksel Baktagir konseri de bu yılın gittiğimiz tek konseriydi ama çok konsere gitmiş olsak bile bu en iyiydi derdim.

 
En iyi yerli film ise daha dün izlediğim bir Çağan Irmak filmi olan "Nadide Hayat"tı.
Bu yıl Miyazaki'nin tüm animasyon filmlerini izledim ve en çok sevdiğim "Ruhların   Kaçışı" en sevdiğimdi.Pazar sabahlarının en güzel eğlencesi oldular bizim için.

Hemen 2015'in başlarında yaptığım Ordu seyehatim ise bu yıl çok konuşuldu...Nedeni kuzenlerle dağda mahsur kalıp bizi iş makinalarının gelip kurtarmasıydı.Fotoğrafta gördüğünüz ışıklar bizi kurtaran iş makinalarına ait.
Bu sene en sevdiğim mekan, hatta az önce yine oradan geldik. :) Üsküdar Bağlarbaşı'ndaki eski tramvay deposunun restore edilerek şahane bir mekana dönüşen New Mekan'dı...


 Umarım ve dilerim ki 2016 hepimizin gönlünce olsun.Tüm isteklerimizin gerçekleştiği sağlıklı,mutlu bolluk bereket içinde bir yıl olsun.
Hepinize hepİmize iyi seneler.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Çıktık açık alınla 34 yılda her savaştan

Bana kalsa sonsuza kadar dururdum o mimoza ağacının altında ya da ıslak Beyoğlu'nda senin yanında ıslana ıslana yürürüm.Ama kızlar bekler evde...Kapıyı ben açmazsam  annem yok mu derler, sabah senin tostlarını yemeden okula gidemezler.

İyi ki ogün ben okuldan kaçmışım iyi ki o gün sizin okulda boykot varmış. 
İyi ki ama iyi ki evlenmişiz, mavi gözlü yeşil parkalı ,çocuk...

16 Aralık 2015 Çarşamba

Öyle işte

Elimdeki nergisleri gören kadın, aa çıktılar mı dedi. Evet çıktılar,
görür görmez aldım hemen. Çocukluğumu  hatırlarken; burnuma gelen mis gibi kokunun nedeni bu nergislerdir işte.  Nergise, Ordu'da sümbül diyoruz biz. Sizin sümbül dediğinize biz ne derdik bilmiyorum.
Ordu'da çiçekler fındık ağaçlarının altında açar. Mevsimine göre, sümbül, anemon ve mor menekşeler...
Her sabah sütçümüz Afife Bacı'nın kapıyı çalmasıyla uyanırdık. Ayar Tamı'ndan yürüye yürüye getirdiği sütün yanında da mutlaka topladığı çiçekler olurdu. Süt stilini boşaltan Annem de mutlaka içine çocukları için büsküvi koyardı. Sütü parasız mı alırdık, hayır ama bu onların arasındaki hoş bir ritüeldi.  Ara sıra da çipil gözlü, çilli suratlı oğlu getirirdi. Başında ortaokularda giyilen  kasketi, elinde kitapları sütü döke saça getirirdi.   Yıllar sonra, Ordu'ya gittiğimizde  kardeşimin eşi çalıştığı vergi dairesi  müdüründen görümcemler geliyor bir kaç gün izin istiyorum demiş, o da görümcen kim deyince beni anlatmış. İzin veririm ama pazar günü benim tekneye yemeğe geleceksiniz hep birlikte ancak o şartla demiş. Nedenini sonra anladık. Çünkü;bizim müdür çıka çıka bizim çilli oğlan çıktı  🤓😎😍. Geçen yıl Ordu'ya gittiğimde, fındık bahçesinden topladığım sümbülleri görürdüm anneme... Kolajın sağ alt köşesindekiler onlar...

Benim çiçekçiden de selam var size,kokinaları benden alsınlar, Üsküdar Vapur İskelesinde sağdan ikinci çiçekçiyim unutma dedi. :) Sıkı pazarlık edin ha..Bayılır pazarlığa. hobisi  ;)

Kış çiçekleri de baharı aratmıyor...

Bu da bu günkü modum...Bardakları bile dizi dizim dizdim...Tatlı Cadı izledim...Benim gibi nostalji seviyorsanız DigiTürk 59.kanalda tvem...


Yeni  kitabım Harper Lee'den, 55 yıl sonra gelen "Tespih Ağacının Gölgesinde"

"Bülbülü Öldürmek" te ki avukatımız artık yaşlandı... Siyahi genci savunma cesaretini gösteren tek avukattı...Üstelik berat ettirmişti... Şimdi kasabaya dönen kızı, babasının o zamanki görüşlerinin değiştiğini düşünüyor...

Kimi için kitabı kimi için annesinin mektubu, kimi icin pullari ya da plakları onun için çok değerlidir, Banka  kasalarinda saklanacak kadar...Bir tek barış umudu girmesin kasalara...Bu kolajdaki fotoğrafları dün İş Bankası Müzesinde çektim...Kiralık  kasalar...

İşte böylee böyle...

11 Aralık 2015 Cuma

Yeni yıl ışıkları bir bir yanarken

Dışarda bir deli yağmur var. Hava; sanki akşam olmuşcasına karanlık.Evdeyim bugün...Sabah filmimi  izledim, evi toparladım ve koca bir tencere kara lahana çorbası pişirdim.Yazım bitsin, mısır ekmeği de yapacağım inşallah maşallah. :)
 Filmim güzeldi güzel olmasına da sona doğru beni çok hüzünlendirdi. Bir Danimarka sineması örneğiydi...Kuşaklar boyunca fırıncı olan baba hatta kraliyet ailesinin bile tefarikçisidir.Hastalandığında kraliçe bizzat geçmiş olsun mektubu gönderir. Ama ölmek üzeredir ve New York'da çalışması için çok iyi bir teklif alan kızının artık ekmek işini üstlenmesini istemektedir. Kız da sanat galerisi işi yapıyor, düşünün artık...

İkinci filmim ise Norveç'dendi...10 yaşındaki kızın aşkı için neler yapabileceğini ağzım beş karış açık izledim...Her anne baba mutlaka izlemeli... Norveç'li bir yazarın kitabından uyarlanmış...Film izlenme rekorları kırmış ve Norveç'de her kütüphanede bu kitap mutlaka bulunurmuş....

Son okuduğum kitap olan  M Treni/ Patti Smith den söz etmedim size, fotosunu falan koydum da bu konuda konuşamadık...Patti Smith'in ilk kitabı Çoluk Çocuk çok güzeldi...Kendi gerçek  yaşamını anlatıyordu. M Treni de hemen hemen devam niteliğinde...Okudukça ne benzer duygular yaşadığımızı düşünüyorum...Bu okur kısmı bi acaip... Okuduğu kitapta, biraz da kendini arıyor sanki... İstiyor ki yazar beni de görsün, sevdiklerimi sevsin:)
O yüzden Patti, bakın Patti diyorum o derece yani. :) Çok zevklerimiz uyuşur, aynı şeylere çok kızarız. Örnek mi o da benim gibi aya gidildiğinde çok kızmıştı, büyüsü bozuldu diye... Aynı şeyleri ben Kız Kulesi kullanıma açıldığında yeniden hissetmiştim. Bi yerde de yemek yemesek olmaz mıydı diye... Binlerce yıllık efsanenin büyüsüyle, gizemiyle dursaydı... Biblo gibi dursaydı denizin ortasında. Annemizin kırılır diye dokunmamıza izin vermediği biblolar, incecik porselenler hassasiyetiyle baksaydık ona...
Patti; şimdi de benim Murakami'mi severmiş...okumuş ben gibi bütün kitaplarını...Ve benim gibi ritüellerine düşkün, her zaman gittiği yerlerde oturmaktan hoşlandığı masaya başkası oturunca ona gıcık olabiliyor  😍 Üstelik bugün izlediğim filmde, hani dedim ya New York'a gidecekti fırıncının kızı diye...New York'da tutuğumuz evin sokağında Patti Smith oturuyor dedi, sevgilisi... Bazı şeyler nasıl böyle çakışıyor...Bir kitap okurken, izlediğin filmde yazarın adını duymak film, kitap ve sen üçgeninde bir duygu alışverişi bir görünmez bağ oluşturuyor.
( Patti Smith'in Murakami kitapları hakkında hissettiklerini yazdığı satırlar)



Dün akşam ağacımızı kurduk. O ağacın çıkarılması, hep birlikte süslemek bana inanılmaz keyif veriyor. Havada karanlık ya ışıklarını da yaktım oh kendi kndime ambians yaptım evde bugün. :)

Haydi kalın sağlıcakla... En çok da kendinizi sevindirin bugün, çayı ilk kendi bardağınıza koyun, ilk kendi tabağınıza yemek koyun...Bugün böyle yapın , bakalım...Bana da yazın 😍

8 Aralık 2015 Salı

Tavşan kaç tazı tut

Alis Harikalar Diyarındada idi galiba, bir tavşan vardı. Sürekli geç kaldım geç kaldım diyordu. Bazen kendimi aynen öyle hissediyorum. Her şeyi yapmak isteyen ama sonunda hiç bir şeyi yapamayan biri olup çıkacağım...Uzun uzun kitap listeleri oluşturmaya, okunacak kitaplar varken bir de onları alıp önüme yığmaya, filmleri  depolamaya sonra her gün bir film izlemeye bayılıyorum...Gezilecek , görülecek yeni mekanlar araştırıyorum. Ev daima temiz , buz dolabında daima hazırda yemek olsun istiyorum. Kısaca benden hiç bir şey kaçmasın diye bir koştur bir koştur yaşıyorum galiba  :)

Haydi başlayalım ne vaaarr ne yokkkk...

Beni ta başından beri dile kolay 10 yıl bitecek,takip edenler güne yeşil çay ile başlarım o  sanki içimi yıkanıyor gibi hissettiriir bana... Bu sabah da güne içine yasemin çiçekleri attığım çayım ile başladım. Sonra kahvaltı için çayım demlenirken bi koşu kızların odasını topladım, kahvaltımı ederken izleyeceğim filmi seçtim. Bugünkü filmim İsveç Sinemasından; Taşraya Dönüş, oldu...Babalarının doğum günü için bir araya gelen üç kız kardeşin yıllardır devam eden sürtüşmelerinin daha da açığa  çıkmasının hikayesiydi...Beğendim...
Eğer evde yalnızsam bu benim için parti zamanı demektir. :) Dün bütün  gün kendime kıyak yaptım. Noel Filmleri izledim, kitabımı okudum, aromalı aromalı kahveler yapıp, zencefilli kurabiye kutusunun içine daldım.Akşama doğru hemen dolaptan tavuğu çıkardım , haşladım. Suyuna çorba, suyuna nohutlu pilav yaptım...Yanında da tavuğunu servis ettim. Birer kase de yoğurt verdim , oldu  bitti...Yani telaşa gerek yok...

Hafta sonu  sabahları Naziş ile izlemeyi çok sevdiğimiz bir çizgi film var. -Maşa ile Koca Ayı- Maşa, Naziş'in bebekliğine çok benziyor.Sanırım biraz da o yüzden seviyoruz. Ne kadar sevdiğimizi  televizyonun köşesindeki bizim Maşa'dan anlayabilirsiniz :)
Maşa'yı  izledik kahvaltıya kadar, evin geri kalan %50 lil kısmı kalkınca da kahvaltımızı yaptık...Pırrr,  koca ile Gamsegamse kaçtı...Naziş; benim yarın programım var bugün seninle evdeyim dedi. Ama  akşama doğru hadi Capitol'e gidelim dedi. Ben ıııhhhh deyince de rüşvet teklif etti... Hadi sana kahve, kitap ısmarlayayım dedi :) Hayat çok pahalı a dostlar, bi kitap bi kitaptır, gittim tabiki de... Gittik dolaştık, ana kız kahvelerimizi içtik, kitabımızı aldık, gitmişken Migrosdan alışverişimizi de yapıp geldik.

(Rüşvetin belgesi yukardaki foto )

Pazar sabahı ben sabah erkenden uyanıp, çayımı alıp bir hırsız sessizliği ile salona süzüldüm. Battaniye, çay, kitap keyfime koyuldum, hatta ay ne güzel keyif yapıyom beeen diye instagrama neyin fotoğrafını koydum. Bknz aşağıdaki foto ... 
 Ama benim gibi erkenci Banu beni görmüş, Lale Ablaaa, Ercü'de uyanık hadi dışarı çıkalım dedi. Saat henüz yedi buçuk falan biz bunu konuşurken.  Biz sabahım köründe proğramımızı yaptık ve kaçırdığımız sonbahardan bir gün kaptık. O yakmayan ama nerenize vurda orayı çok güzel ısıtan sonbahar güneşimi kaçırmadık.
Şimdiii artık yazının sonlarına geliyoruz inşallah maşallah... Gitmeden iki kitabım var...Birinden daha önce söz etmiş olabilirim ama bu al eline otur oku, bitsin kaldır bir kitap değil... Dursun sehpanızın üstünde hele de kışın hele de İstanbul'da yaşıyorsanız hele hele bir İstanbul aşığı iseniz , hiç değilse İstanbul'a bir kış günü yolunuz düştüyse bu kitabı mutlaka alın...
İstanbul'un Kış Günlüğü/Cengiz Kahraman
İçinde Ahmet Rasim'den kış hikayeleri, İstanbul'dan kış manzaraları, fotoğraflar , İstanbul'un kış kronolojisi, eski kışlara ait haberler, anektodlar ne ararsanız var...
İkincisi Ayfer Tunç'dan Evvel Otel... 2006 da çıkan bir kitabı... Bu kitaptan bitince söz edelim en iyisi valla yaza yaza, yaz gelecek neredeyse anacım ben gideyim artık...


Hadiii gittim... Kendinize iyi bakın, soğuk, insanların enerjisini alan, hayallerinizi anlatırken bile ama ama diye duran insanlardan uzak durun... Havalar soğuk ama insan en çok insanlardan üşüyor yeminle...




2 Aralık 2015 Çarşamba

Aralık

Çok sevdiğim, en sevdiğim mevsim olan sonbahar; bu sene bana teğet geçti. Filiz'in hemen ekim başında hastalanması ve bu sürecin hala devam etmesi nedeniyle hemen hemen tek gittiğimiz yer hastane oldu.  Gitmediğim günlerde de genelde evde kitap okudum, film izledim.

Aralık bizim ev için; kutlamalarının olduğu ve  çok hoş vakitlerin geçirildiği bir ay...Evlilik yıldönümü, kocamın doğum günü, yılbaşı ağacını kurmak,sabah hava henüz aydınlanmamışken, herkes uyurken ağacın ışıklarını yakıp kitap okumak,yeni yıl hediyeleri seçmek, yeni yıl hediyeleri getiren kargolar,evi zencefil ve tarçın kokutan yeni yıl kurabiyeleri, kokinalar, nergisler, ışıl ışıl vitrinler, ordan burdan önüne zıplayan noel babalar, noel filmleri çıkmak için yeni yılı bekleyen kitaplar ve gelecek yıla dair umutlar.
 Her yıl olduğu gibi  bu yılda yeni yıl ağacı kuranlar ve bunun günah olduğunu söyleyenler arasındaki atışmaya da hazır olalım...Bu bile beni çok eğlendiriyor. Kimsenin ne yaptığına, yaşam tarzına karışmasak da  güzel güzel yaşayıp gitsek olmaz...Rahat ve huzurlu bir yaşam bizim millet olarak totomuza batar afedersiniz...Bu, BBG evleri falan niye izlenme rekorları kırıyor sanıyorsunuz. Çünkü; bayılıyoruz başkalarının hayatını izlemeye...Biz büyümedik mi elalem denen öcünün korkusu ve baskısı altında...

Şimdi gelelim filmlere kitaplara...
Kitap; Murathan Mungan'ın Harita Metod Defteri hala elimde... Zuz, buradayken pek okumaya zaman bulamadım çünkü...


Dün  bütün gün temizlik ve yemekle geçince akşama doğru Allah sizi inandırsın pert olmuşum, çayı demledim, yanına da peynir ekmek aldım... Gönül isterdi ki biri olsun bana bir yorgunluk çayı demlesin, yanına da yakışacak bir şeyler koysun ama ne gezer üstelik ne yemek var diye arayan Gamsegamse yaptığım yemeklere bile burun kıvırdı.Halbuki lahana kavurmam şahane olmuştu yanında mis gibi yayla çorbası vardı üstelik tatlı bile vardı ama yine de cazip gelmedi...Ben de acılı, kıymalı, bulgurlu lahana kavurmamı aldım elime günün mana ve ehemniyetine uygun bir film izledim. Filmim, evlere temizliğe giden bir erkek temizlikçinin hayatı olan "Toz Ruhu" idi...Yerli sinemadaki erkek oyıncu geleneğine eleştirel bir bakış açısıymış...Altın Koza Film Festivalinde  en iyi erkek oyuncu be en iyi film ödülü almış.
Dün gece içtiğim çaylardan mı yoksa gün içindeki yorgunluktan mıdır bilmiyorum, hiç uyuyamadım...Baktım yatakta uyumak için debeleniyorum, tepineceğine salona git dedim kendi kendime.  Televizyonu açtığımda; geçen bölümünü izlemediğim Hatırla Gönül vardı, onu izledim. O bitince şimdi adını hatırlamadığım bir film izledim. Sevgilisi ve karısı birbirlerinden habersiz olan bir adam cart diye ölünce sevgili olan kadının adamın karısına desteği konuydu...Uyumakla uyumamak arasında izledim.Baktım uykum geldi hemen yatağa koştum. Sanki beş dakika falan uyudum ve gözlerim pırt diye açıldı, yeniden salona geçtim orada biraz dalmıştım kiiii, sabah ezanı okunurken filmde çalan telefonu bizim telefon sanarak heyecanla uyandım. Berbat bir geceydi anlayacağınız.
Neyse sabah daha iyiydim.
Aralık ayının ilk yazısını da yazmış oldum...
Mutluluğun kapısı aralıktır. Hoşgeldin ARALIK...