Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

4 Mayıs 2010 Salı

Zemberek Kuşunun Güncesi ve günlük aksiyon


Çok güzel bir filmle başladığım günün akşamında çok istediğim bir kitabı da yatağımın üstünde bulunca kaymaklı ekmek kadayıfı gibi bir gün oldu.

Akşam yatak odasına girdiğimde , yatağın üstünde ki paketi görünce elime aldım, şaşkın şaşkın bakarken, Nazlı- Anne açsana dedi. Benim mi? deyince- senin yatağının üstüne konmuş paket , başka kimin olacak dedi... Açtım, defalarca elime alıp , dur, önce evdekileri oku. Bu nasılsa burada duruyor dediğim; Zemberek Kuşunun Güncesi çıktı içinden...Haruki Murakami'nin okuyacağım üçüncü kitabı olacak bu yıl...Haruki Murakami ile Bir Dilim Sohbet Zero sayesinde tanıştım. Murakami insanı gerçeklikle gerçek üstülük arasında getirip götüren bir yazar... Durup dururken canınız bir yiyeceği çeker gibi bir Murakami kitabı okumak çeker...Alt metinden gelen müzik sesi... olmazsa olmaz kediler... her şeyi bir cevabı olması, hiç bir şeyin boşlukta kalmaması ... sizi Murakami'ye bağlar.Örneğin Sahilde Kafka'da yaptığına bayılmıştım. Kafka çek asıllı bir yazar, çekçe de Kafka karga demek...Kitabı okuyanlar, Murakami'nin Kafka'nın Değişim'ine de gönderme yaptığını anlayacaklardır...Zira Sahilde Kafka da bir değişim dönüşüm hikayesiydi...Murakami bir site kurmuş gelen binlerce maili cevaplıyor...Kitapların diğer bir özelliği yükte de pahada da ağır olması )))...

Zemberek Kuşuda tam 738 sayfalık bir kitap... Sahilde Kafka da böyle bir kitaptı ve bitmese bitmese diye okumuştum. Ben okudukça sayfalar azalacağına artsa demiştim...Çook yıllara evvel ''Palyaço" adlı bir kitap okumuştum, yazarını şimdi hatırlayamadım, mistisizme ilk orada rastlamıştım. Ama şimdi anlıyorum ki , o kitap benim için bir basamak olmuş meğer...şimdi bir şey okurken basıp gaza gitmiyorum, altta bir şeyler arayıp çıkarıyorum..Elimdeki kitabı bitirmeden başlamayacağım. Yine bir Orta Doğu Hikayesi, daha çok da belgesel bir kitap... başlayıp başlayıp bıraktığım ve artık buluşma zamanımızın geldiğine inandığım Limon Ağacı bitmek üzere...


Dün öğleden sonra Juila Roberts'in izlediğim bir filmini tekrar izledim... Bahçemdeki Ateş Böcekleri ~ Fireflies in The Garden-Ben Julia Roberts'i çok sevdiğim için her filmini izlerim... Bu film de eğer izlemediyseniz önerebileceğim filmlerinden...

Bu gün Cancan günü... Zuz da akşam Bozcaada'ya gideceği için kuaför işleri falan varmış ... Kuaförü bizim burada... yani bu gün Zuz'dur, Cancan'dır uğraşıcaz )))) İkiside sürekli mama diyen cins olduğu için hehehhe. Biri mama der diğer - Abla ne yiyeceğiz der... O kuafördeyken biz Cancan^'la bir koru sefası da yaparız... o kadar seviyor ki, korudan çıkarken ko ko diye geri koşuyor:))

Şimdi onlar gelene kadar bir çay sefası yapayım kendi kendime...

Deli Deli Olma..



Dün vermediğim sözü tuttum evdeydim. Evdeydim de sanki yattım yuvarlandım... Ev elden geçti kıyı bucak...sonra da dolma şenliği yaptım... Mevsimin ilk karışık dolmasını pişirdim. Bu şöyle oluyor, kabak , biber, patlıcan, ve domates bildiğimiz etli dolma içi ile doldurulup, büyücek bir tencereye diziliyor, bir tarafı boş bırakılıp oraya da yaprak dolması sarılıp konuyor. Biz buna dolma şenliği diyoruz:)) Herkes sevdiği dolmayı yiyebiliyor böylece ya da karışık alıyor...


Bu haftanın ilk izlediğim filmi Deli Deli...Sevgili parpali getirdi aklıma, yoksa sırada İki Dil Bir Bavul vardı...Onu bu gün izlerim artık...Deli Deli herkese tavsiye edebileceğim bir film. İzlemeyenler mutlaka izlesin derim. Biliyorsunuz ben öyle kolay kolay film kitap tavsiye etmem. Ben bir masal gibi izledim. İnsanları ile meşhur olan bir köyü , gülerken ağlatan , ağlatırken güldüren bir film. Şerif Sezer ve Tarık Akan Yol'dan sonra bu filmde de yine harika iş çıkartmışlar. Yöresel ağız bu kadar mı? güzel kullanılır, köksüzlük umutlar kırılmadan bu kadar mı? güzel anlatılır. Filmde Tarık Akan'ın gençliğini kendi oğlu, Şerif Sezer'in gençliğini de kendi kızı oynuyor...Tarık Akan Mişka adlı bir Malakanı, Şerif Sezer ise Popuç adlı karakteri oynuyor...

Molokanizm, Ortodoks Kilisesi´nden ayrılmış bir tarikattır. 28 Mart 1805 yılında başlayan bu ayrılış, 22 Mart 1809 yılına kadar sürdü. Saratof ve Dambuğ bölgelerinde yaşayan Malakanlar o dönemlerde Ruslar´la bir anlaşmazlığa düşerler. Ruslar´ın inancına göre, haftada sadece iki gün süt içme geleneği vardı. Malakanlar ise; bu inanca itiraz ederek haftanın her gününde süt içilebileceğini savunuyorlardı. Zaten Rusça’da Moloko kelimesi süt, Molokan ise süt içen anlamına gelir. 1682 yılında Ortodoks Kilisesi’nden bu sebeple ayrılan bu insanlar önce Kafkasya’nın kuzeyine daha sonra da Osmanlı ve İran sınırları boyunca Tiflis, Erivan ve Bakü eyaletlerine yerleştirildiler.1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşları´nın ardından, Ruslar tarafından Kars´a yerleştirilen bu insanlar uzun yıllar burada kaldıktan sonra başta ABD ve Avustralya olmak üzere diğer ülkelere yerleşmişlerdir. Türkiye´de sayıları az da olsa Kars ve İstanbul´da yaşamaktadırlar.


Deli deli olma sözü Kars kaynaklı bir sözmüş ... aklını başına al anlamında kullanılıyor. Bu günlerde bu sözü sarfedebileceğim kişilerin başında RTE geliyor...

Akşam haberleri dinlerken yok dedim ya yanlış duyuyorum herhalde... bu kadar da zıvanadan çıkmış olamaz... ama yok doğru duymuşum... Özden Toker'i dinleyene kadar yok yok diyordum.

not: Poyraz kesildi mi? ne...