Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

30 Ekim 2013 Çarşamba

Çok faideli bir yazı daha:)

Cumhuriyetimizin 90.yaşını da kutladık çok şükür. Bayrak yürüyüşlerine katılamadık malum, dokuz ayın çarşambasını bir araya getireceğiz ya illa ''Marmaray''ı da dün açtık... Üsküdar'da dün iğne atsan yere düşmezdi...E malum  tüm devlet erkanı da buradaydı... Bizim evin önüne bile araba park etmişlerdi.E'  madem öylebiz de havai fişek gösterisini yakından izleyelim bari diyerek  Fethi Paşa Korusuna gittik,karı koca...Gamse Beylerbeyi'nden ,Naziş pencereden  izlemeyi tercih etti...  Koru kalabalıktı haliyle...Fişekler patladıkça,yanımda duran teyzem maşşallah maşşallahh çekti. Ben de paralarımız patır patır patlıyo dedim.Teyze; bakakaldı yüzüme.Azcık su koymasam olmaz tabi:))...Ama ne yalan söyleyeyim, yabancı ülkelerde olsa da televizyonda görsek, keşke orada olsak da izlesek diyebileceğimiz güzellikteydi.. Burnumun dibinde gerçekleşen bu olayı da  böyle yakından izlememek bana yakışmazdı...Bu resmi çektim,yeter dedim. Resim çekeceğim diye o anın güzelliğini kaçıramazdım doğrusu...





Azcık film kitap konuşalım mı? Bu hafta iki yeni kitap aldım... Sevdiğim iki yazarın kitapları da olunca  yüreğim bile pıt pıt etti inanın... Ama benim çok beklediğim bir şeye kavuşunca ,etrafında bi dönme hallerım vardır:)) . Kitapları alalı iki gün oldu ve henüz başlamadım iyi mi? Ama ''Daha'' ya bu akşam başlıyorum,artık.



 Film izleme  moduma  kavuştum artık... Sabahlarıdır biliyorsunuz benim film izleme saatleri...Ya herkesler gitmişken ya da herkesler henüz uykudayken... Çayım,tostum,kahvem,yeşil çayım artık hangisi rast gelirse o eşlik eder... Bu saatlerim  günün en sevdiğim saatleridir.Şimdi bi de iki tane  yabancı dizim var... Biri Leylak Bacı'nın tavsiyesi,diğeri de konusu pek sempatik geldi  ben takıldım...Ama ben  yıllardır  ''Downton Abbey'' beklermişim meğer... 'TRT'' nin siyah beyaz  yıllarını bilenler ''Aşağıdakiler ve Yukarıdakiler'' dizisini hatırlayacaklardır. Ona benzeyen bir dizi...Üç günde beş bölüm izledim. Eski moda ilişkiler,çok keskin  çizgilerle ayrılan sınıfsal farklılıklar ,Jane Austen romanlarındaki gibi bir hava...Hele Büyükannenin elektriği reddettiği bir sahne var  bayıldım....Ay yoksa ben,teknolojiden mi kaçıyorum?))  Şimdiye kadar izlediğim bölümlerde evde  patlayan en büyük skandalın  kahramanı ise bir Türk hehhe... Orhan Pamuk göndermeli Kemal Pamuk...Her neyse ikinci dizim ise bu yüzyılda geçen bir hikaye...Hastanede karışan bebekler hikayesi ama çok farklı ve biraz da komedi biçiminde ele alınınca çok keyifli olmuş.


 Bugün ise Uğur Yücel ve Beren Saat'in  rol aldıkları '' Benim Dünyam'' filminin orjinali ''Black'' filmini izledim. Anam ağlamaktan gözüm çıktı... Önce orjinalini izleyip sonra Türk versiyonunu izleyecektim. Türk işini daha çok beğenenler var  ,söyleyeyim... Filmin sözü; imkansız diye bir şey yoktur gibi bişi...


 



Artık bizim evde kış yemekleri başladı. Kuru fasulyeler,nohutlar,pırasa dolmaları.... Dün mesela pırasa dolması yaptım. Şimdi beni ilk kez okuyanlar; ayol pırasanın da dolması mı olurmuş diyebilirler. Ama burada sık sık tarfini yaptım. Site içi arama kutusuna bi pırasa dolması yazın bakim,kaç sayfa çıkacak karşınıza...
uzun uzadıya tarife gerek yok...Pırasayı, yedişer sekişer cm uzunlukta kesin ve hafif haşlayın.Normal biber dolması yapar gibi kıymalı,pirinçli dolma içi hazırlayın... Pırasaları boylamasına tek taraflı  bıçakla çizin ve yaprak yaprak ayırın. Yalnız bir püf noktası var,çizgili kısımlar enine gelecek şekilde,iç malzemesi koyun ve  yuvarlayın... Sonra  sıcak su ve hafif salça ilavesiyle pişirin.





 Bugün de anne usulü sütlaç pişirdim. Fene güzel oldu valla... Biz karı koca henüz ilıkken birer kase lüpledik bile...Tarif de aynen şöyle...

Anne usulü sütlaç 




Asla ve kat'a pirinç unuymuş nişastaymış gibi üç kaatlara baş
vurulmadan:)) pirincin kendi nişastasını,ununu her neyi varsa işte sala sala ,özleşe özleşe piştiği sütlaç... Yanılma payı yok, ustalığa hiç gerek yok... Adım adım izleyin:))
1kg süt için...yarım su bardağı pirinç,bir su bardağı şeker,yarım bardak su,bir fiske tuz... Pirinci ,önceden ıslatmakmış,pişirmekmiş yok...Bu su zaten pirinç pişerken ki buharlaşma payı... Bizim süt halis muhlis mandra sütüydü... Sabah beşte gelir,Fıstıkağacı'ndaki sütçüye...Aldın aldın, alamadın alamadın...
Sütü pişirin,içine suyu ve pirinci koyun pişme işlemine başlayın. Arada karıştırın,dibi tutabilir. Pirinç iyice yumşayıp, kayanama sırasında artık pirinçler yoğun olarak görünmeye başlayınca şekerini ilave edin. Şekerle pişmeye de yoğunlaşana kadar devam edin. Şimdi zurnanın zırt dediği yerdeyiz... Eğer beş dakika önce kapatırsanız tatlı pirinç çorbası, beş dakika sonra kapatırsanız da tatlı ,sütlü bir pilavınız olur. İşte o aşamayı benim gibi tam zamanında anlamanız gerek ehheheheheeh...
Ay süper bi tarfif oldu:)



Durun durun gitmeyin,az kaldı unutuyordum. Dün bir de acılı domates reçeli pişirdim. Evet hem acı hem reçel oluşu üstelik bir de işin içinde domates ve biber oluşu kulağa biraz tuhaf gelebilir ama yok böyle bir lezzet. Demedi demeyin , bir kilodan dahi olsa deneyin. Ben bir kg .dan yaptım ama pişman oldum ,fazla yapmadığıma...

Tarif ''Beste'nin Naneleri'' ne ait...Buraya bi TIK




26 Ekim 2013 Cumartesi

Hafta Sonu Önerileri

İlk öneri kahvaltı için,yumurtalı ekmek kızartması... Valla biraz önce yaptım,hala da bir taraftan yiyip bir taraftan  yazıyorum. Özellikle kuşburnu marmelatına bandıra bandıra yemek süper oldu.

 .


Eğer hafta sonunu evde geçirecekseniz önereceğim film;.The Art Of Getting By/Aşk Ödevi Filmin en sevdiğim sahnesinin afişini seçtim sizin için...






''insanların yalnız doğduklarına ve yalnız öldüklerine, arada yaşanan herşeyin de bir yanılsamadan ibaret olduğunu'' kafasına takan ve her şeyi kadere bırakan George...

Filmin sözü: Her şey mümkün George... Bence tabiki.



Ama sinemaya gidecekseniz, Uğur Yücel ve Beren Saat'in oynadığı dün vizyona giren ''Benim Dünyam''ı önerebilirim. ''Black '' filminden uyarlama olduğunu sağır sultan bile duydu... Telifi melifi ödenmiş merak etmeyin. Bu konuda çok yaygara kopunca Black filminin yapımcısı ben paramı aldım siz işinize bakın dedi:)...Atilla Dorsay bile beğendiğine göre ben  bu filme giderim:))

Gelelim yemek önerisine...Artık balık bollaştı,o yüzden önerim hamsi tava ya da hamsili pilav(işli tava)...




Öeneriler bu kadar.Şimdi dün akşam izlediğim bir belgeseli kendim için kayıt düşmek istiyorum.







İran'lı kadın şair Füruğ Ferruhzad'ın 1962 yılında çektiği ilk ve tek film. 20 yüzyıl İran Şiiri'nin en büyük isimlerinden olan ve 1967 yılında henüz 32 yaşındayken bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Ferruhzad ile birlikte, o dönemde toplumdan tecrit bir bölgede yaşayan cüzzam hastalarının arasında insana dair, dünyaya dair şiirsel, ruhani ve aynı zamanda sarsıcı bir yolculuk.
İzlemek ister misiniz ,izleyebilir misiniz bilemiyorum? Ama izlemek isteyenler bana mail atsın,onların izlemesini sağlayabilirim.

Haydi gittim ben,iyi olsun haftasonunuz...

24 Ekim 2013 Perşembe

Oy Benim Nazlı Kızım




 Biraz önce kucaklaştık, kutlaştık.Ama buraya kaydını düşmeden olmaz di mi?...

Sen ilkokula başladığında  ,oturduğumuz  ev beşinci kattaydı. Sen okuldan gelince,aşağıdan zile basardın ve başlardın anlatmaya.Hem anlatır ,hem merdivenleri çıkardın...Yukarı  geldiğinde; anlatacağın her şey bitmiş ama ben  hiç bir şey anlamamış olurdum.Geçen gün bana dedin ya,sen beş yaşındaki halini hatılıyor musun diye? Umrumda bile değil, senin beş aylık olduğundaki halini,beş  yaşındaki halini,15 yaşındaki halini ve 25 yaşındaki halini biliyorum ya...

Ben nasılsam,anneliği de öyle yaşadım.Dünyanın en iyi annesi olmak ,bu ünvanı kimselere kaptırmamak gibi bir derdim olmadı hiç... Birlikte iyi yaşayalım, birlikte güzel anılarımız olsun istedim hep.Geriye bakınca gülümseyelim, gelecekten endişe duymayalım bu kadar işte...hepsi bu... Nasılsa bir şey olurlar, bir meslek sahibi olurlar ama ne olurlarsa olsunlar iyi insan olsunlar istedim,çocuklarım. Öyle de oldunuz.Bu vesileyle teşekkür ederim.

Sana sorulsaydı, nasıl bir anne isterdin bilemiyorum ama ben kendi adıma hayatımdan çok memnunum...İyi ki benim kızımsın,başkalarının kızı olsaydın inan çok kıskanırdım....

Güpgüzel musmutlu çok keyifli olsun yeni yaşın...Nice yıllara  Nazişimmm


23 Ekim 2013 Çarşamba

iŞTE BÖÖYLE BÖYLE

Görüşmeyeli ,yazmayalı neler yaptım,neler izledim neler okudum...
Kitapta ''Haldun Dormen Anılar''a devam...E ne yapalım kitabın kalınlığı Haldun Dormen'in hem yaşadıklarıyla hem de yaşıyla mütenasip bir boyutta:)) Enine boyuna maşallahhh...

Dizim nedeniyle ,Atalet'imin direktifleri uyarınca evde oturdum ve -elemtre fiiişşşş kem gözlere şiiiiş-  faydasını da gördüm...Bu evde oturma boyunca  güzel filmler izlediğim gibi ne kadar salak filmler varsa onları da izleyip   salak film kotamı doldurdum. Hatta ''Dullar'' adında bir Arjantin filmi vardı ki tüy dikti... E salak filmse niye seyrettin derseniz salaklığımdan neden olacak...

Ama neyseki  bir Marilyn Monroe filmi izledim sıcacık ,bir romantik komediydi,çok güzeldi... Hatta bu filmin çekildiği sıralarda yaşadığı aşkı anlatan bir film yapıldı.- Marilyn'le İki Hafta- geçen yıl ve Oscar adayıydı yanılmıyorsam..

Bu aralar bizim evin en favori yemeği geçen yazımda tarifini verdiğim quesadilla... Naziş üç öğün versem yiyecek hatta.... Yarın doğum günün için özel ne istersin dediğim de bunu deyince yok artık dedim de sonra islim kebabına çevirdi olayı.O nu da güzel yaparım ,üzerinize afiyet:)

 On günlük evde oturmanın acısını dün Ece ve Nermin ile Kadıköy'de çıkardık. Limonata gibiydi hava... Çay,kahve,yemek molası vere vere,kitapçı kitapçı geze geze akşam ettik... ''Çiya Sofrası''nda yemek yerken tam önümüzde ,simit satan  gencecik adam, sara krizi ile yere yapışınca hayatta kafamıza dank etti...Ecem fırladı gitti yanına... Neyse çabucak toparlandı,aldı tablasını gitti,hayatına doğru...


Nermin'in deniz otobüsünden inmesini bu manzara baka baka  tam iskelenin karşısındaki ''Kafka Kafe'' de bekledik.








 O keskin gözleriyle Ece hemen gördü ve telefonda,şimdi siyah arabanın yanından dön, doğru yürü, şu anda beyaz bir minübüsün önünden geçiyorsun ha şimdi yukarı bak:)) direktifleriyle  Nermin'i yanımıza kadar getirdi... Güzel arkadaşım benim,eli kolu dolu geldi... Gittiği kurstan ,yaptıklarından bize de pay düşmüş. Bu Eros'lu dergilik,şimdilik azıcık lale sepeti vazifesi görsün... Kapıdan içeri girerken görüp,içim açılsın...









Şimdi ben bu akşam için hamsileri tavaya atmaya gidiyorum. Siz de eğer bu yazıyı okuduysanız, yarın doğum günü olan Naziş için yeni yazana kadar eskisini hatırlayın:)

Buradan TIK


17 Ekim 2013 Perşembe

Bayramdan notlar

Bayrama geçmeden önce bunun arefesi var di mi?...Ah ulan şu dizimin ağrısına borçluyum o şahane kadınlarla geçirdiğim günü... Ben dizim de dizim deyince Ataletim hemen olaya el koydu , her zamanki gibi... Olay hafta sonu olunca ; sen şimdi pazartesiye kadar şunları şunları yapıyosun, pazartesi de doğru bana geliyorsun demişti... Biz Ecemle düştük yola, gittik Ataletime... Önce  bi baldan tatlı sohbet,  keyif keyif kahveler...Sonra bir sıkı muayene... Santim santim incelendim, eline mezurayı aldı beni ölçtü  biçti veeee bayramda öle pıy pıy  gezmek yok...Şimdi bayram bitene kadar şunları şunları yapıyosun, bunları bunları içiyosun...Olmadı , senin hakkında başka bir ferman imzalayacağım dedi  ben de büktüm boynumu ferman padişahımındır dedim:))
Ataletimle vedalaşınca Ece ile Beşiktaş'da bir yemek sonra  bir de kahve-tatlı molası verdik. Ben  Murat Muhallebicisine girip de, keşküllü dondurma yemeden çıkar mıyım ayol?



Bizim evde bayramın ilk günü şanına yakışır biçimde geçti...Yine misafirler ağırlandı, kahveler pişti,pişti taştı...Acıkan mutfağa koştu...Çaylar demlendi...çikolata kaseleri doldu,boşaldı,yine doldu...telefon durmadan çaldı,kapı zili onunla yarıştı...Misafirler söleşmiş gibi,o kadar arka arkaya geldi ki, hatta uğurladıklarımız,bir şey unuttu da geri döndü sandık... Ama  bayram dediğin de böyledir di mi?Yeni gelinler ve damatlar bayramın ilk konuklarıydı hani birinin düğününe giderken dizimi sakatlamıştım ya onlar...O ''ler'' takısı boşa değil iki çift yeni gelin ve damattı çünkü...

Sonra eski dostlar geldi,Ceyhun ve Eda ile sohbetin dibine dibine daldık...

Son misafirler Cancan'lardı... Artık abi o, oturdu resim yaptı...Urasimo yüzelli kez falan İstiklal Marşı söyledi elindeki bayrağı sallaya sallaya... Hem de usulünce söylüyor ve henüz iki yaşında hatırlatayım...Cancan meslekleri öğrenmiş, Cicianne'nin mesleği; yemekçi dedi... Çocuğun gözündeki imajımı hemen değiştirmeliyim... Ama aramızda kalsın da Babaannesine,Cicianne daha güzel yemek yapıyo demiş:))) hakkımı da teslim etmiş yani...O'nun adaletine kurban:)Yalnız giderken bana kızdı ve getirdiği çikolatayı geri istedi ama o kadar olur artık... Kitap okuyan şirinimi ona vermedim çünkü,onda iki tane var o da bana vermemişti:))

Akşam milli  maç izledik,sonuç malumunuz...

İkinci gün kahvaltı sonrası'' Natilius'' a gittik.. yeme ,içme alışveriş falan filan...Akşam aile boyu film izledik.Mutfaktaydım,kızların annemin filmiii  bağırışları arasında salona koştum ki, tüm zamanlarımın en keyifli filmi olan ''Parkta Çıplak Ayaklar'' oynuyor...Çoktandır ,yeniden izlemek istiyordum ama bulamıyordum. Neyse, Begüm  bulmuş, alt yazısını da yapıştırmış,artık ne zaman canım çekse izleyebileceğim...Jane Fonda ve Robert Redford'un bu gençlik  filmini eğer rastlarsanız bulursanız mutlaka izleyin...Pek keyiflidir pek romantikdir...

Filmi  ilkokul yıllarımda, Ordu  Millet sinemasında 18.15 matinesinde izlemiştim. Tek filmlik yabancı film matineleriydi... Ve hiç bir filmi kaçırmazdık...


Bugün yani üçüncü gün; sen dinlen aman dizin ağrımasın herşeyi biz yaparız sözüne kandığım ev halkını öğlene kadar kahvaltı hazırlayacaklar diye aç aça öğlene kadar bekledim. Evet ,hazırladılar, hatta kahvaltı yaparken izleyeyim diye film bile hazırladılar ama arkideş  açlıktan öldüreyazdılar beni:)

Ben de akşama onlara Meksika yemeği yaptım,Quesadilla...Geçen Meksika Yemekleri yapmaya gitmiştimya Missgibi'nin daveti üzerine...Hem de bir şeften öğrendim bunu...Yalnız onun içinde ananas  da vardı... Ben koymadım...
   Yarım kg kadar kuşbaşı eti, önce iyice pişirdim, sonra ince doğranmış bir soğanla soteledim, sonra  üç tane kapya biberle  pişirme işine devam ettim. En son da Meksika biberi turşusu yani jalepeno  ilave ettim. Bunun miktarını acıya dayanabilme durumunuza göre  ayarlayın.
Sonra şu benim meşhur bi tuşusunu kurmadığım tortilla hamurları var ya, 10 luk paketlerde satılan dürümler yani... Onları yanmaz bir tavada altlı üstlü biraz kıtırdatın... Bir kase kadar krem peynirin içine ,yine bu jalepenolardan ince ince doğrayın ve karıştırın... Tortilla hamurunun birine sürün,ikinciyi üstüne yapıştırın... Bu yemeği  pişirdiğimiz akşam bu elde ettiğimiz  hamuru üçgen dilimlere ayırıp  orta kısmına da  etli karışımı koyup servis etmiştik. Ben restoranlarda sipariş ettiğimde   dürüm arası gibi servis ediliyordu, yanında salsa sosla...Resim çekmek ,yemekten sonra geldi aklıma ama  Şef Eyüp Kemal Sevinç'le olan resmi koydum. Elimdeki tabaktaki yemektir:))



Bayram kitabım; Haldun Dormen'in Anıları... Vallah pek yakıştı bayrama...Kendisini de çok severim belki de ondan bilemem çok keyifli okuyorum... Biyografi okumayı zaten çok severim. Hatta size Şirin Devrim'in  ''Şakir Paşa Ailesi''nin hikayesini anlattığı kitabı okumanızı öneririm...Çok renki bir kişilk olan Şirin Devrim'in bu renkliliğinin ailesinden geldiğini anlayacaksınız hem de....

Bayramın ilk iki gününü bahar gibi yaşadık ama dün gece başlayan yağmur bugün de devam etti... Çok güzel yağdı..


(bizim pencereden süzülen yağmur damlaları)
Hayde gittim ben




13 Ekim 2013 Pazar

Pazar gününden

Sanırım bir çoğunuz,uzun bayram tatilini fırsat bilip tatil yollarındasınızdır. Ya da varmışsınızdır bile gideceğiniz yerlere...Biz  tatili evde geçirmeyi seçenlerdeniz... Gerçi bir plan yapsak da gerçekleşmeyecekmiş. Çünkü dizim ama bu kez asıl problemli olan dizim değilde sağlam olduğunu sandığım; arıza çıkardı... Cuma akşamı Kuzenimin oğlunun düğününe giderken  sanki dizimin arkasından bir şey ,koptu ve korkunç bir acı duydum. Şimdi daha iyi, Ataletim sayesinde ama son söz yarın söylenecek. İki gündür sadece dinleniyorum. Yatıp kitap okuyup,film izliyorum... Akşam yemeğinde bile pizza siparişi verdik,anlayın gayrı...

Sabah  televizyonda ''Soğuk Dağ'' izledim... Daha önce de izlemiştim ama yine aynı keyifle izledim. Yeni kitabımı okudum. Ama kitaptan çok daha değişik bir platformda söz edeceğim size... Çok keyifli bir şey hazırlıyoruz. Bir kitabı, dört ayrı kişi değerlendirecek size... Bir kitap hakkında dört değişik yorum okumak çok farklı olacaktır,eminim...



Bir de tarif verip size, gideyim...Tarif; kuzenimin eşi Özlem'e ait...Pazar günü için harika bir tarif bence...




Malzemeler: 1.5 su bardağı un 1. Çay bardağı zeytinyağı 1 yumurta sarısı 3 yemek kaşığı su ( daha fazlada olabilir ama genelde yetiyo) ve biraz tuz. Bütün malzemeyi yoğur ve küçük borcamın içine yayın hamur sert ve sanki birleşmicek gibi görünsede korkmayın yaymaya devamm edin ve tamamna yaydıktan sonra çatalla tabana delikler delinki hamur şişip patlamasın :))) bu hamur harcıydı ve 10 dk kadar fırında pişiriyoruz.yarımkilo pazıyı  soğan ve biraz yağ ile  kavurup soğumaya bırakalım.  Sonra 2 yumurta peyaz peynirle karıştırılır kavrulmuş pazıya ilave edilerek pişen tartın üstüne yayılır ve tekrar fırına verilir ve çıkmamasına yakın istenirse üstüne kaşar peyniri rendesi dökülüp afiyetle yenir...


Bayramınızı kutluyor ve bu kez gerçekten gidiyorum:)

İyi Bayramlar



10 Ekim 2013 Perşembe

Resimsiz yazı

Bugün azcık dedikodu yapasım var:) Mesela Gözde Kansu olayı... Bakanın kıyafetini asla tasvip etmeyip,bunu da beyan edince; hemen işinden edilmesini nasıl karşıladınız...Bu memelerin görünmesi kadar  meme kanseriyle  ilgilenilse diyo musunuz?...

Mesela ulan biz enayi miydik ki, yağmurda,karda soğukta ıslana ıslana,üşüye üşüye andımızı söyledik yerine iyi ki söylemişiz keşke daha gür bağırsaydık diyo musunuz?
Keser döner sap döner gün gelir hesap döner atasözü en sevdiğiniz atasözü olabilir mi...Ben her zaman çok sevmişimdir de...

Şimdi kurban bayramı yaklaşıyor ya, sanki bu memlekette ilk kez kurban bayramı kutlanıyormuşcasına yok kesildiydi  yok kesilmediydi, kaçan hayvanların sokakta kovalanma görüntüleri gözünüzü şimdiden korkutuyor mu?...Valla en güzel bayramlaşma sanal alemdeki bayramlaşma oooh temiz...Zaten en masum orası, orada herkes bi melek, herkes evliya,herkes derviş ruhlu,herkes sütten çıkma ak kaşık...Zaten azcık bi çıkıntılık yapsan hep birlikte bi hööööt çekilir kiiii nereden gelip nereye gittiğini anlamazsın....

Bi de şimdi anacım kimse dizi falan izlemiyo:))  Yazık olmasın diye bi tek ben izliyorum:)))

 Pazartesi O SES, salı günü; Çalıkuşu,çarşamba günü; Merhamet,perşembe günü;Aramızda Kalsın,cuma günü; Yalan Dünya,cumartesi günü;Fatih Harbiye, pazar günü; Güneşi Beklerken izliyorum...Amanınnnn ben şimdi dantel mi oldum acep?)))

Bu ara iki kitabı aynı anda götürüyorum... Ormanda Ölüm Yokmuş ve Acı Ülke... Gceleri bi erken sızama hali dolayısıyla biraz okuma hızım yavaşladı...



Bu bayramda uzun tatil dolayısıyle büyük bir ihtimalle İstanbul boşalacak...Hazır herkesler gitmişken ben bir iki program yaptım,inşallah havalarda güzel olur da....

Bu ara sesiz takipçiler pek sessiz kaldılar,arada ses ederler beni hoş ederlerdi:))
İşte böle

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kadın Mektupları 3'lemesinin Son Kitabı: İMZA:BEN

İçinde olmaktan hep gurur duyduğum projenin son ayağındayız artık...Hem çok sevinçli hem de biraz hüzünlüyüm... Bu proje bittiğinde  kendimi sanırım biraz boşlukta hissedeceğim. Ama  bu vesileyle birilerinin  geleceğine bir imza da ben atabildiğim için çok ama çok gururluyum.

8 Ekim 2013 Salı

Naber

Sonbaharla birlikte ,ben de eski moduma girdim...Filmler,kitaplar,kış hazırlıkları gidiyo böyle işte... Şu bayram tantanası da bitsin ,etamine başlayacağım...En son yüz yıl önce yapmıştım inşallah beceririm...Ecemi bekliyorum sekiz göz ile:)) Onun önderliğinde başlamak istiyorum. Henüz onun böyle  bir plandan haberi yok ama:)

Önce kitaplarla başlayalım. Okuduğum Acı Ülke; eğer Edgar Alan Poe ya da O'Henry'den hikayeler tarzı kitaplar okumaktan hoşlananlar  bu kitabı da severler...

Pazar günü Naziş ile sinemaya gittik,pazar günü...E sinemaya gidip de yanındaki D&R a girmeden olur mu?...Bir komplo gibi sanki...Sinema başlama saatine kadar bi gezineyim deyip,elin kolun dolu çıkmak garanti... İletişim Yayınlarından yeniden basılıp,yeniden raflara çıkan  Ormanda Ölüm Varmış Yokmuş/Latife Tekin aldım.Benim için hala en iyi kitabı; ''Sevgili Arsız Ölüm'' dür... Bu kitabın sürprizi, gece yatağıma yatıp, kapağını açtığımda  ilk bölüm başlığının - LALE AĞACI- olması oldu...Gece gece beni gülümsetti  beni sevdiğim yazar...




Pazar günü gittiğimiz film ise; Malavita-Belalı Tanık idi...Robert De Niro adamım ya yine muhteşemdi... Uzun zamandır da bu kadar keyifli bir film izlememiştik. Ön sıralarda filmi izlemeye  yalnız gelen bir seyirci; elinde koca patlamış mısır paketiyle hepimizden çok çıkardı filmin keyfini.. Uluya uluya güldü...En çok filme mi, ona mı güldük karar varmiş değilim:)
Gelelim bu filmi benim için ballı lokma tatlısına ya da kaymaklı ekmek kadayıfına çeviren olaya, Hürriyet Gazetesinin bu  filmin kitabı ile ilgili yaptığı ödüllü yarışmayı da kazanmayayım mı?))

"Hurriyet.com.tr Hediye Kitap Günleri" devam ediyor. Bu yarışma ile Tonino Benacquista'nın "Malavita-Belalı Tanık" kitabını kazanan 20 şanslı hurriyet.com.tr okuyucusu belli oldu.


3- LALE CELEPOĞLU - İSTANBUL




Kış haızrlıklarında domates işinde artık son noktayı dün koydum. Son partiyi acılı yaptım. Pazarsa satılan küçük kırmızı acıka biberlerinden aldım. Beş kiloya yarım kg bizim acı eşiğimize uydu...  Temizleyip,yıkadım,en alta  biberleri koydum,üstüne de sıcak suda bekletip kolayca soyduğum domatesleri iki üçe bölüp koydum. Kilo başına birer çay kaşığı tuz hesabıyla kaynattım. İyice yumşayınca yine her zamanki gibi el blendırını içine sokup bzııtladım. Ve koyulaşana kadar kaynatıp,kavanozlara yerleştirdim. Bu sabaha kadar kavanozlar ters olarak beklediler ve sabah itibariyle yerlerine yerleştiler.




12 EKİM İmza:Karın   davetimi tekrarlayayım... Hem  tanışmamıza hem de bayramlaşmamıza vesile olacak bu toplantı...
Hayde gittim ben...İyi olsun gününüz...

6 Ekim 2013 Pazar

Cumartesinin notları

Ve bazen kırmızıdır gökyüzü ve bazı kişiler,bazılarının hayatında fark yaratır... Bu filmi herkese tavsiye  ederim...

Biri gelir,minicik bir menekşe ile kitaplığının baş köşesine oturur, yıllar öncesinden köklene köklene gelen bir baba hatırasıdır... Başka evlere de güzellik katar... O köşe olur sana ''Ece'' köşesi,zira o bebek de onun ellerinden çıkmadır...


Kızın gelir,dışarıdan...Nazlı kızın,kendine kitap alırken,annesine de bi güzellik yapar,olur cumartesin güpgüzel...Çok severek izlediğim Haldun Dormen anılarıyla ,kitaplığına giriverir...

Uzun zamandır izlemek istediğin film, Digifestival kanalda çıkar karşına,  öğleden sonranı doldurur... Doldurur da,herkese tavsiye edilmez dersin,üç saatlik , bu duyarsızlığı anlatan fimi...Ama gerçek sinema seyircisi de bol ödüllü bu filmi  kaçırmasın...

Akşam yemeğine de fırında patlıcan kebabı attırdın mı?...Attırdın,cumartesi akşamı yemeğini de kurtardın...Etleri biraz fazla kızarmış ama o kadarcık kusur kadı kızında da olur:))

Sizin nasıldı cumartesiniz... ha unutmadan  12 Ekim cumartesi günü Kadıköy Belediyesinin İmza:Karın için hazırladığı etkinlikte buluşmak ister misiniz?...tanışırız,kaynaşırız,kitap imzalar,resim falan çekeriz...

Biliyorsunuz kitapda ben de varım:)

İyi olsun akşamınız ve dahi pazarınız...





4 Ekim 2013 Cuma

Hafta sonu önerileri

Bu hafta sonu için önerilerim tamamen eve yönelik:) Çünkü bu hafta sonu benim planım evde olmak ve bu hain dizi dinlendirmek...O meşhur yastığımı biliyorsunuz ona bacaklarımı uzatıp yatıcam,kitapdır,filmdir artık ne gelirse...



Önerilere geçmeden önce katıldığım bir etkinliği anlatmak istiyorum.

Çarşamba akşamı Missgibi'nin davetiyle Sapphire-EKS de  Emsan mutfak gereçleri için düzenlenen bir Workshopa katıldım. Şef Eyüp Kemal Sevinç ile birlikte Meksika yemekleri pişirdik sonra da oturup bir güzel yedik.... Eyüp Kemal Sevinç sürekli takip ettiğim şeflerden olduğu için,benim için çok daha özellikli bir akşam oldu...Çok lezzetli ve çok eğlenceli bir akşam oldu...Missgibi de bugün şahane bir börek tarifi var, hafta sonu önerilerimden biri olsun hatta....


(yemek listemiz)

Kitabım; Gamsegamse'nin arkadaşının hediyesi Acı Ülke/Joyce Carol Oates...Biraz tarzım dışı gibi duruyor,,,korkutucu,tekinsiz hikayelerden oluşuyor...Ben biraz tırsarım böyle şeylerden:)) ama ilk hikayeyi beğendim,henüz bi tırsma hali yok yani...











Hafta sonu ,soğuk ve yağışlı geçeceği ve dizim bu aralar nane molla olduğu için daha öncede dediğim gibi evdeyim...


Yeme içme önerileri olarak dün Magissa için hazırladıklarımı önerebilirim. Çünkü tam kış yemekleriydi...Mesela bir keşkek, kuru biber dolması biraz ağır gittik derseniz taze fasulye diblesi ve yoğurtlu kabak-havuç salatası..Tatlı olarak da karaorman pastası...

Keşkek bizim evde çok pişmez ama çok sevilir...Nasıl bir ters orantı di mi?.. Taş çatlasa yılda iki kez...Ama kardeşim tamam çok lezzetli ama bomba...Kayınvalidem usulü pişiyor bizde...Ordu'da pek kekşkek kültürü yoktur zaten...Yediklerimin de bununla ilgisi yoktu...her yörenin keşkeği farklıdır. Benimki Niksar usulü...



Yarım kg kadar buğdayı bir gece önceden yıkadım ve tencereye  üstünü epeyce geçecek kadar suyla birlikte koyup bir iki taşım kaynatıp,altını kapattım.Ertesi gün, 4-5 parça kuzu gerdanı, keşkeği pişireceğim tencerede altlı üstlü tereyağda kızarttım( bunun raconu tereyağ)... kırmızı pul biber,karabiber ve tuz ilave ettim kızarma sırasında... Sonra üstüne  buğdayı ilave ettim ve üstünü üç dört parmak geçene kadar sıcak su  ve yarım su bardağı kadar da haşlanmış nohut ilave ettim unutmadan söyleyeyim. Sonra dibini tutmaması için ara sıra karıştıra karıştıra kısık ateşte iyice  pişirdim. Bundan sonrası tufan:))) Pişen keşkeği derin bir tepsiye döktüm...Etleri üste doğru çektim...Ve pastırma dilimlerini de üstüne dizdim. Sonra doğrruuu fırına...üstü hafif kızara kadar ,tuttum... Benim usul keşkek budur...

Bugün tam bir kış havası var dışarıda. Hafta sonu böyle geçecek ama hafta  başından itibaren yeniden ısınacakmışız... Isınabiliriz ama kış bi kere yüzünü gösterdi...Hoş geldi sefa geldi...



1 Ekim 2013 Salı

Ekim

Ekim yağmuruyla geldi gümbür gümbür...Hoş gelsin,hoşluklarla gelsin...
Ekim ayı bizim için hoş bir ay,çünkü içinde Naziş'in doğum günü var, Cumhuriyet Bayramı var, filmekimi var...

Bugün  önce biraz temizlik yaptım sonra görümcegillere:) çaya gittim. İki görümce bi gelin, çay içtik sohbet ettik. Bu ara hepimiz yoğun olduğumuzdan epi bir süredir görüşememiştik...Özlemişiz,konuşacak bi sürü şey birikmiş.Birlikte akşamı ettik.

Yağmur altında kısacık bir yürüyüşten sonra eve geldim.İçeri girer girmez makarna suyu koyup,şöle salçalı ,kıymalı bir spagetti yaptım...

Sonbaharla birlikte diziler de başladı... Bu akşam Çalıkuşu akşamı...Türkan Şoray'lısı, Aydan Şener'lisi derken üçüncü versiyonda çekilmeye başlandı...İlk bölümü sevdik biz, sevmeyenler hala Aydanım da Aydanım, Şenerim'de Şener'im diyenler mevcut ... Artık ,önümüze bakmak gerek ,geçti onun zamanı artık...


Size Yaban Koyunu/Haruki Murakami okuduğumu söylemiş ama hiç söz etmemiştim sanırım... En güzel kitabı bu değil söyleyeyim... Ama filme alınsa mesela severim o filmi... Müzik,kedi,fantastik öğeler Murakami'nin olmassa olmazları biliyorsunuz onlar yine var tabi... Alttan altan çalan müziğin sesini duymadan edemiyorsunuz...Bir kaç tanesini bulup dinledim ve Bing Crosby şarkısı  ile  de kitaba veda ettik...Kitabı okurken o koyun senin içine kaçsa falan demedim değil:)) Çeviri de biraz problemliydi sanırım belleten belleten dedikçe töğbeee estağfurullahh dedim ,bülten desen  nolur sanki...Kısaca konusu,bir reklam ajansı sahibi başkişimiz bir bültende pardon belletende bir dağda otlayan koyunların resmini kullanır ve başı derde girer. Artık o dağı bulmak  ve sırtında kahverengi yıldız olan koyunu bulmak zorundadır.Yoksa sonu gelmiştir. En önemli özelliği kulaklarının güzelliği olan sevgilisiyle yolculuğa çıkarlar...
Eğer hiç Murakami kitabı okumadıysanız  bence Sahilde Kafka ile başlayın...
Şimdi aklıma bir soru geldi... Kitap okuru olmak yanında bir yazarın da okuru musunuz?...Kitap çıkarsa diye bekler, çıkar çıkmaz kimseler hakkında konuşmaya başlamadan  okumak için kitapçıya koşar  mısınız? Murakami işte benim öyle yazarlarımdan biridir...
 Şimdi gitmek  zorundayım,Çalıkuşu başladı...