Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Mart 2009 Salı

ondan bundan

Gezdim tozdum, okudum , izledim , pişirdim taşırdım ama canım yazmak istemedi nedense.
Sabahları mide ağrısıyla uyanıyorum, bir iki gündür belki ondandır. . Yedi sekiz yıldır unuttuğum bir şeydi ama hortladı birden. İlaçlarıma başladım ve bu gün nispeten daha iyi.

İstanbul bir kaç gündür daha sabahtan güzel bir hava vaad ediyor insana. Hadi dışarı dışarı diyor. Naziş dün Fethi Paşa korusunun açılışını yaptı. Çok güzeldi dedi. Bazen kışın da yürüyüşlere gidserdim ama bu kış hiç gitmedim. Bazen kızıyorum kendime burnumun bu kadar dibindeki bir güzellikten yeterince yararlanamadığım için. Mahallenin kadınları her sabah yedide yürüyüşe , spora gidiyorlar. Sabahları Spor Akademisinden spor hocası geliyormuş, aletler de var ama işte...

Cumartesi günü erkenden İlmiyem aradı, hava çok güzel gel balkonda çay içelim dedi. Yok karşıya geçiyorum dedim ama ne yaptı etti beni razı edip, fikrimi değiştirtti. Küçük bir operasyon geçirmişti onu kullandı bana karşı bi de pizzayı hehehe. Neyse bir de çok tatlı bir iş arkadaşı gelmişti Sema Hanım. Güzel güzel oturup sohbet edip çay içtik.

Pazar günü ise malum seçim. E iyi oldu, anladık ki kriz bize teğet geçmiş gerçektende. Kimse ağlayıp zırlamasın artık dinlemem . O kadar oyu tek başıma ben vermiş olmama dimi))


Prenses Günlüklerini okudum.Burada sözünü edeceğim Kastilya Prensesi Dona İzabel'in günlükleri. Sonradan İspanya Kraliçesi oluyor. Hayatında bir kara leke bir de yüz akı var. Kara lekesi engizisyon mahkemelerini kurdurmuş olması. Çocukluğundan başlayan günlüğünde o kadar naif , resim yapmaya çalışan, nakış işleyen, hasta annesi için o kadar endişelenen bir genç kızın engizisyon mahkemeleri kurdurmaya kadar giden hayatı. Ve de Kristof Kolomb'a verdiği destekle dünyanın seyrini değiştirmesi. Gerçi Kristof Kolomb onu bile din adına diyerek arazı ediyor. Yeni dünyadaki insanları da hristiyan yapmak için. İlginç bir kitaptı.



Her sabah kadife elbisemi giyip saçlarımı altın simli ağla toplayıp Portekizli elçi ile piskoposa tatlılıkla gülümsemek için hazırlanıyorum. Yüzüm gülüyor ama içim kan ağlıyor! Bu kadar iyi bir oyuncu olduğuma ben bile şaşırıyorum. Bütün bunları, henüz hakkında çok az şey bildiğim biriyle evlenmek için yapıyorum.

1400lü yılların ortalarında yaşayan prenses İzabel hem kaba saba bir adam olan erkek kardeşi Kral Enrique ile mücadele etmek zorundadır; hem de onu zorla evlendirmek istedikleri, Portekiz Kralı Afonsodan kurtulmak. Küçük prensesin mücadelesi zor ve acılı olur ama Amerikayı keşfeden denizci Kristof Kolomba verdiği destekle tarihin akışını değiştirir. Afonso ile değil, aşık olduğu Kral Fernando ile evlenmeyi başaran İzabel artık İspanyanın Altın Çağını yaratan bir Kraliçe, Amerika Kıtasının Anası olarak anılacaktır..



Bunlar dışında hayat bizim evde bildiğiniz gibi akıyor. Okula gidenler, işe gidenler, yoldan açım ne yiyeceğiz diye arayanlar. O, bu nerede diye soranlar. Pişenler taşanlar, gelenler gidenler, çalan telefonlar, kapılar. Hayatımıza acaip bir renk tat katan Can var bi de. Bu gün gelecek. Kokusunu almaya başladım bile. Ona okuyacağım kitapları hazırladım. Bi kitaba bakacak bi yüzüme arada bir de çaktırmadan tadına .

Hadi gittim ben kahve saati....



Not. Anam bu yazıyı ben size Pasifikten yazıyorum. Ne ettiysem ayarlayamıyorum saati.Hep pasifik saatine göre yazım çıkıyor. Bakın şimdide yazım pazartesi yazıldı çıktı hehehe idare edin.


Not.2-Zuhal Olcay'ın o buğulu , hüzünlü bakışlarının nedeni makyaj alerjisiymiş. İnsanın kendine ettiğini kimse edemez derdi annem ne doğru dermiş.

27 Mart 2009 Cuma

Ebru ya güle güle partisi ve dünden ,sabahın içinden

Geceden cümle eve ilan ettim, yarın öğlene kadar yataktayım bana elleşmeyin diye.Kim ses etmedi , bi tek Naziş giderken yatak oda penceremden el salladım O'na. Aramızda bir seromoni o. Kalkar, giyinir cornflakesini yer, çıkar. Servise binmek için arka sokağa dolanır. Bende yatak oda pencereme çıkar el sallarım ona, gider gider dönüp el sallar, köşeyi dönüp görünmeyene kadar. Sonra küt diye bi yatağa atarım kendimi, kocam uyanır Nazlı mı? gitti der ))


Dün program yoğundu. Sabah 11 gibi Cancan geldi. Zuz ve Berfu ile kahvaltı yaptık onlar gitti. Biz de oynadık , yattık yuvarlandık yedik içtik. Akşam altı buçuk gibi de Zuz ve Berfu geldiler birlikte çıktık evden.

Ebrucuk İzmir'e dönüyor cumartesi günü. Geçen cumartesi veda için toplanacaktık ama Yüksel Enişte vefat edince Zuz ve ben katılamamıştık. Dün akşam Ebru ve Zeya Zuz'a geldiler. Bol bol sohbet edip gülüştük ve yine saati unuttuk. Zeya herzamanki gibi eve servis yaptı sonra. Önce Ebruyu bıraktık sonra biz gecenin birinde ay kayıp mı olduk yoksa demeye başladık. Şantiye gibi korkutucu yerlerden geçerken biraz tırstık ama sonra Zeya- Lale abla şurada medeniyet görünüyor dedi ve ışığa doğru gidip doğru yolu bulduk. Zeya ile böyle gece yarıları yol maceralarımız meşhur oldu artık


.


Zeya Faili Meçhul Kıyak için, çikolata paketi hazırlayıp , faili meçhul kıyak kartı koymuştu, Zuz dan çıkarken şağı katın önündeki bebek arabasının içine attı. Zuz da hazırlayacaktı bize bu gün bu kartlardan.Gezen kitaptan sonra bu da çok hoş , insana umut aşılayan bir uygulama. Vew gittikçe de büyümekte.

Dünü ve gecesini böyle atraksiyonlu geçirince bu gün sükut dedim kendime. Nazişten sonra kocam da dün ayptığım havuçlu kekden çayının yanına alıp sessiz sedasız gidince biraz daha yattım sonra Yabancı Damadın final bölümünü izledim çayımla. Sonra bi kahve yapıp tekrar yatağıma gidip Buket Uzuner'in Yolda sına başladım.


Yol hikayeleri ve yol filmlerini de severim.Her ülke ile ilgili hikayesinin sonunda bir de yerel yemek tarifi koymuş. ilginç bir kitaba benziyor , ince de . Yani iki sabahlık işi var.

Bu gün evdeyim biraz temizlik var hafta sonu yemekleri var. Yani sabah mahmurluğundan sonra bol bol çalışma var.

Pazar günü bir seçime daha gidiyoruz. Biz artık ailece oy kullanıyoruz. Çok önemli bir iş yaptığımızın bilincindeyiz.

26 Mart 2009 Perşembe

Bir gülücük için...

Biz meşgulüz bu gün. Çok yakışıklı biri var ev de. Yürüteçle volta atıyor koridorda. Dünyanın en başarılı işini yapıyormuşcasına gururlu .

Bizim en asli görevimiz O nu sevmek, yedirip içirmek. Onun göreviyse bize sadece bi gülücük atmak. Tüm hizmet bu gülücük uğruna işte.

24 Mart 2009 Salı

23 Mart 2009 Pazartesi

kitap kitap kitap kitap kitap kitap


Dünü ev de geçirdim, tüm gün kitap okudum. Hem de hiç salona geçmeden yatak odasında. Nazlı Zuz dan gelince bir ara verdim o kadar.

Yemeği de dolaptaki hazır döner ve dürümle hallettik. Bi tek arasına domates ve ızgara biber ilave ettik. Sonra yine okuma ya devam. İrfan Orga'nın Bir Türk Ailesinin Öyküsünü bitirdim. Daha önce kitaptan söz etmiştim. Kitapta yer yer tutarsızlıklar dikkatimi çekmişti. Ama oğlunun eklediği son söz kısmında nedenini anladım. Kitap İrfan Orga tarafından ingilizce kaleme laınmış ve İralandalı eşi tarafından edith edilmiş. Bu kitabı da okuyunca anladım ki ben biyografi okumayı seviyorum. Yaşanmışlıklar beni daha çok cezbediyor.

Sabah çerez bir kitap aldım elime. Kaş dan dönerken yolda bir kitapçıdan almıştık. Leylak Zamanı Maeve Binchy ye ait. İrlandalıların Kerime Nadir'i diyorum ben ona. Sahi bilen var mı yeni nesilden Kerime Nadir'i. İlk kitabı İtalyanca Aşk Başkadır çok güzeldi. Zuz filmini beğenmiş kitabını almıştı. Ben de kitabı ondan okudum çok beğendim filmine de gittim. Fimi hiç beğenmemiştim. Her şey yarım kalmıştı sanki. Sinema çıkışı ee sonra demiştim. Bir yaz günü sinemada yedi kişi izlemiştik. ikisi de zaten Gamsegamse ile ben. Sıcak bir günü sinemada geçirelim demiş, gidip donmuştuk. Neyse işte bu kitapta biraz İtalyanca Aşk Başkadırın tarzı var. Yine tek tek kişiler üzerinden gidiyor. İki saat sürmeden okunup bitecek bir kitap.

Okunmak için sıra bekleyen kitaplar rafından rast gele çektim aldım bu geldi. Bu kitaplar bitmeden kitap almak yok demiştim ama dün akşam Adalet Ağaoğlu'nun Sessizliğin İlk Sesleri adlı kitabı Gamse tarafından kitaplığımıza armağan edildi. Bizim evden her çıkanın yolu bir kez Alkım'a düşer mutlaka. Bir göz gezdirdim ilginç bir şeye benziyor.

Kitap okumaya üç kitap olarak başlarım hep, bir felsefi ya da derinlerde kalmış bir kitap, bir roman bir de çıtır çerez.Roman bitti, çıtır çerez bitmek üzere. Faust beni biraz oyalıyor. Ya da modum da değilim öyle bir kitap için . Bir kitabı yarım bırakmak hiç tarzım değil. Bir kez yaptım. O da Orhan Pamuk'un Beyaz Kalesi idi. Sonra onu yıllar sonra okuyup bitirdim.


Bu gün pazarımız var. Bir ara dışarı çıkıcam. Yarın arkadaşlarla buluşacağım. Çarşamba Cancan dan randevu isteyeceğim. Kokusunu bile özledim. Dün akşam kocam tv kumandasını bulamamış , aaa Can alıp eve götürmüştür dedik.

Hadi gittim ben. İyi bir hafta olsun hepimize



deeep not.:Karabükten sonra Muğla- Gümüşlükte de Latife Tekin'in üzerine yürüdüler. Tarihi eserler ve araziler kime aittir diye sorduğu için

22 Mart 2009 Pazar

ve söz biter

Yüksel Enişteyi ilk gördüğümde yatmış kitap okuyordu. . Zeki'nin nişanlısı dediler, doğruldu elinden kitabı bırakıp beni kucakladı.Sonra babamla çocukluk arkadaşı çıktılar. Şahane güveç yapardı. Çok iyi piknikçiydi. Piknik malzemesi her daim arabasının bagajındaydı. Portatif masası , sandalyeleri ve güveç kabı. Sayısız piknikler yaptık birlikte. Güveçin iyisi dört beş saaat pişer derdi, kimseyi yaklaştırmazdı ama ben ateşin yanından geçerken , bak bakalım tadına tuzuna derdi masusçuktan. Görümcemle annemin kafası da uyunca daha doğrusu kocamın tüm ailesiyle şimdiki moda deyimle kanki oldu bizimkiler. Çok birliktelikler yaşandı acı tatlı bi çok günde birlikte olundu.


Yüksel Enişteyi son gördüğümde , biraz rahatsız dediler, odasına girdim yine yatmış kitabını okuyordu. Artık dışarı çok az çıkıyorum dedi.

Güle güle git Yüksel Enişte babamın deyimiyle Ali Ağa. Yolun ışık olsun

Not. Yüksel Enişte görümcemin eşidir. daha önce hasta olduğunu yadığım eniştem değil.

19 Mart 2009 Perşembe

bu gün ne gün 2' ÖLE BUYURDU ATALET)

Gamse yatağından kahvaltısını bilgisayar başında yapmak istediğini buyurdu. Tost ve tereyağlı ballı bir ekmek dilimi eşliğinde çayını içti. Bilgisayarda bir şeyler yaptı. Ben biraz daha salındım ortalıkta. Sonra bir iki telefon konuşması yaptım, maillerime baktım.İnternetten takip ettiğim bir kaç yazar var onlara baktım.

Zil çaldı Tuçe elinde mantı ve yoğurtla geldi, Lale Teyzeciim bize mantı yaparmısın diyerek. Ama şahane bir mantıydı, aldığı yerden alınıp buzluğa stoklayacağım. Naziş mantı hastasıdır. Kocam da anlamsız bulur hehehe.

Mantıyı yiyince uyku bastı, kahve içtim. Kızlar sinemaya gittiler.
Akşama Ezo gelin çorba, bulgur pilavı, pilaki ama barbunya değil kuru fasulyeden yaptım bol havuçlu ve köfte var. Oldumu ataletimmm. Ha akşam Aşkı memnu izleyeceğim ve kitabımı bitireceğim artık.Sayfanın yan tarafında son okuduklarım ve şimdi okuduklarım var.

Bi de yukardaki kadın evini neden gece gündüz elektrik süpürgesiyle süpürüyor anlamak istiyorum, gidip elinden süpürgeyi alıp evini bir güzel süpürüp , o süpürgeyide alıp eve gelesim var.Ota boka panoya yazı asılır bizim apt de. Ama bu kadını bi tek ben duyuyorum ve sesimi çıkarmıyorum ya problem yok.

bu gün ne gün

Ne yapılacağı bilinmeyen bir gün olarak kayıt düşülebilir tarihe. Çayımı içtim , Yabancı Damatın tekrar bölümünü izledim. Kitabımdan da 40-50 sayfa okudum. Okurken bu kez siyah çay içtim. Şimdi sıra kahve de. Çay içerken bi tane de kaşarlı tost yuttum. Tahıllı ekmeğe yapılmış. Ev de her yer her yerde, Gamse'nin boş günü henüz yatakta ama beş dakikaya kalmaz , kahvaltıda ne var diye sorar.

Dün Cancan vardı alt alta üst üste boğuştuk. Ama ablalar eve geldiğinde çığlıklar atarak karşılıyor onları.Uyanıkken yedik içtik oynadık, uyurkende uazandım yanına kitap okudum.

Seçim kartlarımız geldi, hayırlı uğurlu olsun vatana millete. Nihayet kızlarla aynı sandıkta oy kullanıyoruz.Evde ki insanları mahallenin iki ayrı okuluna göndermek nası bi şey acaba. hayır bi mahsuru yokta uygulama garip.

bunun dışında yacak hiç bişe yok...

18 Mart 2009 Çarşamba

Günaydın hayat nasılsın bu gün

17 Mart 2009 Salı

İzlemedeyim

Elif Şafak bir kitap yazdı , Siyah Süt. Kitabın giriş bölümünde Adalet Ağaoğlunu ziyaretinden , O' na yaptığı çay ikramından, çayın yanında getirdiği kurabiyelerin simetrik dizilişinden söz ediyor. Neden çocuk yapmadığını soruyor, Adalet Hanımda kariyeri tercih ettiğini , seçiminin bu olduğunu söylüyor. Ve Elif Şafak da bunları kitabına alıyor.

Şimdi Adalet Ağaoğlu diyor, ki ben çay ikram etmedim, evimde çay demlenmez, bir şey içermisiniz dedim , çay dedi. Sallama ıhlamur getirdim. Kitabı yazmak için gelmiş ve beni kurgusuna alet etti demiş. Elif Şafak kitabını okuyup okumadığını sorduğunda da - hayır okumadım, sizden bıktım demiş.

Sonra olaya Buket Uzuner de dahil oluyor ve usta çırak ilişkisinden söz edip, neredeyse Elif Şafağa yalancı demeye getirip, lohusalık sendromunu anlattığı kitabını lohusa iken değilde hamileyken yazdığını iddia ediyor.

Olaya son dahil olan kişi ise Dubai Fatihi Ayşe Arman. O da olayı yazar kıskançlığına bağlamış.

Şimdi izlemedeyim bakalım daha kimler olaya dahil olacak ve magazinel boyut nerelere varacak.

Bu üç yazar kitaplarının hepsini okuduğum ve gerçektende çok sevdiğim yazarlar. Adalet Ağaoğlunu ilk Bir düğün Gecesi ile tanımıştım. Türk edebiyatında ki hep, bataklık kızı Aysel , sazlı damın kızı Aysel lere karşılık bir profösör Aysel çıkarmıştı karşımıza. İç hesaplaşmaların olduğu çok güzel bir kitaptı ve bir ikilemeydi. Meğer önce Ölmeye Yatmak'ı okumak gerekirmiş.
Buket Uzuner ise Kumral Ada Mavi Tuna ile vurmuştu beni.Gerçek hayatla ilgisi yok dendi ama basbayağı Sadri Alışık'ın biyografisiydi. Bi çok çocuğa Ada ismi bu kitaptan sonra verildi.

Elif Şafak ise yazı dilini çok sevdiğim zekasını çok takdir ettiğim bir yazar. Kitap okurken bir yazarın cinsiyetini ilk kez farkettik denilebilir Siyah Sütü okurken

Eğer ortada bir suç varsa ki beni hiiiç ilgilendirmiyor. Kapalı kapalı kapılar arkasında halletsinler. Onları magazinde görmek bana kendimi kötü hissetirdi, promosyon koktu ortalık


Bunlarda diğer kadın yazarların yorumu

Esmahan Aykol: “Öncelikle insanların Adalet Ağaoğlu’na saldırmalarından çok rahatsız olduğumu söylemek istiyorum. Bence Adalet Ağaoğlu’nun her şeyi söylemeye hakkı var. O Elif Şafak üzerinden polemik yaratmadı ki sadece Elif Şafak’ın onu kitabında olduğundan farklı yansıttığını söyledi. Kısacası sadece fikrini bildirdi. Ben asıl polemiği ona saldıranların yarattığını düşünüyorum.”

Şebnem İşigüzel:
“Gönül ister ki tartışmalar edebiyat üzerinden yapılsın. Kitaplar tartışılsın. Elif Şafak da sanırım böyle olsun isterdi. Adalet Ağaoğlu’nun hassasiyetini de anlamalıyız. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki romancı kadın, yaratan kadın, kasabanın cadılarıyız bir bakıma. Kasabanın cadılarının kimi zaman kapışmasından doğal ne olabilir? Ben yeraltında yaşayıp büyülerini sessizce yapan bir cadı olmayı tercih etmişimdir.”

Alev Alatlı:
“Bu tür polemikleri mahallevari buluyorum. Ayıptır.”

Buket Uzuner: Adalet Ağaoğlu’nun yanındayım
Elif Şafak ile Adalet Ağaoğlu arasında başlayan ve halen devam eden polemikte Adalet Ağaoğlu’nun yanında yer alan ve “genç yazarların biraz daha dikkatli olmaları gerektiğini” söyleyen Buket Uzuner, Hürriyet gazetesinin köşe yazarlarından Ayşe Arman tarafından dün Elif Şafak’ı kıskanmakla itham edilmişti. Buket Uzuner, Ayşe Arman’ın yazısına yanıt vermekte gecikmedi ve konu hakkında kısa bir açıklama yaptı.
Buket Uzuner’in yayıncısı Turkuaz Kitap tarafından yollanan, yazarı konu hakkındaki görüşleri ile durduğu yeri net bir biçimde özetleyen açıklama : “Türk edebiyatının değerli ve önemli yazarı Adalet Ağaoğlu ile yan yana durmaktan ve beraber olmaktan gurur duyuyorum.”
bu konuda çıkan diğer haberler, ve bir diğer haber ve bir diğer haber daha




bendenizin notu)): Biliyorum her konuda objektif olmak zordur ve biliyorum ki her zaman tarafsız kalmak doğru değildir. Bazen tarafsız kalmak suçlunun tarafında olmak anlamına da gelebilir. Ama kadın yazarların bu konuda taraf olması bakalım neler getirip neler götürecek izleyelim arkadaşlar izleyelim..
*************************************************

ek bilgi


size izleyelim demiştim işte şimdi de buraya buyrun

15 Mart 2009 Pazar

pazar sabahından

Günlerden pazar sabahın erken sayılacak saatleri ama ben pörtledim. Gözümü bir açtım artık hiç uykum yok. Kalktım çay suyu koydum. Gamse kursa gittti, Naziş zaten Zuz da. Dün geceye dair hatırladığım tek şey Okan Bayülgen'in Disco Kralını izliyordum. Gerisi meçhul, demek uyumuşum . İlk konuklar Muazzez İlmiye Çığ ve Hayrettin Karaca idi. Çok şekerdi ikisi. Bir eğlence programında olduklarının farkındaydılar ve söylemek istediklerini mesajlarını çok eğlenceli bir şekilde ilettiler. Muazzez İlmiye Çığ'ın geçen yıl başına gelenleri biliyosunuz. Az kaldı 95 yaşında ki bu kadını hapse göndereceklerdi. Suçu işini yapmak , kadın Sümerelog. Sümerlerde yapılan bir uygulamayı söyledi diye bir linç edilmediği kaldı.Hayrettin Karaca öyle bir anlattı ki, her yere meşe dikesim geldi. Hatta meşe palamudu yemek istedi canım. Bu meşe palamutlarını toprağa gömmeye bile gerek yok dedi, düştüğü yerde yeniden çıkar. Hayvan yemi olarak bile kullanabilir , kestane gibi tüketebilirsiniz dedi. Meşhur türküyü hatırladınız mı, sobaların da kuru da meşe yanıyor ammmannn. Dikkat edin yalnız meşeler kuru. Canlı canlı getirip sobaya atmamışlar.

Böle şahhane bir girişten sonra gelelim düne.

Sabah kalktım ki hava günlük güneşlik Zuz'u aradım
kalk artık sabah oldu
her taraf renkle doldu
sütcü koseyi dondü
bütün ışıklar söndü, diye şarkı söyledim. Çünkü onunla programımız vardı ve ilk önce onun evden çıkması gerekiyordu. Mesafeler açısından. - Bir şeyler atıştırıp , giyinip çıkıcam seni arabadan ararım dedi. Taksim de tramvay durağında buluşmak üzere sözleştik. Hava günlük güneşlikti demiştim dimi??. Ben dışarı çıkarken bir deli yağmur başladı. Üsküdara indiğimde caddeyi sel götürüyordu. Önümde yürüyen adam yanındakine - Belediye çelışıyor dedi, şehrin orası su içinde . Gerçekten de iskele meydana bir karış su içindeydi. Motora dar attım kendimi. Şemsiye satıcıları yol kesiyordu, almayanları döveceklerdi neredeyse)). Kabataşa geçerken baktım orada ne yağmur var ne bişe, gökyüzü aydınlık. Hey Allahım dedim ya bu nası memleket caddesinin bir tarafına yağmur yağar bir tarafına yağmaz. Bu aynıyle vakidir(bu osmanlıca mı??) Sonrası finüküler zaten. Yine Japon doluydu.

Taksime çıktığımda Zuz tramvay durağında oturmuş bekliyordu. . . Taksim polis kaynıyordu nedeni az sonra anlaşıldı yürüyüş vardı. Zuz - abla senin geleceğini duymuşlar dedi. Zılgıtları duyunca , yürüyüştekileri de görünce kim olduklarını da anladık.
Biraz yürüdük alış veriş yaptık Eniştemi ziyarete gittik. Her zamankinden daha iyiydi. Bizi görünce duygulandı.

Günün geri kalanında kuzenlerle patırtı kütürtü, bol yeme içme. Akşam eve gelirken balık pazarına uğradım. Gamse balık istiyor canım diyordu. Nazlı da evde yokken yapayım dedim. Balık yaptığım zaman masaya bile bereyle geliyor. Saçlarına balık kokusu siniyormuş. Ve asla yemez. Bir tek okullarında ıspanaklı ve püreli mezgit fileto çıkıyor onu yiyor ve çok seviyor. Hatta tarifini aşcıdan alıp getirmişti. Nerde acaba??. Neyse çok güzel olta istavrit vardı aldım geldim ve tava yaptım. Hani ben yemek yapmayacaktım hafta sonun da heheheh rahatlığın bana batması gibi bir alışkanlığım vardır.

Ben şimdi gidip biraz daha yatsam mı ki...
not- bi de meraklısına link. Özellikle İzmirlilere


bi de dün karşıya geçerken bir Kız Kulesine baktım bir Galata Kulesine ve aklıma Bedri Rahminin şu dizeleri geldi


İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur.

13 Mart 2009 Cuma

Hafta sonu hazırımmm

Evet ben hafta Sonuna hazır ve nazırım artık istediği gibi gelebilir.

Kitaplığımı düzelttim , okunmak için bekleyen tam 21 kitabı bir sıra yaptım. Bunları bitirmeden kitap almamaya karar vermiştim ki bir kitapta Can Beyden hediye geldi oldu 22. Herif anasının gözü beni nereden vuracağını biliyor. Beni yeni bir yazarla tanıştırıyor. Çok geç bir tanışma çünkü yazar artık hayatta değil. Bunla ilgili bilgiler azzzz sonraa. Hafta sonu için okunacakları ayırdım.

Yarın için program yaptım. Zuz la önce teyzemi ve eniştemi ziyaret, bol kuzenli bir buluşma, Beyoğlu ve sonra ne gele ne gele var. Ne gele ne gele, kocamın patentli sözüdür. Programsız çıkıp ne gele ne gele deriz ve hoş şeyler çıkar sonuçta.

Hafta sonu için temizlik de yapıldı. Bu demektir ki sadece yenilecek içilecek yatıp yuvarlanıp gezilecek. Bol bol okunacak. Bol bol izlenecek ve bol bol uyunacak.


Hafta sonu yemeklerimi de yaptım kabak kemane, erişte, yayla çorbası. Havuç turp bol bol rendelendi soslanıp soslanıp yenecek yemek yanında. Havuçlu ve tarçınlı kek var çay saatleri ve gece yarısı acıkan Gamse için. Yemekler bitince kahvaltılıklar omletler falan girecek devreye hiiç yemek yapmaya niyetim yok. Naziş çoktan uçtu gitti bile. Önce arkadaşlarıyla gezmeye gece de Zuz la sabahlamaya.

Bu akşam için bir de film hazırlayacağım birazdan.

Şimdiii Can Beyin hediyesi olan kitabın tanıtımına geçelim.Kitabın adı Bir Türk Ailesinin Öyküsü . Yazar İrfan Orga, kitap önce ingilizce olarak basılıp sonradan türkçeye çevrilmiş.



Kitabın arka kapağından;
“Hayatım boyunca okuduğum en bize ait öykülerden birini içtenlikle, doğallıkla ve sıcacık bir kalemle sunan bu kitap beni yıllarca bırakmadı. Ben de kitabı bırakamadım.

Kitabın yeni Türkçe baskısını orijinalinin yanına koyabilmek ve arkadaşlarıma armağan edebilmek için sabırsızlıkla satışa sunulacağı günü bekliyorum.”
- Ayşe Kulin

“İrfan Orga’nın vatanına, kültürüne, diline ve edebiyatına ta uzaklardan yaptığı bu hizmeti gecikmiş alkışlarla anmalıyız.”
- Talât S. Halman

“Kaybedilmiş sevgilerin acısını dile getiren, kederli ve olağanüstü güzellikte bir öykü; 20. yüzyılın en muhteşem anılarından birisi…”
- Caroline Moorhead, The Independent


Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı son dönemlerinden, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığına uzanan bir öykü. Varlıklı bir ailenin adım adım yoksulluğa ilerleyişinin, bir arada kalma mücadelesinin, mantığın ve deliliğin çarpıcı anlatımı.

12 Mart 2009 Perşembe

perşembe gecesi sayıklaması

Hani ben her gün burada , kızlarımdan , pişirdiğimden , taşırdığımdani gezdiğimden tozduğumdan söz ediyorum ya. Tarzım bu , istediğim bu , yazmak istediğim bu. Eğer bura bir gün toptan çökmezse oluşturduğum yazılı bir kayıt. Olura ilerde hiç bir şeyi hatırlamayacak duruma gelirsem ya da bir çok şeyi yeniden hatırlamak istersem diye.

Zaten açarken de aklıma gelmemişti işlerin buralara kadar geleceği bu kadar arkadaş sahibi olacağım .Çünkü Türkiye de blog bu kadar yaygınlaşmamıştı daha.Şimdi bunları niyemi yazdım hani okuyup da - bıktık artık senin şunundan bunundan bize ne diyen varsa ...

Bir kaç zamandır bunu düşünmekteyim. Yorum yazdıklarımız kadar sessiz takip ettiklerimiz de var. Aynen bana da olduğu gibi. Sağolsunlar bazen kısa notlar bırakıyorlar ya da bir süre yazmayınca ama nerdesiniz diyorlar.

Ya da diyorum arada var mı caba , ayıp olmasın diye üüüf yorum yazmalıyım diyen. Ne kötü bir his değil mi?. Bu işte görev duygusu haline geldi mi acaba.

Hadi bakalım ben bu konuyu tartışmaya açtım. Yorum yazmak görev duygusu haline geldimi. Yoksa , yazıyı okudum , benim de bu konuda şöyle bir sözüm var diyenlerdenmisiniz.

10 Mart 2009 Salı

yağ yağ yağmur, Amanın kulakları, kısır , motif yapma aleti (sonunda

Akşamdan dedimki kızlara ben sabah erkenden çıkarım, onlarda -çok yağmur var dediler.Ben de- İstanbul'un yağmuru çamuru bitmez dedim. Sabah baktım gerçekten de yağıyor ama ne yağma bi de gök gürültüsü. Her ihtimale karşı Gamse'ye gözleme yaptım kahvaltı için çünkü okula gidecekti. Naziş biliyosunuz purim tatilinde. Kendime de yeşil çayımı aldım Yabancı Damat izlemek üzere yatağıma gittim. O sırada Gamse de uyandı. Yağmurda şiddetini artırdı. - Gitme kızım dedim. Ben de gitmeyeyim ev de kısır , sinema , hobi günü yapalım dedim. Arkadaşlarıyla konuştu ki onlarda gitmiyomuş. Hemen yatağa yanıma girdi, birlikte izledik Yabancı Damadı. Sonra ben kitabıma devam ettim o bilgisayara takıldı. Marguerite Duras ''YAZMAK'' ını okuyorum. Kitap etkinliğinde gevezekalem'in hediyesiydi. Bizler umut hastayız diyor bir yerinde kitabın, ne güzel bir hastalık diyorum, hatta not alıyorum oysa not almam okurken. Derken Naziş de uyandı onu da şımarttım , kahvaltısını yatağına tepsiyle verdim.


Naziş dün bize Purimin geleneksel kurabiyesi Amanın kulaklarını yaptı. Tatile girmeden önce de öğrencileriyle yapmışlar hep birlikte yemişler, çok güzel oldu size de yaparım demişti. Hafta da bir gün birlikte bir şey pişirip yiyorlar zaten. Yarım paket (125 gr) tereyağ koydu. Yarım bardak şeker, bir portakal suyu, vanilya ve kabartma tozu , 2,5 bardak ta un koyup yoğurdu. Hamuru merdane ile açıp bardakla yuvarlak yuvarlak kesti İçlerine birer tatlı kaşığı kadar sarelle ( reçel de olabilir) koyup kenarlarını üstte birleştirdi. Birleşince üçgen şeklini alıyor ve pişerken birleşen yerler açılıp malzeme ortaya çıkıyor. Soğuyunca pudra şekeri serpiliyor. Çok güzel olmuştu. Bu gün kısırımızın ve çayımızın yanına da eşlik etti.

motif yapma aletini tahtakaleden bir buçuk liraya aldım. Yün mağazalarında beş lira olduğunu görünce anah dedim hadi üç lira olsun yüzdeyüz kar etmiş olun dedimm.




Gamsenin düğmelerini beğenmediği bir hırkası vardı. Bu motifler düğme yerine kullanıldı))


Nihayet meşhur motif yapma aletimizin resmini ve motiflerimizin resmini çekebildik. Gamse bir oturuşta 20-25 motif yapıyor. Bende altlarına bir cm eninde lastik örgü ördüm.Üstüne de motifler dikilince ortaya bu aksesuar çıktı.Gören herkes çok beğendi . Şimdilik bu kadar yarın kısmetse herkes okuluna dağılacak ve ben de işalah maşalah teyzemleri kahvaltıda basma programını uygulayabileceğim...

8 Mart 2009 Pazar

Hafta bir pazar onu da yağmur mağmur bozamaz))

Yani hiiiç kadınlar günü yazısı döşenecek modda değilim. Zati bitmesine bi kaç saat kaldı şurda hehehe. Kutlu olsun mutlu olsun , umutlu osun. Hayırlı kandiller olsun

Bu sabaaaah yağmur var İstanbuldaaaa diye başlayalım. Çok da güzel yağıyordu cama tıp tıp vuruyordu. Gamse kursa Koca pazar pazar işe yollandı. Benimse bir hafta önceden belirlenmiş programım vardı. İlmiyem bekliyordu. Erken gelirim demiştim ona ama biraz uyumak istedi canım. Dün gece Gamse hadi gel birlikte radyo dinleyerek uyuyalım demişti. Biraz nazlandım yatağım falan filan dedim ama sonra kıramadım. Karşılıklı yattık Murat Belge ve Pelin Batu'nun Haber Türkteki tv programını radyodan dinledik. Programın adı Tarihin Arka Odası. Bazen Murat Belge'nin konuşma tarzı garipleşse de güzel bir program. Dün akşamki konuları Mevlana idi. Çok da ilgi çekici gidiyordu program ama uyumuşum. Gecenin bi yarısı uyanınca da yatağıma gittim. Sabah erkenden de baba kıza tost çay faslı yapınca yeniden uyumak istedim ama saat on buçuk gibi falan kalktım. Kendime bi çay koydum güçcücük bi tost yaptım ki zil çaldı. Hayırdır inşalah dedim ki gelen Naziş'ti. Zuz sabah fuara gitmiş, O da cuma cumartesi günü ve gecesnii arkadaşlarıyla geçirince hadi pazarı da annemle geçireyim demiş. Mesaj atmış beni bekle , geliyorum diye ama görmemiştim . Neyseki yetişti ve çayıma da tostuma da kondu.


Nazişle dışarı çıktık ki yağmur tıp tıp atıştırmakta çok güzeldi. İlmiyeme gittiğimizde bir baktıkki masa hazır, çay demlenmiş, filmler de hazır ve nazır beklemekte. Hani bir mim vardı İstanbulda en sevdiğiniz 10 mekan diye de , ben bir tanesine İlmiyemin evi yazmıştım. Ben bir şey diyosam boşa demiyorumdur. Masada yok yoktu. Benim en sevdiğim lorlu biber kavurması en baştaydı. Revanimiz daha ılıktı, ıspanaklı gül börekleri ise tam İlmiyemin şanına layıktı. en güzeli de İlmiyemin güler yüzüydü tabiki.


Üçümüz birer kanepeye yayıldık yedik içtik ve filmimizi izledik. Birinci sırada Nurgül Yeşilçay'ın Altın Portakal aldığı Vicdan filmi vardı . İkinci sırada ise Richard Gere ve Diane Lane 'nin lanetlileri vardı.
Akşam dönüşte yediğimizi yedik yemediğimizi de gelemeyenlere getirdik))).

Eve gelirken bir baktık ki bizim meeeşur marketin önü sümbül saksılarıyla dolu durumuyuz sümbüllerimizi de aldık geldik eve . Ha İlmiyem de otururken kapı çaldı, İlmiyem kapıya gidip döndüğünde elinde iki sümbül saksısı vardı. Büyükşehir Belediyesi kadınlar günümüzü kutluyormuş dedi. Yook yav dedim...

7 Mart 2009 Cumartesi

Bu sabahhh

Erkenciyim bu sabah, herkesi yolcu ettim. Naziş dün akşamdan Zuz'a konuşlandı. Gece yarılarına kadar arkadaşlarıyla takılır, sabaha kadar Zuz la bilgisayar oyunu oynarlar ya da film izlerler öğlen de kalkıp akşam saatlerine kadar kahvaltı yaparlar.

Gamse çoktandır ihmal ettiği ingilizceye yeniden el attı ve bu sabah itibarıyla kursa başladı. Yabancı kaynak takibinde zorlanma iyi oldu O'na:)))

Ben kahvemi içip yazı yazıp bir taraftanda kulağım kirişte Can Beyi beklemekteyim. Randevumuz var yine bu gün. Bizim yatağın üstünde yatıp yuvarlanacağız. O daha çok perdelere ilgi gösteriyor ama olsun, onları ucundan yakalayıp sallamak en büyük zevki. Bi gün kornişler tepemize inebilir. Benimle oynuyor ama kızlar eve geldiğinde çıldırıyor naralar atıyor. Geçen gece Zuz ve Berfu eve çıkarken taa merdivenlerden sesi geliyor dediler. Tek şikayetim gelirken sanırsınız bizim eve iltica ediyor. Bir bavul giyecek, bir bavul yiyecek, bir bavul bavul oyuncak çantası var. Bi de kocaman koltuğu. Acaip bir yayılma politikası uyguluyor yani.

Şimdi gitmeliyim , çay suyu koyayımda Berfu ve Zuz dünden kalan patatesli rulolarla birer fincan çay içip öyle atılsınlar hayata hehehehe

6 Mart 2009 Cuma

Bizim evin halları

Bu gün evdeyim. Aslında sabah erkenden karşıya geçecek teyzemleri kahvaltıda basacaktım ama kocam ve Gamze beni fırtına konusunda uyardılar. Lodos var bu gün dediler vapurlar çalışmaz dediler. Karşılar nasıldı bilmiyorum ama burası günlük güneşlikti. Akşama kadar başlarının etini yedim ama.

Sabah ben her zamanki gibi yatakta çay kahve faslı yapıp Yabancı Damat izledim . Sonrada Gamse ile kahvaltı yaptık. Bilgisayarda Hürriyetin bilgi yarışmasını yaptık. Genel Kültürde fena değiliz diğer kategorlere daha bakmadık. Sorular biraz dandikti heheheheh.

Öğleden sonra ben poğaça hamuru yoğurdum, patetesli kıymalı iç hazırladım. Ama poğaça yapmaya üşendim, hamıru dörde böldüm . Her parçayı oval şekilde açıp , içine malzemeyi koyup rulo şeklinde sardım. Ruloların üstüne de yumurta sarısı sürüp fırına verdim. Pişer pişmez Gamseyle bir ruloyu sıcak sıcak ağzımız yana yana yedik))). Ve ünlü Türk Atasözünü hatırladık ))). Türkler yemek pişene kadar beklermiş ama soğuyana kadar beklemezmiş.

Gamse Hanım hazretleri beni engelledi ama kendi sonra dışarı çıktı. O çıktı Naziş geldi. Gamsenin okulu pazartesi açılıyo ama Naziş de Purim tatiline giriyor. Çarşambaya kadar evde. Bu gün kostümlü bir parti yapıp tatile girdiler. Geçen yıl cadı öğretmendi ama bu yıl kedi öğretmen oldu. Öğrencileri çok sevmişler.kedi kız


Yarın fuar dolayısıyla Can Bey yine bizde takılacak. Ama pazar günü pazar mazar demeden sabah kalkar kalkmaz dışardayım. İlmiyem'le randevum var. Çoktandır görüşemedik.

Gittim şimdilik herkese iyi bir haftasonu olsun. İstanbul yağışlı o yüzden kapalı hava programlarına devam etsin İstanbul'da oturanlar.

3 Mart 2009 Salı

turşu suratlı

Sabah kalktım ekşimik suratlıyım nedeni yok. Halbuki dün çok güzel bir gün geçirdim çocukluk arkadaşlarımla. Akşam yemek soframı da onların getirdiği hediyelerle kurdum. Masada çan çan anlattım. Dizilerimi izledim kitabımı okudum çayımı içtim . Ama sabah ekşimik surat. Nedeni yok. Kimseye kahvaltı da veremedim ada çayı içtim o kada. Bi de her zamanki bi multivitaminim var onu içtim.

Öğleden sonra çıktım okey partisine gittim yok yahu yine yok. Yiyorum tadı yok , içiyorum tadı yok. Saat dörtte eve geldim. Kızların akşam programı varmış gittiler. Akşam dünden kalanları yiyeceğiz. Görümcem de patatesli börek göndermiş çay da demleriz , Canım Ailem seyrederiz karıkoca. Kocam benim bu durumumu havalara bağlar))) .

Ben büyük bir ihtimalle yarın bi karşıya geçerim. Deniz geçmek , dalgadan atlamak iyi gelir bana biliyorum bi de Gülden. Ben anlatırım O , aaaaa sahiden mi der, sonra eeeeeee der beni fıtık eder. Ona fıtık olur kendimi unuturum. O yine burada yat , sabaha kadar otururuz der yakamı zor kurtarır kendimi eve zor atarım. Her Güldenle buluşmamız sonucunda olduğu gibi gece yine boğazım ağrır ...Öyle işte

2 Mart 2009 Pazartesi

1974-2009

Yıl 1974 biz İstanbula tekrar dönüyoruz. Artık dayılar büyümüş babamın ve annemin misyonu tamamlanmış. Artık Fabrika da dedemin yanında iki dayım var. Ben lise 1.sınıftayım.

Ayrılıyoruz ama benim içim parçalanıyor. Artık yazdan yaza değil temelli İstanbul yolcusuyuz. Garajı sadece benim arkadaşlarım doldurmuş sanki. Mahalle arkadaşlarım, sınıf arkadaşlarım, basketbol takımından ve de bando takımından arkadaşlarım. Herkes bir şeyler tutuşturuyor elime. Ben sarhoş gibiyim. Tam 35 yıl olmuş. O gün garajda vedalaştığım ve geçtiğimiz aya kadar bir daha görüşemediğim arkadaşım Nurgül ve Nimet bu gün beni ziyarete geldiler. Daha çocuk sayılacak yaşta ayrılmıştım onlardan, bu gün kendi evimin kapısını iki kocaman kız çocuğu sahibi olarak açtım onlara.

Nimet mahalle arkadaşım, Nurgül hem bando takımından hem de basketbol takımından arkadaşım.Ortaokulda da lise de hiç aynı sınıflarda olmadık ama her tenefüs birlikte arşınladık koridorları. Telefon çaldırıp çıktık evden uzun sahil yürüyüşünden sonra okula gittik. Neler paylaştık neler . Lisenin antrönörü bizi daha ortaokul takımındayken takip ediyormuş, daha yaz tatilinde hem bando takımına hem de basket takımına angaje etti. Gerçi ben liseyi yarım dönem okuyup ayrıldım.

Nimetle 1975 yılında bir ay süren bir İstanbul maceramız var. Bizde kalmıştı o zaman bankada çalışıyordu. Kanlı 1 mayısı da birlikte yaşadık. O da sonra Antalya ya yerleşti Nurgül de. O dur bu dur görüşemedik. Ordu da hiç tarihlerimiz uymadı. Ama bundan sonra uçarı kaçarı yok. Ayşrgül oy kullanmak ve Ordudaki evi kolaçan etmek için gittii. Nisan ayı bi gelsin, kollasın kendini İstanbul.

Biz bu gün birlikte çok hoş saatler geçirdik. Çocukluğumuza , okul yıllarına döndük , geleceğe bakış attık. Çok ama çok güzeldi.