Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

12 Mayıs 2009 Salı

Biraz önce kısa bir yürüyüş yapıp geldim. Hava süperr. Tatil zamanı gelmiş ama bu yıl Temmuz ortasına kadar buralardayız büyük bir ihtimalle. Çünküüüü Gamsegamse'nin kep töreni bile 10 Temmuz da.

Dün pazarı Gamse ile dolaştık.Yemeklik sebze falan dışında her şeye baktım heheheh. Müjdeler olsun ki yemek yapmama moduna girmiş bulunuyorum. Şimdiki modum sokaklara çıkmaca, kırlara yayılmaca , papatya toplamaca.Kolay gelsin benim ev halkına:)).Gerçi onlar benim son dakika yemeklerimi daha çok severler. Son anda yapılmış ton balıklı makarna, menemen ve bilumum omletler yanında ızgara sebzeler ve de illaki çay.


Balkona kadife çiçekleri diktim. Nazişler okulda velilere dağıtmışlar. Eve de getirmiş. Bizim kadife çiçekleriyle çok maceramız vardır. Bir ara nefret etmitim. Denizi olmayan yerdeki evimizin yan bahçesinde duvar dipleri bunlarla doluydu. Gamse nasıl keşfettiyse etmişki bu çiçekler boyuyor, onlarla evin tüm dış duvarlarına Gamzelerin evi diye kocaman kocaman yazmıştı da, bizim eve ilk gelenler evi arama zahmetinden kurtulmuştu. Adres şöyle. Yokuştan aşağı in, eğeri çatılı ev, zaten duvarda Gamselerin evi yazmakta:)).

Babamı cuma günü kendi evine yolcu ediyoruz. Göçmen kuş diyorum ben ona, havalar ısındımı hemen kaçar. Soğudumu da geliş hazırlıklarına başlar. Artık kendi mutfağında istediği yemekleri pişirecek. Acılı , bol baharatlı ve de sarmısaklı. Eve gelen yardımcı kadın yemekde yapsın demiştik de zira kadının asıl mesleği aşcılıktı. Göklere çıkmıştı , bakın kovarım demişti. O kadar sever ki yemek yapmayı eve geldiğinde eğer yoksam, hemen mutfağa girer , bir gelirim eve ev mis gibi yemek kokmakta. Gerçi bir keresinde fırına tepsiyi eğri koymuş, sonra da fırının ayağı eğri diyerek , düzeltmeye çalışırken fırını hacamat etmişti. Söz babamdan açılmışken , babmın son buluşunu aktarayım size bunu Zuz'a bile anlatmayı unuttum. Malum Üsküdar da Marmaray çalışması yüzünden sahil felaket halde. Babam da Harem'e giderken önce Eminönüne geçiyormuş vapurla oradan tekrar vapura binip Harem'e geçiyormuş hehehehehe. Geçende de kitapçıya gittik O'nunla. Bir kaç kitap alacağız okuması için hala kendi yazarlarının peşinde Aleksandre Dumas , Dante falan arıyor, Baba ya adamların tüm kitaplarını okudun , öldüler işte , oradan yazıp gönderecek değiller ya dedim sonunda. Yeni yazarları hiç sevmiyor. Neyse bir iki klasik bulduk yine. Yoksa eski kitaplarını yine okuyor. Hele bir Monte Kristo'su var akıllara ziyan elli kez okumuştur belki. Ama var bizim ailede böyle bir arıza. Zuz'unda , Bir Çlgıcının Seyehati kitabı vardı bir, o kitap yazlığa taşınırken yazlığa nere gitsek bizle gelirdi.Yatardı herhangi bir yerini açıp okumaya başlardı. Sonra o kitap kayboldu. Bir kaç yıl önce ben Sahaflarda araya taraya bulup aldım, Ona doğum günü hediyesi yaptım. Sonra aynı şeyi yıllarca Naziş yaptı. Genç Kız Hikayesi ni her yere hastane odalaraına varana kadar taşıdı yanında sonunda kitap parçalandı.

E hadi laf lafı açtı ama beni bekleyen bi sürü iş var. Bu yazı bir enkazın ortasından yazılmakta :))